OluÅŸturulma Tarihi: Åžubat 18, 2005 00:00
Hipnozla ‘uyutularak’ doğum yapan 850 kadından yalnızca % 4’ü ağrı kesicilere gerek duydu. Başka bir araştırma, hipnozlu deneklerin şiddetli ağrılara, hipnozlu olmayanlardan bir dakika daha uzun bir süre dayanabildiklerini ortaya koydu.Hipnoz.. Ülkemizde de ilgi çeken ve kimi doktorlar tarafından da çeşitli amaçlar için uygulanan hipnoz, ciddi bilimsel araştırmaların da konusu durumunda. Tabii, ciddi bilimsel araştırmalar derken, özellikle ABD’de yapılan araştırmaları kastediyoruz.. ABD’de hipnoz, ameliyatlarda da deneysel amaçlı olarak uygulanıyor ve ilginç sonuçlar elde ediliyor. Şimdi size, hipnoz konusunda hem uygulama hem de teorik çalışmalarda yapılan ciddi gelişmeleri anlatan ilginç bir yazı sunuyoruz..80 yaşındaki hasta Harvard Beth, Israel Tıp Merkezi’nin ışıklarla aydınlatılmış ameliyat odasında yatıyor. Radyoloji uzmanı Elvira Lang, yaşlı kadının atardamarlarına bir kateter sokmaya hazırlanıyor. Minik tüp, hastanın böbreklerinden birine ulaşıp organa giden kan akışını durduracak. Ertesi gün de bir cerrah bu böbreği alacak. Kan akışının durdurulması ameliyatın daha güvenli ve başarılı geçmesine olanak tanıyacak. Ancak hastanın ateşi yükseldiği için, böbrekte bir iltihaplanma söz konusu olabilir. Gün içinde
yemek yediÄŸinden kendisine bir yatıştırıcı verilemiyor. Bu nedenle aslında sıradan olması gereken iÅŸlem, uzmanları epey uÄŸraÅŸtırıyor. Lang’ın yardımcılarından biri elindeki kartı yüksek sesle hastaya okuyor: ‘Burası sizin için güvenli ve hoÅŸ bir ortam. Bundan yararlanıp, bir bakıma doktorlarla dalga geçebilirsiniz. Bedeniniz burada olmak zorunda, ancak siz burada olmak zorunda deÄŸilsiniz.’Bu, tahmin ettiÄŸiniz gibi, bir hipnoz uygulaması...Kısa süreli ameliyatElvira Lang, anestezinin yanı sıra hipnozdan da yararlanan ve sayıları giderek artan doktorlardan bir tanesi. Stanford Ãœniversitesi psikiyatri profesörü David Spiegel ile birlikte hipnozla ilgili kapsamlı araÅŸtırmalara imza atan Lang, bu konuda çarpıcı sonuçlara tanık oldu. Hipnoz ve radyolojik müdahale aynı nedenden ötürü Lang’in ilgisini çekiyor: Her ikisi de hastaneye yatmanın hastada yarattığı dehÅŸete kapılma duygusunu hafifletmeye yarıyor. Bunun için yalnızca minik bir ensizyon, ya da yarma gerekiyor.Söz gelimi, atardamara incecik bir tüp sokmak suretiyle Lang hastaların çok daha ciddi bir cerrahi iÅŸlemden geçmelerine engel olabiliyor. ‘Hastanın tıbbi tesisatçısıyım ben,’ diyen Lang hipnozun da yardımıyla ameliyatın çok daha kısa sürede tamamlanmasına, hastanın daha az acı çekmesine ve ilaca daha az bağımlı olmasına katkıda bulunuyor. Gelgelelim, iÅŸin en güç yanı öteki doktorları da buna razı etmek. Hipnoz aÄŸrıyı azaltıyorGeçtiÄŸimiz