Bir Atıf Yılmaz albümü

Güncelleme Tarihi:

Bir Atıf Yılmaz albümü
Oluşturulma Tarihi: Mayıs 03, 1998 00:00

Haberin Devamı

Atıf Yılmaz elli seneye yakındır film çekiyor. Çektiği filmler yüzü aşmış. Yine de her filmin ilk çekim günü aynı korkuyu yaşıyor. Her başlangıçta kendini biraz daha acemi hissediyor: ‘‘Bir filme başlayacakmışım. Deniz (Türkali), sabah gelmiş, kalk sete geç kalıyorsun demiş. Ben ne seti demişim. Kalk, sen film yönetmenisin, filme başlayacaksın demiş. Ben film yönetmeni değilim, demişim. Yahu sen Atıf Yılmaz değil misin deyince, hayır değilim deyip yorganı başımın üstüne çekmişim.’’ Bu ilk gün sendromunu atlatınca, dersine çalışan, sete hakim, tatlı sert bir yönetmen oluyor Yılmaz. Ertesi gün çekeceği planları tüm ayrıntılarıyla çizip sete öyle gidiyor. Sinemanın daha aklına bile girmediği lise yıllarındaki lakabı ‘‘rejisör’’. Kimin neden taktığını bilmiyor. Gerçekten rejisör olabilmesi için liseyi bitirip İstanbul'a gelmesi gerekecek, ama o üç senelik lise, sündüre sündüre 6-7 seneye çıkacak.

1926 yılında Mersin'de memur bir ailenin çocuğu olarak doğuyor. Baba felaket çapkın. Atıf küçükken, eşinden ayrılıyor ve 5-6 kadınla daha evleniyor. Çocukluğu sürekli değişen cici annelerle geçiyor. Lisenin tembel ama terbiyeli öğrencisi. Çeşitli illerin çeşitli liselerinde uzuuun bir öğrencilik hayatı oluyor. Kendinden hayli küçük öğrencilerle okumak ister istemez bir çok komik durum yaratmış. Mesela Bursa Lisesi'nde okurken, sınıf arkadaşlarını okuldan kaçırır, hoca gibi başlarına geçer, fabrika gezdirirmiş.

Liseyi bitirip İstanbul'a geldiğinde durumu şöyle: Mimarlık okumak istiyor, ama hukuk fakültesini kazanıyor. Kaydı hukukta, ama fiilen akademinin resim bölümünde ‘‘kaçak’’ öğrenci. Resim yapıyor, ama yönetmen olmayı düşlüyor! Neyse ki bu kargaşa çok uzun devam etmeyecek, bir yolunu bulup sinema dünyasının kapısından girecek: ‘‘O zaman sinemaya girmek çok daha kolaydı. Bugün yılda 10 film yapılıyor, o zaman 200-300 film çıkıyordu senede. Onları yapacak insan lazımdı. Bir de kültürlü insan çok azdı sinema çevresinde. Sıradan, hiç bir şey olmayan insanlar film yapıyordu.’’ Bu nedenle ilk günden kendisine bir lakap bulunuyor: Okumuş. Yeni çevresinde tanıdığı ilk isimler, yönetmen Ömer Lütfü Akad, dönemin starlarından Sezer Sezin, Hüseyin Peyda, yapımcı Temel Karamahmut... Kısa bir süre asistan olarak çalıştıktan sonra ilk yönetmenlik teklifini alıyor. İki film çekecek; Mezarımı Taştan Oyun ve Kanlı Feryat. İlk yıllar, uzun yıllar birlikte çalışacak olan ilk ekibi de beraberinde getiriyor: Five Finger (Beş Parmak): Prodüktör Temel Karamahmut, kameraman Mike Rafaelyan, dekoratör Sohban Koloğlu, ışıkçı Kosta Psaras ve yönetmen Atıf Yılmaz. Türkiye'nin en çok film çeken yönetmenlerinden biri olan Yılmaz, bir sürü yönetmeni de sinemaya kazandırdı: Halit Refiğ, Yılmaz Güney, Zeki Ökten, Şerif Gören, Ertem Göreç, Nejad Saydam bunlardan bazıları. Duygu Sağıroğlu, Metin Deniz gibi sanat yönetmenleri, Barış Pirhasan, Ümit Ünal gibi senaristler yine Yılmaz'la sinemaya başlayanlardan.

KADINSIZ MASAYA OTURMAM

Çektiği bütün filmleri, aldığı ödülleri, sinemaya getirdiği yenilikleri, yani hepimizin az çok bildiği şeyleri geçip Yılmaz'ın ‘‘kadınlarına’’ gelelim. Üç kere evlendi. İlki oyuncu Nurhan Nur, ikincisi senarist Ayşe Şasa üçüncüsü yine bir oyuncu olan Deniz Türkali. Türkali, yazar Vedat Türkali'nin kızı. Vedat Türkali ile Atıf Yılmaz ise yakın arkadaş. Arkadaşınızın kızını baştan çıkarmaya utanmadınız mı deyince gülüyor: ‘‘Ben Deniz'i 13-14 yaşından beri tanırım. Deniz İngiltere'ye gitti, orada bir İtalyan'la evlendi. Ayrıldığını da biliyorum, ama uzun süre karşılaşmadık. Bir gün gazetede bir resmini gördüm. Baktım kız çok güzelleşmiş, hemen telefon ettim. Flört etmeye başladık.’’

