Güncelleme Tarihi:
Sırrını açıklıyor!
Ahmet Altan 15 yaşındayken babasına gidip şöyle demiş: ‘‘Baba, galiba dünyadaki en önemli şey kadınlar, değil mi?’’ Baba Çetin Altan cevap vermiş: ‘‘Ne demek galiba, tabii ki en önemli şey kadınlar!’’ Şimdi 48 yaşında olan Altan'ın bu konudaki fikri değişmemiş. Kadınlar olmasa her şey çok sıkıcı olurdu, diyor. Şansa bakın, kadınlar da ona bayılıyor. Ahmet Altan kadın kitlelerin kalbine, aşk temalı yazılarıyla girdi. Sadık okurlarının sayısı hayli çok olmalı; son romanı ‘Kılıç Yarası Gibi’ üç haftada on baskı yaptı. Ama yalnızca iyi yazmak yetmiyor. Ahmet Altan, kadınlar hakkında bildiği az sayıda şeyden birini açıklıyor: ‘‘Erkek sanıyor ki, o ne kadar önemli biri olduğunu anlatacak, kadın da ona aşık olacak. Oysa kadınlar kendilerini dinleyen erkeklerden etkileniyorlar, onlara aşık oluyorlar’’. Herkese başarılar!
Ahmet Altan, bugün adam yaralama, gasp vs. gibi adi bir suçtan hapiste yatmıyorsa ya da Göztepe'de evine yakın bir yerde kahvehane işletmiyorsa, bu biraz onun, biraz da bizim şansımızdan. Altan delikanlı çağlarında, belinde sustalıyla dolaşan, hocalara meydan okuyan, sokak kavgalarına girmekten çekinmeyen bir gençtir. Tembelliği ve yaramazlığı yüzünden bir okuldan diğerine sürüklenir: ‘‘Arkadaşları hep babam için üzülürlerdi, oğlu serseri oldu, diye. Sanırım babamın da benimle ilgili böyle bir korkusu vardı. Annem, konuşmamı, hareketlerimi düzeltmeye çalışırdı. Böyle elimi kolumu filan açarak, kabadayı gibi konuşurdum. Öğretmenler eve gelip, bu çocuk bize çok kötü bakıyor diye şikayet ederlerdi.’’
Şimdi, 18 yaşındaki ruh halini hatırlarken kendi de gülüyor: ‘‘Hayatta yaşanacak herşeyi yaşadım, görülecek herşeyi gördüm, diyordum.’’ Bu sırada başına acayip bir şey gelir; mahallenin en güzel kızı Gülnur'a aşık olur. İlk aşk değildir, ama son aşkı olsun ister. Eh, zaten göreceğini de görmüştür! Kızı kaçırmaya karar verir: ‘‘Aralık ayıydı, kar yağıyordu. Gidelim dedim, o da kabul etti. Cebimde elli kuruş vardı. Minibüsle Basınköy'den Taksim'e geldik. Barınacak bir yer buluruz umuduyla tanıdık evlere gittik. Biz evleneceğiz, bir süre burada kalabilir miyiz, diyoruz ve kovalanıyoruz. Neyse sonunda bir yer bulduk.’’ Yıldırım nikahla evlendiklerinde, Ahmet daha lise iki öğrencisidir. ‘‘Karısının koynundan’’ çıkıp sınavlara gide gele okulu bitirir. Erken evlenmek Altanlar'ın aile geleneği gibi. Mehmet Altan ve küçük kardeş Zeynep de 18'lerinde evlenmişler.
Ahmet Altan, evliliğin o yıllarda gözüne çok güzel göründüğünü söylüyor. Bunun bir sebebi de beş yaşında başladığı ve hiçbir zaman hazzetmediği yatılı okul yılları: ‘‘Annem ve babam çalıştığı için, beni yatılı okula vermek zorunda kaldılar. Yatılı okullar bir yandan insanı yalnızlaştırıyor, öte yandan yalnızlığa karşı güçlü kılıyor. Belki de bu yüzden bir evim olsun, orası çok sıcak olsun istedim. Evlilik çok özel ışığı olan bir şeydi benim için. Herhalde bu yüzden lise ikide kendi yatılı okulumu kurdum!’’