yıllarda yapılan bir dizi araÅŸtırma, hipnozun aÄŸrıyı hafiflettiÄŸini, kan basıncını denetlediÄŸini ve hatta yaraları iyileÅŸtirdiÄŸini ortaya koydu. Ne var ki, hipnozun iÅŸlevini nasıl yerine getirdiÄŸi konusunda elimizde yeterince veri bulunmadığı için, bilim insanlarının büyük bir bölümü yönteme kuÅŸkuyla yaklaşıyor. Yöntemi eleÅŸtirenler hipnozun plasebo (etkisiz ilaç) etkisinden bir farkı olmadığını, her ikisinde de telkin yoluyla bedenin iyileÅŸtirildiÄŸini, hiçbirinin tıbbın yerini tutamayacağını öne sürüyorlar. Spiegel ve baÅŸka araÅŸtırmacılar, iÅŸte bu kuÅŸkuyla, hipnoz sırasında beyinde neler olup bittiÄŸini incelemeye koyuldular. Ä°ncelemeler sonucunda trans, ya da kendinden geçme durumunun imgelemin doÄŸasına bir pencere açtığına tanık oldular. Böylelikle, beynin düşlerle gerçeÄŸi nasıl ayırt ettiÄŸini kavramaya baÅŸlamış olduk. David Spiegel, ikinci kuÅŸak hipnozculardan. Babası Herbert Spiegel hipnozu ilk kez II. Dünya Savaşı sırasında uygulayanlardan bir ruhbilimci. 1943’te Tunus’ta Almanlar tarafından açılan havan topu ateÅŸinde yaralanınca bu yöntemi kendisine de uyguladı. BileÄŸinden fırlayan çelik parçasına karşın, baba Spiegel bu yöntemle aÄŸrısını dindirmeyi baÅŸardı. DoÄŸum yapan kadınlarÃœlkesine döndükten hemen sonra baba Spiegel, New York’taki Manson Genel Hastanesi Askeri Psikiyatri Bölümü’nde profesör olarak göreve atandı. Orada savaÅŸta yaralanan yüzlerce askeri hipnoz yoluyla tedavi etti ve bu yöntemin yararlı olduÄŸuna giderek inanmaya baÅŸladı. Bu sırada hipnozla ilgili ilk klinik araÅŸtırmaların sonuçları da alınmaya baÅŸlamıştı. 1961’de ruhbilimci Ralph August, hipnoz durumunda doÄŸum yapan 850 kadın üzerinde yaptığı bir araÅŸtırmanın sonuçlarını yayımladı. Buna göre, kadınların yalnızca %4’ü aÄŸrı kesicilere gerek duymuÅŸtu. BaÅŸka bir araÅŸtırma da hipnozlu deneklerin ÅŸiddetli aÄŸrılara hipnozlu olmayanlardan bir dakika, plasebo uygulananlardan ise 30 saniye daha uzun bir süre dayanabildiklerini ortaya koymaktaydı. 1960 yılında Spiegel Columbia Ãœniversitesi’nde klinik hipnoz eÄŸitimi veriyordu. Öğrencileri arasında oÄŸlu David Spiegel de vardı. David Spiegel daha sonra Harvard Tıp Fakültesi’nde psikiyatri ve klinik hipnoz eÄŸitimi aldı. 1978’de baba-oÄŸul bu konuda temel ders kitaplarından biri olan ‘Trans ve Tedavi: Hipnozun Klinik Uygulamaları’ baÅŸlıklı yapıtı kaleme aldı. Ä°ki farklı görüşŞimdi 58 yaşında olan David Spiegel,’Hipnoz başından beri ateÅŸli tartışmalara neden oldu, ama asla gündemden düşmedi. Hipnozu ilginç kılan bir yığın özelliÄŸi var,’ diyor ve çalışmalarını bu alanda sürdüren araÅŸtırmacıların iki gruba ayrıldıklarına, aralarındaki görüş farklılıklarının her geçen gün daha da arttığına dikkat