Güncelleme Tarihi:
Mumya üzerinde yapılan ışın taraması sırasında tuhaf birtakım bulgular ortaya çıkar. Bayan X adı verilen mumyanın dişinde dolgu tedavisine rastlanmıştır. Bu her ne kadar eski Mısır’da da gerçekleştirilen bir uygulama olsa da bacak kemiğine girmiş ‘mermi’yi hiçbir Mısırbilimci açıklayamayacaktır. Çünkü Bayan X aslında iki bin yaşında değil, birkaç yıl önce öldürülüp eski tekniklerle mumyalanmış bir maktulden ibarettir. Olay büyük bir arkeolojik buluştan, gizemli bir cineyete döner. Bulunan başka deliller ve ölü bedenler, işin içinde arkeoloji eğitimi görmüş bir katil olduğunu göstermektedir. Bunu çözmek Detektif Jane Rizzoli ve adli tıp uzmanı Maura Isles’e düşecektir. Tess Gerritsen, çocukluğundan beri en büyük tutkusu olduğunu söylediği ‘mumya’ ve ‘arkeoloji’yi Ruh Koleksiyoncusu isimli romanında bir araya getirerek son sayfasına kadar sırlarını vermeyen bir polisiyeye imza atarken, Rizzoli ve Islas ikilisiyle bizi yeniden buluşturuyor. Doğan Kitap tarafından yayınlanan kitabıyla ilgili olarak Tess Gerritsen’le konuştuk.
? Aslında ‘arkeolojik polisiye’ diyebileceğimiz bir roman bu. Fikir nasıl ortaya çıktı?
-Üniversitedeyken antropoloji okudum ve her zaman eski Mısır uygarlığını inceleyen bilim Egyptology (Mısırbilimi) ve arkeoloji ilgimi çekti. Mısır’a 3 kez gittim ve eski Mısır uygarlığını araştıran Mısırbilimcilerle mumyalama sanatı hakkında yazıştım. Bir mumyanın CT taramasını (X-ray ile yapılan tarama) izlemeye davet edilmiştim ve şöyle düşündüm: Ya bizi şoke eden bir şey görürsek? Ya mumyanın bacağında bir kurşun varsa? Bu, durumu modern bir cinayet gizemi haline getirir. Peki ama bir katil neden kurbanını mumyalar? Bu soruları sorduktan sonra biraz daha detaylandırabileceğime inandım ve Ruh Koleksiyoncusu ile en sevdiğim konu olan arkeoloji hakkında yazma şansını elde ettim. Hattâ kimi zaman; mumyalar sinemada ve edebiyatta çokça kullanıldı, bu kitabı yazarken bundan dolayı bir tereddüt yaşayıp yaşamadığımı soranlar oluyor. Açıkçası hiç tereddüt etmedim. Belki asıl cevap burada; mumyalar hakkında okumaya bayılıyorum ve diğer okurların da onlar hakkında okumaktan hoşlanacağını biliyordum.
? Romanın ilk sayfasından son sayfasına kadar ‘sır’ açığa çıkmıyor. Dahası ilerledikçe yeni sırlar çıkıyor karşımıza... Bunu sağlamak için özel bir metodunuz var mı?
-Özel bir metodum veya sırrım olduğunu sanmıyorum. Varsa da bilmiyorum! Sadece bir hikâyeyi yazmaya başlıyorum ve onun beni nereye götüreceğini izliyorum. Kitaplarımı önceden planlamıyorum. Hikâyenin beklenmedik yönlere gitmesini sağlayarak kendimi durmadan şaşırtmayı seviyorum. Gizemin ne şekilde çözüleceğini ben de ancak ilk taslağın sonuna geldiğimde öğreniyorum. Eğer kitabın sonu beni şaşırtırsa, okurlarımı da şaşırtır diye düşünüyorum. Ancak gerçek hayata baktığımız zaman durum kimi zaman biraz daha farklı. Her ne kadar pek çok sır sonunda keşfedilirse de hepsi açığa çıkmıyor! Cinayetler hakkında üzücü olan da bu. Pek çok cinayet asla çözülemez ve pek çok katil asla yakalanamaz.
