Birgi’nin pencereleri geçmişe açıldı

Güncelleme Tarihi:

Birgi’nin pencereleri geçmişe açıldı
Oluşturulma Tarihi: Ekim 22, 2012 00:00

Ödemiş’in beldelerinden Birgi bir zamanlar ipekli dokumaları, köşkleriyle ünlüydü. ÇEKÜL’ün “Kendini Koruyan Kentler” uygulamasıyla geçmişin dünyası canlandırılıyor.

Haberin Devamı

Sonbaharda yolculuğa çıkmak kırgın renklere kavuşmaktır. Yazın alışılagelen alaza sarısı yerini serin kızıla, yanık kahverengilere, mor ve küf yeşiline bırakır.
İşte, Birgi ve dağları da yeni gelinliğine bürünüyor. Bir de yaylaları: Krater gölü olan Gölcük, içme suları, pınarları ile zengin Bozdağ, Gündalan, Büyükçavdar, Subatan yaylaları da bir gezgin için düş yollarıdır; üstelik çok uzakta değiller. Ulu çınarları, kestane, nar, servi, ladinleri ve dağ kekiğinin keskin kokusu yanında yarpuz yaprağının kokusunu, Birgi’nin hemen hemen her caddesinin iki yanını çevreleyen dut ve zeytinleri es geçmeyelim.
Yolun kıyısı derken, Ödemiş - Birgi arasındaki görsel şölen gelir aklınıza: Çünkü yolun her iki kıyısı botanik bahçeleriyle şenlendirilmiştir. Çeşitli çiçeklerin yanı sıra batıdan esinlenilmiş heykel ağaçlarla kuşatılmıştır her iki yaka.
Ödemiş ve Birgi bir zamanlar ipekli dokumalarıyla ünlüydü. Şimdi, Çevre ve Kültür Değerlerini Koruma Vakfı’nın (ÇEKÜL) “Kendini Koruyan Kentler” uygulamasıyla o günlerin sokakları, evleri, el becerileri ve anıları geri dönüyor...

Haberin Devamı

/images/100/0x0/55ea94bef018fbb8f8894ec1

SESSİZLİĞİN RENGİ SOKAKLAR

Birgi, yokuş yukarı bir yerleşim. Doğası, evleri, sokakları, halkı öylesine dingin ki... Yalnız pazartesileri kurulan pazar yeri avaz avaz; o da yabancı konuklara gösteri olsun diye!.. Ben de geri kalır mıyım; “aheste beste” gezindim. Birgili dostlarımla dura kalka giderken ulu çınarlara, ceviz ve incir ağaçlarına bakıp, arada bir elimi uzatıp kah incir, kah ceviz kopardım. Taş fırından çıkmış, Birgi ve Ödemiş’e özgü nohutlu ekmek ve bir yıl bile saklanabilen, ıslatılıp dişlenen peksimeti de kaçırmadım.
Aylı bir gecede kendimi, güneşin ışıl ışıl parladığı çağlayanlarda yıkanırken bulduğumda gün, horoz ve kumruların sesiyle aydınlanıyordu! Düşümde, tüm vasiyetine rağmen türbesi kutsallığa dönüşen İmam-ı Birgivi’yi gördüm. Medresesindeydi. Ter için uyanıverdim. Kapımı araladığımda mükellef bir kahvaltı sofrasıyla karşılaştım.
Birgi’de insana sevimli gelen başka bir öge de sokak aralarında gördüğümüz toprak fırınlar. Sırası ile, üç beş aile evde mayayı hazırlarmış önce. Diğerleri de yol kenarındaki küçük fırınlarda ekmekleri pişirip paylaşırmış. İster bazlamanı ister güvecini ver fırına. Odun ya da çalı çırpı da hazır zaten. En güzeli ahalinin fırın başında buluşması. Oya ve yazma işleyenler... Bir çene bir çene ki sormayın! Doğrusu, imrenilmeyecek gibi değil. Hele düğün sofrasının hazırlanışı! Sessizliğin rengi belki de bütün bunlardı...