çekiyor. Bu düşünce grubundan Biri, hipnozun deneÄŸin zihinsel durumunu tümden deÄŸiÅŸtirdiÄŸini öne sürerken, ikincisi bunun yalnızca basit bir telkin ve gevÅŸemeden ibaret olduÄŸuna inanıyor. Ä°lk gruba baÄŸlı olan Spiegel ile Connecticut Ãœniversitesi’nden Irving Kirsch ve Harvard Ãœniversitesi’nden Stephen Kosslyn adlı öteki gruptan iki ruhbilimci arasındaki tartışma yıllardır sürüyor. Köstekli saat deneyiMesleÄŸinde sık sık hipnoza baÅŸvuran ve bunun etkili olabileceÄŸini yadsımayan Kirsch, ’Hipnozla insanlarda farklı zihinsel durumlar yaratabilirsiniz, ancak bunun için transa geçilmesine gerek yok,’ diyor. Bunu kanıtlamak için de hipnoz geleneÄŸinin eskilerden kalma bir tılsımı olan köstekli saat örneÄŸini veriyor. Köstekli bir saati baÅŸ parmağınızla iÅŸaret parmağınız arasında tutup dirseÄŸinizi masaya dayayın ve saatin serbestçe salınmasını saÄŸlayın. Sonra elinizi olabildiÄŸince hareket ettirerek sarkacın göğsünüze paralel olarak öne arkaya sallandığını düşünün. ‘Yalnızca onun bu doÄŸrultuda hareket ettiÄŸi düşüncesine odaklanın,’ diyen Kirsch, bunun bir rastlantı olmadığını kanıtlamak için, ‘Saat o yönde hareket etmeye baÅŸladığında bu kez de ters yönde hareket ettiÄŸini düşünün ki, bunun bir rastlantı olmadığını görün. Ağırlık yine beyninize boyun eÄŸecektir,’ diye ekliyor. Kirsch bu küçük oyunun en kuÅŸkulu ve hipnoza en dirençli kiÅŸilerde bile etkili olduÄŸuna, bedenle beynin bu telkine tepki vermesi için trans durumuna geçilmesine gerek olmadığına dikkat çekiyor. Spiegel bu görüşe katılmıyor. Hipnoz konusunda en çok yankı uyandıran araÅŸtırmalarından bir tanesi, hipnoz durumunda deneklerin beyin dalgalarının deÄŸiÅŸtiÄŸini ortaya koyuyordu. Spiegel, telkinin baÅŸlı başına etkili olduÄŸunu kabul etmekle birlikte, hipnozun bu etkiyi daha da güçlendirdiÄŸine inanıyor. Spiegel’in bir baÅŸka araÅŸtırması da, kollarının uyuÅŸtuÄŸu söylenen hipnozlu deneklerin hafif elektro ÅŸoklar verildiÄŸinde hiçbir tepki göstermediklerini, ancak beyin dalgalarının çok daha hafif ÅŸok uygulanan deneklerden pek de farklı olmadığını ortaya koyuyordu. Ortak çalışma Kirsch için tüm bunlar, transın gücünü kanıtlamaya yine de yetmiyordu. Kosslyn ise inanmaya hazırdı. Beyin dalgalarıyla ilgili araÅŸtırmanın verilerine göz attığında, hipnoz durumunda beyinde gerçekten de bir ÅŸeyler olup olmadığını merak etti. Konuyu aydınlığa kavuÅŸturmak amacıyla Spiegel ile birlikte çalışmaya ve beynin en çok bilinen iÄŸ devresini incelemeye karar verdi. Başın arka lobunda yer alan bu bölge, renklerin algılanmasından sorumluydu. Spiegel ile Kosslyn deneklerin hipnoz durumunda da aynı iÅŸlevi yerine getirip getirmeyeceklerini anlamak istiyorlardı. AraÅŸtırmanın ilk basamağı, doÄŸru deneklerin