Oluşturulma Tarihi: Mayıs 29, 2005 00:00
Sokakta içler acısı bir durumda bir köpekle karşılaşıyor. Mahallenin çocukları, köpeği top yerine kullanmışlar. İnsafsızlar içini dışına çıkarmışlar, yetmemiş, gözlerini de dağlamışlar.Kucağına alıp eve getiriyor, yıkıyor, sarıp sarmalıyor, veterinere götürüyor, tedavi ettiriyor. Sağlık kontrollerini yaptırıyor, aşılarını tamamlatıyor. Ondan sonra içi rahat, internette ona bir yuva aramaya başlıyor. Yurtdışından bir talip çıkınca da, köpekle birlikte uçağa atlayıp, onu yeni sahibine teslim ediyor. Arada, köpeği teslim ettiği aileye, ani baskın ziyaretleri düzenleyip, ona iyi davranıp davranmadıklarını teftiş ediyor. Deniz Seferoğlu böyle bir kadın. Gerçek bir havansever. Ama agresif değil şefkatli. O, bütün bunları sözü bile edilemeyecek kadar normal bir davranış olarak nitelendiriyor. Oysa, sevgiden kaynaklanan sorumluluğu bu noktalara kadar ilerletebilmek herkesin harcı değil. Deniz Seferoğlu, bu aralar enerjisini ve bütün çevresini yeni amacı için seferber etmiş durumda: Bütün hayvan derneklerini ve barınaklarını bir vakıf çatısı altında toplayabilmek. Büyük bir bölümünü de başardı. Hayvanları Yaşat Vakfı kuruluş aşamasında. Bu, Türkiye’de ilk kez oluyor. İlk kez, bütün hayvan dernekleri bir araya geliyor. O yüzden hayvanseverlerin ilgi ve desteğine ihtiyaçları var. Bu yazı, aynı zamanda bir çağrı. İlgi alanınıza giriyorsa, çekinmeyin arayın: 0532-451-89-05.Hayırlı olsun. Vakıf kuruyormuşsunuz...- Evet. Hayvan haklarının savunuculuğuna soyunuyoruz. Herhangi bir hayvana eziyet durumunda insanlar karşılarında bizi bulacaklar. Daha doğrusu Yaşat Vakfı’nı. Başkanımız İstemihan Talay, ben de vakfın genel sekreteriyim, 100’e yakın da üyemiz var...Vakfınızın öncelikli hedefleri...- Geçen sene çıkarılan bir hayvan hakları yasası var mesela. İçi tamamen boş bir yasa. Altındaki yönetmelikler bile hazırlanmış durumda değil. Vakıf olarak öncelikle bizim, bu yönetmeliklerin doğru çıkarılmasını sağlamamız gerekiyor. Şu anda bu yasanın olmasının hiçbir işlerliği yok. Cezalar bile belli değil. Oysa, bizler bu ülkede artık adam gibi yasalar olsun ve bunlar hayvan haklarına uygun olarak çıksın istiyoruz.Başka?- Türkiye’de sokak hayvanı diye bir sorun var. Pek çok insanlar bu sorundan mustarip. Aşısız hayvanlardan korkuyor, tedirgin oluyor, ‘Çocuğum, bunlar ortadayken nasıl okula gidecek?’ diyor. Hayvan açısından da bakabiliriz meseleye,
trafik kazalarına sebep oluyorlar, insan ve hayvan hayatı tehlikeye giriyor....Çözüm?- Doğanın dengesini bozmadan onları rehabilite etmemiz gerekiyor. Ve sokak hayvanlarının, sokakta bile yaşasalar, sanki sahipliymiş gibi bir hal almaları gerekiyor. Sen bir hayvanı kısırlaştırıp, aşılayıp, sokağa bıraktığın zaman, insanlar onun güvenilir bir hayvan olduğuna ikna oluyor. Bir de tabii insan sağlığı açısından en çok korkulan kuduz hastalığını engellemiş oluyorsun. Sonra, üremiyorlar. Haliyle etrafta olması gerekenden fazla sokak köpeği olmuyor. Hayvanlar da daha rahat ediyor. Yani kısırlaştır, aşılat, yaşat. Parolamız bu!Hayvanlara karşı fazlasıyla duyarlı olduğunuz için size deli gözüyle bakanlar var mı?- Olmaz mı? Bu ülkede hayvanseverlik, genellikle manyaklık olarak algılanıyor! Hele hayvansever kadın deyince, akla, belediye başkalarına saldıran, zehirlenip ölmüş köpekleri onların kafasına atan kadınlar geliyor. Ama ben tenkit ederek söylemiyorum, çünkü bu ülkede bu işle bu kadar çok uğraşınca, özellikle sahada çalışınca, çıldırma noktasına gelebilirsin...Siz de böyle agresif bir kadın mısınız?- Şimdilik değilim! Ama ilerisi için hiç kimseye hiçbir konuda garanti veremem!Cesur olmak, 9-6 çalışmanın dışında da alternatiflerimizin olduğunu fark etmek gerekiyorKimsiniz nesiniz? Nereden geldiniz, nereye gidiyorsunuz?- Robert Kolej mezunuyum. Tekstil tahsili yaptım...‘Tahsili yaptım’ derken...- New York’ta Parsons’da okudum. Okulu bitirir bitirmez de, tasarımcı olarak Beymen’e girdim. 