Bir anne anlatıyor

Güncelleme Tarihi:

Bir anne anlatıyor
Oluşturulma Tarihi: Ağustos 22, 1999 00:00

Haberin Devamı

Böyle acı olmaz

Kayınvalidesi kanser ihtimali ile hastaneye yatınca 31 yaşındaki Meral Okur, Gelibolu'da oturan ablasını evine çağırdı. ‘‘Ben hastanede kayınvalidemle ilgilenmek zorundayım. Bir hafta çocuklarıma bakar mısın?’’ dedi. Ablası Remziye Uygun, yeğenlerine bakmayı seve seve kabul etti.

İki çocuk da birbirinden sevimliydi. İsmail Can, 3 Ağustos 1998 doğumluydu. Henüz yürümeye başlamamıştı, ama yavaş yavaş sıralıyordu. Yüzünden gülücüklerin eksik olmadığı bir bebekti.

Ablası Burçin ise 10 yaşındaydı. Avcılar Gümüşpala İlköğretim Okulu'nda bu yıl teşekkür getirmiş, beşinci sınıfı başarıyla geçmişti.

KÜÇÜK ZARAFET

Farklı bir çocuktu Burçin. Onu sevmeyen yoktu. Genç kız olmak için çok sabırsızlanıyordu. Hatta kendisini öyle hissediyor, bir genç kız zarafetiyle davranıyordu. Apartmanlarında kibar ve sevimli tavırlarını sevmeyen yoktu. Bazen makyaj yapmak istiyordu. Annesi ‘‘yaşının çok küçük olduğunu, büyüyünce nasıl olsa yapacağını’’ söylediğinde hafiften darılıyordu, ama isteğinin yerine getirilmemesini çabuk unutuyordu. Ne de olsa çocuktu.

MASUM UYKU

17 Ağustos sabahı binlerce insanın ölümüne neden olan deprem, Burçin'i ve kardeşi İsmail Can'ı tüm masumiyetleriyle uykularında yakaladı. Küçük kızın cansız bedenini kardeşi ve teyzesiyle birlikte toprağın altından çıkarken gören yakınları hep aynı şeyi söylediler:

‘‘Büyümüş bir genç kız gibi giyinir, öyle davranırdı. Demek ki genç kızlığını göremeyecekmiş, ondan böyle davranıyormuş...’’

Teyzeleri Remziye Hanım'ın yayında ölmeden bir gün önce annesini aradı Burçin. Önce babaannesinin sağlık durumunu sordu, sonra sadede geldi. ‘‘Anneciğim çok özledim, gel artık’’ dedi. Baktı ki cevap olumsuz, ‘‘Teyzem İsmail Can'a bakamıyor. Kardeşim çok ağlıyor. Gel’’ diye yalan söyleyerek son şansını denedi. Yine olmadı. Anne Meral Hanım, kayınvalidesine bakmak zorundaydı. Çocuklarını ablasına emanet etmişti Meral Okur. Gözü arkada değildi. Ablasını çağırdı telefona, ‘‘Bu gece çocuklarla birlikte bizim yatakta yatın’’ dedi. Sonra sağdan soldan konuştular...

DEHŞET GECESİ

Deprem gecesi hastaneden evlerine koştu Okur çifti. Tornacı Sedat Okur, eşi Meral'in elini sıkı sıkıya tutuyordu. Avcılar Gümüşpala Mahallesi, Barış Sokak 68 numarada bulunan 6 katlı Aydoğan Apartmanı'na bir şey olmaması gerekirdi. Olamazdı da. Olması mümkün değildi. Bir mutluluk yıkılamazdı ki...

İki kardeş, üç gün sonra biri teyzesinin bir kolunun altında, diğeri öbür kolunun altında yatağa kıvrılmış halde cansız dışarı çıkarıldı.

Hiç olmazsa birini verin

Meral Okur 31 yaşında. Ev hanımı. İki evladını kaybettiğinde 5 gündür onlara hasretti. Çocuklarının cesedi enkaz altından, depremden 3 gün sonra çıkartılabildi. 3 gün boyunca tek lokma girmedi boğazına. Enkazın yanıbaşında bekledi bekledi, ‘‘Yavrularımı bana bağışla yarabbim’’ diye dua etti sürekli. Görevliler apartmandan hálá seslerin geldiğini söylüyordu. Çocukların bulunduğu yerde boşluk olduğunu, nefes alabileceklerini anlatıyorlardı. Aynı görevliler, üçüncü günün sabahı suskunlaştılar. Acılı anneyle göz göze gelmek, karşılaşmak istemiyorlardı. Zordu gerçeği söylemek. Annenin yüreği sıkışmaya başladı. Ölse bile asla söyleyemeyeceğini söyledi çalışmalar sürerken: ‘‘Hiç olmazsa birini, birini getirin bana!..’’



Haberle ilgili daha fazlası:

BAKMADAN GEÇME!