Güncelleme Tarihi:
Askerliğini bedelli olarak yapan Naci Demirbaş'ı diğerlerinden ayıran, askerliği sırasında yaşadıklarını ‘Şafak 28-Burdur Güncesi’ adlı kitapta toplamış olması. 1976'da Türkiye'den ayrılan Demirbaş, Hollanda'ya yerleşip orada pedagoji eğitimi gördü. ‘Çok kültürlü toplumlarda eğitim modelleri’ konusunda kitaplar, makaleler yazdı ve vatandaşlıktan atılmamak için 1996'da bedelli askerlik yaptı. Hollanda'ya döndükten bir süre sonra da Burdur anılarını kitaplaştırdı. İşte kitaptan başlıklar, özetle...
Artık önümüzde geçmek zorunda olduğumuz iki masa kalmıştı. Bunların birinde hangi tabura gideceğimiz belirleniyor, diğerinde de aşı yapılıyor. İbrahim Halil benden önce. O hafif tabur 1. batarya çekti. Sıra bana geldi, elimi daldırdığım torbadan aynısını çektim. Ama görevli asker elime tutuşturduğu kağıda orta tabur 1. batarya yazıverdi. Dinlemedi bile, ‘‘Tamam kardeşim, ısrar etmeyin, ne yazdıksa o olacak.’’ Çaresiz ayrıldık.
KOĞUŞTA İLK GECE
Uyandığımda saat 04.45. Çok geçmeden bütün koğuş ayakta. Kışladaki ilk günün bilinmezliğinin yarattığı gerginlikten olsa gerek herkes çok yorgun bir gün geçirmiş ve geç yatmış olmasına karşın oldukça erken ve telaş içinde uyandı. Hemen traşlar olundu, temizlik yapıldı, giyinildi. Üniformalarımız tam olarak vücudumuza uymuyor; ancak en komik olanı kafalarımıza uymayan kepler. Kimininki büyük ve kulaklarına dek kapatıyor, kimininki küçük, ancak tepesini örtüyor. Hem kendimize, hem de birbirimize bakıp bakıp bir süre güldük.
İLK KAHVALTI
Sıraya girme işi tamamlandıktan sonra bizi komutlarla ip gibi dizdiler. Rahat, hazrol ve uygun adım marş komutunun arkasından rap rap yemekhanenin yolu tutuldu. Henüz ortalık karanlık, çevreyi tam olarak göremiyorum. Bereket yemekhane yakınmış. Üç dakika içinde vardık. Yemekhanenin önünde dizilip beklemeye koyulduk. Nihayet bir çavuş biraz öne çıkıp ‘‘Tanrımıza hamdolsun’’ diye bağırdı, hep bir ağızdan tekrarladık. Arkasından ‘‘Milletimiz varolsun’’ dedik. Bitti sanırken bir başkası ‘‘Afiyet olsun’’ diye gürledi. Bu kibarlık elbette yanıtsız bırakılmaz, hep bir ağızdan ‘‘Sağol’’ deyip içeri girdik. Hangi masalara oturacağımızı önceden belirlemişler. Kahvaltı beyaz peynir, yumurta ve bir bardak çaydan ibaret.
HER TÜRK ASKER DOĞAR
Ayaklarım şimdiden sızlamaya başladı. Saatler ilerledikçe güneş iyice yakıyor, kan ter içindeyim. Öğle paydosu imdadımıza yetişti diye düşünürken yemekhaneye gitmek için yürüyüş düzenine geçmemiz emredildi. Yürüyüş parolaları söyletmeye başladılar. Önce kendileri haykırıyor, ‘‘Vatan sana canım feda’’, ‘‘Her Türk asker doğar’’, ‘‘Ne mutlu Türküm diyene’’ Arkasından biz hep bir ağızdan tekrarlıyoruz, hem de avazımız çıktığı kadar ve hep sol adımla başlayarak. Tam seyirlik bir manzara. Ayaklar uymuyor, kimi önce kimi sonra başlıyor. Bir curcunadır gidiyor. Çavuşlar, ‘‘Olmadı yeniden’’ deyip parolaları tekrarlatıyor. Güler misin, ağlar mısın?
