Bir kadın aldatırsa...

Güncelleme Tarihi:

Bir kadın aldatırsa...
Oluşturulma Tarihi: Eylül 16, 2002 00:00

Önce seçmenler anladılar aldatıldıklarını. Bastıra bastıra, ülkeyi erken seçim havasına soktular. Sonra sinema seyircileri. Ricard Gere'in Sadakatsiz filmini görünce, ikiye bölündüler. Sıkı entelektüel sinema seyircileri Adre Lyne'ın, Claude Chabrol'un filmine ihanet ettiği söylediler. Normal seyirciler de kendi aralarında ikiye bölündüler a) Richard Gere'ciler: Bu adama da bu yapılır mı? b) Oliver Martinez'ciler, oncu olmamak mümkün değildi zaten, acayip bir şeydi. Aldatma fiilinin canlı gerekçesi gibiydi. Ama asıl ağır top Ahmet Altan, yeni kitabı Aldatmak'la perşembe günü geliyor. Gelince göreceksiniz. Gününüzü de göreceksiniz!HAMİŞ: Romanın sonunu açıklamamış olmamı takdirle karşılayacağınızı umuyorum. Acayip şaşırtıcı bir final. Buna karşılık kitaptan kafama göre bazı alıntılar yapıyorum...Dişi yanı, kocasını ilk gördüğü günü, onun ameliyathanenin kapısında uçuk yeşil ameliyat giysileriyle, ameliyat maskesini çenesinin altına indirilmiş olarak belirdiği, yorgun ama güvenli bir sesle ‘‘Kurtulacak!’’ dediği anı hatırlıyordu. Haluk ne zaman Aydan'ın arkadaşlarının yanında soğuk bir sessizlikle oturup ortak neşeyi paylaşamayan bir adam gibi gözükse, ne zaman yanlış bir fikri sıkıcı bir biçimde uzatarak savunsa, ne zaman daha zarif bir erkeğin yanında biraz tutuk ve beceriksiz kalsa, Aydan işte o ilk karşılaştıkları anı, onun ameliyathanenin kapısındaki Tanrısal duruşunu hatırlar, o görüntüyle bir anda iyileşir, kocasının oradaki herkesten daha değerli olduğuna olan inancı pekişirdi. Hatta cinsel hayatlarında bile garip bir şekilde bu görüntünün etkisi bulunuyordu.Karısının vücuduna bir toteme tapınan bir yerli gibi neredeyse tutkuyla tapınırdı Haluk. Bir tür cinsel bağmılılıktı bu. Muhteşem bir aşkın sarsılmaz temeli olabilecek bu olağanüstü bağımlılığını ne yazık ki sadakat anlayışının sıradanlığı içine yerleştirir, onu yatak dışındaki küçük oynaşmalarla, eğlenceli flörtlerle, arada sırada kalabalık davetlerde çapkınca göz kırpışlarla sürekli bir sevişmeye, sonsuz bir eğlenceye çeviremezdi. Karısı her istediğinde sevişmeye hazırdı ama bu istekliliğini tükenmez bir şehvetin çılgın gelgitleri halinde hayatlarının her anına yayamıyordu. Islık sesini duyduğunda ahıra giden bir at gibi, Aydan çağırdığında istekle yatağa gidiyor ama bunun dışında kendi manejinde pinekliyor, büyük dörtnallara, şahlanmalara, oyunlara girişmek hiç aklına gelmiyordu.Karısının sesine, bakışına, konuşma biçimine hiç dikkat etmezdi, söylediklerini dinler ama yalnızca söylenen kelimeleri duyardı. Aydan'ın, kadınların çoğu gibi, hatta belki hepsi gibi, o kelimelerin arkasına sakladığı ve kocasının bulmasını beklediği hiçbir gizli anlamı bulup çıkaramamıştı bugüne kadar. Bu sağırlığında karısına duyduğu büyük ve sarsılmaz güvenin de önemli bir rolü vardı. Karısına çok güveniyordu, kendisine herşeyi anlatacağına da emindi.Asansörün aynasında zaten düzgün olan saçlarını bir daha düzeltti Aydan, gömleğinin yakalarını çekiştirdi, düğmelerinden birini açtı. Memelerinin arasındaki çizginin başlangıcı gözüktü açılan düğmeden. Adamı ayartmak ya da onunla kırıştırmak gibi bir düşüncesi yoktu, yalnızca, karşısındaki erkeğin zenginliğinden, zekasından ya da gücünden etkilenen her kadın gibi kendisini etkileyeni etkilemek istiyordu.Cem, bir kadını kendine bağlamanın en iyi yolunun, onun bu başarıyı hissetmesine izin vermek olduğunu biliyordu. Kadın, onu, kendi güzelliğini ve zekasını