Sibel ARNA
Oluşturulma Tarihi: Ekim 24, 2010 00:00
Tanışmadan önce, Jean Paul Gaultier nasıl biri diye sorsaydınız gelmiş geçmiş en çılgın, aynı zamanda en aklı başında, en istikrarlı, en devrimci tasarımcılarından biri derdim. Şimdi ekliyorum: İnanılmaz enerjik, yerinde duramıyor, anlatırken eli kolu hiç durmuyor, öyle tempolu, öyle hızlı konuşuyor ki oturduğu sandalye sallanıyor. Röportaj sırasında bir an aklıma ‘Rain Man’ filmindeki Dustin Hoffman geliyor. Yüksek zekası her halinden belli. “Benim tek sırrım modaya olan aşkım” diyor ve ikna ediyor. “Metresim” dediği Hermes’den ayrılışı hakkında, Madonna hakkında, Beth Ditto, Crystal Renn gibi balıketli kadınları hakkında uzun uzun konuşuyoruz... Jean Paul Gaultier’le (58) Barcelona’da Mango sayesinde bir araya geldik. 300 bin Euro ödüllü Mango Moda Ödülleri’nin jüri başkanlığını yapan Gaultier, “Gelecekte Mango için bir koleksiyon hazırlar mısınız” sorusuna “Kim bilir, neden olmasın” diye yanıt verdi...
Jean Paul Gaultier, bugün dünyaca ünlü bir tasarımcı olduysa bu herkesten çok kimin sayesindedir? Anneannenizin mi? - Bence bunun benim modaya olan tutkumla ilgisi var. İçimde bu tutku olmasaydı benden hiçbir şey olmazdı. Anneannem şu noktada devreye girdi; o, bana sınırsız özgürlük verdi. Ne istersem yapmaya izinliydim. Bir de şu var, ben kendi benliğimde çizim yaparak barıştım. Tasarladıkça kendimi daha çok sevdim, daha iyi bir adam oldum. Bu yüzden de çizdim çizdim çizdim...
Seneye meslekteki 35. yılınızı kutlayacaksınız...- Evet, Ekim 1976’da başladım. Hesap kitap işine girdiysen baştan söyleyeyim ben yaşlı bir adamım. Pierre Cardin’in asistanı olarak başladığımda 18 yaşındaydım. 24’üme kadar onunla çalıştım sonra Jean Patou’ya geçtim. Ondan sonra dünyanın birçok yerinde birçok marka için serbest tasarımlar yaptım. Bütün bunlardan sonra 1976’da kendi markamı yarattım. O kadar tutkuluydum ki bir an önce kendi koleksiyonumu yapmam gerekiyordu.
35 sene her sezon arka arkaya yaratıcı, farklı ve şaşırtıcı olmayı nasıl başardınız?- Çünkü modaya aşığım ve bu aşkın ömrü ikili ilişkilerdeki gibi üç yıl değil. Bu x bir faktöre bağlı bir aşk da değil üstelik. Ben sadece para kazanmak için, sadece ünlü olmak için ya da sadece ünlüleri giydirmek için moda yapmıyorum. Benim modamın temelinde tutku var. İşime aşığım. Ve bu aşk sana sürekli yaratma gücü veriyorsa neden durasın ki?
Siz deli misiniz, dahi mi? - Bilemiyorum. Bu soruyu cevaplamak gerçekten zor. Kendimi dahi olarak görmüyorum. Sadece sevdiğim ve aşık olduğum şeyi yapıyorum. Ben hep bunun hayalini kurdum. Bu kadar aşık olduğum bir işte çalışmak eşsiz bir fırsat. O yüzden dahi değilim. Deli olup olmadığım konusunda da yorumu ben yapamayacağım.
HERMES EŞSİZ BİR METRESTİ AMA KARIMA DÖNME ZAMANI GELMİŞTİ
Hermes’i bırakmak ruhunuzda bir hafiflemeye yol açtı mı?
- Açmaz mı? Çok rahatladım. Şöyle söyleyeyim, Jean Paul Gaultier markası benim karım. Favori kadınım, vazgeçilmezim. Hermes ise metresimdi. Bu Bermuda Şeytan Üçgeni gibi garip bir aşk üçgeniydi. Bu metresle yedi sene yaşadım. Fazlasıyla yeter bir süreydi. Eşsiz bir macera, harika bir aşk kaçamağıydı ama esas aşkım olan karıma dönme zamanım gelmişti.