20 sene Beymen’in kadın koleksiyonlarını hazırladım..Vay be! Amma uzun bir süre... Nasıl bir tecrübeydi? - İyi ve zor. Zamanla yarışıyorsun... Koleksiyonu teslim etmen gerekiyor, siparişi alman gerekiyor, satışın çok iyi olması gerekiyor... Romantik değildi yani benim işim. Oldum olası şunu sorarlar: ‘Nasıl yaratıyorsunuz?’ Ben de matematiksel bir takım veriler anlatmaya başlarım. İnsanların duymak istediği cevap değil bu tabii... Ama ben de Van Gogh değilim!Şunu ben yarattım diyeceğiniz bir şey...- Beymen Studio. Fikir annesi benim... Yaratıcılığı küçümsediğim için değil ama bu iş öyle ‘İlham geldi, şu tür bir koleksiyon hazırlayayım’ diye olmuyor, bütün fuarlarda bir sene sonranın koleksiyonlarında olması gerekenleri görüyorsun. Bir de senin koleksiyonunun özellikleri var: Hangi yaş grubuna hitap ediyor, yaşamın hangi dilimine dahil oluyor, gündüz mü gece mi, spor mu ve tabii sen hangi ülkede yaşıyorsun? Bütün bunları üst üste koyduğun zaman, biraz da üstüne zevkini, bilgini ve koku alma yetini... Koleksiyon çıkıyor. Ama bir koleksiyon devrim şeklinde değil, evrim şeklinde oluyor! Geçen seneye kadar bir trendsetter’dınız...- Evet. Ama benim için tasarladığım koleksiyonların satılabilir olması önemliydi. ‘Vay be! Kadın ne müthiş şey yapmış’ denmesi değil. Çünkü amaç içine girilemeyen bir etek yaratmak değil. Ciddi bir altyapısı var bu işin... Ama bir an geldi... ‘Tamamdır, buraya kadar’ dedim. Zamanı gelince şapkanı alıp, gitmesini bileceksin! Çünkü her iş, ne kadar heyecanlı olursa olsun, otomatiğe dönüşüyor. Belli bir süre sonra fabrika gibi çalışmaya başlıyorsun. Oysa ben insanların, her yaşta kendini bir daha tanımlaması gerektiğine inanıyorum. Ama, bizim kültürümüze ters bu; biz asker ve memur düzeninden yeni çıkıyoruz. Girişimci olmak bu ülke için yeni. Benim kardeşim de hiç eğitimini almadığı bir işi yapıyor. Annem ve babam başta kahroldu tabii: ‘Çocuğu okuttuk, Amerikalara gönderdik, yüksek mühendis oldu ama pizzacılık yapıyor.’ Çünkü kardeşim Mezzaluna’yı açtı. Cesur olmak, 9-6 çalışmanın dışında da alternatiflerimizin olduğunu fark etmemiz gerekiyor. Ben de yıllarca sağlamcıydım... Bu kadar üretmeye alışmış biri, işinden ayrılınca kendini boşlukta hissetmez mi?- Hisseder. Ben de hissettim. Hatta çoğu zaman kendime yaptıklarımı hatırlatma gereği duydum: ‘Sen şunu da yapmış kadınsın!’ filan. Başta sudan çıkmış balığa dönüyorsun, kendini paslanmış, bitmiş ve çökmüş gibi hissediyorsun. Bayağı bir şok yani. Sonra... Yavaş yavaş çözülüyorsun. İyi ki o sayfayı kapatmışım diyorsun. Ben insanlarla sohbet etmeyi unutmuştum. Her gün aynı mekanın içinde, aynı 5-10 kişiyle muhatap oluyor ve hep aynı şeyleri konuşuyordum. Çok geç eve dönüyordum. Sürekli çalışıyordum. Kendimi o kadar işime kaptırmış bir vaziyetteydim. Başka bir hayatım yoktu...Şimdi...- Ooooo oldu. Halime şükrediyorum. Normal insan oldum. Sonra da kendi işimi kurmaya karar verdim. Hazır giyimden hazır gıdaya kaydım! Ofis çalışanlarına yönelik hazır gıda... Fabrikasyon bir gıda üretimi değil... 8 çeşit sandviç ve 8 çeşit salata... Yepyeni bir gıda markası yaratıyorum diye çok heyecanlıyım... Bir de tabii Yaşat Vakfı var... Bu aralar harıl harıl vakıf için çalışıyoruz. Herkesi bekleriz...6 AYDA 2500 SOKAK HAYVANINI KISIRLAŞTIRDIKBu ülkede pek çok dernek ve barınak var: Şile Barınağı, Sahipsiz Hayvanları Koruma Derneği, Evsiz Hayvanları Koruma Derneği, Fethiye Hayvan Derneği. Şimdi bunların hepsi aynı çatı altında toplanıyor. Güçlerimizi bir araya getirmek istiyoruz. Çünkü bu derneklerin çok önemli kazanımları ve saha birikimleri var. Yıllardır sokak hayvanlarıyla bilfiil uğraşan arkadaşlarımız var. 6 ay gibi bir zamanda 2500 sokak hayvanını kısırlaştırıp, aşılayıp, bulundukları ortama bıraktık...BU KADAR AÇ ÇOCUK VARKEN SIRA HAYVANLARA MI GELDİÖncelikle bu ülkedeki hayvan sevgisini geliştirmemiz gerek. Çoğu zaman kendimi çaresiz hissediyorum. Hayvanlar için bir şeyler yapmaya çalıştıkça, ‘Aç insanlar var, çocuklar var... Sıra hayvanlara mı geldi?’ diyorlar. Böyle söylenince hep suçluluk duyardım. Şimdi duymuyorum, şöyle cevap veriyorum: ‘Birileri çocuklar için... Birileri ormanları korumak için... Birileri erozyonu önlemek için... Birileri de hayvanlar için çalışsın!’
button