OluÅŸturulma Tarihi: Eylül 18, 2005 00:00
Küçüklüğünden itibaren hayatta tek şey istedi: Yazar olmak. Ama yıllarca çeviri yaptı. Türkçe’ye aktardığı kitapların sayısını unuttu. 20 yaşında kendi romanını yazdığında, aşk sahneleri yüzünden imzasını atmaya korktu.Vincent Ewing adlı Amerikalı bir yazar uydurdu, onun adıyla yayınladığı ‘Genç Kızlar’ bir bestseller oldu. Ama 20 yaşındayken imzasını bile atmaya çekindiği ‘Genç Kızlar’ 2003’te basıldığında bu defa sadece imzası değil, kapakta fotoğrafı bile vardı. Çünkü o bir yazardı. Ve nihayet kimliğini kabul etmişti. Artık kitapları arka arkaya çıkıyor, ‘Cumhuriyet Çocuğu’ adıyla anılarını yazıyor ve Nihal Yeğinobalı, hayatını anlatmaktan çekinmiyor.Elektriğin henüz gelmediği Manisa kırsalında iki katlı, kırmızı tuğlalı bir bağ evinde doğar. Soğuk, yağışlı bir kasım günü, yıllardan 1927’dir. İsmini babası Mollazade Halil Asım Bey koyar. Osmanlı-Farsça lügati karıştırırken karşısına çıkar fidan, dal anlamındaki Nihal kelimesi. Asım Bey toprak sahibidir. Çiftliği, bağları, bahçeleri vardır. Karısı Feride, öğretmen olmak isteyen bir Osmanlı kızıdır. ‘Gelin olmayacağım, öğretmen olacağım’ diye tutturmuştur uzun süre. Ama ne yazık savaş çıkar, öğretmen olamaz, gelin olur. ‘Annem okuma aşkını bize geçirdi. Tutkusunu sütünden içtik. Okumak önemliydi, üstünde durulmayacak kadar önemliydi.’ Halil Asım Bey ve Feride Hanım’ın ikinci kızıdır Nihal. Psikolojide ‘ikinci kız evlat sendromu’ diye bir şey olduğunu sonradan öğrenecektir. ‘İkinci olmak yetmiyormuş gibi gene kız olmuştum. Bu dayanılmaz bir şeydi. Ablam
yemek konusunda problemliydi. Her şeyi yemezdi. Laf arasında da hep konuşulurdu. ‘Müzehher altı ay sırf çikolatayla beslendi’ gibi. Ben her şeyi yiyen iştahlı bir çocuktum işin kötü tarafı. Bunun üzerine yaratıcı bir şeyler yapmaya karar verdim. Öyle bir şeyler yiyeyim ki çok konuşulsun... Beş yaşındaydım, pekmezle kuru soğan yedim. Konuşuldu. Bu da bana yetti.’ Çocukluğuna dair hatırladığı en önemli fotoğraf bağ evinin bahçesindeki dut ağacıdır. Sık dallı, gür yapraklı, ballı mor meyveli dut ağacı, çocukluk imparatorluğunun sınırını bekleyen yeşil bir nöbetçidir. Ablası Müzehher’le kısaca Müz’le birlikte vaktinin çoğunu ağacın tepesinde sallanarak, dallarına yatıp kitap okuyarak ve konu komşuyu gözetleyerek geçirir. Sonradan küçük kardeşleri Asım da onlara katılacaktır. YAZAR OLMAKTANBAŞKA ŞEY İSTEMEDİYan komşuları Avukat Gani Bey’in ilkokul öğretmeni karısı Memnune’ye hayrandır. Hatta Memnune onun gözünde mektep denilen tapınağın baş rahibesidir. ‘Öğretmen Memnune her sabah, peşinde sayıları ona kadar olan fino cinsi küçük köpeklerle evden çıkardı. Bodur köpeklerin hevhevleri genç