Güncelleme Tarihi:
Geçen hafta hayatım boyunca bana hiçbir zorluk çıkarmayan göğüs kistlerim biraz azmış, büyümeye hatta çoğalmaya başlamışlar. Onlara bir dur demek için dünyanın en basit operasyonlarından birini geçirdim. İğneyi vurdular, bayılmama iki üç dakika var, arkadan arkadaşımın sesini duydum: “Emzirebilecek değil mi” diye başka birine soruyordu. O an bir aydınlanma yaşadım. Emzirmek, süt bezleri, sütler, çocuk, bebek, hamilelik... Gerizekâlı Pucca ameliyata girerken nasıl sormazsın bunu? Ya emziremeyip çocuğun için yana yakıla süt anne ararsan, o süt anne de seri katil çıkarsa sonra senin kız o sütleri lok lok lok emdi diye karakteri ona benzerse, ya beni uykumda kıtır kıtır keserse?
Defalarca “Sormak istediğiniz bir şey var mı?” demelerine rağmen ben nasıl bunu sormam? Hadi ben sormadım, doktor bunu nasıl söylemez? Ops! Sanırım söylemişti ve o sıra ben telefonuma çok önemli bir mesaj gelmiş yaparak tweet okuyordum. Umarım olumlu bir konuşmadır! İnsanlar bana bir şey anlatırken hayaller kuruyorum, karşımdakinin sesini kısıyorum, alta bir ‘Oi va voi’ parçası ekliyorum, yavaş çekimde onu izleyerek çok ünlü bir film yıldızı olduğumu, bir haftada yedi kilo verdiğimi hayal ediyorum. O zaman da aynısı olmuştu.
Kesilip biçilmeden evvel adamı hiç dinlememiştim.
KÖPEKLERİMİN FOTOĞRAFINI ASACAKTIM Kİ...
Neyse ki bir şey olmamış! Tek hayalim, başarmak istediğim tek şey iyi bir anne olmakken “Ben bunu nasıl unuturum” diye kendime kızdım. Gerçekten de tek hayalim miydi acaba yoksa yaptığım her şeyin bahanesi miydi? Gece mekânlarda fink fink gezip, sabah derin baş ağrısıyla uyanınca aklıma gelen ilk şey: “Çocuğun olunca zaten yapamayacaksın, bari bırak gez dolaş” Sonra eve iki tane köpek geldi, beynim kendini ‘Artık bir çocuğun var’ diye inandırmaya başladı. Onlara kendime bile almadığım kadar kıyafet aldım. Her muhabbetimde mutlaka araya sıkıştırdım. Arkadaşlarla seks üzerine kısık sesle muhabbet ederken bile “Siz bir de Puki’yi görün, her sabah öpe öpe uyandırıyor beni” dedim durdum. En son ikisinin fotoğraflarını büyütüp salona asacaktım ki orada kardeşim “Bi sakin ol istersen” diye uyardı beni. Köpekleriyle kafayı bozmuş, herkese onların fotoğraflarını gösteren delinin biri olmuştum. En önemlisi beynim de bedenim de çocuğum varmış gibi davranıyordu. Annelik misyonu benim için tamamen rafa kalkmıştı. Ta ki hastaneden çıkana kadar...
KABURGAMDA KOPAN KASIRGALAR
Biyolojik saat denilen şeyi şu an anlayabiliyorum. Ameliyattan sonra o saate bir şeyler oldu. Kendimi gülen, kaka yapan, uyuyan bebek videoları arasında buldum. Gördüğüm her bebeği kucağıma alıp “Yakışıyor mu?” diye denemeler yapıyorum. Eskiden aynada göbeğimi görünce geçici körlük, travma ve sinir krizi yaşıyordum. Artık yandan bakıp, “İki üç santim daha büyürse beş aylık diye kandırabilirim” diyorum. Bu his hem garip, hem de korkutucu. Kaburgalarımın arasında bir kasırga kopuyor sanki. Sürekli sorular dönüyor: “Ya hiç çocuğun olmazsa; ya iyi anne olmazsan; salak daha evlenmedin bile; adam bile bulamadın; zamanın az kaldı!” 2013’e de bu korkuyla giriyoruz, hayırlısı olsun...