Bu kararı vermenizde Hermes’in Başkanı Jean Louis Dumas’ın ölümü etkili oldu mu? - Kesinlikle oldu. 11 sene evvel tanıştık. O, benim hayattaki tek idolümdü. Her zaman kıskandığım bir zekaya ve yaratıcılığa sahipti. Eşsiz bir kişilikti.
Ruh ikizi olduğunuz söylenir, doğru mu?
- Mümkün değil. Ben kendimi onunla eşit bir kategoriye asla koyamam. Çünkü ben ona hayrandım. Hem inanılmaz yaratıcıydı hem de çok başarılı bir işadamıydı. Aklıyla herkesi kendine hayran bırakırdı. Sürekli elinde kalemiyle bir şeyler çizerdi. Çizimlerini görenlerin ağızları şaşkınlıktan açık kalırdı. Ben Hermes’de başlamadan öncesinden tanışıyoruz. Sık sık bir araya gelirdik. Bir gün bana, “Kendime asistan arıyorum, Martin Margiela ayrılıyor, önerebileceğin biri var mı” diye sordu. Birkaç isim söyledi ve yorumlarımı aldı. Ben, “Bana biraz zaman verin size uygun birini bulacağım” dedim. Bir-iki gün sonra isteğimi kendime itiraf ettim, ben olabilirdim. Hermes için tasarım yapmak beni mutlu ederdi. Zaten Martin Margiela’nın Hermes için yaptığı ilk koleksiyonu gördüğümden beri bunu düşünmüyor muydum? O ilk koleksiyonu çok beğenmiştim ama ben olsam ne tasarlardım diye düşünmeden de edememiştim. Ve bütün cesaretimi topladım Bay Dumas’nın ofisine gittim. “Senin için farklı bir isim önereceğim” dedim, “Bana ne dersin?” Yüzünde kocaman bir gülümseme belirmişti. Bu şekilde başlamıştık ve benim için inanılmaz bir deneyimdi. Çok şey öğrendim. Kendimi tamamen bu işe adadım. Çok zevk aldım. Ama aradan dört-beş sene geçtikten sonra artık ilk heyecandan bir şeyler gitmeye başlıyor. Dumas benim orada olmamın asıl sebebiydi. O gittikten sonra Hermes benim için aynı değildi. Ve benim Hermes aşkım burada bitti. Kendime konsantre olmanın daha doğru bir karar olacağını düşündüm ve yollarımızı ayırdık.
Bu kış Levi’s için jean tasarımları yaptınız? Bu bir halka açılma hamlesi miydi? - Böyle de diyebiliriz. Ben 1989’da Gaultier’in çocuk koleksiyonuyla bunu yapmaya çalışmıştım. Daha ucuza satılan halk işi bir koleksiyondu. Ve çok güzel bir deneyimdi. Lisans problemleri nedeniyle devam ettiremedik. Levi’s okazyonu benim için şans oldu çünkü Levis denim anlamında referans konumuna gelmiş bir marka. Sayelerinde hayatlarında hiç Jean Paul Gaultier giymemiş gençlere ulaşıyorum. Yelpazem biraz daha genişledi. Uygun fiyatlı ve daha kolay elde edilebilir ürünleri tasarlayıp daha geniş bir kitleye ve pazara uygun bir mal üretmek her yönüyle güzel tatmin.
O zaman Mango için de bir koleksiyon yapabilirsiniz?
- Kim bilir, neden olmasın ki, hiçbir şeye kapalı değilim.
100 kiloluk solist Beth Ditto, şişman manken Crystal Renn... Hepsine destek verdiniz. Şişman kadınları mı seksi buluyorsunuz?
