Güncelleme Tarihi:
? Herkes tasavvuf dünyasından Mevlânâ’yı, Şems-i Tebrizi’yi yazarken, siz niye Hallac-ı Mansur’u seçtiniz? - Bana göre insanlık tarihinde eksen şaşırtan üç olay vardır. İlki; Hz. Meryem’in Tanrı’nın kutsal soluğuyla tohumlanıp Hz. İsa’yı dünyaya getirmesi. Fakat daha sonra Hıristiyan terminolojisinde zamanla bu kutsal mesajın mutasyona uğratılması. İkincisi; bu çarpıtmayı düzeltmek için, “Biz, onun için ruhumuzdan üfledik, doğurduğu çocuğu da âlimlere bir mucize olarak sunduk” diyerek Kuran’ın gönderilmesi. Üçüncüsü ise; insanlık tarihinde bir kişinin ilk kez “Allah benim, benim içimde Allah’tan başka hiçbir şey kalmadı, ben diye bir şey yok, ben Tanrı’yım” diyerek feryat edip, evreni sarsması. ? Hallac-ı Mansur ile ilgili çok fazla kaynak yok. Siz romanınızı yazarken, kimlerden, hangi kaynaklardan faydalandınız?- Hallac’ın idamından sonra, onunla ilgili herhangi bir kitap, belge saklayanlara çok büyük bir gözdağı veriliyor ve hatta Hallac’ın kitabının bir sayfası bile bulunursa idam edileceği tehditleri savruluyordu. Hallac’tan geriye bir şey kalmasın diye, neredeyse tüm kitapları yakıldı. Ama sözlü tarih hiçbir zaman silinemedi. Hallac, Doğu’da çin’den hindistan’a, üzerinde paçavraya dönmüş bir bez, çıplak ayakla 25 bin kilometre yol kat ederek gezmişti. Gittiği her yerde de vaazlarını sürdürüyordu. ? Aradan 1089 yıl geçmiş. O kadar zaman sonra sözlü kaynaklar, bugüne nasıl ulaşmış? - Şarkiyatçı Louis Massignon, 18 yaşından 64 yaşına kadar Hallac-ı Mansur’un hayatını araştırmış. Hallac, dünya üzerinde nereye ayak basmışsa, Massignon da onunla aynı güzârgahları gezmiş ve sözel, bölük pörçük şiir, vesika ne bulmuşsa bir araya getirmiş. Hallac’ı daha iyi anlayabilmek için, eski Arapçadan bugüne kadar 27 lehçeyle Arapça öğrenmiş. 634 eser incelemiş. Bunun 70’inin Türk eseri olduğu biliniyor ama ben ne kadar araştırdıysam bu eserlere ulaşamadım. Onun yazdığı eser, Hallac-ı Mansur ile ilgili dünyada tek önemli kaynaktır. ? O bir külliyat yayınlamışken, siz o kitaptan farklı ne yaptınız o zaman?- Romanıma kaynak teşkil eden tüm bilgileri o kitaptan elde ettim. O, tamamen bilimsel bir çalışma. Ben oradaki bilgilerden faydalanıp, roman formatında edebi bir eser yazdım. Hallac’ı, onun öğrencisi olan İbn-i Ata’ya anlattırdım. Romandaki kahramanların ve olayların hepsi gerçek zaten. ? Hallac’ın hikâyesi çok sarsıcı. Siz yazarken sarsıldınız mı?- İdam sahnelerini gözyaşlarına kapılarak yazdım. Evde terör estirdim. Karım, kızım bana bulaşmadılar. Kendimi çalışma odama kapatıp, ruhumun bütün gelgitlerini Bach, Rahmaninov, Wagner dinleyerek yaşadım. Edebiyatta, benliğini var ederek büyük yazarlar olmuş ustalar vardı. Ama bir tarafta benliğini tamamen yok etmek isteyen Hallac’ın hikâyesiyle, varlık ve yokluk kavramlarıyla kafamın içinde binlerce soruyla savaştım.