Haberin Devamı

TEK TİP MODERNLEŞMEYE KARŞI KORUNUYOR

Beş bin yıllık geçmişi olan bu topraklarda, Lidya, Pers, Bergama, Roma, Bizans hüküm sürdü. 1310’dan itibaren Sakız ve Mora adalarına kadar Ege’ye hükmeden Aydınoğulları’nın başkenti oldu. Yamandı Aydınoğulları: 30 kale, 70 bin asker, 270 gemileri vardı... Bu toprak dilimi Osmanlı ve Cumhuriyet rüzgarını da gördü, “hak dağıtan” efeleriyle ünlendi. “Mezarımın taşı Bozdağ’a karşı / Gidiyorum anam düşmana karşı” ise bu dağlar için hüzün anıtı.
Günümüzde Birgi’nin kiri, pası atılmış, yolu, damı toparlanmış. 20 yıldan beri Anadolu’da süregelen ÇEKÜL serüveni, endişesi, araştırması, kurgusu, başlangıç süresi ve uygulaması ile ortak bir çalışmaydı. Bu nedenle Birgi de “Kendini Koruyan Kentler” hanesine eklendi. Ödüllü kent Birgi’nin özelliği, diğer koruma kapsamındaki kentler gibi, “kendi öyküsünü anlatması”dır. Yani,”gelecek için bir geçmiş.”

Haberin Devamı

MİMARİNİN ÖZGÜN TADI

Siz siz olun, çınarların gölgesindeki küçük meydanları, caddeler ve ara sokakları peşinize takıp dolaşın. Çini ve ahşap işçiliğinin hünerine tanık olun. Doğayı içine çeken mütevazı ustalığıyla başyapıta dönüşen Aydınoğlu Mehmet’in Ulu Camii’ni keşfedin. Söylencelere kapısını aralayan yalınlık ve anlam yüklü görselliktir karşınızdaki. Yapının köşe duvarındaki gücün simgesi aslan heykeli de meydanı, bugün el sanatları merkezi işlevi verilen Birgivi Medresesi ve Sultan Şah Türbesi’ne bakmaktadır... Caminin minber ve pencere kepenklerine ise çiçekler, gökyüzü, yıldızlar ve güneş simgelerini işlemiştir ahşap ustaları. Ayrıca, Bizans çağı kule ve genç heykeltıraşların ÇEKÜL Evi’nde kotarıp uyarladıkları heykeller de kentin her bir yanına serpilmiştir...
Yorulduğunuzda Çakırağa Konağı’nın karşısındaki “Andaç Evi”nde soluklanın.  Tıka basa dolu bir halk sanatları müzesidir sanki. Çayınızı, kahvenizi, ev limonatanızı içerken geçmişte düş yolculuğuna çıkın...

Haberin Devamı

Çakırağa, İzmir ve İstanbullu eşlerinin hasretini duvar resimleriyle dindirdi

Birgi’nin ünlü Çakırağa Konağı, onarımdan sonra uzun bekleyişin ardından Kültür ve Turizm Bakanlığı’na bağlı görkemli bir müzeye dönüştü. Giriş odaları ve büyük avlusu dışında 14 odalı. 19’uncu yüzyıl başlarında Çakırağa Şerif Ali yaptırmış. Bölgeden topladığı derileri Avrupa’ya ihraç eden oğul Çakırağa Mehmet’in ise biri İstanbullu, diğeri İzmirli iki eşi varmış. Çakırağa, ressam ve nakış ustalarını çağırmış. İstanbul’u ve İzmir’i hiç görmedikleri belli olan ressamlar hayallerindeki kenti resmetmiş. Kaç ayda tamamladıkları meçhul. Yeme içme de gani zaten. Doğrusu ben de kaçırmazdım böylesine doğa ve sofra şölenini! Çakırağa Mehmet’in derdi ise; İstanbul ve İzmirli hanımlarının resim işli odalarının duvarlarına bakıp “hasret” gidermeleri. Resmin bu kadar işe yaradığını bilmezdim doğrusu...

Haberle ilgili daha fazlası:

BAKMADAN GEÇME!