Güncelleme Tarihi:
Tıpkı Gaziantep’teki Zeugma mozaiklerindeki ‘Çingene kız’ gibi, bakan herkesi büyülüyor. Peki bu büyü sadece gözümüzün içine bakan bu kadınlardan mı kaynaklanıyor, yoksa santimetrekarelik renkli çakıltaşlarından oluşan dev panoların başka bir büyüsü mü var? HSBC Bankası’nın sponsorluğunda ve Gürol Sözen’in koordinatörlüğünde çalışan kalabalık bir ekibin ortak ürünü olan ‘Anadolu Topraklarında Mozaik’ isimli kitap, zengin görsel malzemesi, uzman makaleleri ve mozaiklerin kendi öykülerine yakışan zengin metinleriyle sorularımıza cevap veriyor. Birçok mozaiğin ilk defa görüntüsünün yayınlandığı Mozaik kitabıyla ilgili Gürol Sözen’le konuştuk.
* Öncelikle, Anadolu Topraklarında Mozaik kitabının serüvenini öğrenebilir miyiz?
- Anadolu topraklarının kültürel varlığı üzerine, kendiliğinden oluşan bir üçlemenin son kitabı bu. İlki, 2000 yılında İş Bankası Kültür Yayınları’ndan çıkan armağan kitabı ‘Bulutların Altındaki uygarlık, Anadolu’ idi. İkincisi ise, Prof.Dr. Zeynep Sözen ile birlikte araştırmasını yapıp metnini yazdığımız ‘Anadolu topraklarında Güzeli Arayış’ kitabı. HSBC, Türk ve İslam Eserleri Müzesi’nin işbirliği sonucu, Sultanahmet’teki İbrahim Paşa Sarayı’nın tüm salonlarında kitabın sergisi açıldı. ‘Farklı kültürlerde Güzeli Arayış’ sergisini yerli ve yabancı 42 bin 500 kişi gezdi. 2008’deki ‘Güzeli Arayış’ın başarısı bu düşü gerçekleştirmemizi sağladı; HSBC’den Ömer Kayalıoğlu’nun önerisi ile üç yıllık yoğun bir çalışma içine girdik. Mozaiklerin her karesi önünde, anlatımın gereğini farklı düşünüp tartışarak, Bahadır Taşkın tarafından özel makineler ve aydınlatmalarla görüntülendi. Erkal Yavi başından sonuna kadar adım adım kitabın tasarımını yorumladı ve çizdi. Zekai Demir büyük bir sergi imajı için mozaiklerden fotoğraf provalarını bastı. Necmi Aydın ile birlikte, salt, Theodora’nın düşü masalı bölümü çekimlerini Ayasofya’da gerçekleştirdik.
* Görsel malzeme haricinde, metin ve makaleleriyle de zengin bir kitap bu...
- Mozaik kitabının belki de en önemli özelliği, anlatımı. Nasıl olmalıydı da okuru kendine bağlayabilmeliydi? Öykü ve masalın izinde yürümek ve bilimsellikten ödün vermemek gerekiyordu.
Aslında mozaik, ikon ve fresko sanatının kaynağı efsanelerdi. Bu önemli öğe, aynı zamanda şiirini ve hayata bakış açısını da simgeliyor. Bir de mozaik, kare ve dikdörtgenin çevresinde dönmüştü hep. Öyleyse işe “kare”den başlanmalıydı. Kitap bu nedenle karenin çağlar boyu serüveni ile başlıyor.
Özel İstanbul bölümleri için, dünyanın önemli sekiz Bizans uzmanı ve konservatörü makaleleri ile katkıda bulundu. Santimlik çakıl taşlarından dev panolara yayılan ve binlerce yıllık bir geçmişi olan mozaiği anlatabilmek için bir de masal ekledik kitaba. Mozaik de binlerce yıllık bir Anadolu masalıdır adeta.
RENKLİ ÇAKIL TAŞLARIYLA OYNANAN BÜYÜK BİR OYUN
* Gerek genel tarih, gerekse sanat tarihi açısından bakacak olursak mozaik, her anlam da özel bir konumda duruyor, diyebilir miyiz?