KAFASI, EL VE AYAKLARI KESİLDİ YAKILIP KÜLLERİ DİCLE NEHRİ’NE ATILDI
Asıl adı Hüseyin Bin Mansur olan Hallac-ı Mansur tasavvufun en önemli temsilcilerinden. 857’de iran’da doğdu ve 922’de, ilahi aşkın doruğundayken, “Enel Hak” yani “Allah benim” dediği için bağdat’ta işkenceyle öldürüldü. O, dünyadaki her şeyin, Allah’ın sureti olduğuna söylemişti. Fakat bu sözü ilahilik iddia etmek olarak yorumlandı. bağdat’ta çok büyük bir kalabalığın önünde önce 100 kırbaç atıldı, sonra el ve ayakları kesildi, asıldı, başı bir cellat tarafından uçuruldu, sonra da yakılarak külleri Dicle Nehri’ne atıldı. Ama o, zaten öldürülerek Allah’a kavuşma özlemini gidereceğine inanıyordu. Öldürülmek onun için ceza değil, ödüldü.
O BARMEN GÖZÜMÜN ÖNÜNDE ÖLDÜRÜLMÜŞTÜ
? Yıllar önce, vücudunda Allah dövmesi yazıyor diye genç bir barmenin cellatlığına soyunanların olduğu bir ülkede, ‘Allah Benim’ adıyla kitap çıkarmaya korkmadınız mı? - O genç barmen, Bebek Parkı’nda benim gözümün önünde öldürüldü üstelik! Geldiler, vurdular, gittiler. Oğuz, askısından kurtulmuş bir elbise gibi yere yığıldı. Hâlâ oradan geçerken, o gencin ruhuna rahmet okurum. Kitap kapağında ‘Allah Benim’ başlığının altında benim adım yazıyordu. Fakat ikisi alt alta okunduğunda, “Adama bak ilan ediyor” demelerinden çekindim ve yayıncımla birlikte ismimi kitabın en altına koymaya karar verdik. Sonra, ‘Allah Benim’in literatürdeki şekliyle Arapça olarak ‘En el Hak’ yazdık. Genelde kitabın ön kapağında, kitapla ilgili bilgi verilmez. Ama biz iyice anlaşılsın diye, ‘İçinde Allah’tan başka hiçbir şey kalmayan, mistik İslam şehidi Hallac-ı Mansur’un evreni sarsan çığlığının romanı’ ibaresini koyduk. Yetmedi; kitabın ilk sayfasında, Hac Suresi 6. Ayet’inden “Allah, Hakk’ın ta kendisidir” dedik. O da yetmedi, Mevlânâ’nın Enel Hak hakkında yazdıklarını koyduk. Yani, yanlış anlaşılmasın diye aslında elimizden gelen her şeyi yaptık. ? Buna rağmen, anlamamakta ısrar edip, bir delibozuğun ortaya çıkacağından endişe ediyor musunuz?- E, bizde bir linç kültürü olduğu için endişe ediyorum tabii. Adamın kafası atıp, “kanıma dokundu” derse, mistik bir İslam şehidi olmayacağım aşikâr, benimki ancak b.k yoluna gitmek olur. ? Bugün, tıpkı Hallac gibi tasavvuf yolundan yürümüş bir sufi, “Allah benim” diye ortaya çıksa, aradan bin yıl geçmesine rağmen, sizce Hallac’ın akıbetinden farklı bir akıbetle karşılaşır mı?- Şu an bulunduğumuz kültür, birleştirme değil ayrıştırma, sevgi değil, nefret kültürü. Bugün bir Hallac vakası yaşanıyor mu? Daha küçük ölçekte bakın, evet yaşanıyor. Hallac’ın maruz kaldığı Dar-ı Mansur’lar (Mansur’un darağacı) kuruluyor. Bugünkü kadın cinayetlerini ben aynen böyle görüyorum. Tıpkı Hallac gibi, en vahşi şekilde öldürülüyorlar; diri diri gömüyorlar, zehir içiriyorlar, canı çıkmadıysa gidip hastane odasını basıp kurşunluyorlar.
MEVLANA EN EL HAK İÇİN NE YAZMIŞTI
Enel Hak (Allah benim) demeyi büyük bir iddia sanıyorlar. Oysa, bu büyük bir alçakgönüllülüktür. Bunun yerine, “Ben Hakk’ın kuluyum, kölesiyim” diyen biri kendi varlığı, diğeri Allah’ın varlığı olmak üzere iki varlık ortaya sürmüş olur. Halbuki, “Ben Hakk’ım” diyen, kendi varlığını yok ettiği için, Enel Hak diyor. Yani, “Ben yokum, hepsi ‘O’dur, Allah’tan başka varlık yoktur. Ben yalnızca yokluğum, ‘Hiç’im diyor. Bu sözde alçakgönüllülük daha fazla mevcut değil midir? Halk bunun manasını anlamıyor. (Fihi Mâhîf eserinden)