YÜRÜYÜŞ EĞİTİMİ
Eğitim diye yapmak zorunda bırakıldığımız, kimsenin hiçbir zaman işine yaramayacak olan komik hareketler. ‘‘Rahat, hazrol, dikkaat..sol sağ sol sağ, bacakları çek yukarı, kolları kırmadan, kolları kırmadan salla, kıta dur. Olmuyor, olmuyor, kıta dur komutuyla tek ses çıkacak, patır patır dökülüyorsunuz. Bunları iyi öğrenin, her zaman karşınıza çıkacak!’’ (buradan çıkınca uygun adım yürümeyeceğim herhalde.) Bütün gün akşama kadar aynı şeyleri tekrarladık. Bir kaç dakikadan sonra insana müthiş bir bıkkınlık veriyor, günlerce buna nasıl dayanacağım?
KONSER BİLETİ
Bir taraftan katı bir disiplin yerleştirilmeye çalışılırken diğer taraftan her gün konser var. Birtakım şarkıcı, dansöz, şovmen, konserler veriyorlar. İşin bana garip gelen tarafı ise görevli çavuşların bütün gün ellerinde bilet koçanlarıyla dolaşmaları. Eğitim alanında, dinlenme parkında, yemekhanede, kısacası her zaman ve her yerde ‘Konser bileti alacaklar, hadi beyler konser biletleri’ diyerek bilet satmaya çalışıyorlar. Bu işi bazan iyice ileri götürerek manga komutanlarının ve diğer subayların çığlık çığlığa verdiği emirlerle eğitim yaparken ‘yahu halen bilet almayanlar var’ diyerek etkilemeye çalışıyorlar.
HOŞGELDİNİZ
‘Hoşgeldiniz’ diyor komutan. Ne de olsa koca bir general, kibar adam. ‘Burası asker ocağı, peygamber ocağı, buradaki kuralları komutanlarınız size anlatacaklar. Biz sizden kurallara uymanızı istiyoruz’ Rahatta da dinlesek, fazla rahat değilim. Bir yandan vicdan merhamet fukarası güneş, dur durak bilmeksizin yakıyor, diğer yandan bir saattir ayakta durma sonucu azıtan bel ağrısı. Dayanılır gibi değil. Bayılan bayılana. Dev gibi, gencecik çocuklar olgun armutlar gibi dökülüyorlar. Bayılanlar hemen birkaç kişi tarafından alanın kenarındaki ağaçların altına sürükleniyorlar.
ESMER SARIŞIN FARKETMEZ
Öğle yemeğine gitmek için sıraya girerken manga komutanına banyoya ne zaman gideceğimizi bilmem kaçıncı kez yeniden sorduğumuzda aldığımız yanıt yine her zamanki gibi ‘‘Bilmiyorum sıramız gelince’’ oldu. Mustafa çavuş, moralimizi düzeltmek için ‘‘Şimdi size canavarları öğreteceğim’’ diyor. Başlıyor, ‘‘Kim bunlar?’’ bağırarak yanıtlıyoruz, ‘‘canavarlar’’, o ‘‘canavarlar’’ diyor, biz ‘‘geliyorlar’’ diyoruz. Arkasından ‘‘kızları’’ diyor, biz ‘‘seviyorlar’’ diye bağrışıyoruz, takiben de ‘‘Esmer sarışın kumral farketmez, çünkü biz topçuyuz, topçular affetmez’’ diye bağrışıyoruz. Hem Mustafa çavuş, hem de bedelliler bu yenilikten hoşnut.
BAĞIŞ YARIŞI
Yeniden içtima için toplandığımızda tören alanına gitmeden önce komutan ‘Dayı’ bağış konusunu açtı. ‘Sizden önceki devreler büyük miktarda bağış yaptılar. Onlardan toplanan bağışlarla koğuşlardaki tuvaletleri fayans kaplattık, sizin vereceklerinizle de gerekli bazı tesisler yapılacak’ diye planladıkları işleri sıraladı.