- Güzelliğin sadece bir formu olmadığını düşünüyorum. Güzellik farklı formlarda da kendini gösterir. Hiçbir zaman, bu daha iyi ya da şu daha kötü demem. Ben her zaman farklı şekillerdeki güzelliğe inanırım. Bu benim amacıma uyan bir düşünce tarzı. Şöyle ki, çok şişman gözü yorar ama anoreksik zayıflık da bence çok dramatiktir. Çok eskiden beri kıvrımları olan yuvarlak hatlı mankenleri kullanıyorum. Üç yıl Amerikalı şişman model Velvet d’Amour’la çalıştım mesela. Onları kullanıyorum çünkü farklı güzelliklere inanıyorum. Dünyada tek tip güzellik yok. Modellerimi kendim seçmeyi çok severim ama bu aralar o kadar anoreksik kızlar geliyor ki buna katlanamıyorum. Model seçimlerinde masanın üzerine mutlaka meyveyle şeker bırakırım ve işimiz bittikten sonra kızlara “Hadi bir şeyler yiyin” derim. Geçen yıl bir tanesi, “Hayır, ben bunu yapamam. Onları yemem hiç profesyonelce değil. Kilo aldırır” dedi. Şoke oldum. Ama onların suçu yok, ajansları sürekli şişman olduklarını söyleyip duruyor. Tabii ki güzel hatlara sahip olmak kadını çekici kılar ama kemiklerin görüneceği kadar ince olmak bence kesinlikle çirkin. Hiç çekici değil ve acıklı. Ve bunu kesinlikle beğenmiyorum. Bett Ditto ve Crystal Renn’in güzel yanı, kendilerini oldukları gibi kabul edip kendi güzelliklerini ön plana çıkarmayı başarıyorlar. İçinde bulundukları durumu güzellik olarak yorumluyorlar.
Palete topuk taktınız, ekmekten elbise yaptınız tüm bu çılgınlıkların arkası gelecek mi yoksa artık duruldunuz mu? - Ekmekten elbise tasarımım bir müze içindi. Hayattan bir şeyi oraya taşımak istedim: Yaşamak için ekmeğe ihtiyacımız var.
Yemek hayatın kaynağı. Ve sürekli elbise görmekten sıkılan bir topluma böyle hayatın içinden bir şeyi taşımak bana çok güzel geldi. Ekmekten elbise, giyebileceğiniz değil ama görüp hayranlık duyabileceğiniz bir kıyafet oldu. Bunun neresi çılgınlık! İnanın ben bu tip şeyleri çılgınlık olsun diye yapmıyorum. Üzerinde düşünüp planlıyorum. Ve dün nasılsam yarında öyle olacağım.
Bir gün türban tasarlayıp, türbana bir yorum katabilir misiniz? - Biri benden bunu isterse neden olmasın... Buna hiçbir şekilde karşı değilim. Ve bildiğim kadarıyla çok ünlü Cezairli tasarımcılar zaten türban koleksiyonu yapıyorlar. Eğer bununla ilgili güzel bir fikir aklıma gelirse yorumlamaktan çekinmem. En büyük çekincem şu olur, yanlış anlaşılmak istemem. Ben koleksiyonumu hiçbir zaman silah olarak kullanmadım. Benim için yaratıcılık önemli. Geçmişte rabbilerin (Musevi din öğretmeni) kıyafetlerinden esinlenerek bir Yahudi koleksiyonu yapmıştım. Çünkü onların kıyafetlerini çok ilginç buluyordum. New York’ta birçok rabbinin birlikte yürüdüğünü gördüğümde tasarım yapmak istedim. Ve bunu neden moda açısından yorumlamayayım dedim. Benim amacım dünyada Yahudiliği yaymak falan değildi. Sadece hissettiğim güzelliği aktarmak istedim ve bunun bana verdiği heyecanı yorumladım. Tabii ki bazı insanlar bunu yanlış yorumladılar. İşte bu nedenle türban tasarlarkenki amacımın yanlış anlaşılması beni korkutur. Dini konuların içine çekilmek istemem. Amacım hiçbir şekilde agresiflik yaratmak değildir. Modanın bakış açısını sunmaktır. Çok uzattım. Son sözüm şu, bir gün türban tasarlarsam bu güzellik ve estetik bir kaygıyla yaparım, gerisini düşünmem.