öğretmenin bağlar arasında izlediği güzergahı sesle çizerdi. Bunu duyan semt çocukları hemen evden çıkar, Memnune öğretmene katılırdı. O, iyicil bir fareli köy kavalcısıydı. Çocukları bilinmez bir felakete değil, okulun aydınlığına götürürdü. Memnune öğretmen köşeden gözükünce ablam Müzehher de çantasını alıp yola çıkardı. Ben bu şahane manzarayı burnumu pencereye dayayıp ağlayarak izlerdim. Beş yaşında olduğum için okula gidemiyordum ve kahroluyordum.’ Kendini o kadar çok perişan eder ki sonunda Memnune öğretmen ‘Getirin benim sınıfıma, otursun’ der. Ama okuldaki çocuklar Nihal’in kaydının olmadığını öğrenirler. Teneffüste arkasından ‘kayıtsız, kayıtsız’ diye bağırırlar. Kayıtsız kelimesinin ne anlama geldiğini idrak edince eskisinden yüz kere daha feryat figan eder. Okumayı, yazmayı herkesten önce öğrenmesine rağmen okulun resmi öğrencisi olamamayı hazmedemez. Sonunda bir çözüm bulunur. Nihal yıl sonunda bir sınavdan geçirilir, özel izinler alınır, altı yaşında ikinci sınıfa kaydolur. Yazmaya şiirle başlar. Sekiz yaşındayken yazdığı ilk şiiri ‘Köyümüz’ü öğretmeni ve arkadaşları çok beğenir. Yazar olmaya o gün karar verir. Hayatı boyunca da başka bir şey olmak istemez. ‘Büyüdükçe şair damarım kurumaya başladı. 18-20 yaşından sonra şiir yazamaz oldum.’ İlkokul bittiğinde Ege’de zor günler yaşanmaktadır. Yıl boyu yağmur yağdığı için babasının bütün mahsulleri tarlada kalır. Asım Bey, çözümü İstanbul’a gidip memur olmakta bulur. Ablasıyla birlikte Artavutköy Amerikan Kız Koleji’ne yazdırılır. Mezun olacağı yıl annesi Feride Hanım, babası Asım Bey’den boşanmaya karar verir. Çocuklar anneleri ile kalırlar.GENÇ KIZLAR BÜYÜLÜBİR KİTAPTIR‘Para kazanmak zorunda olduğum için üniversite okumak yerine çalışmaya başladım. O sıralarda İngilizce bilen insanlar parmakla gösterilecek kadar azdı. Türkiye Yayınevi’nde çevirmen oldum.’ İşe girer girmez kolejin en çok okunan romanı, Allah’ın Bahçesi’ni Türkçe’ye çevirir. Editörü çok beğenir. Yayınevindeki diğer editörlere ‘Bu kızın üslubu var sakın ha ilişmeyin’ der. Beş roman çevirdikten sonra henüz 20 yaşındayken kendi romanını yazar. Genç Kızlar yatılı bir kız kolejinde geçen entrikalı bir aşk hikayesini anlatmaktadır. O yaz Manisa’da tatildedir. Tatilinin ilk haftasında editöründen bir telefon gelir: ‘Tatilini yarıda kes, kalk gel, yeni bir roman çevirmen gerekiyor.’ Hemen bir cinlik düşünür. Bu kez çevirmeyip, yazacaktır. Ama kendisinin yazdığını, ancak roman tutarsa açıklayacaktır... İstanbul’a Vincent Ewing isimli Amerikalı bir yazar bulduğunu, Manisa’da çevireceğini söyler. ‘Gün be gün yazdım. O günleri düşününce üstün zekama inanıyorum. Çünkü yazdığımın bir kopyasını bile almıyordum. Bir an önce dizilsin diye her gün yazdıklarımı trene koyup, İstanbul’a gönderiyordum. İstanbul Ekspres dediğimiz bir tren var o yıllarda. Trenle İzmir’den Bandırma’ya, Bandırma’dan gemiyle İstanbul’a gidiyor yazdıklarım. Her akşam yeni bir şeyler gönderiyorum. Ertesi sabah yeniden oturuyorum yazının başına. Bir gün evvel yazdığıma dair tek bir cümle ya oluyor ya olmuyor. Ve bu gerilimli bir roman. İlk baştan itibaren bir gerilimin tohumunu atıyorum. İşin tuhafı o postalardan bir tanesi bile kaybolmadı kardeşim... Genç Kızlar büyülü bir kitaptır.’ Genç Kızlar herkes tarafından çok beğenilir ancak bir o kadar da erotik bulunur. Korkar, ben yazdım diyemez. ‘İsmimi açıklayamadım. Çünkü bana ‘Nasıl çevirebildin’ dediler. Bir de yazdığımı bilseler!’ Kitap dizilirken yayınevindeki işçiden editöre kadar herkes okur. Kendi aralarında ikiye ayrılırlar. Bir taraf ‘Nihal yirmi yaşını idrak etmiş kolej mezunu bir kız. Çok okuyor elbet bir şeyler biliyor’ derken diğer taraf ‘Hayır bir şey bilmiyor. Çok iyi bir çevirmen olduğu için çevirmiştir. Ne dediğini bilmiyordur’ der. Bütün bu tantana oral seks hakkında yazdığı iki cümle yüzünden kopar.Peki 20 yaşındaki Nihal Yeğinobalı hangisidir? ‘Her şeyi biliyor, hiçbir şey yapmamış kategorisindeydim. Romandaki sevişme sahnelerini bir yere kadar getirebiliyordum. Herkes bunu aşkın gerilimini yansıtmak için yaptığımı zannetti ama ben o kadarını bildiğim için o kadarını yazıyordum.’ ÇOCUKLARI SIM VE TIM’İN DOĞUŞUGenç Kızlar’ı yazdıktan kısa bir süre sonra 1953’te kocasıyla tanışır. Morton Schinbel Ankara’da ABD Elçiliği’nde kültür ataşesi olarak çalışmaktadır. Aşık olur, evlenir ve Amerika’ya gider. New York Eyalet Üniversitesi’nde edebiyat okumaya başlar. Okula iki sene devam edebilir çünkü 1955’te kızı Sim dünyaya gelir. Sim küçük yaştan itibaren ‘Benim bir erkek kardeşim olacak adı da Tim olacak’ dediği için 1961’de doğan oğullarına kısa hali Tim olabilecek Timur adını verirler. Ellili yılların ürkünç Amerika’sında küçük bir banliyö şehrinde umutsuz bir ev kadınıdır o artık. Ormanlar arasında zengin insanlarla birlikte yaşar. Komşularının ışıklarını ancak sonbaharda, ağaçlar yapraklarını döktükleri zaman görebilir. Evleri ile
film prodüktörü olan kocasının stüdyosu yan yanadır. Morton Schinbel çocuk ve kültür filmleri yapmaktadır. Amerika’da toplam yedi sene kalır. Memleket hasreti aÅŸkından baskın çıktığı için iki çocuÄŸuyla birlikte Türkiye’ye döner. VINCENT EWING’İN SIRRI ORTAYA ÇIKIYORÄ°stanbul’a geldiÄŸinde taÅŸlar yerinden oynamıştır. Vincent Ewing diye bir yazar olmadığı ortaya çıkmıştır: ‘Benim Vincent Ewing olduÄŸumu bilen sosyetik bir arkadaşım vardı. Ä°smi Faruk. Baba parası yer, tenis kulüplerinde