- Aslında hayatın kendisi bir mozaik. Sözcüklerin yan yana gelişinden oluşan cümlelerin bütünü. Üstelik dizimi de kolay. Renkli taşları alın ve gönlünüzce yerleştirin. Aynı renkleri bir başkası alıp o da kendince yerleştirip bir başka kompozisyon, yani resim oluşturabilir. Sevilmesinin nedeni bu: Önce kolaylığı. Mezopotamya’da ya da Anadolu topraklarında, renkli çakıl taşlarının yan yana sıralanması ile başlayan büyük bir oyun bu. Ama sözünü ettiğiniz, yaşam biçimi ve toplumsal olguyla öylesine de ilgili ki, bu kolaylık. Roma’da ya da Anadolu topraklarında kullanıldığında günlük yaşamdan çıkıp kutsal sahnelere kadar uzanabiliyor. Sorunuzun kesin yanıtı, sanırım şu: Bu topraklar, Göbeklitepe buluntuları ile 12 bin yıl öncesine uzanıyor. Bu topraklardaki her buluntu, çağımızın tarihini değiştirdi. Örneğin, Hitit, Frig, Urartu, Troya... Nemrut’un Tanrı heykelleri ve olağanüstü tasarımı da tarihin ve sanatın tarihini değiştirdi. Anadolu topraklarındaki bu uygarlıkların her biri bir mozaik parçası aslında.
* Yeni mozaik buluntuları, birçok tarihi buluntu içerisinde en çok ses getirenler oluyor çoğunlukla. Ayasofya Müzesi’ndeki melek mozaiği; Zeugma mozaikleri, Urfa mozaikleri... Bunun sebebi nedir?
- Şimdiye kadar böyle bir oyuncağımız olmadı da ondan! Dedikoduyu ve çil çil altını, borsayı çok sevdiğimizden belki. İlle de yolda, izde, duvar altında bir şeyler bulacağız. Üstelik Ayasofya’daki o melek altı yüzyıldır orada duruyor. Biraz geç uyandırıldı o kadar. Ama sorunuzun gerçek yanıtı, mozaik sanatı gerçeğinin bizlerce pek bilinmemesi, renkli oluşu ve arkasındaki efsanenin zenginliği unutmayalım. Örneğin, birden Zeugma’nın simgesi oluveren, “Çingene kızı” mozaiği aslında Mainad villası zemininden bir ayrıntı. Biri, “çingene kızı bu” deyivermiş iş bitmiş! Oysa daha nice ustalıklar var Zeugma’da. Ayrıca bize efsane gerek; hiç yoksa onu görmeye gidenler diğerlerini de görürler. Antakya ve Gaziantep Zeugma mozaikleri, olağanüstü yorum ve ustalıklarla bezeli. Her biri destan niteliğinde. Ve ayrıca geometriyi çok iyi biliyorlar. Geometri ile oynuyorlar: Kareler, dikdörtgenler, üçgenler ve dairelerin her biri, bütünün içinde olağanüstü bir anlatım. Belki de en güzeli o bölge edebiyatının çok verimli olduğunu da kanıtlıyor bu mozaikler.
EN GÖRKEMLİ MOZAİKLER İSTANBUL’DA
* Kitapta İstanbul ve Anadolu mozaiklerini ayrı ayrı değerlendiriyorsunuz. Nedir aralarındaki temel farklar?