MADONNA DEVRİMCİ BİR KADIN BU YÜZDEN ÇOK İYİ ANLAŞIYORUZ
Madonna ile ilişkinizi nasıl tanımlıyorsunuz? Birbirinizi tamamlıyor musunuz, yoksa aslında zıt kutuplarsınız ve birbirinizi çekiyor musunuz? - O, eşsiz biri. Bunu kimse tartışamaz. Bir Madonna daha kolay gelmez. Biz birlikte çalışmaya başlamadan önce ben zaten ona hayrandım. Ve o da zaten benim tarzıma yakın giyiniyordu. Onu ilk ‘Virgin’ albümüyle fark ettim. Holiday zamanları... Dedim ki, “Herhalde bu kadın İngiliz...” Çünkü bir Amerikalı’nın bu kadar güzel giyinebileceği hiç aklıma gelmezdi. Ve kıyafetlerine dikkat etmeye başladım. Benim korse kıyafetlerimin çok çok benzerlerini sürekli giydiğini fark ettim. ‘Who’s That Girl’ albümüyle ilk dünya turuna çıktığında benim bir büstiyer tasarımımın birebir kopyasını giyiyordu. Dayanamadım bir şekilde yardımcılarına ulaştım, dedim ki “Keşke sahtesini giymese, bana gelse, ben ona daha güzellerini yaparım.” Ve böylece birlikte çalışmaya başladık. Bu gerçek bir birleşme oldu. Onun için tasarım yaptıkça, kostümlerimle bir bütün olduğunu gördükçe hayranlığım kat be kat arrtı. Bu birliktelikte o da güzelleşti ben de. Madonna çok verici bir insan. Çok olgun. Paylaşıma çok inanıyor. Tam bir devrimci. O kadar farklı konularda öncü oldu, kendini o kadar çok şey için ortaya attı ki? Cesaretine bayılıyorum. Bugün Lady Gaga falan eşcinselleri destekliyor ya hepsi Madonna’nın açtığı yolda ilerliyor. Madonna’nın sutyen yorumlarımı cesurca giymesini hiç unutmam. Devrimcidir o tek kelime ile. Bugüne kadar yaptığım işbirlikleri içinde en neşelisi oydu. Tamamen birbirimizi anlıyoruz ve yıllardır aynı dili konuşuyoruz.
GAULTIER HAKKINDA BUNLARI BİLİYOR MUSUNUZ * İki hesap uzmanının oğlu?
* Yaramaz çocuk lakabı peşini hâlâ bırakmadı.
* Günde 60 şınav çekmesiyle ünlü.
* Bir zamanlar saçlarını oksijenli suyla sarartıyordu ama şimdi hepsi beyazladı.
* İlk defileleri hiç beğenilmedi. O yıllar hakkında 1987’de Sunday Express’e verdiği bir röportajda şöyle demişti: Üç yıl boyunca bir espriden başka bir şey değildim. Ve Paris’te bir espri olmak hiç de eğlenceli değildir.”
* Şeytanın bacağını 80’lerin ortalarında kırdı. Defilelerindeki çılgınlıkları, koni biçimindeki sutyenleri ve erkekler için tasarladığı etekleriyle moda gündeminde geniş yer buldu. Aynı etekleri çekinmeden kendi de giydi. Bu etekler Gaultier’in iddiasına göre dünya çapında 3 bin tane satmış.
* Her zaman kumaşın çizgilisini sevdi.
* Bazı ülkelerde parfümü kendisinden daha ünlü.
MODA PSİKOLOJİK VE SOSYOLOJİK BİR OLAYModa direkt hayatla bağlantısı olan devrimci bir meslek. Moda canlı bir organizma gibidir, yaşar. Asla durmaz, durmadan gelişir, değişir. Hayatınızda olan her şeyin meyvesidir. Dünyanın bütün değişimlerine ayak uydurur. Mesela şu an yaşanan global ekonomik kriz modaya bir dinamizm kazandırıyor. Moda benim için psikolojik ve sosyolojik bir olay. Estetiktir ama psikolojisi ve sosyolojisi ağır basar. Çevremizde olan bitenin yaratıcılar tarafından hazmedip öğütülmesiyle ortaya çıkan bir olgu moda. Dilek, istek ve ihtiyaçları iyi analiz edip ona cevap verebilmektir aynı zamanda. Ben gözüme çarpan, dikkatimi çeken, bana değen dış etkenleri bünyeme alırım ve anında olan bitene tasarım yaparak cevap veririm. Pazarlamaya ve planlamaya çok fazla bağlı kalmam. Moda hızlı bir şey. Spontane davranmalısınız. Şu anda moda olan şey siz gözünüzü açıp kapatana kadar demode olur. Bu tansiyonu elinde tutmak çok önemli. Zaman eskisinden de çabuk geçiyor artık.