Güncelleme Tarihi:
Ah o buz pisti...
TRT’de yayınlanan buz pateni müsabakalarını, bilhassa Katarina Witt’i izleyip heveslenir, anne babalarımızın paçalarına yapışırdık “Ne olur bizi buz pateni yapmaya götürün” diye...
Alışveriş merkezleriyle ve dolayısıyla tüketim kültürüyle ilk tanışıklığımız böyle oldu 80’li yıllarda. Burası, daha sonra pek çok benzer örneğini gördüğümüz, “Amerikan tipi” alışveriş merkezlerinden biriydi...
15. yüzyılda yapılmış, bugün hâlâ faaliyette olan ve dünyanın ilk alışveriş merkezlerinden biri olan Kapalıçarşı’nın bulunduğu kültürün çocukları olarak aslında pek yabancı sayılmazdık böyle mekanlara ama...
Bu seferki farklıydı. Tarih boyunca karşımıza çıkmış, öncesinde Roma medeniyeti ve devamında Osmanlı’da Kapalıçarşı’da gördüğümüz, şehir merkezlerinde yer alan çarşılara hiç benzemiyorlardı.
Başka bir kültüre, başka bir dinamiğe işaret ediyorlardı...
Türkiye’de 80’ler sonu itibariyle yayılmaya başlayan alışveriş merkezlerinin, bireylerin ihtiyaçlarını karşılamak haricinde, kaybolan şehir kültürünü canlandırmayı ve toplumun birbirinden uzak yaşayan bireylerini bir mekanda yeniden bir araya getirmeyi amaçlayan sosyal bir yönü de vardı. Çevre mahallelerin ihtiyaçlarını karşılamak ve insanları bir mekanda bir araya getirmek amacı taşıyan bu yapılar, değişen çağla neredeyse tamamen tüketim kültürü çevresinde şekillendi. Giderek toplumsal yönünü yitiren ve salt tüketim kültürüne hizmet eden alışveriş merkezleri, kendine her zaman müşteri buluyor ancak değişen toplum dinamikleri, artık başka bir yere işaret ediyor:
Sadece tüketim dünyasına değil, içinde bulunduğu toplumun kültürel ihtiyaçlarına da cevap verecek alışveriş merkezleri. Aslında onların adı artık alışveriş merkezi değil, “yaşam merkezi.” Bulunduğu yerin dokusunu değiştiren-geliştiren, yetişkinlerin hatta çocukların da vizyonunu geliştirmeye yönelik seçenekler sunan komplekslerin, aslında toplumların hayata bakışını, hayat algısını, bir bakıma “kaderini” de değiştirdiğini söylemek mümkün. Ülkeler, bir devlet politikası olarak her semte, her ilçeye büyük müzeler, tiyatro, sergi salonları, sinemalar yerleştirmediğinde, artık bu ödev, dolaylı olarak özel girişimler tarafından yerine getiriliyor. Bugüne dek alışveriş merkezlerini salt tüketim kültürüne hizmet eder nitelikte algıladık.
Fakat yeni nesil yaşam merkezleri, sanatın farklı kollarına dair etkinliklerle, hobilere yönelik atölyeler, sinema, tiyatro ve tüm sahne sanatlarına dair performansların yer aldığı çalışmalarla toplumu dönüştürme ödevi de üstlenmiş oluyor.
Yeni nesil yaşam merkezleri, artık yalnızca tüketen dünyanın bir parçası olmak istemiyor.
Bu merkezlerin, sundukları kültürel faaliyetlerle bulundukları mahalleleri, içinde yaşayan insanları dönüştürme, çocukların vizyonunu geliştirme potansiyeli, artık farklı bir duruma işaret ediyor. Alışveriş merkezleri, salt tüketim merkezleri olmaktan çıkıyor.
EMAAR Square’de neler oluyor?
Bu arada geçen cuma günü kapılarını açan Emaar Square Mall’u gezme fırsatım oldu. İşte notlarım...
◊ Çocuklara sualtı dünyasını anlatacak, 20.000’den fazla canlının ve dev timsahların bulunduğu bir sualtı hayvanat bahçesi bulunuyor. Doğal ortamları kadar iyi bakılan bir akvaryumu izleyen çocukların bu kadar çeşitli canlı karşısında hayal güçlerinin ateşleneceği kesin...
◊ 2 Mayıs itibariyle her salı, perşembe ve cumartesi günleri ücretsiz workshop’lar var.
Mayıs ayında gerçek-leşecek mum atölyesi, analog fotoğrafçılık veya terrarium atölyesi gibi farklı hobilere yönelik dersler için emaarsquaremall.com adresinden kayıt yaptırmak mümkün.
◊ Mayıs ayında İstanbul My (Neon) Love sergisi başlıyor. Burcu Esmersoy, Arzu Kaprol, Ece Sükan ve Kelebek yazarlarından Onur Baştürk’ün neon ışıklarla kendi İstanbul’larını sergilediği eserlerini 11 Mayıs’tan 7 Temmuz’a kadar gezebilirsiniz.
◊ Çocuklara yönelik “Mini Zone”da ücretsiz atölyeler düzenleniyor. Yine çocuklara yönelik oyunların sergilendiği Mini Sahne’de ise bu ay yedi farklı oyun var.
◊ Bu akşam saat 19’da Türkiye’nin en sağlam seslerinden Özge Fışkın, bir konser verecek, sakın kaçırmayın.
Sponsorlu İçerik