- Aslında böyle bir ayrım yapıp yapmamayı çok düşündüm. Ancak yapbozun araları belli değil. Çünkü Anadolu ve Mezopotamya çok kurcalanıyor ama mozaik sanatı açısından kervan yolları tıkalı. Zaten, mozaik denince çoğumuzun aklına hemen Bizans, yani İstanbul geliyor. Evet, bu doğru: Çünkü mozaik sanatının en görkemli örnekleri İstanbul’da. Büyük Saray mozaikleri, Ayasofya ve Kariye başlı başına bir okul; resim sanatı açısından. Ama mozaik sanatı, salt kutsallıkla ilgili gösterilse de bence, bu iddia yeterli değil. Roma Çağı’nın izleri çok önemli. Her yerde Dionysos şölenleri gibi, efsanelerle iç içe örülmüş ve mozaik yorumlanmış. O nedenle, kaba bir tanımla, önümde yem gibi duran Anadolu topraklarındaki görkemli mozaikleri ayırdım. Anadolu mozaikleri bu konuda sivil yani özgür; dilediğini dilediğin gibi yorumla! İster çırılçıplak, ister giysiler içinde. O nedenle ustalıklarla bezeli ve o nedenle Anadolu mozaiklerinin yüzleri asık değil.
* İstanbul’daki görkemli Bizans mozaiklerinin yanında kitapta bir kere daha görüyoruz ki Anadolu mozaikleri de oldukça nadide örnekler. Ne dersiniz bunun için?
- Bizans Çağı’na ait İstanbul’daki mozaikler, yüzyıllar boyunca apayrı bir üslubun özgün örnekleridir. Kendi içinde üslup açısından inişleri ve çıkışları da olsa imparatorluğun başkenti olması nedeniyle, tüm mozaik ustaları kuşkusuz başkentte görev alacaktı; ama dinsel içeriği yüzyıllar içinde giderek baskın çıkarak... Oysa, İmparatorluğun başlangıç yıllarının besin kaynağı, Roma mozaik sanatı üslubudur. Anadolu mozaikleri bölümü de büyük oranda bunun cevabını veriyor. Hemen belirtmeliyim: Bu kitap, İstanbul ve Anadolu’yu farklı kılmak için, iki bölüme ayrılmadı. Ama bulunduğu yoğunluk, şimdi bu bölgeyi de çekici kılıyor. Sunduğumuz örnekler bizce sınırlı da olsa, yoğunluğunu koruduk. Bir yanı İmparatorluğun merkezi, öteki yanı çok uzaklarda ama başlı başına şaşırtıcı ustalıklarla bezeli. Bu mozaiklerdeki ayrıntının zenginliğini, bilimselliğini koruyarak vermeye çalıştık. Anadolu efsanesinin somut örneği her bir mozaik kompozisyonu.
İPEK YOLU GİBİ MOZAİK YOLU YAPILMALI
İtalya’daki veya diğer şehirlerdeki mozaik turizmine baktığımızda ülkemiz için şunu söyleyebiliriz. Doğrudan mozaik sanatı adına bir ilgi değil bizdeki. Bizans’a Ayasofya’ya hayranlık. Oysa çok yoğun bir yabancı akını var Ayasofya’ya. Çoğu yerli ve yabancı, mozaik sanatı denince Bizans ya da Ayasofya için yola çıkıyorlar. Anıtsal mimarinin görkemini de unutmayalım. Ama elimizde çok zengin üslupların yer aldığı bir coğrafyadayız. Yalnızca, “Mozaik sanatının kervan yolu” gibi başlıkla ya da “Baharat yolu, İpek yolu’ gibi “Mozaik yolu”nun gündemi oluşturulsa, olağanüstü ilgi olur kanısındayım. Oysa bizler İsa, Meryem, Yahya ve İmparatorların peşindeyiz. Elbette bunlar da gündemi korumalı. Ama neden Antakya, Gaziantep, Urfa’dan başlayıp, Efes ve İstanbul’a uzanan bir ‘mozaik yolu’ yapmıyoruz? Ben, Anadolu coğrafyasıyım. İçerik açısından da hiç kaygım yok. Anadolu topraklarında mozaik, uygarlıkların büyük şölenidir, diyebilmeliyiz.
Bugün Pompeii veya Herculaneum’daki mozaikleri görmek için her yıl milyonlarca turist ziyaret ediyor. İtalya’da, Tunus’ta daha birçok ülkedeki örneklerle karşılaştırması yapılmalı bu eserlerin. Ama farkında olmak yetmiyor; inanmamız gerek. “Onlar bizlerden değildi” diyerek kendi toprağımızın hazinelerine sırt çevirmemeliyiz.
