Güncelleme Tarihi:
Yaklaşık bir yıl önce evlendiği İlker İnanoğlu’ndan geçen hafta boşanan Yeşim Salkım, kendini işine adadı. "Casablanca" oyununda üstlendiği rol sayesinde ilk kez tiyatro sahnesiyle tanışan Salkım, boşanma sonrası suskunluğunu Kelebek’e bozdu.
Sibel Bilgiç’ten sonra "Casablanca"da Ilsa Lund karakterini canlandıracak isim uzun süre bulunamamış, bu yüzden gazetelere ilan bile verilmişti. Teklif size nasıl geldi?
Başka birinin canlandırdığı karakterin devamını getirmek biraz risklidir. Teklifi kabul ederken bu yüzden tedirginlik duydunuz mu?
- Tiyatroda böyle bir risk söz konusu değil, o yüzden tedirginlik yaşamadım. Geçen yıl başarılı olmuşlar ama inanıyorum ki benim tecrübem de oyuna bir şeyler katacaktır. Hem sinemacı olmam hem de oyunu daha önce okumuş olmam büyük avantaj. Ait olduğum yere geldim, belki buradan başlamalıydım.
"Seher Vakti" adlı dizide rol aldığınız dönemde, Semih Sergen Ankara Devlet Tiyatrosu’nda sizden övgüyle bahsettiklerini söylemişti. Tiyatro sizin içinizde ukde mi kalmıştı?
- Usta tiyatrocuların benden övgüyle söz ettiklerini duymak gerçekten çok moral veriyor. Semih Sergen gibi bir ismin sizin için söylediği sözler karşısında kanınız çekiliyor. Aynı şekilde Nurseli İdiz ve Berhan Şimşek’le çektiğim filmde, o ikilinin bana "Sen bu oyunla ödül alacaksın" demesi ve Altın Portakal Ödülü’nü almam tarif edilmez bir duygu. Demek ki bu isimler uzaktan bir şeyleri görebiliyor.
Bu kez dizi ve film çalışmalarından farklı olarak seyirciyle karşı karşıya olacaksınız. Heyecanlı mısınız?
- Evet, gerçekten çok heyecanlıyım. Bununla beraber kendime de çok güveniyorum.
- Edeceğim! Buradan ödedikleri paranın karşılığını alarak çıkacaklar.
Oyunculuk yönünüzü her zaman geri planda tuttunuz, neden?
- Evet öyle, ama yine de şarkı söyleyen isimler arasında Altın Portakal Ödülü’nü alan tek isim benim... Sinemaya her zaman kendimi çok yakın hissettim. En büyük idolüm Zuhal Olcay’dır.
Oyunculuğu mu şarkıcılığı mı tercih ediyorsunuz?
- Kesinlikle oyunculuk! Ben yıllardır oyunculuk diyorum zaten...
Öyleyse niye bu kadar ertelediniz?
- Kendimi fazla yıpratmak, yüzümü eskitmek istemiyordum. Bizde bir şeyleri çabuk tüketmek gibi bir tutum var. O yüzden her kanalda beni karşılarında bulmalarını istemedim. Ben sinema adına yıpranmamış bir yüzüm. Meltem Cumbul da aynısını uyguluyor. Kendinizi özletmek ve yenilemek adına bunu yapmanız gerek.
Onca olumsuz eleştiriye rağmen nasıl ayakta durabiliyorsunuz?
- Mücadeleci olmasam böyle yaşayamam. Çok yıpratıyorlar ama her gün yeni bir gündür. Her gece bir sonraki gün ne olacağını düşünüyordum eskiden, sonunda problem karşınıza çıktığı zaman çözüm üretmenin daha doğru olduğunu anladım. Türkiye’de insanlar bazı şeyleri çok ciddiye alıyor.
İlker İnanoğlu’ndan ani bir kararla ayrıldınız. Kendinizi toparlayabildiniz mi?
Onu zor durumda bırakmak istemem dediniz. Bunun sebebi nedir?
- Konuşmak istemiyorum bu konuda. Anlayış göstermenizi bekliyorum.
Bir röportajınızda "Benim için aşk değil, dostluk önemlidir" demiştiniz. Bu durumu oluşturamadığınız için mi yollarınızı ayırdınız?
- Hayır...
Bir başka röportajınızda da "İlker isterse de ben ayrılmayacağım" demiştiniz.
