Oluşturulma Tarihi: Kasım 18, 2001 00:00
Hükmedici, ürküten ve ezen biri. Bunlara sert, ulaşılmaz gibi sıfatları eklemek de mümkün. Ä°nsanlarda böyle bir imaj bırakmayı istemediÄŸini söylüyor ama pek umursadığı da yok.Nitekim ‘‘En büyük düşüm uzun yaÅŸamak ve bir kabus olarak kalmak’’ diyor! Çok satmak gibi bir kaygısı da yok. Okurunun kendine denk olmasını isteyecek kadar da seçici. Bütün bu özellikleri sıralayınca bir Enis Batur portresi çıkarmanın zorluÄŸu da ortaya çıkıyor. Soracağınız soruyu dile getirmeden iyice bir tartma gereÄŸi duymamak mümkün deÄŸil. Hele kiÅŸisel sorular sormakta zorlanmadan edemiyor insan. Ama bu kez öyle olmadı. Bütün sorularıma içtenlikle cevap verdi. Yapı Kredi Yayınları'nı yöneten Enis Batur tam bir yazı profesyoneli. Sabah erken kalkıp öğlene kadar kendi yazılarını kaleme alıyor. Yönetmekle ve yaratmak eyleminin arasına kalın bir duvar çekmiÅŸ. Türk edebiyatının en üretken yazarı ünvanının verilmesi boÅŸuna deÄŸil. Çünkü ÅŸu ana kadar yayınlanmış 100'e yakın kitabı var. On yıldan fazla bir süredir de 30-35 yedekle çalışıyor. Enis Batur'la konuÅŸmamıza vesile olarak son roman 'denemesi' Elma'yı seçmiÅŸtim ama okurlar bu söyleÅŸiyi okuyana kadar belki yeni bir Enis Batur kitabı vitrine çıkmış olabilir.Kitaplarınızın çetelesini tutmak çok zor. Okur, bir kitabınızı bitirmeden diÄŸerinin çıktığı haberini alıyor. Türk edebiyatının en hızlı yazarı ünvanını elinizde tutuyorsunuz. Nasıl bu kadar çabuk yazabiliyorsunuz?-Hızlı yazmam Allah vergisi. Ama bir insan çok kitap yazıyor diye önemli biri olmaz. Bu iÅŸin nicelikten geçmediÄŸini bilecek kadar da akıllı biriyim. Ben yazdığım ÅŸeylere özen gösterdiÄŸimi düşünüyorum. Belli bir nitelik düzeyini taşımadığı sürece onları gün ışığına çıkarmıyorum. Ama tabii benim kendimi görüş biçimim baÅŸka, görülme biçimim ayrıdır. Ben nasıl görüldüğümden çok kendimi nasıl gördüğüme dikkat etmeye özen gösteriyorum. Ben rahat üreten biriyim. Masa başı sıkıntıları çeken, bir cümle kurabilmek için dakikalarca odasını arşınlayan yazarlardan biri deÄŸilim. Yayına hazır kaç kitabınız var?-Åžu anda üzerinde çalıştığım yaklaşık 35 kitabım var. Sekizi bitmiÅŸ, onu bitmeye yakın durumda. 10-12 yıldır hemen hemen bu kadar yedeklerle ilerliyorum. Ve kendimi tutmaya çalışıyorum, çünkü zihnim sürekli proje üretiyor. Ama bunların hepsini nasıl olsa yazamayacağımı da biliyorum.Zaman kullanımı formülünüz nedir?-Sabahları erkence kalkıp masa başına oturan, öğlene kadar kendisini, kendi iÅŸine veren bir insanım. Öğlen vakti de çıkıp iÅŸime gidiyorum. Hayatımı kazandığım iÅŸime. Yedi, yedi buçuÄŸa kadar burada çalışıp sonra fermuarımı çekiyorum. Bu da aslında üçüncü bir beceri. Ä°ÅŸleri birbirine karıştırmayan bir yapım var. Öyle renkli deliÅŸmen hayatı olan biri deÄŸilim. Gece hayatına düşkün deÄŸilim. Kendime göre küçük bir çevrem ve mazbut bir hayatım var. Bütün bunlar yan yana dizildiÄŸinde de bu kadar üretmek anormal kaçmıyor.Kaç kitap oldu ÅŸimdiye kadar?-Yabancı dilde çıkanlar falan da hesaba katılırsa, editörüm 100'e gelmek üzere olduÄŸunu söyledi. Bu sırada Fransa'da üç kitabım çıkıyor. Biri direk fransızca yazıldı, diÄŸer ikisi çevrildi.Aziz Nesin'in rekoru, boyunca kitabı var ÅŸeklindeydi. Siz daha uzun boylusunuz, bu durumda onu geçiyorsunuz...-Daha gayretli olmak gerekiyor tabii...Yazmaktan okumaya nasıl fırsat buluyorsunuz?