zaman geçirirdi. Müzmin bekardı bu arkadaÅŸ. Telefon aÅŸkları yaÅŸardı. O da öyle bir manyaktı iÅŸte. Öte yandan bir arkadaşımın da Aysel isimli evli bir arkadaşı vardı. Aysel coÅŸkun tabiatlı bir hanım, kocası ise biraz ağır bir beyefendiydi. Aysel Hanım kocasıyla arasındaki bu farkı bir takım telefon arkadaÅŸlıklarıyla giderirdi. Arkadaşımın aklına geldi. ‘Bu Faruk Bey’in numarasını Aysel Hanım’a versek de tanışsalar’ dedi. Yaptık biz bu iÅŸi. Faruk Bey o yıllarda Genç Kızlar romanına pek bir meraklı. Telefonda aÅŸk yaptığı kadınlara ben Vincent Ewing’im diyor. Delil olarak da kitabın arkasındaki kara kalem resmi gösteriyor. Çünkü portrenin altında Faruk yazıyor. Ama o Faruk baÅŸka Faruk. Ben Vincent Ewing’in fotoÄŸrafını Fransız Vogue dergisinden kesmiÅŸtim. Bir Fransız kontunun fotoÄŸrafıydı. O zamanlar resim tarayacağımız teknoloji yok. Türkiye Yayınevi’nden bir ressam o portreyi çizdi. Altına da çok önemli bir iÅŸ yapmış gibi Faruk diye imza attı. Ressamın adı Faruk. Bizim tenisçi sosyetik Faruk da bu iÅŸten nemalanıyor. Fransız kontuna da biraz benziyor hani. Onun gibi at suratlı, zarif ve hoÅŸtur hakikaten. Neyse Faruk, Aysel Hanım’a ‘Ben aÅŸk uzmanıyım, Genç Kızlar diye bir kitabım var’ diyor ve kitabı gönderiyor. Aysel Hanım bizim Türkiye Yayınları’nın sahibinin yeÄŸeni çıkmasın mı? Ondan sonrası çorap söküğü gibi geliyor. Yayıncı çıldırıyor. Amerika’ya, Avrupa’ya mektuplar yazıyor böyle bir yazar olmadığını anlıyor.’ Olup bitenlerden Amerika’dan dönünce haberi olur. O sırada Türkiye Yayınevi batmış, Altın Kitaplar kurulmuÅŸtur. Genç Kızlar’a onlar sahip çıkar. Yeni baskı yapılır. Ama yazar yine Vincent Ewing’dir. BÄ°LGÄ°SAYARA60 YAÅžINDA GEÇTÄ°ABD’den döndüğünde yıl 1963’tür. Çocuklar çok küçüktür. Åžans yüzüne güler, yapımcılar Genç Kızlar’ı film yapmak için kapısını çalarlar. En kötü gününde eline üç beÅŸ kuruÅŸ geçer. Genç Kızlar’ın filminde Türkan Åžoray, Hülya KoçyiÄŸit ve Ediz Hun oynar.60’lı yıllarda Vatan Gazetesi’nde Eflatun Kız adıyla tefrika edilen romanı Mazi Kalbimde Yaradır 1987 yılında Cem Yayınları’ndan kitap halinde çıkar. Genç Kızlar’ı kendi imzasıyla piyasaya çıkardığında yıl 2003’tür. 60 yaşından sonra el ile yazmayı bırakıp, bilgisayar kullanmaya baÅŸlar. Daktiloyu hiç kullanmaz, bir türlü ısınamaz. 65 yaşına kadar çeviri yapmakta direnir. Çocukları ‘Biz sana bakarız, sen sadece roman yaz’ diye zar zor ikna ederler. 70 yaşına yaklaşınca çocuklarından para almayı bir onur sorunu olmaktan çıkarır. ‘Bakın bana’ der. Ardı ardına Sitem, Belki Defne ve Cumhuriyet ÇocuÄŸu romanlarını yazar. Ve en acı sözü sona bırakır: ‘Bunca senelik emek beni bir ev sahibi yapamamışsa memleket utansın.’ Â
button