Dr. Necdet Tuna
Oluşturulma Tarihi: Mart 13, 2006 00:00
Urla’da, antik adıyla Klozomenai, günümüzdeki adıyla da Karantina Adası, üzerinde binlerce ağacın bulunduğu 350 dönümlük bir doğa harikası. Sekiz çeşit iğne yapraklı, dokuz çeşit zeytin ağacından toprağın görülmediği bu yeryüzü cenneti, ne yazık ki kendi haline terk edilmiş görünüyor.
Karantina Adası’ndaki ağaçlar, 1933’te İzmir Valisi Kazım Dirik ve Belediye Başkanı Behçet Uz zamanında dikilmiş. Adada su olmadığı için tüm ağaçlar karadan eşeklerle taşınan suyla sulanmış. Bugün, lojman olarak kullanılan birkaç bina ve tahaffuzhane dışında bir de otel olarak yararlanılan yapı var. Oldukça yıprandığı için zaman zaman onarım gören, gene de kapsamlı bir bakıma ihtiyacı olan 66 yataklı bu yapıda, Sağlık Bakanlığı deprem ve benzeri büyük doğal afetlerde alınacak önlemler için kış aylarında beşer günlük eğitim kursları düzenliyor. 1994’ten beri de yazın Sağlık Bakanlığı personeli için dinlenme hizmeti veriyor.
MÜZE VAR AMA...
Karantina, dünya sağlık örgütünce bildirilmesi zorunlu kolera, tifo, tifüs, sarı humma, çiçek ve veba gibi bulaşıcı hastalık kuşkusu olan ülkelerden gelen insanların, malların, hayvanların ve gemilerin belli bir süre zorla tecrit edilmeleri, tahaffuzhanede ayrı tutulmaları anlamı taşıyor. Tebhirhane’de de insanlar banyoya sokulup, eşyaları, giysileri etüv kazanlarında mikroplardan arındırılırken gemi de ilaçlanıyormuş. Ülkemizde ilk uygulama Kıbrıs ve Suriye’de ortaya çıkan kolera salgını nedeniyle 1835’te başlatılmış ve Çanakkale’de geçici bir tahaffuzhane kurulmuş.
Ada, Osmanlı döneminde karantina merkezine dönüştürülmüş. İzmir Limanı’na gelecek gemide bulaşıcı bir hastalık varsa, pruva direğine sarı bayrak çeker ve durumu liman idaresine bildirerek Urla koyuna demirlermiş. İnsanlar, Fransızlar tarafından 1865’te kurulan ve gezmek olanağı bulduğumuz tahaffuzhane ve tebhirhaneye sandallarla taşınır, eşyalarıyla giysileri etüv kazanlarında 110 derecelik buharla sterilize edilir, kendilerine banyo yaptırılır ve dinlenme odalarında istirahat ettirilirken gemi de dezenfekte edilirmiş. Gemi yolcularında hastalık saptanamazsa, bir atlı İzmir valisine müjdeyi götürür, vali paşa da haberi getiren ulağı bir kese akçeyle ödüllendirirmiş.
Adada eskiden kalma tek sağlam bina da bu tahaffuzhane. O tarihte elektrik olmadığı için kazanların ve madeni aksamın tümü perçinle birleştirilmiş, vanalar pirinçten yapılmış. Maalesef üç yıl önce kötü bir restorasyonla boyanan tesislerde, boyayla örtüldüğü için vanalar ve musluklar çalışmadığı gibi, pirinç aksam da beyaza dönüşmüş! Tesis son kez 1952’de Kore gazilerinin yurda dönüşlerinde kullanılmış, daha sonra kendi haline terkedilmiş. Elden geçirildikten sonra müze olarak açılmış.
KADERİNE TERK ETMEYİN
335’te Büyük İskender tarafından yaptırılan bir yolla anakaraya bağlanan adadaki 6000 yıllık antik Klozomenai kentine ve Roma-Helenistik döneme ilişkin yapıların taşlarının büyük bölümü sökülerek adadaki binaların ve adayı karaya bağlayan yolun yenilenmesinde kullanılmış. Bu kalıntıların, örneğin amfitiyatronun, tapınağın ve Romalı zenginlerin villalarının bugün izlerini bulmak hemen hemen olanaksız.
Adanın kuzey-doğusundaki devlet hastanesi 1926’da önce güneş ve deniz tedavisi amacıyla thalosoterapi merkezi olarak düzenlenmiş. 1960’ta kemik hastalıkları hastanesine dönüştürülen tesis 1982’den beri devlet hastanesi olarak hizmet veriyor.
Sit alanı olan ada, Lozan Anlaşması’na göre Hudut ve Sahiller Genel Müdürlüğü’nün malı olarak görünüyor.
Dünyanın en uygun turizm iklimlerinden birine sahip 350 dönümlük doğa harikası arazinin bu denli bakımsız bırakılmasını ve çok sınırlı koşullarda yararlanılmasını anlamak çok zor. Bu tutum, ancak ülkenin doğal değerlerinden yararlanmayı bilmeyen ya da beceremeyen yönetimlerin yapabileceği bir iş!
Ada ayrıca, doğu ve batı yönlerinden dalgaların etkisiyle sürekli toprak kaybederek küçülüyor. Eskiden kumsal olduğu belirtilen kıyılarda kumun yerini taşlar ve kayalıklar almış.
Adanın ileriki yıllarda elden çıkmasını önlemek için, adayı karaya bağlayan yolun kazıklı yola dönüştürülerek su sirkilasyonunun sağlanması ve kıyıdan 30-40 metre açıkta su altında kalacak şekilde mendirek benzeri kaya dolguların yapılmasıyla kumsalın tekrar oluşturulması gerekiyor. Büyük bir kısmı yaşlanan ağaçların temizlenip kapsamlı bir bakım yapılması da bir an önce alınması gereken önlemlerden.
Yapılması gerekiyor ama bu amaçla yapılan parasal isteklere devletin olumlu yanıt vermediği söyleniyor. Ufukta hiç ışıltı görünmüyor. Doğası, iklimi, coğrafi konumu, tarihsel alt yapısı ve ulaşım kolaylığı nedeniyle bir turizm beldesi için ideal koşullara sahip olan adaysa, orada kaderine terk edilmiş görünüyor.