KAHRAMANLARIM KENDİ KİŞİLİKLERİNİ OLUŞTURUYOR
? Isles-Rizzoli ikilisi ‘suç dünyasının’ en güzel ve etkileyici ikilisi aslında. Bu iki karakteri yaratırken, gerçek hayattan ilham aldığınız birileri oldu mu?
-Jane Rizzoli tanıdığım pek çok kadın polise benziyor. Onlar erkeklere ait olduğu düşünülen bir meslekte çalışan güçlü kadınlar ve sert ve agresif olmayı öğreniyorlar. Maura Isles ise daha çok benim gibi, bilim okumuş, sessiz ve çok mantıklı. İkisi zıt karakterler ve dostlukları alışılmadık görünüyor ancak birlikte çalışmayı ve birbirlerine saygı duymayı öğreniyorlar.
? Isles ve Rizzoli, artık televizyon dizisi olarak da ekranlarda izleniyor. Sinema perdelerinde de görecek miyiz?
-Ben sadece kitapları yazıyorum, dizinin kendine ait bir yazar takımı var ve televizyon için pek çok hikâye yazıyorlar. Ben sadece uzun yıllar önce “Adrift” adında bir televizyon filminin senaryosunu yazmıştım ve sonucunun ne olacağına dair tüm kontrole sahip olduğumdan kitap yazmayı daha çok sevdiğimi keşfettim. Jane ve Maura’nın sinemada görünüp görünmeyeceğini bilmiyorum ama umarım olur!
? Rizzoli ve Isles ikilisini polisiye vakalar haricinde zaman zaman özel hayatlarındaki sorunlarla da görüyoruz. Rizzoli ve Isles ikilisinin hangi yönlerini seviyorsunuz?
-Onların birbirinden bu kadar farklı hayatları olmasını seviyorum. Rizzoli şimdi evli, bir çocuğu var. Bu açıdan işiyle ailesini aynı anda idare etmeye çalışan günümüzün modern kadınlarından pek de farklı değil. Maura ise yalnız, bağları olmayan bir kadın. Aslında hayatına girecek bir erkekle mutlu olmayı çok istiyor ancak işler onun için iyi gitmiyor. İki karakterin de hayatları her zaman bir kriz halinde ve onların mutlu olma çabaları benim gözümde onları ilginç kılıyor. Bunun yanında Mefisto Klübü romanından da hatırladığımız Sansone da karşımıza çıkıyor. Hatta, Sansone gelecek kitaplarda yine karşımıza çıkacak. Maura Isles’dan bariz şekilde hoşlanıyor ve ona daha yakın olmak istiyor. Onunla Maura arasında bir şey olacak mı emin değilim, ama gelecekte belki öğreniriz! Çünkü karakterler artık kendi kişiliklerini oluşturuyorlar ve en çok bunu seviyorum.
MUMYALAR HEP İLGİMİ ÇEKMİŞTİR
Küçük bir çocuk olduğum günlerden beri mumyalar hep ilgimi çekmiştir. Her zaman mumyalar hakkında bir şeyler okuyorum. Mısır’a ve dünyanın dört bir yanındaki müzelere ziyaretlerimde mumyalama süreci hakkında önemli ölçüde bilgi edindim.
BENZER BİR OLAY GERÇEKTEN YAŞANMIŞ
Mumya cinayetini tamamen ben uydurdum. Fakat tuhaf şekilde, kitap yayınlandıktan bir süre sonra geçmişte bir cinayet kurbanının mumyalandığını bir arkeologdan öğrendim. O arkeologdan bir müze, satın alacağı bir kadın mumyası hakkında görüş bildirmesini istemişti. Kadının tüm dişleri çekilmişti, ki eski Mısır’da bu asla yapılmazdı. Kadının öldürüldüğünü ve katillerin kadının dişlerini, modern diş tedavisi yapıldığını gizlemek için çektiklerini anlamışlardı. Sonra kadını mumyalayıp müzeye satmaya çalışmışlardı. Yani aslında ben eşsiz bir hikâye yarattığımı düşünürken aslında gerçekten çok da uzak değilmişim!