- Aslında öyle bir açıklamada da bulunmadım. Dediğim gibi çok ciddiye alınıyor bazı şeyler. O yüzden ağzımızdan çıkacak sözler çok önemli... Dostluk ve arkadaşlıklar her zaman sürecektir. Evliliğimizin bitme sebebinin sadece bizi ilgilendirdiğini düşünüyorum.
Peki, İlker Bey’le dost kalabilecek misiniz?
- Tabii ki her zaman o benim çok iyi bir dostum olacak.
Evli olduğunuz dönemde İlker Bey’in eski sevgilisi Güzide Duran’la ilgili ağır demeçleriniz vardı. Bu sözlerle ilgili pişmanlık duydunuz mu?
- Bu konuda da konuşmuyorum.
"Evlenilecek kadın vardır, eğlenilecek kadın vardır" sözünüzde de Güzide Hanım’a gönderme yaptığınız düşünülmüş ve köşe yazarları tarafından çok eleştirilmişti.
- Ben başka bir röportaj yapmıştım ve konu çok farklı yerlere getirildi.
Bahsetmeye çalıştığınız şey o değil miydi?
- Hayır, herkes algılamak istediği gibi algıladı. İnsanlar birtakım kişilere karşı önyargılıysa, bu size her şekilde geri döner. Bu yüzden artık konuşmak istemiyorum. Ölene kadar da konuşmayacağım. Güzel mesajlar verip, onları gazetelerde okumak isterken, konuşulmaya dahi gerek duymadığım şeylerle karşılaşıyorum. Hatta bazı arkadaşlara bana böyle sorular sorulduğu zaman "Sizin işiniz mi yok" demek geliyor içimden. Sırf onları kırmamak için ister istemez konuşuyorsunuz. Sonra söylediğinizden farklı şeyler yazılınca hayal kırıklığına uğruyorsunuz. Ben de bundan sonra hatıra defterime kilit vurdum.
Hiç konuşmayacak mısınız?
- Hayır, konuşmayacağım. Her insanın özel hayatı bir hatıra defteridir. Ben yıllarca o deftere kilit koymayı unuttum. Gelen geçen bunu rahatlıkla okudu, çok dürüst oldum. O an ne istiyorsam paylaştım. Dönüp "Ben bunu söylemedim" de demedim hiçbir zaman...
Pişmanlık mı duyuyorsunuz?
- Yaptığım hiçbir şeyden pişmanlık duymadım. Ne ben yanlış anlaşılayım ne de karşımdaki insan beni önyargılarıyla yanlış anlasın. Sonuçta göz göze bakmadan konuşuyoruz. Araya aracı girince, kendi duygu ve düşüncelerini de katıyor.
Eşinizle geçtiğimiz hafta boşandınız. Çok yeni bir ayrılık ama gelecekte yeniden evlenmeyi düşünür müsünüz?
- Hayır, artık evlenmeyi düşünmüyorum. Sadece işimle evliyim.
Aşkta bir an, bir ömre bedeldir
Evliliğin insanların özgürlüklerini kısıtladığını düşünüyor musunuz?
- Tabii ki, buna katılıyorum. Bunu filozoflar bile çözememiş. Yüzyıllardır tartışılan iki şey vardır. Biri aşk, diğeri evlilik. İnsanların "Ben böyle yapmazdım" demelerine karşıyım. Çünkü o ben değil, ben de o değilim. Karşımızdaki insanları oldukları gibi kabul etmemiz lazım.
Birçok genç kızın hayalinde beyaz gelinlik giymek vardır. Sizin de hayaliniz muhakkak ki uzun bir evlilikti. Evliliklerinizden umduğunuzu bulabildiniz mi?
- Beklediğim şeyleri buldum. Çünkü aşk bir ömür sürmese bile bir an, bir ömre bedeldir.
Nasıl biri olduğumu asla çözemeyecekler
Çok mu yıprandınız?
- Yıpranmadım ama mesleğimin daha önemli olduğunu hissettim. İnsanların biraz da yeteneklerimi görmesini istiyorum. Sanatla özgürlüğümüzü teslim ediyoruz. Ödediğimiz bedel kendimiz oluyor. Bırakalım herkes hayatını yaşasın. Bizim de kalbimiz var.
Özgürlüğünüze çok mu düşkünsünüz?
- Bazen "Ben doğruyu yapıyorum, insanlar neden inanmıyor" diye olayların üstüne gidiyorum. Şimdiye kadar nasıl biri olduğumu çözemediler, bundan sonra da çözemeyecekler.