Yeşim ÇOBANKENT
Oluşturulma Tarihi: Aralık 13, 2009 00:00
“Hayat zor. Hayat kısa. Hayat ıstırap verici. Hayat zengin. Hayat kıymetli.” Filmin açılış cümlesi bu. Anlıyorsunuz ki, midenize sağlı sollu yumruklar yemeden az önce, sakinleşmeniz için kurulmuş. Arkanıza yaslanın ve yılın en vurucu filminin tadını çıkarın: Precious (Kıymetli). Öz babasından hamile kalan, annesinin tacizine uğrayan, obez, yoksul ve siyah ergen Precious’un hikâyesini anlatıyor. Oscar’a doğru koşan bu film Amerika’yı ikiye böldü: Bir tarafta devrimci diyerek tapanlar, diğer tarafta ırkçı diyerek aşağılayanlar...
Şu sıralar Amerika’nın gündemini dev gibi kara gövdesiyle kaplayan 16 yaşında bir genç kız var. Adı, daha doğrusu lakabı, Precious (Kıymetli). Kendi kızınızla değil arkadaş olmasına, adının aynı cümlede geçmesine bile tahammül edemeyeceğiniz türden biri. Harlem’de doğmuş büyümüş, okuma-yazması yok, televizyon karşısında yaşıyor, durmadan cips tıkınarak vücudunun yüzölçümünü genişletiyor, annesi tarafından istismar ediliyor ve babasından ikinci kez hamile kalmış. HIV pozitif ve ilk çocuğu Down sendromlu. Kendisini sık sık ince ve beyaz bir kız olarak hayal ediyor.
Filme adını veren Precious’ı canlandıran Gabourey (Gabby) Sidibe’nin büyük, kara ve Harlemli olduğu doğru ancak ne 16 yaşında ne de okuma-yazmadan bihaber. Daha önce hiç oyunculuk deneyimi olmasa da gayet aklı başında bir genç kadın. 26 yaşında bir psikoloji öğrencisi. Bu filmde o kadar olağanüstü bir oyunculuk döktürdü ki, Oscar adaylığına garanti gözüyle bakılıyor. Kargadan başka kuş, Jennifer Aniston’dan başka star tanımayan Amerika’nın yeni yıldızı olmasını da hiç hesaba katmıyoruz.
OBAMA’NIN ELİNİ ZAYIFLATIR MI?Filmin yönetmeni Lee Daniels daha önce, Halle Berry’ye Oscar kazandıran Monster’s Ball (Kesişen Yollar) filminin yapımcılığını üstlenmiş halis muhlis bir siyah. Yine de yaşadığımız bu Obama çağında ırkçılık suçlamalarına maruz kalmaktan kurtulamadı. Afro-Amerikalıların, özellikle de erkeklerin, son derece olumsuz bir portresini çizerek Obama’nın başlattığı hareketi baltaladığını düşünenlerin sayısı az değil. Daha beter eleştiriler de var. Mesela New York Eleştirmenler Birliği Başkanı Armond White: “1915’te çekilen ‘Bir Ulusun Doğuşu’ (The Birth of a Nation) filminden beri, siyahlar hiçbir filmde bu kadar aşağılanmamıştı. Irkçı klişelerle dolu sosyolojik bir korku filmi.”
Birazcık Obamaları andıran cici siyah Amerikalı Cosby Ailesi yutturmacasını yemeyenler, bu bakış açısını çok dar kafalı buldu. Filmin, ağza dezenfektan sürülse yeridir tarzı diyaloglarını da savunan yönetmeni Daniels ise yalın bir açıklama yaptı: “Gerçekler buysa ne yapalım? Hakikatin rengi yok. Benim ailem de böyle ve etrafım bu tür ailelerle dolu.”
YÖNETMEN SOKAKLARDA BÜYÜMÜŞ BİR GAY
Filme kaynaklık eden Push (İtme) adlı roman 1996’da yayınlandı. Sapphire adıyla bilinen Ramona Lofton tarafından yazılan bu kitap Amerika’daki ergenler arasında bir fenomen oldu. Yazar, İngilizce öğretmenliği yaptığı günlerde tanıdığı bir öğrencisinden esinlenmişti.