seyrettiği bir ayna gibi algılayacak, kendisine hayran oldukça aynaya bağlanacaktı.Kadınların kendilerini şaşırtan erkeklere doğru ellerinde olmadan sürüklendiklerini, kendilerini şaşırtan şeyi bulabilmek için çocukça bir merak gösterdiklerini, o şaşırtıcı şeyi bulabilmek için uğraştıkça da kendilerine kurulmuş tuzağın iplerine dolandıklarını öğrenmişti. Okyanusların bir ucundan bir ucuna sadece içgüdüleriyle giden bazı balıklar gibi her zaman hedefine, düşünmeden, kendini içgüdülerine bırakarak ulaşıyordu. Bütün bunları da eğlenebilmek, küçümsediği hayatla ve hayatı ciddiye alan insanlarla alay etmek için yapıyordu.Aslında o gün oraya biraz da kadınlara özgü o çocuksu merakla, ‘‘Nasıl olacak acaba?’’ diye gitmişti. Şimdi o merak biçim değiştirmiş, ‘‘Bu adam nasıl oluyor da böyle davranıyor?’’ haline dönüşmüştü. Bu adamın neye güvenerek böylesine şımarık ve küstah davranabildiğini merak ediyordu.Cem onun bluzunu ardından sütyenini çıkardığında farkına varmadan eliyle göğüsünü saklamıştı. Heyecan, merak, günlerden beri çeşitli gelgitlerle içinde kendini farkettirmeden büyüyüp kabaran istek arka arkaya dalgalar gibi vuruyordu içine. Aydan nasıl sevişmeye başladıklarını, ilk anlarda neler yaptıklarını, neler olduğunu, bir şey konuşup konuşmadıklarını hatırlamıyordu, sanki bilinci, olup biteni görmekten korkup kapanmıştı. Sevişme gibi çok iyi bildiğini sandığı bir alanda, birdenbire hiç bilmediği dokunuşlar, değişler, öpüşler, sözler olduğunu keşfetmesi, onu neredeyse bildiği herşeyden kuşkuya düşürüyor, bildiğini sandığı birçok şeyi aslında bilmiyor olabileceğini düşündürüyordu.Kocasından başka bir erkekle bilerek, isteyerek, bunun için randevulaşarak sevişmeye gidiyordu; hiçbir mazereti, kendisini affettirecek hiçbir nedeni yoktu. Bunu kendisinden hiç saklamadan, böylesine açık yaşamak bütün dünyaya karşı meydan okumak gibi heyecan ve korku verici bir davranıştı. Tanrı'yla ve Şeytan'la aynı anda yüzleşmeye hazırlanıyordu.* ‘‘Senin hayatında’’ durup biraz bekledikten sonra ekledi: ‘‘Kaç kadın var?’’ Cem'in yüzünde alaycı, hatta uzak bir gülümseme belirdi: ‘‘Saymıyorum canım, uğuru kaçıyor.’’ Bu, Aydan'ı kendinden uzak tutmak istediğini, duygusal bir ilişkiden kaçındığını açıkça gösteren ve Aydan'ı kıran bir cevaptı. O anda gidebilseydi kurtulacaktı. Ama Aydan gitmedi, bir sigara yaktı sadece.Başka bir erkekle sevişirken kocasıyla telefonda konuşmanın insafsızca ve vahşice bir davranış olduğunu biliyordu ama Cem'in gözlerindeki heyecanı görmüş ve yapılmaması gerekeni yapmanın yaratacağı heyecanı aynı anda kendisine de hissetmişti. Suç ortaklığının, birbirleri için her türlü ahlaki değeri çiğneyebileceklerini görmenin, dünyadaki bütün insanlara ve onların değerlerine ihanet edip onlardan kopmanın, bir zevk cehenneminin en dibine, ateşin en koyu olduğu yere dokunmanın çılgınlığıyla kendilerini kaybetmişlerdi.Aydan, yaşadıklarının asıl nedeni olarak Haluk'u görüyor; içten içe kocasını suçluyordu ama onun aldattığını, herşeye rağmen onun aldatılmayı hak etmediğini de düşünüyor, çok sinirlendiğinde bile kavgayı fazla uzatmıyordu. Bir yanı acıma, suçluluk ve şefkat duyuyor, bir yanı ise öfke nöbetleri geçiriyordu. Bu iki duygu arasında ruhu çatlıyordu.Vicdan azabanı böylesine baş edilmez hale getiren, kocasının ve kızının kendisine bakışlarındaki o sarsılmaz ve eksilmez güvendi. Ve o güveni açıkça görmesine rağmen, Cem'le yaşadıklarını yeniden yaşamak için duyduğu ve önününe geçemeyeceğini bildiği istekti.
Haberle ilgili daha fazlası:

BAKMADAN GEÇME!