Bir yarışma açıldı 37 ülkeden 950 İstanbul fotoğrafı yağdı

Güncelleme Tarihi:

Bir yarışma açıldı 37 ülkeden 950 İstanbul fotoğrafı yağdı
Oluşturulma Tarihi: Kasım 30, 2008 00:00

Her şey Les Arts Turcs adlı seyahat acentasının onuncu yılı için bir aktivite yapma fikrinden ortaya çıktı. Kültür turları yapan şirketin sahibi Nurdoğan Şengüler, alternatif bir aktivite olmasını istiyordu. Sonunda İstanbul ile ilgili uluslararası bir fotoğraf yarışması açmaya karar verdi ve flickr.com sitesinde İstanbul fotoğrafları bulunan sanatçılara 8 bine yakın e-mail gönderdi.

Facebook’taki sanatçılara da ulaşmaya çalıştı ama çok fazla e-mail gönderdiği için siteden atıldı. Bazı forumlara da erişimi engellendi. Ama fotoğrafçı Hayrettin Karateke ile oluşturduğu konsept kısa zamanda tuttu. Eylülde başlayan yarışmaya katılma süresi iki buçuk aydı. Sürenin bitiminde sonuç şaşırtıcıydı: Tam 37 ülkeden 196 fotoğraf sanatçısı 950 eserle yarışmaya katılmıştı.

Yarışmacılar İstanbul’da kedileri, günbatımlarını, gemi siluetlerini, denizdeki ışık oyunlarını, satıcıları, çocukları, güvercinleri, kayıkları çekmişlerdi. Modern İstanbul’dan sadece alışveriş merkezlerinden birkaç kare çekmişlerdi. Birinciliği Zulema Jasa (İspanya-Katalonya), ikinciliği Maria Schnabi (Avusturya), üçüncülüğü Catherine Gautier-le-Berre (İsviçre) kazandı. Fotoğraflara bakmak için: www.istanbulphotocontest.com

Katalan genç, fotoğrafına Türkçe ’Hüzün’ adını verdi
/images/100/0x0/55ea52fdf018fbb8f8787704


Zulema Josa (25)

İspanya’da Barcelona Teknik Üniversitesi’nde mimarlık lisansüstü öğrencisi. Master tezi olarak İstanbul’da, tarihi yarımadadaki hanları çalışıyor. Bu yüzden üç kez gelmiş şehrimize
.

Sizdeki fotoğrafımın adı Hüzün. Bildiğiniz Türkçe olarak hüzün yani. Bizim dilimizdeki melankoli tam karşılamıyor bu hali. Bir duruş gibi sanki. Bir kabulleniş hali. Hem keder var, hem acı, hem de rıza. Bu şehir herkesi kucaklayan bir yapıya sahip. Kozmopolit çünkü. Bu da biz yabancıların İstanbul’da kendimizi yabancı gibi hissetmemizi önlüyor. Rüyalarımda İstanbul’a geri döndüğümü görüyorum. İstanbul benim için kaybedilmiş bir aşk gibi. İmkansız bir aşk. Bu aşkın cevabı İstanbul’un melonkolisinde, tarihinde, duvarlarında, kubbelerinde, ışığında, onun yüzlerinde ve denizinde gizli... Fotoğraf için bir de şiir yazdım:

Tramvayın tıkırtısı içinde, sessiz hüznümü ısıttı güneş camın ötesinden.

Ardında zamanın duvarlarını bırakan köprünün üstünden geçerken sabır ve varoluşun kabullenişi arasında.

Denizi izlerken hiçbir yerin çokluğunu atıl bekleyen varoluş...

Hüzün, imkansızlığın güzelliği, ruhun derinliklerine dokunur...

Sokakta portakal sıkan adamları çok sevdim, sakın kaldırmayın onları

Catherine Gautier-le-Berre (32)

İsviçreli avukat, Cenevre’de büyük bir bankanın hukuk bürosunda çalışıyor.


Geçen yıl Paskalya’da İstanbul’a geldim. Fener ve Balat semtleriyle Haliç civarını çok sevdim. Ortadoğu ülkelerinin çoğunda bulundum ve önemli kentleri fotoğrafladım. İşim çok stresli. Fotoğraf çekmek bana oksijen sağlıyor. İstanbul’da sokak satıcılarını çok sevdim, özellikle de sokakta portakal sıkan adamları. Sakın kaldırmayın onları. Simitçiler, poğaçacılar, portakalcılar, kokoreççiler hep kalsın.

Sütlüce-Eyüp arasındaki kayıkları kaybetmeyin

Vladimir Dimitroff

Bulgar iletişim uzmanı

Avea’nın danışmanı Vladimir Dimitroff da yarışmaya katıldı. Bir İstanbul tutkunu olan Dimitroff, çektiği karelerin üzerinde daha sonra oynuyor, empresyonist tablolara benzetiyor. Yarışmada jüri, Dimitrof’un çalışmalarını doğal ışıklarla fazla oynandığı için değerlendirme dışı bıraktı ama eserleri 1001 Direk Sarnıcı’nda sergilenecek. Şöyle diyor:


"21. yüzyıl fotoğraf açısından demokratik bir asır. Fotoğraf teknolojisi ucuzladı, cep telefonları kaliteli fotoğraf çeker hale geldi. Bu nedenle artık herkes dünyaya farklı bakacak. Eğer 10 milyon turist getirmeyi hedefliyorsanız bunların yüzde 80’i fotoğraf çekecektir. Bu karelere ulaştığınızda, insanların nelere dikkat kesildiğini göreceksiniz. Birçok insanda İstanbul fotoğrafları gördüm. Sisleriyle, tepelerin üstündeki anıtsal binaların siluetleriyle, Haliç’te salınan küçük sandallarıyla (Sütlüce ile Eyüp arasındaki kayıkları aman kaybetmeyesiniz) ilgileniyor bu insanlar. Mezarlıklar, Mevlevihaneler, kiliseler, sinagoglar, ayazmalar ve türbeler biz yabancıları büyülüyor."

Haberle ilgili daha fazlası:

BAKMADAN GEÇME!