Push kısa sürede yönetmen Lee Daniels’ın da başucu kitaplarından birine dönüşüyor. Bu arada Sapphire da Daniels’ın olumlu eleştiriler almayan ikinci filmi Shadowboxer’dan çok etkileniyor, hastası oluyor. Bir gün onu ziyarete gidiyor, omzunda ağlıyor ve kitabının haklarını devrediyor. 10 yıldır
film yapmak için peşinden koştuğu kitabın böyle birdenbire kucağına düştüğüne bir türlü inanamıyor Daniels.
Sete Vivienne Westwood takımlarla ve gerçek pırlantalarla giden biri Daniels. Bir ara aşırı doz kokainden kalp krizi geçiriyor. Bu şan-şöhretle çocuk taciziyle ilgili bir filme para bulması kolay olmuyor haliyle. Nihayet filmin 10 milyon dolarlık bütçesini tamamlıyor, paranın 8 milyonunu Colorado’lu bir çift veriyor.
Yönetmen Lee Daniels bu filmin esas kızını seçmek için kast yönetmeni Billy Hopkins ile birlikte 500 kızla görüştü. Konumuzla ilgisi olup olmadığına siz karar verin: Kast yönetmeni Philadelphia’nın haşin sokaklarında büyümüş bir gay olan yönetmen Daniels’ın eski sevgilisi ve 13 yaşındaki ikizlerinin de ortak ebeveyni.
OPRAH WINFREY’DEN HAYAT ÖPÜCÜĞÜ Precious rolüyle yıldızlaşan Gabby Sidibe’nin gerçek hayattaki annesi, filme ondan çok daha önce göz koymuş aslında. Anne New York Metrosu’nda şarkı söyleyerek hayatını kazanan bir kadın. Filmdeki anne rolü için seçmelere katılıyor. Olmayınca, bari kızım da girsin seçmelere, diyor ve tam isabet! Kikirdek, hayat dolu ve hazırcevap Sidibe’ye herkes bayılıyor. Kişiliğine taban tabana zıt Precious’u; yani devasa cüssesine rağmen herkesin görmezden geldiği, durgun ve iletişime kapalı bir karakteri olağanüstü bir başarıyla canlandırıyor.
Pek çok insan tarafından rahatsız edici, hatta hastalıklı bulunsa da; sadece Sidibe’nin başarısıyla değil, çiğliği ve dürüstlüğüyle de yılın en tartışmalı olaylarından birine dönüştü bu film.
Büyük bir bölümü New York sokaklarında izin alınmaksızın çekilen Precious, bağımsız film festivali Sundance’de üç ödül birden kazandı. Oprah Winfrey ödül töreninde Daniels’i arayarak özel bir teklifte bulundu: Yürütücü yapımcı olarak filmin tanıtımı için elinden gelen her şeyi yapacaktı. Oprah’ın elini değdirdiği her şey gibi, bu film de altına dönüştü. Precious tıknefes olmadan maraton koşarken ödüle boğulmaya devam ediyor. Bakalım Oscar jürisi de bu filmin ve obez siyah kızın “kıymetini” bilecek mi?
MARIAH CAREY VE LENNY KRAVITZ’İ HİÇ BÖYLE GÖRMEDİNİZFilmin en büyük sürprizlerinden biri Mariah Carey. Bir sosyal hizmet görevlisini canlandırıyor. Makyaj yapmasının yasaklanması yetmemiş, göz altlarına torbalar ve üst dudağına rimelle bir bıyık kondurulmuş. Anne rolünde komedi filmlerindeki rolleriyle tanınan Mo’Nique var. Precious’ın delik deşik sosyal sistemi alt ederek kurtulmasına yardım eden öğretmenini Paula Patton oynuyor. Bir diğer lezzetli sürpriz de Lenny Kravitz. Kızımızın doğum yaptığı hastanede çalışan melek gibi bir erkek hemşireyi canlandırıyor ünlü şarkıcı.