Bağışın isteğe bağlı olduğunu, kimsenin vermek zorunda olmadığını, ancak devletten ödenek alamadıklarını, biz yardım etmezsek birçok şeyin yapılamayacağını anlattı. ‘‘Sizden önceki devre şu kadar bağış yaptı’’ diye bir de miktar söyledi. Böylece siz onlardan geri kalmayın, daha fazla toplayın demeye getiriyor. Tabii bu arada bütün ikna yeteneğini de sergiliyor.
GECE DERSLERİ
Gece dersini çavuşlar veriyorlar. Daha doğrusu vermeye çalışıyorlar ama fazla başarılı oldukları söylenemez. Yaklaşık üçyüz kişi var içeride, bir uğultu, bir gürültüdür gidiyor. Ders anlatmaktan çok susturmak için bağırıyorlar. Tüm tehdit ve bağırmaları pek işe yaramıyor, suskunluk en fazla birkaç dakika sürüyor. Çavuşlar deli oluyor. Dövemiyorlar, küfredemiyorlar. Bunu 18 aylık askerlere rahatlıkla yaparken bize yapamamaları hiddetten kıpkırmızı olmalarına neden oluyor. Çaresiz kızgınlıklarını içlerine gömüp yeniden devam etmeye çalışıyorlar. Ders bittiğinde istediğim tek bir şey var, o da doğruca gidip yatağa uzanmak ve derin bir uyku çekmek. Ama sürprizler henüz bitmedi. Gece nöbetimiz var. Nöbet sırası bizim mangada. Benim nöbetim gece saat 23.00-001.00 arası ve birinci kat tuvaletini bekleyeceğim.
YEMİN HEYECANI
Yemin sırası bize geldiğinde yüreğim yerinden fırlayacak gibi çarpıyor, ya yanlış yaparsam ve de komutan görürse halim nice olur? Komutla birlikte bütün gücümüzü toplayıp topa doğru uygun adım hareket ettik. Topu sağ yanımıza alacak biçimde durup tören komutanının komutuna kulak kesildik. Emirle birlikte yanımızda duran subayların bizi delip geçen bakışlarının yarattığı gerginlik içinde tek bir hareketle ellerimizi topa dayadık. Komutan yemin metnini kısa parçalar halinde hoparlörden haykırdı, arkasından biz aynı sözleri çıkarabileceğimiz en yüksek sesle tekrarladık.
İLK ÇARŞI İZNİ
Dışarı sivil de çıksak halen askeriz. Bu sabah Mustafa çavuş, veciz bir açıklama yapmıştı. ‘Dışarı çıkacaklar Türk örf ve ananelerine uygun giyinsinler, kıçları sıkan daracık pantolon vs. giyinmek kesinlikle yok.’’
Çarşı kalabalık. Burdur halkından çok izinli askerler dolduruyor caddeleri. Çevremiz, ‘Buyrun asker abi’ diyen satıcılarla dolu. Fiyatlar anormal. Bir restoranın ikinci katında bir merdiven altında yer bulabildik. Üç kap yemek ancak bir kap yemek kadar. Üstelik normalin üç katı pahalı.
ATIŞ VE KONFERANSLAR
İçtimada dünkü atış sonuçlarını açıkladılar. Arkasından konferans izlemek için yemekhaneye doldurulduk. Birkaç çavuş gelip bizi mangalar halinde dışarıya çıkardı. Bir aylık askerliğimiz için para verecekler. Maaş tutarı 102 bin lira. Ancak bir paket sigara alınabilecek bu para için en az beş ayrı belgeye imza atmam gerekti.
VEDA TÖRENİ
Sabırsızlıkla beklediğim düdükler çınlamaya başladı. Hemen çanta, valiz ve askeri malzemeleri kapıp sıraya girdik. Çamurlara bata çıka malzeme deposuna varıp önünde sıra olduk. Kocaman çuvalların içine üniforma, postal ve diğer malzemeleri bırakıp dışarı çıktık. Son kez olmak üzere tören geçişi yapılacak, veda töreni. Hazırlıklar tamamlandıktan sonra saat 08.15'te karargah binası önünde oluşturulan tören parkurunda komutanı son kez selamlayarak valizlerimizin bulunduğu yere vardık.