- Benim yazdıklarımda zaten okuduklarımın payı o kadar bire bir ki, iliÅŸki birbirinden koparılmaz bir hale gelmiÅŸ. Yarım yüzyıldır genelleÅŸmiÅŸ bir eÄŸilimdir bu. Yazarlar artık okuduklarıyla birlikte dünyaya bakıyorlar.Gelmeden gazetedeki arkadaÅŸlara, Enis Batur'a ne sormak isterdiniz diye sordum, aldığım cevap şöyleydi: Bu çok zor bir soru! Nedir sizdeki insanların gözünü korkutan ÅŸey?-Zaman zaman yanlış anlaşılıyor olmaktan da üzülüyor insan. ÖrneÄŸin pek çok insan beni tanımadan önce yazdıklarımdan hareketle beni aşırı ciddi, humor'dan hiç hoÅŸlanmayan, son derece sert biri olarak görüyormuÅŸ. Evet, ben sert bir insanım ama silme, külliyen sert biri deÄŸilim. SertleÅŸtiÄŸim durumlar var. Evet ciddi bir insanım ama, dünyada en korktuÄŸum ÅŸeylerden biri, ciddiyetten muzdarip insanlar. Yani ben kendi özel hayatımın içinde ciddiyeti oldukça hafife alan bir insanım. Ama tabii sonuçta bütün bunlar ortaya böyle bir imge çıkartıyorsa, bunu deÄŸiÅŸtirmek için de çok fazla yapabileceÄŸim bir ÅŸey yok.KOZMOPOLÄ°TÄ°ZM Ãœrküten, eriÅŸilmeyen ve ezen biri. Sizi tanımlamalarını istediÄŸimde bu üç imaj çıktı...- Bu üç sıfat da beni üzüyor açıkçası. Ama tersi durumda olmayı ister miydim? Hayır. Her ÅŸeye raÄŸmen bunu yeÄŸlerim tabii. Mesafesizlikten hiç hoÅŸlanmam. Mesafelerin doÄŸru adımlarla, doÄŸru biçimde ve doÄŸru zamanda katedilmesinden yanayım. Öbür türlü yanlış iliÅŸkiler doÄŸuyor. Belki de korunmak için bilerek ya da bilmeyerek taktığım bazı maskelerin sonucu olarak da böyle bir imge yerleÅŸiklik kazanmış olabilir. Anlaşılmadığınızı düşündüğünüz oldu mu hiç? -Hayır. En baÅŸlarda yaptıklarımın anlaşılmayacağı kanısı ağır basıyordu bende. Ama zamanla olup bitenler böyle bir duygu bırakmadı. Kitaplarınızda gönderme yaptığınız isimler uçlarda olan, tabu kırıcı isimler. Siz de öyle misiniz?-Bunun en belirgin yanım olduÄŸunu düşünmüyorum. Benim ortaya koyduklarımda daha çok uzlaÅŸma olduÄŸu kanaatindeyim. Çünkü ben klasik dünya ile de ilgili bir yazarım. Klasik deÄŸerleri de olan bir insanım. Hatta geçtiÄŸimiz yüzyılda, yani 20. yüzyılda kendimi yarı yarıya 19. yüzyılın bir temsilcisi olarak görüyordum. Dolayısıyla daha öncü ve atak bir özellikle, daha klasik ve tutucu özellik belli bir denge yaratıyor gibi geliyor. Bu nedenle tipik bir tabu kırıcı kategorisine gireceÄŸimi sanmıyorum.Sıradan okura yazmadığınızı söylüyorsunuz. Kim okur sizi?- Sadece okuduÄŸu ile yetinmeyip zaman zaman baÅŸka kaynaklara baÅŸvurmayı göz alabilecek, bunu yaparken de zevk alacak biri. Bir çeÅŸit üretici okur. Meraklı, metinler arasındaki iliÅŸkileri gözlemlemekten hoÅŸlanan, kurulan oyunun kurallarını zevkle oynamayı kabullenen bir okur tanımı benim kafamdaki. Benden daha aÅŸağıda olan bir takım insanlara vaaz verme isteÄŸiyle ortaya çıkmış biri deÄŸilim. Kendi dengim olan soyut bir okur kitlesine, soyut ÅŸu anlamda, bugün yaşıyor olmaları ÅŸart deÄŸil. Çünkü bugünün okuru ölecektir. Ama benim kitabım kalırsa, yarının okurları tarafından okunabilir. Ä°kincisi coÄŸrafya sınırı da tanımıyorum. Yazdıklarım baÅŸka dillere çevrildiÄŸinde baÅŸka okurlar tarafından da okunabilir.Global bir yazar mı demeliyiz size?-Daha eski bir terime baÅŸvurmamız gerekiyor bence, globalizm ortalığı kasıp kavurmadan var olan kozmopilitizm kavramına. Yani Türkiye'de zaman zaman küfür gibi algılandığını biliyorum ama hayır ben baÅŸtan beri kendimi kozmopolit bir yazı adamı olarak koydum. Okur olarak öyleyim, niye yazar olarak olmayayım...ErtuÄŸrul Özkök'ün anlattığı bir anekdot var. Ä°lk kez Yazı dergisini çıkardığınızda beklemediÄŸiniz bir ilgi görmüş ve bu sizi ürkütmüş, acaba kötü bir dergi mi yaptık diye. Sanırım hala aynı ÅŸekilde düşünüyorsunuz. Ä°yi olan az mı satmalı?