Güncelleme Tarihi:
Yeni albümün “Kül”ün bir konsepti var mı?
- Var tabii; mektup... Gönderen de Yavuz Bingöl. Bizim kuşakta mektup çok önemliydi. Mektupla haberleşir, sevgilerimizi, aşklarımızı satırlara dökerdik. Ne yazık ki modern hayat bütün bu nahifliği öldürdü. Artık mektup yazan kalmadı. Bir tek ben varım galiba. Hâlâ yazıyorum. Yazarken de bambaşka bir aleme akıyorum. Öyle sakız çiğnerken mesaj yazmaya benzemiyor bu iş. Mesajı da kullanıyorum ama özel arkadaşlarıma, dostlarıma mektup yazmaktan vazgeçmedim. Ayda bir yazarım, alırım da.
Peki... Psikolojik açıdan iyi misin?
- İyiyim tabii, neden?
Kendini beğenmiyormuşsun ya!
- O şöyle; ben yıllardır hep aynıyım. Böyle imaj mimaj değişikliği falan yapmam. şarkıcı Suavi gibiyim. Bir gün saçımı, bıyığımı, sakalımı kesmek istedim. Çünkü nasıl görüneceğimi merak ediyordum. Yoksa ruhsal bir bozukluğum yok yani. Ama o bıyıksız halimi beğenmedim. Beğenenler de oldu tabii.
AŞIK OLAN ERKEK ASLA ALDATMAZ
“Kül” adlı şarkında derin bir aşk acısı var...
- Albümdeki bütün şarkılar aşk şarkısı. Ama bir kişiye yazılmış şeyler değil. Aşkın gerçek hayattaki duruşunu, gerçekliğini, soyutluğunu, somutluğunu düşünmek gerek. Biraz karmaşık şey aşk. Öyle bir kişinin gözlerine bakarak yazdığım bir şarkı yok yani.
Senin için de karmaşık mı aşk?
- Karmaşık gibi gözüken, labirentleri olan ama özü de bir o kadar saf, yalın, çok anlaşılabilir bir şey. Fakat öyle bir zaman geliyor ki, içinden çıkamıyorsun. ınsan hayatta bir kez aşık oluyor. Benim düşüncem bu. Sonra yaşananlar için farklı bir şey denilir.
Sen bir kez aşık oldun mu?
- Hayır, olmadım. Hiç kimseye olmadım. Aşk öyle kolay bulunur bir şey değil. Herkes aşık olduğunu zannediyor, aslında olmuyor. Geçtiğimiz günlerde Ragıp Savaş’ın bir röportajını okudum. Hayatına giren bütün kadınları aldattığını, gerçekten aşık olmadığı için bunu yaptığını söylemiş. Ne kadar doğru söylemiş! Bu söyleminden kendime bir şey çıkarmadım ama hoş bir şey söylemiş, onu demek istiyorum.
Gerçekten aşık olan erkek aldatmaz mı?
- Gerçek aşkı yaşayan asla aldatmaz.
BAŞBAKAN’IN TOPLANTISINDA YÜZ KIZARTICI ŞEYLER OLDU
Peki, Başbakan’ın sanatçılarla yaptığı toplantıya katıldığın için eleştirildin. Solcu kimliğinle övünmeni istemeyenler oldu. “Kimliksiz” diyenler, hatta seni vatan haini ilan edenler bile çıktı. Neler söyleyeceksin?
- Gerçek vatanseverlik, ülkesinin geleceğiyle, sorunlarıyla ilgili düşüncelerini açıkça ifade edebilmekten geçer. Ben o toplantıya katıldım ve düşüncelerimi açıkça ifade ettim. Ama o toplantıdan asla söz etmeyeceğim, çünkü yüz kızartıcı, utanç duyacağım şeyler de oldu.
O toplantıya gitme amacın neydi?
- Bu ülkede 30 bin insanın canına mâl olmuş, kardeş kanı akıtan bir soruna dur demek için gittim. “Dağdan inin, ülkenizin adaletine teslim olun, ailelerinizin yanına dönün” çağrısına destek olmak istedim. Yani açılımı destekliyorum. Bu konudaki düşüncelerimi söylemek istedim. Ayrıca bu konularda fikri olan biriyim. Yıllardır bu tip konularda duyarlı olduğum için birikimlerim var. Bunları da başbakanla paylaşmak zorundayım. Solculuk öyle onların yaptığı gibi değildir. Solculuk; nezaket, saygı gerektiren, başka değerleri olan düşünce şeklidir. Ben de onlara solcu gözüyle bakmıyorum zaten. Ben yaptığımın doğruluğuna inanıyorum. Onları çok umursamıyorum yani. Ancak bana, aileme hakaret edenleri mahkemeye vereceğim, bunu da belirtmek istiyorum.