bulunmasıydı. Nüfusun hipnoza en yatkın olan yalnızca küçük bir bölümü transa geçebilirken, yine çok azı hipnozdan hiç etkilenmiyordu. Gerisi iki uç arasındaki tayfta yer alıyordu. AraÅŸtırmacılar yaklaşık 120 denekten sekizini seçtiler. PET tarama aygıtına yerleÅŸtirilen ve kendilerine renkli dikdörtgenler içeren saydam bir resim gösterilen deneklerin beyin etkinliÄŸi saptandı. Ardından aynı iÅŸlem siyah-beyaz bir saydam gösterilip deneklerden bunun renkli olduÄŸunu düşünmeleri istendiÄŸinde yinelendi. Her iki iÅŸlem de denekler hipnoz durumundayken uygulandı.Åžaşırtıcı sonuçAraÅŸtırmanın 2000 yılında yayımlanan sonuçları bir hayli ÅŸaşırtıcıydı. Denekler renkli dikdörtgenleri gerçekten gördüklerinde iÄŸ devresi beynin her iki yanında da aydınlanırken, rengi kafalarında canlandırmak zorunda kaldıklarında yalnızca saÄŸ yarıkürede bir aydınlanma olmaktaydı. Ancak denekler hipnozdayken, tıpkı normal görmede olduÄŸu gibi, her iki yan da etkin duruma geliyordu. Hipnoz durumunda imgelem sanki sanrısal bir niteliÄŸe bürünüyordu.Bu deneyin ardından Kosslyn ilk kez kaÅŸlarını çatmaktan vazgeçerek, ‘Artık hipnozun beyinde tıpkı zihinsel bir imge etkisi yarattığından eminim,’ diyordu. Ama Kirsch olaya yine kuÅŸkuyla yaklaşıyor ve renkle ilgili deneylerin insanların gerçekte hipnotik telkinin etkilerini yaÅŸadıklarını ortaya koyduÄŸuna, ancak onların mutlaka transa geçtiklerini kanıtlamadığına dikkat çekiyordu. Kosslyn’e göre Kirsch teknik açıdan haklıydı. Ancak araÅŸtırma, beynin imgelemle algılama arasındaki farkı nasıl ayırt ettiÄŸini ortaya koymaktaydı. Beynin saÄŸ yanı birtakım ÅŸeylerin belli örneklerini iÅŸlerken, sol yanı çok daha genel kavram ve sınıfların iÅŸlenmesinden sorumluydu. Söz gelimi, sol yanı Benek’in bir köpek olduÄŸunu bilirken, saÄŸ yanı köpeÄŸin Benek olduÄŸunu biliyordu. Bu yüzden de belli bir rengi kafamızda canlandırdığımızda beynin saÄŸ yanı aydınlanıyor, ama sol yanında hiç bir deÄŸiÅŸiklik olmuyordu.241 ameliyat sonucuSpiegel imgelemle algılamanın tümden farklı alanlar olmadığını, gerçek kabul ettiÄŸimiz ÅŸeylerin iÅŸlemden geçirilmiÅŸ algısal girdiler olduÄŸunu belirtiyor. Algıyı edilgen bir biçimde kabullenmek yerine, imgelemle algı arasında bir çekiÅŸmenin yaÅŸandığına dikkat çeken Spiegel, ‘Imgelem algıda deÄŸiÅŸikliÄŸe yol açabilir- bir bakıma da hep açıyor, ama bizler ayırdında olmuyoruz,’diyor. Spiegel, bilim insanı olmaktan çok öncelikle bir klinik tedavi uzmanı olduÄŸundan, onun için hipnozun gücünü kavramak ve yöntemi uygulamaya sokmak çok daha önemli. Bunun için de Lang ile birlikte yıllardır hipnozun ameliyatlarda ne denli etkili olduÄŸunu araÅŸtırıyor. Spiegel ve Lang yedi yıl önce yaptıkları bir araÅŸtırmada damar ya da