Güncelleme Tarihi:
Çok güzel olur. Genelde kadınlar, hemcinsleriyle yaşamı sorgular, karşılaştıkları insanlara dair kişilik çözümlemesi yapar ya da olayları tartışırlar. Azdır böyle erkekler, ama karşılaştığınız andan itibaren beyninizdeki ayna nöronları alarm verir. Karşınızdaki sanki sizsinizdir. Yaşamı sorgulayan, zamana anlam katan, farkındalığı yüksek ve gelişime/değişime açık biriyseniz şayet, sizi şaşırtan bir karşılaşmaya dönüşür iş. Sohbet sohbeti açar, zamanın lineer yanıltıcığından anın mekânsızlık düzeyine geçer ve siz tam olarak Şems’i bulmak deyiminin içine düşüverirsiniz. “Okunacak en büyük kitap insandır”
diyen Hacı Bektaş-ı Veli’nin hümanizmden feyz almışcasına sayfa sayfa açılırsınız. Böylesi bir odaklanmada dışardaki her şey önemini yitirir ve sanki beyin meditasyonda olduğu gibi alfa dalgaları yayar. Artık huşu içindesinizdir.
Onu bir daha görüp-görmeyecek olmanızın, onun yaşamında nasıl konumlanacağınızın bir önemi yoktur. Çünkü anda yaşamak böyle bir duygudur, sorular yoktur, karşılıklı sevgi akışı vardır. Başkalarına bağımlı olduğu için beslenemediğimiz yatay enerji kaynağı kendiliğinden kesilir ve siz göksel enerjiye bağlanırsınız. “Merhaba ben geldim” dersiniz. Artık üzerinizde taşıdığınız o sahte kimliğe ihtiyacınız yoktur. Böyle anlarda bana “ne istersin?” dediklerinde, hiçbir şey cevabını verdiğim çok olmuştur.
ÖYLE BİRİYLE TANIŞTIM…
Yaşamın anlamını arayan ve kendini sorgulayan kahramanımız derinlikli bir yaşam öyküsüne sahip. Amerikan ordusunda önemli bir mevkii, maaşı ve güzeller güzeli bir eşi varken başlar hikâye. Aydınlanma bir ödül töreninde gerçekleşir. Osho’nun aydınlanmayı betimlediği kişiye özel şu şarkı dramatik tonda çalınır kulağına. Sanki başına Delpi’deki Apollo Tapınağı’nda yazan “kendini bil” sorusu düşmüştür. Hıçkıra hıçkıra ağlar. Amerikan milliyetçiliğine kapılmış bir Brave Heart sanıldığından arkadaşları tarafından kucaklanır. Veda ediyordur oysa. Dönüş uçağında istifa mektubunu yazar, eve döner dönmez de eşine boşanmak istediğini söyler. İstanbul’a taşınır, bir iş kurar. Ortağı yüzünden iflas eder, ama kararından asla pişmanlık duymaz. Her sabah bir işi varmış gibi giyinir, bir arkadaşının ofisine gider. Dört ay sonra ilk işini alır. Amerika’daki garantili yaşamını neden reddettiğini şöyle açıklar: “Amerika’da kalsaydım sonunu bildiğim bir yaşantım olacaktı. Kendimle yüzleştiğim o gün farkındalıksız yaşam bana sığ geldi. İçim acıdı. Oysa ben ruhsal, zihinsel ve bedensel birliğin, Allah’a kavuşmanın derdindeyim.” O günden sonra kendisiyle dost olduk.