Güncelleme Tarihi:
...çünkü Matthew Emmons “sağındaki yarışmacının hedefine” atış yapmıştır!
Kendisi anlatıyor başına geleni:
“Son atışımı yaptıktan sonra monitöre baktım, atış görünmüyor. Önce bilgisayar hatası zannettim. Derken hakem yanıma geldi, boş kovanı gösterdim... Bir dakika sonra anlaşıldı ki, sağımdaki yarışmacının hedefine atmışım.”
Eze eze birinci götürdüğü finalde, Emmons bu kadar büyük bir aptallık yapınca, altını Çinli’ye hediye etmekle kalmamış, vatandaşı Michael Anti sayesinde gümüş, daha da acıklısı, hedefine attığı Avusturyalı Christian Planer de bronz almış.
Haberi “Acaba bir yazı çıkar mı” diye okurken (Yazmak insanda böyle bir deformasyona sebep oluyor. Sürekli ‘Bundan bir yazı çıkar mı’ diye düşünmek...) sadece iki şey geldi aklıma:
(1) Emmons’ın bu hatasına şaşmamak gerek. Amerikalılar’ın en sevdiği spor yanlış hedefi vurmak. Amerikan uçakları, 1999’da Belgrad’daki Çin Büyükelçiliği’ni ‘yanlışlıkla’ bombalayarak büyük bir diplomatik skandala sebep olmuştu. Sonra Afganistan’da, Irak’ta ne hastane kaldı ne de okul... Düğünü bile vurdular bu salaklar!
(2) ‘Asteğmen çıkıp’ Kars’a gittiğimde, önce takım komutanı yaptılar beni. Bir gün, bölüğü atışa götürdük. Karanlık, yağışlı, berbat bir hava. Yatarak 250 metre tüfekle atış yaptı asker, biz de komutanları olarak tepelerine dikilip ahkâm kesiyoruz, “Sıkı tut tüfeği” yok işte “Oooğlum, o ne biçim atış lan, hedefe topla, hedefe...” filan diye. Hava kararınken atış bitti, döneceğiz. Allah selamet versin Saim Üsteğmen (Bilge), “Takım komutanları da atış yapsın” demez mi! Yahu komutan, bizi askere rezil mi edeceksin! Niye fiyakamızı bozuyorsun? Düşünebiliyor musunuz, karavana atarsak bir daha o askere nasıl laf geçireceğiz?
Yattık ıslak tahtaların üzerine. Akşam hava kararmış, sulu kar, tipi, 250 metre ötedeki hedef kartonlarını bile zor seçiyoruz. Üstelik benim gözlükler ıslanmış, buğulanmış, kafamızda oynak bir miğfer. (Benim gibi gözlüklüler için bir işkencedir, sallanır ve gözlüğe vurur, burnunuz acır...). Ama yapacak bir şey yok, emir demiri keser.
Değil 12’yi nişanlamak, hedef kartonunun beyazını zor seçiyorum o karanlıkta...
Göz-gez-arpacık, hedefe çevirdim namluyu, mümkün olduğu kadar sıkı tuttum G3’ü, “Allahım beni askere rezil etme!” diye, tak-tak-tak... saydırdım beş tane.
Askerler fırladı, birbirleriyle yarışıyorlar hedefe koşarken... Asteğmenler rezil olacak, eğlenecek it oğlu itler...
Biz, başımıza geleceklere razı, bakmıyoruz bile o tarafa.
Derken, “Oooooo!” diye bir ses yükseldi.
Askerin biri - yağcılardan - hedef kağıdını kapıp getirdi.
Serdar Asteğmen 5 kurşunu da hedefe toplamış. Beş kurşun 12’nin etrafına toplanmış.
Tabii, tahmin edeceğiniz gibi, Kars’ta askerlik yaptığım 12 ay boyunca, ne bölük komutanının emri, ne tabur komutanının... tek bir atış bile yapmadım bir daha!
Not: Bu yazıyı yapmadan önce, Hürriyet’in elektronik arşivinde tarama yaptım, atıcılık branşının adını (İngilizce’ydi çünkü elimdeki haber) doğru tercüme edeyim diye. Sporcunun adıyla, Emmons diye tarama yapınca, arşivden tek haber geldi: “Yeni bir memeli türü bulundu”. (Buluşu yapan bilim adamının adı da Emmons’mış.)
Yüksek sesle “İşe bak, atıcılık haberi aradım, memeli türü bulundu haberi geldi karşıma” deyince, Haber Merkezi’nde bir arkadaşın yorumu:
- Aradığın belki bir kadın sporcudur!..
Yani zor şartlarda görev yapıyoruz burada...