böbrek ameliyatı öngörülen 241 hastayı üç gruba ayırdılar. Gruplardan birine standart tedavi, ötekine ‘yoÄŸun bakım destekli’ standart tedavi, üçüncüsüne de standart tedavinin yanı sıra, yoÄŸun bakım desteÄŸi ve hipnoz uygulandı. Ameliyat sırasında hastalar baÅŸları ses ve ışığı geçirmeyen bir korkuluÄŸun arkasında yatmaktaydılar. Öyle ki, cerrahlar onların ne tür bir tedaviden geçtiklerini bilmiyorlardı. Her 15 dakikada bir hastaların aÄŸrı ve korkularıyla ilgili görüşleri alınıyordu. Ayrıca, serum baÄŸlanan hastalara diledikleri kadar aÄŸrı kesici veriliyordu. Hipnozlu hastalar ÅŸanslı‘The Lancet’ dergisinde yayımlanan araÅŸtırma sonuçlarına göre, hipnozlu hastalar daha az ilaç kullandıkları gibi, aÄŸrı ve korku düzeyleri de öteki iki gruba kıyasla çok daha düşüktü. Hipnozlu hastaların ameliyat süresi ortalama 17 dakika daha kısaydı ve bunlara uygulanan standart radyolojik iÅŸlemlerin maliyeti de 638 dolardan 300 dolara düşmüştü. Lang’ın o tarihten sonra 330’u aÅŸkın denek üzerinde yaptığı iki baÅŸka araÅŸtırma da bu verileri destekliyor, hipnozun ilaç kullanımını azalttığını, daha hızlı iyileÅŸmeye olanak tanıdığını ve hastanede kalma süresini kısalttığını ortaya koyuyordu. Lang hastalarının hipnoza aşırı duyarlı olup olmadıklarını anlamak için onları herhangi bir sınmadan geçirmiyor. Ancak, kendilerine uygulanacak herhangi bir iÅŸlemden en çok kaygı duyanların bir olasılıkla hipnozdan daha çok yarar saÄŸlayacak kiÅŸiler olduÄŸuna dikkat çekiyor. AraÅŸtırmalar korkuları olan ‘fobik’ kiÅŸilerin hipnoza aşırı duyarlı olduklarını gösteriyor. Ä°nanç deÄŸil veriLang insanların sık sık kendilerini dünyadan tümden kopartıp söylenenleri duymadıkları anlık trans durumlarına sıklıkla tanık olunduÄŸuna inanıyor ve bu durumun özellikle evli çiftler arasında yaygın olduÄŸuna parmak basıyor. Böylesi bir kendinden geçme durumunun nasıl dizginlenebileceÄŸini bilmek aÄŸrının denetlenmesine olanak tanıyor. Lang’ın o gün Harvard’da hastasına uyguladığı cerrahi iÅŸlem iyi bir örnekti. 80 yaşındaki hasta bir ara kendine gelerek, ‘Şu deniz kıyısı saçmalığı da neyin nesi?’ diye sordu. Ancak doktorlar,’Kafanızın içi buna izin vermediÄŸi sürece gözleriniz kapanmayacak,’ diyerek onu hipnozla yeniden uyuÅŸturdular. Discover dergisinde yayımlanan makalenin sonuçlarına göre: EÄŸer hipnoz günün birinde tıp yaÅŸamında yaygın bir yer tutacaksa, doktorların da insana biraz gizemliymiÅŸ gibi gelen birtakım ÅŸeylerin ardında somut bir bilimin yattığını bilerek bu konudaki gönülsüzlüklerini bir yana atmayı da öğrenmeleri gerekiyor. Spiegel, ‘Bence tüm bunlar inançtan çok, somut verilere dayanmalı,’ diyor. Nihayetinde, hipnozun neden iÅŸe yaradığını bilip bilmemek pek de fark etmiyor. Â
button