Vedat Türkali bu ilişkiyi öğrenince kızına küsmüş: ‘‘Vedat Türkali dünya görüşü olarak Türk erkeği aslında. Bir arkadaşının kızının başına böyle bir şey gelse mutlaka kızı desteklerdi. Ama kendi kızı olunca... İşin garibi Deniz'e küsmüştü, ama benimle konuşuyordu. Sonra evlendik de, barıştılar.’’

Atıf Yılmaz'ın hayatında, çektiği filmlerden oturup kalktığı ortamlara kadar kadının önemli yeri var. Arif Bar'da sinemacılara ayrılmış masada, erkek erkeğe oturan oyuncu ve yönetmen arkadaşlarına şöyle diyormuş: ‘‘Yahu Allah sizin cezanızı vermesin. Hepiniz bu kadar meşhursunuz. Dünyanın başka bir yerinde sizin yanınızda starlar, kraliçeler olurdu. Siz burada kös kös oturuyorsunuz.’’ Çok mecbur kalmadıkça gidip onlarla oturmadığını söylüyor. Aşkın, gençlikte gerilimli ve stresli yaşandığını düşünüyor, artık eskisi gibi aşık olamadığından yakınıyor. Ama öte yandan aşık olmamaya gayret ettiğini söylüyor. Karışık bir durum; aşk gibi!

Genç sinemacıların işlerini beğeniyor ve hepsini destekliyor. Artık köşene çekil, biraz da gençler film çeksin diyenlere ise gülüyor. Alayla değil, samimi gülüyor: ‘‘Sanki bütün köşeleri ben tutmuşum gibi. Geçen gün Şerif Gören sarhoş oldu ve bana olan duygularını açıkladı. Önce nefret ediyorum dedi, sonra çok sevdiğini söyledi. İyi bir yönetmen olmadığımı, artık film çekmeyi bırakmam gerektiğini söyledi. Karmaşık duygular içindeydi. Ben tabii aldırmıyorum böyle şeylere.’’

Hakikaten aldırmıyor. Sırada, büyük bir kısmı Köln'de çekeceği ve Alman oyuncularla çalışacağı bir proje var.

Ne zaman diye sorma!

Atıf Yılmaz'a asla sormamanız gereken bir soru var: Ne zaman? Hangi filmi ne zaman çektiğini, çekilen fotoğrafların yıllarını, hayatındaki önemli günleri; neredeyse hiçbir tarihi hatırlamıyor. Aslında hafıza sorunu, yalnızca tarihlerde değil, hemen her konuda çıkıyor karşısına. Özellikle unutmak istediği şeyleri hemen siliveriyor kayıtlardan. Bu duruma ilk başlarda bozulurmuş, ama sonraları ruh sağlığı açısından son derece olumlu özelliğini sevmeye başlamış. Bu arada, uzun süredir yerinde sayan Türk Geyik Literatürü'ne eklenebilecek fevkalade bir şey daha öğrendim: Atıf Bey gözlüklerini çıkarınca, burnu da birlikte çıkıyormuş. Malum, gözlüklerini hiç çıkarmıyor. Buna en çok o gülüyordur herhalde. Ne de olsa gerçeği bilen az sayıda insandan biri!

Yılmaz Güney'in oğlunun sünnetinde, Atıf Yılmaz, Yılmaz Güney, Deniz Türkali. Güney, oğlunun sünnetine hapishaneden izin alarak katılabilmiş.

Berdel filminin çekiminde, solda Tarık Akan, sağda kameraman Erdal Kahraman. Yılmaz, fotoğrafın arkasına not düşmüş: Şu kameranın vizöründen bakmaktan bir türlü vazgeçemedim.

İlk eşi Nurhan Nur, kızları Kezban ve Atıf Yılmaz. 1961 (sağda). Deniz Türkali ile flört etmeye başladıkları günlerde. Yılmaz'ın Türkali ile yaptığı evlilik hala sürüyor.

Ayhan Işık, Belgin Doruk, kameraman Mike Rafaelyan ve Atıf Yılmaz bir filmin setinde. Hangi film mi? Yılmaz hatırlamıyor!

Ölü Bir Deniz'in setinde, soldan sağa: Bennu Gerede, Özdemir İnce, Atıf Yılmaz, Şiva Gerede, Türkan Şoray, Turgay Betil.

Hasankeyf'te Toprağın Kanı adlı filmi çekerken, bir dinlenme anında.

Münih Film Festivali'ne davet edilen Adı Vasfiye'nin oyuncusu Müjde Ar ile.

Haberle ilgili daha fazlası:

BAKMADAN GEÇME!