ERMENİSTAN’DAN ÖZÜR DİLEDİĞİM İÇİN TEHDİT EDİLİYORUM
Bu eleştiriler tehdit boyutuna mı vardı?
- Yok, hayır. Ermeniler’den özür dileme kampanyasında imzam olduğu için öyle bir tehdit var. Ama bunlar olacak. Ülkemizdeki etnik kökenli insanlar ve ülkemizin komşularıyla iyi ilişkiler kurmamız bazılarının işine gelmiyor çünkü. 20 Mart’ta Gasparyan ile konser vereceğim. Biz iki ülkenin sorunları aşmasını, yakınlaşmasını istiyoruz, bu yüzden de bir araya geliyoruz. Sanatçılar köprüyü oluşturur, politikacılar da o köprüden geçer, sevgi bağını oluşturur. Yunanistan’la da böyleydik. Aramızda gerginlik vardı ama sanatçılarımız bir araya gelerek konserler verdi, bakın şimdi aramızda sorun kalmadı. Bu işin de zamanla çözüleceğine inanıyorum ama bedeller ödeniyor tabii. Ben Ermenistan’ın dışında yaşayan, Amerika’dan maval okuyan tiplere gıcık oluyorum. Bu kandan besleniyorlar. Her yıl bu insanları, “Türkler bizi kesti” diye örgütlüyorlar, ki bunlar yalan. Ben bizim taraftaki milliyetçi, ırkçı, şovenist grupla hem de öbür taraftaki faşist yaklaşımla mücadele ediyorum. ıki halkın kardeşliği için özür dilemeyi önemli buluyorum.
Ancak o özür şöyle algılandı; “Biz sizi katlettik, özür dileriz.”
- Ben “Türkler Ermeniler’i katletmiş” diye yazan bir metne imzamı atmadım, zaten böyle bir metin de yok. O metin çok yanlış anlatıldı, saptırıldı. Bakın ortada karşılıklı işlenmiş cinayetler var. ınsanlar çeteler kurmuş, birbirlerini kırmış. Türkler de Ermeniler de çete kurmuş. Bizden 500, onlardan 10 gitmiş, bu sayılar hiç önemli değil. Kan akmış mı, akmış... Cumhuriyet’i de ilgilendiren bir şey yok. Osmanlı döneminde olmuş bunlar. Ben o dönem yaşanan olaylardan mağdur olmuş, ailesini kaybetmiş, şu anda ülkemizde yaşayan insandan özür dilerim dedim. Gasparyan’dan Hrant Dink için de özür diledim. Benim annemin öz halası Kars’ta Ermenilerce katledilmiş. Bunu söyleyince Gasparyan da benden özür diledi. Karşılıklı özür dilemeden neyi anlıyor insanlar? Tek taraflı olur mu? Bu öfkenin bitmesi için elimden geleni yapacağım.
SANATÇI, VATANDAŞ VE EYLEMCI
Yavuz Bingöl kendini nasıl tanımlar?
- Sanatçı, vatandaş ve eylemci... Bu üçünü bir arada tutuyorum. Çünkü ülkemiz böyle bir ülke. Bu ülkede binlerce sorun var. Bir sanatçı bütün bunlara kayıtsız kalamaz... Sanatçı Yavuz Bingöl’ün nahiflikleri de var, kalaslıkları da. Eylemci tarafım daha sert. Vatandaş Yavuz Bingöl de günlük hayattaki sertliklerden nasibini alıyor. Kimi zaman gülüyor, kimi zaman ağlıyor. Bu da şizofrenik bir durum.
Hangi halini daha çok seviyorsun?
- Üçünü de çok seviyorum. Çünkü üçünün karışımından hoş bir şey çıkıyor ortaya.
ERDAL EREN'İN YERİNDE BEN DE OLABİLİRDİM
Albümünde, 17 yaşında idam edilen Erdal Eren adına yaptığın bir şarkıya da yer vermişsin...
- Evet... Bu konuyu dile getirdim, çünkü o, bizim adalet terazisinin kaydığı, yerle bir olduğu bir olaydır. Dünya hukuk tarihinde böyle bir şey yok. Asabilmek için bu çocuğun yaşını bir yaş büyütüyorlar. Ki suçlu da değil! ınzibat askeri sırtından vurulmuş, Erdal ise önde kaçıyormuş. Önden kaçan biri, bir askeri nasıl sırtından vurabilir? Onu arkadan başka birileri vurdu, ne yazık ki olay bu çocuğun üzerine kaldı. Hayatının baharında suçsuz yere asıldı. Erdal benim yaşıtım. O tarihte, yani 80’de onun yaşındaydım. Onun yerinde ben de olabilirdim. Çünkü o dönem biz de birçok şeyle suçlandık, beraat ettik. Bize de bir ton şey söylediler. Vicdanım olduğu için, onun için bu şarkıyı yaptım. Sadece ona değil, Deniz Gezmiş için de yazdım bu şarkıyı.