Güncelleme Tarihi:
İlk televizyon maceranızdan bu yana neler değişti? Nasıl bir Nehir Erdoğan var şu an karşımızda?
- Kendimi tanımlamak, “Nasıl biriyim?” sorusuna yanıt aramak, aslında beni kilitleyen bir şey.
Biyografinize baktığımızda sağlam ama yavaş adımlarla hareket ettiğinizi görüyoruz. Çalışırken nasıl bir politika izliyorsunuz?
- Bilinçli bir politika izlemedim. Ama ben eğer bir şirketin demirbaşıysam, amortisman düşüşlerimi minimumda tutmam iyi olur diye düşünmüş olabilirim; işletme mezunu bir genç kız olarak. ışin şakası bu ama sadece işimle ilgili değil, her alanda sindirerek yaşamaktan zevk alıyorum. Bir anda her şeyi yapmak istemek, tüm nefislerimi hızla doyurmaya çalışmak pek de tercih ettiğim bir tarz değil.
Pek çok projede yer almanıza rağmen sinema filminiz çok az. O konuda çok mu seçicisiniz?
- Seçicilikten ziyade zamansızlık bunun sebebi. 2004 yılında vizyona giren iki sinema filminden sonra aralıksız dizi çekmeye devam ettim. Bu sırada dizilerin süresi yavaş yavaş uzamaya başladı. Sonunda 90 dakikaya dayandı. Sezon boyunca dizi çekimleri devam ederken bir sinema teklifini kabul etmek hem devam ettiğim işin yapımcısı ve ekibini hem de kabul ettiğim sinema filminin ekibini zor durumda bırakabilirdi. Ben uykusuz geceler vaat etsem, kendim bunu yapabileceğime ne kadar inançlı olsam da, sorumlu olduğum ekip arkadaşlarımı zor durumda bırakmak istemedim. Yaz tatillerini ise, bütün kış yorulduğum ve kendime vakit ayıramadığım için, dinlenmeye ve yeni şehirler görmeye ayırdım hep. Bundan sonra ben d daha çok sinema filmi çekmek istiyorum. Ama bunun için yaşam ve zaman kalitemi düzenlemem gerek öncelikle.
ÇOCUKLUK DELİLİK GİBİ BİR ŞEY
Peki hiç mutfakta görecek miyiz sizi? Belki bir gün film yönetirsiniz...
- Seviyorum “mutfak” diye bahsedilen tarafı! Sözlerim iddia olarak algılanmasın, iddiaları sevmem. Ama evet bir gün hikayemi, objektifin arkasından anlatmak isterim.
Bir filmde hangi kadının hayatını oynamak sizi heyecanlandırır?
- Dünyadaki ilk kadın pilot Sabiha Gökçen’in hayatını oynamak istiyorum.
Size baktığımızda çocuksu bir taraf kendini gösteriyor, hani o muzur çocuklardan... Bunun farkında mısınız? Bu şöhret denilen cadı kazanında nasıl eğlenceli kaldınız böyle?
- Çocukluk delilik gibi bir şey aslında. Çocuklar, herhangi bir kurala, sisteme tabi olmadan sadece güdülerine cevap verirler. Bu sınırsızlık sansürsüzlüğü, sansürsüzlük de yaratıcılığı pekiştiren bir şey. Ancak ben o kadar sınırsız olduğumu sanmıyorum. Türkiye’de doğup büyümüş bir kadın olarak, bünyem daha çok baskı altında var olabilmeye alışmış aslında. Eğlenceliliğe gelince, o eskiden kalma çok tanıdık bir alışkanlık bende. Yaşanan her şeyin komiğini çıkarmayı çok severim. Kimine göre hafiflik, bana göre tek yol bu, yaşamaya devam etmek için.
CEP TELEFONUNU HİÇ SEVMİYORUM
Çekim sırasında bütün gözler üzerinizdeydi. Ünlü olmak yoruyor mu, sıkıldığınızda bununla nasıl baş ediyorsunuz?
- Artık parçam olan ve değiştiremeyeceğim bir şeyle ilgili yorulmak, söylenmek bir fayda sağlamayacağı gibi nankörlük olarak da algılanabilir. Ama şunu söylemeden geçemeyeceğim: ınsanların kendi oldukları hallerini her zaman çok merak ediyorum. Onları izlemek, dinlemek eskiden beri sevdiğim oyunlardan. Ün denilen şey benden bunu yaşama hakkımı çalıyor.
İnternet siteniz oldukça işlevsel ve hareketli, teknolojiye olan ilginiz fazla gibi...
- Cep telefonu dışında, her tür teknolojiyi seviyorum. Ama cep telefonunun hepimize verdiği “Neredesin?” sorusunu sorma hakkı canımı sıkıyor. Gizli bir yerde olduğum için değil ama ne bileyim hoşlanmıyorum bu durumdan. Sanki özgürlüğüm elimden alınıyor gibi. Bir de açmadığında, açamadığında “Neden açmadın?” sorusu var. Ben kendim de aynısını yapıyorum. Sanki eskiden, cep telefonu yokmuş ve biz de yaşamıyormuşuz ya da birbirimiz hakkında meraktan ölüyormuşuz gibi. Cep telefonundan en nefret edenin bile, gün gelip “Neden mesajıma cevap vermedin?” diye sorduğuna şahit oldum. ınsanların birbirleri üzerinde sağlıksız bir hak iddia etmesine yol açtı. Sosyal paylaşım sitelerineyse olumlu bakıyorum. Kendini ifade etmene yardımcı oluyorlar.
İstanbul’da sıkıldığınız oluyor mu?
- Bir dönemim vardı, bu şehir beni istemiyor sandım... Kaldırımları, ağaçları, evleri, mekanları, yolları beni sevmiyor sandım. Sebebi yok. Sadece beni içine almadığını, kabul etmediğini sanıyordum. Sonra gittim... Çok özledim İstanbul’u, özleyince geçti bu paranoyam, sorun bendeymiş! Yoksa İstanbul’un gönlü çok geniş...
Yıllar önce İzmir’den bu şehre geldiğinizde aklınızdan ilk geçen neydi?
- Oyunculuk...
Şimdi İstanbul’dayken ızmir deyince aklınıza ilk gelen şey ne?
- Neşe...
BEN İÇİME ÇAĞLIK ATARIM
İstanbul’da sıkıldığınızda ne yaparsınız?
- İstanbul’u özlemeye giderim.
Depresif olduğunuzda...
- şaşkınbakkal’da oturan anneme gider, orada kalırım. Anne ocağıyla Anadolu yakasının enerjisi birleşince hemen toparlıyorum.
Çığlık atmak istediğinizde...
- Trafiksiz bir saatte, kendi kullandığım araçla köprüden geçip camı açarım. Ama yine de içime çığlık atarım...
İçmek istediğinizde...
- Evime giderim!
Mutlu olduğunuzda...
- Boğaz’a ya da Galata’ya...
Acıktığınızda...
- Boğaz’da balık, Günaydın’da et ama gece yarısı illa ki Marmaris Büfe...