AİLE KADINLARA SIĞINDI
Evlilikleri çok güzel ve çok zor olur. Zorluklar malum; parasızlık, ailelerle yaşanan kırgınlıklar. Liseden sonra Altan ODTÜ'yü kazanır, Ankara'ya giderler. 1972'de ilk çocukları Sanem doğar. ODTÜ'den atılınca İstanbul'a dönerler ve İstanbul Üniversitesi İktisat Fakültesi'ne girer. 1980'de de iki numara Kerem dünyaya gelir. O yıl Ahmet Altan ayrı bir eve taşınır: ‘‘Çok genç evlendik. Yıpratıcı, zor günlerden geçtik. Parasızlık, işsizlik çektik, babam hapse girdi. Bütün bunları paylaştık. Çocuklar oldu. Bütün zorlukların getirdiği bir yıpranma var. Bir de genç evlenmenin verdiği, peki hayat neydi, duygusu var. Biz onu bir yerinde bırakıp evlendik. Ben de biraz hareketliydim galiba.’’
Ahmet Altan, kadınlara ‘‘yeter artık’’ dedirten bir tarafı olduğunu kabul ediyor. Tanıyanlar onu maço buluyor, ama o bu konuda pek yorum yapmıyor. Sadece ‘‘erkek olduğumun farkındayım ve bundan çok memnunum’’ demekle yetiniyor. Kendine fazla müdahale ettirmiyor, ama yine farkında olmadan kadınların yönetimine girdiğini düşünüyor. Küfürlü konuşuyor, kullandığı argo kelimeler ağzına yakışıyor. Kadınlardan ‘‘karı’’ diye bahsederken, bunu bir aşağılama sözcüğü gibi değil, bir sevgi sözcüğü yerine kullanıyor.
Annenizi anlatın deyince aklına ilk gelenler şunlar: ‘‘Güzel kalçaları vardı, onları sallaya sallaya yürürdü. Annem entellektüel değildi, olmaya da çalışmadı. Çok sevecen, koruyucu, kollayıcıydı. Bu yüzden herkes onu çok sevdi. Öldükten sonra onun ailedeki boşluğunu Zeynep (kızkardeşi) doldurdu.’’ Altan ailesinde kadınlar pasif miydi? ‘‘Hayır, belki erkekler biraz fazla atak. Hepimiz çeşitli belalardan geçtik. Mahkemeler, iş, fikir kavgaları. Hep kadınlara sığındık aslında. Ailenin kadınları bizi hep korudu. Bu kadar kavga gürültüde kadına sığınmazsan, zaten zor.’’
Ahmet Altan, şu sıralar kitap listelerinin birinci sırasına yerleşen romanının keyfini çıkarıyor. Roman, 19'uncu yüzyıl sonlarında, Ermenilerin Osmanlı Bankasını basması ve romanın baş kişilerinden Şeyh Yusuf Efendi'nin düğünü ile başlıyor. Yirminci Yüzyıl başındaki Osmanlı dönemini fon alarak, Şeyh Efendi'nin ve saray erkanından Reşit Paşa'nın ailesinin renkli ve gizemli biçimde birbirine bağlı hayatlarını konu alıyor. Altan, 350 sayfalık kitabının ilk elli sayfasını dört senede, geri kalanını 35 günde yazmış. Bu yüzden, Tanrı'nın eli değdi kitaba diyor. Diğer ciltlerle kitabı günümüze kadar getirmeyi planlıyor. Kitabın adının nereden geldiğini merak edenlere: Aşk kılıç yarası gibidir, bir gün kapansa da izi mutlaka kalır.
Tanıyanlar onu maço buluyor, ama o bu konuda pek yorum yapmıyor. Sadece ‘‘erkek olduğumun farkındayım ve bundan çok memnunum’’ demekle yetiniyor. Kendine fazla müdahale ettirmiyor, ama yine farkında olmadan kadınların yönetimine girdiğini düşünüyor.
Yıl 1952. Ahmet Altan 2, Çetin Altan 25 yaşında. Ahmet Bey bu fotoğrafın benzerini çektirmek istiyor, ama babası kabul etmiyor.
Altanlar'da erken evlenmek ve hemen çocuk sahibi olmak bir aile geleneği gibi. İlk çocuğu Sanem'le aralarında 22 yaş var.
Anne Kerime Altan, Ahmet, Mehmet ve Zeynep ile. Annenin ölümüyle doğan boşluğu, ailenin en küçüğü olmasına rağmen Zeynep Hanım dolduruyor.
Sanem Altan şimdi 26 yaşında. Babası gibi İktisat mezunu, gazeteci.
Altan tüfekte iddialı. O gün de hedefi bulmuş. Yanında oğlu Kerem ile Ferai ve Lütfü Tınç’ın oğulları Mustafa.
Ahmet Altan gazetecilik yaşamında Hürriyet'te dış haberler servisinde de çalıştı.
Bu da ‘‘bitirim’’ Ahmet!