-Zaman zaman bu tür endiÅŸeleri kendi kitaplarımla ilgi olarak taşıdığım oldu. ÖrneÄŸin, Acı Bilgi ya da Elma'nın gerektiÄŸinden çok satarsa endiÅŸesini taşıyorum. Çünkü iyi kötü az önce tarif ettiÄŸim okur kitlesinin Türkiye'deki nüfusunu biliyorum.Böyle bir okur oranı artmaz mı peki?-Ama onun bir oranı var. Bu rakamı ben 2 bin 500 olarak düşünürken 4 bine çıkarsa paniÄŸe kapılmam. Ama 40 bin olursa o zaman bir terslik oldu demektir. Bu tersliÄŸe yol açmamak da isterim. Ne pahasına olursa olsun çok sayıda okura ulaÅŸmak deÄŸil benim sorunum. Kendi saptadığım niteliklere sahip olduÄŸunu düşündüğüm okur nüfusu tarafından izlenmek isterim.YAZAR KENDÄ°SÄ°NÄ°N MENAJERÄ° OLAMAZBir yazarın kendi yapıtını tanıtma görevini, onu kurma görevinin üstüne geçirecek hale gelmesini kabul edemiyorum. Bazı yazarların kendilerinin menajerleri haline gelmeleri, ne pahasına olursa olsun büyük bir tanıtım aracı gibi davranmayı göze alabilmelerini kabul edemiyorum. Yani bu edebiyatla çeliÅŸen bir durum. TANIDIKLARINDAN BÄ°LE ŞÜPHELÄ°YÄ°MEleÅŸtirmenlerin farklı roman türlerini tanıtmak bir yana tanıdıklarından şüpheliyim. Laurence Sterne'in Tristram Shandy'sinden bu yana dünyada egemen roman kalıplarını çiÄŸneyen pek çok örnek var elimizin altında. Bunların pek azı Türkiye'deki okur tarafından tanınıyor. Dolayısıyla benim yaptığım iÅŸ çok çizgi dışıymış gibi gözüküyor, halbuki deÄŸil. Tıpkı üretkenliÄŸim gibi.ELEÅžTÄ°RMENLER YENÄ° ROMANI TANIMIYORElma, arkamızda duran 2 bin yıllık insanlık tarihinde vajinanın yerini aldığını düşündüğüm bir simge. Bu tabii çok öznel bir yorum. Bütün bütüne dayanaksız da deÄŸil. Bu kitap da iÅŸte kendince o dayanaklardan söz etmeye çalışıyor. Ben roman denemesi dizisine baÅŸladığımda kafamda dört proje vardı. Aslında birincisini, ilk olanı yarıladıktan sonra durdum. O hálá yarım. Ä°kincisi Acı Bilgi, üçüncüsü de Elma'ydı. Dördüncüsü de Kırmızı EÅŸeÄŸin Öyküsü adını taşıyor. En azından ÅŸimdilik bu dört kitabın alt baÅŸlıklarında roman denemesi tamlamasıyla karşılaÅŸacak okur. Tabii bu roman denemesi tamlaması tahmin ettiÄŸim gibi başımı aÄŸrıtıyor. Bu iÅŸin oyun tarafı ve ben onu bir parça seviyorum. Ä°nsanların benim farklı yazı türleri arasında gidip gelen metinler kurmam karşısında ne tür davranışlarda bulunacaklarını da merak ediyorum. Birbirine hiç benzemeyen tepkiler almam da hoÅŸuma gidiyor. ÖrneÄŸin Leyla Erbil bana, birilerinin roman tanımını deÄŸiÅŸtirmesi gerekir zaten, dedi. Roman tanımı hep romancılar tarafından deÄŸiÅŸtirilmiÅŸtir, dolayısıyla ben romanı böyle yazıyorum diye biri çıkınca roman o ÅŸekilde yazılmış olur dedi. Hiç yadırgamadığını söyledi ama buna karşılık Elma için bu düpedüz iyi bir inceleme kitabı diyenler, güzel bir deneme kitabı, hikaye tadları taşıyan bir deneme kitabı diyen oldu. Bu da benim hoÅŸuma gidiyor. Acı Bilgi mesela Fransa'da yayınlanıyor. Oradaki yayıncım bana bunun neresi roman diye sormadı. Onlar için herhangi bir yadırgatıcılığı yok. Ama Türkiye'deki roman okurunun alışkanlıkları da daha geleneksel roman anlayışına yatkın. Bu dizi sürer mi, kitap sayısı bu çerçevede artar mı, ÅŸimdiden bir ÅŸey söyleyemiyorum. Â
button