Güncelleme Tarihi:
Baştan uyarıyorum; mideniz yetmiyorsa bu yazıyı okumayın. Ama Tom Cruise ile ilgili magazin haberlerini de okumayın o zaman. Çünkü benzer detaylar bir zamanlar o haberlerde de geçmişti. Karısı Katie Holmes doğum yapmak üzereyken onun ne dediğini hatırlayın: “Çocuğum doğduktan sonra göbek bağını yiyeceğim.”
Yedi mi yemedi mi, magazinciler sıkı haber takibi yapmamış, orası net değil. Ama plasentanın (göbek bağının bilimsel ismi bu; bundan böyle yazıda bu sözcükle geçecek) tadına bakan başkalarını biliyoruz. Mesela January Jones. Yani bütün erkek arkadaşlarımın ayıla bayıla seyrettiği Mad Men’in soğuk nevale Betty’si... Kendisininki mideye indirdi. Hiçbir alengirli konudan eksik kalmayan Kim Kardashian da hamileyken “Plasentam da plasentam” deyip duruyordu ama sonra korkup bıraktı. Ama Alicia Silverstone çekinmemiş, doğumdan sonra kendi bağını afiyetle yemiş. Daha yeni itiraf etti, oradan biliyorum.
( Guardian gazetesinde yemek yazan Nick Baines, karısının doğum yapmasının hemen ardından mutfağa girdi. Amacı doğumhaneden aldığı plasentayı pişirmekti. Kesme tahtası üzerinde sarmısak ve bibere buladığı plasentayı pişirdi; sonra da lavaşa sarıp yedi )
( Guardian yemek yazarı Nick Baines )
Tadı biftek gibiydi
Ama ne yalan söyleyeyim, geçen gün İngiltere’nin anlı şanlı Guardian gazetesinde okuduğum bir yazıyla küçük dilimi yuttum. Yemek yazarı Nick Baines, yememiş içmemiş, karısının plasentasıyla imtihanını bir güzel yazmış. “Yememiş içmemiş” mi dedim, klavyem sürçtü çok pardon; yiyip içmiş adam. Karısının plasentasını hem yemiş hem de içmiş...
Bakın tekrar söylüyorum; yazının buraya kadarki kısmı nispeten hafif geçti; bundan sonrası bazılarınız için tehlikeli olabilir. Neyse, günah benden gitti. Bizdeki nazik yemek gurularına pek benzemeyen Nick Baines’in macerasına giriyorum.
Karısı “Ben hamileyim şekerim” diye müjdeli haberi verdiğinde daha, plasenta aklına girmiş Baines’in. Aylarca kafasında evirmiş çevirmiş; sonunda dayanamamış, bebek geldikten sonra, doğumhanede sormuş ebeye: “Şey, ben plasentayı yiyeceğim de verebilir misiniz?” Olan olmuş tabii; o ana dek gülümseyip duran personelin gözleri önce koca koca açılmış şaşkınlıktan, sonra yüzleri düşmüş; Baines’e tiksintiyle bakmışlar. İçlerinden bir tek doktor sormuş: “Nasıl yiyeceksin, baharatla mı?”
Baharatla kalsa, neyse... Adam aşçı, adam yemek yazarı; adamış kendini bu işe adam. Hastaneden geldikten sonra girmiş mutfağa; karısının plasentasını (“Karımdan bir parça sonuçta” diye kendisi de kabul ediyor) kesme tahtası üzerinde baharata bulamış, sonra da sarmısağı, biberiyle ‘taco’ gibi pişirmiş: “Yediğim çoğu etten daha iyiydi” diyor. “Biraz bifteğe benziyordu; biraz göğüs etinden rostoya.” Blender’da hindistancevizi ve muzla karıştırıp, smoothie halinde içtiği kısmınıysa ne bir şeye benzetiyor ne de beğeniyor: “Doğumhane gibi kokuyordu; hepsi o.”
Çinliler için yaşam kaynağı
Erken davranan arkadaşlarımın hamile kaldığı yaştayım. Onlardan ABD’de yaşayan, karnı burnunda bir tanesi “Ben de yemeyi ciddi ciddi düşünüyorum” dediğinde, “Bu nasıl iş” diye araştırmaya girişmiştim. Bakıyorsunuz, internette pizzası, lazanyası, ciddi ciddi sürüyle tarif var. Fransa’da kozmetik şirketleri özellikle yüz kreminde kullanmak için bunları hastanelerden topluyormuş bir ara. “Kök hücre açısından zengin” diyen var. “Doğum sonrası depresyona iyi geliyor, sütü arttırıyor” diyen de... Hiçbiri kanıtlanmış değil. “Aman atmayın, yiyin” diyen doktor falan yok.
Zaten işin bu tarafı benim ilgimi çekmiyor. Kadın ya da erkek, bir insan, plasenta yemeyi düşünüyorsa ben bu düşüncenin arkasında işleyen başka bir şey var mı, onu merak ediyorum . Hamile arkadaşımla konuştuktan sonra, bir baktım ki, dünyanın her tarafında plasentaya farklı bir yaklaşım var. Hele Çin’de, Vietnam’da... Bu iki ülkede plasentanın ‘yaşam veren’ bir gücü olduğuna inanılıyor. Bir insanın enerjisini, canlılığını arttırmak için kurutup yemeğine katanlar mevcut.
Kore’de mesela yakıp küllerini saklıyorlar. Çocuk hastalanırsa da o külleri bir sıvıyla karıştırıp çoğuğa veriyorlar ki iyileşsin. Hawaii’de kutsal bir şey bu, eve getirip dini bir törenden sonra gömüyorlar; gömdükleri yere de bir ağaç dikiyorlar. Bizimki de dahil birçok kültürde, plasentayı saklı bir yerlere gömmenin çocuğun talihini etkilediğine inanılıyor. Japonlar’da bu inanca anne babanın talihi de dahil.
Eski Mısır’daysa, tahmin etmişsinizdir ya yine de söyleyeyim, plasentanın büyülü güçleri olduğuna
inanılıyor.
Yiyip içene afiyet olsun da kimse kusura bakmasın, bir gün hamile kalırsam temiz temiz aşermek bana yeter.