BELLİ BİR ALTIN ÇAĞI YOK
Aynı dönem içinde çok farklı anlatımlar var. Hele, çok tanrılı ve tek tanrılı dönemleri de düşünecek olursak, belli bir altın çağdan bahsedemeyiz. Ama haddimi bilerek, kendi seçkilerimden birkaç örnek verebilirim. Önünden ayrılamadığım örnekler: Zeugma Mozaik Müzesi’nde sergilenen M.S. 3. yüzyıla tarihlendirilen kare ve dikdörtgenler oluşan, çağdaş bir eser diye tanımladığım mozaik. M.S. 2-3. yüzyıla ait Dionysos ve Ariadne mozaiğindeki portrecilik. M.S. 2. yüzyıla ait Akhilleus Skyros adasında mozaiğindeki portreler. Bir de M.S 2. yüzyıla tarihlendirilen Okyanus mozaiğinde bir küskün balık var ki sormayın! Antakya Müzesi’nde ise, M.S 2. yüzyıla tarihlenen Mevsimler mozaiği ile, M.S 2-3. yüzyıla tarihlendirilen geometrik düzenleme ve M.S 5. yüzyıla tarihlendirilmiş Büfe adlı kompozisyon ve daha birçok örnek; M.S 2-5. yüzyıl arasını, mozaik açısından çok önemli kılıyor.
Bir tutkum da Ayasofyadaki Deesis yani ‘Yakarış’ mozaiği. M.S 13. yüzyıl olarak tarihlendiriliyor. Ama 12. yüzyıl sonu ve 13. yüzyıl başları Bizans mozaiklerinin olağanüstü dönemi. İsa, Meryem ve Yahya kompozisyonunu Rönesans sanatçıları gördüler. Kimi batılı kaynaklar Rönesans resminin hazırlayıcıları arasında sayıyorlar bu mozaiği. Her bir portrenin anlatımı olağanüstü. Altın çağı demeyelim ama bu kompozisyonun önü ve arkası yok.
SAYILARLA ANADOLU TOPRAKLARINDA MOZAİK KİTABI
- Anadolu topraklarında Mozaik kitabı 3 yıllık bir araştırma ve çekim sürecinde hazırlandı.
- Mozaik karesinden esinlenilerek 33x33cm boyutunda, kare kitap olarak Erkal Yavi tarafından tasarlandı.
- Türkçe ve İngilizce iki ayrı kitap, 512 sayfadan oluşuyor.
- Bir yılı aşkın bir zaman zarfında; Bahatın Taşkın tarafından özel ve donanımlı aletlerle; Ayasofya Müzesi, Kariye, Pammakaristos (Fethiye), Aya İrini deposu ve Mozaik Müzesi çekimleri yapıldı.
- Ayrıca, Antakya Müzesi, İstanbul Arkeoloji Müzesi, Gaziantep Zeugma Mozaik Müzesi, Urfa Haleplibahçe ören yeri, Metropolis Antik kenti ören yeri, Efes Müzesi’nde de özel fotoğraf çekimleri yapıldı.
- Kitapta 526 fotoğraf yer alıyor.
- Kitap 5 kilo 1oo gr. ağırlığında.
TEK İMZA ZOSİMOS USTA’YA AİT
Aslında deyim yerindeyse bir “deli işi” mozaik. Tek tek -kimi zaman cımbızla- santimetrelik taşları bir araya getirip metrekarelerce bir pano haline getirmek. Bunu tavana, zemine işlemek. Kimdir mozaikçiler, eğitimi kimden alırlardı, nasıl başlanırdı, net bir bilgi yok. İmparatorlar ya da soylular yarınlara kalabilmenin yolunun sanat ya da resmetme olgusu olduğunu görmüşler. Her imparatorun tutkusudur, yarınlara kalmak; çok tanrılı yada tek tanrılı dönemlerde bu böyle. Üstelik fresko’nun yanında mozaik kalıcı bir malzeme. Yerde, duvarda, kubbede işleyebiliyorsunuz ve yıllarca dayanıyor. İşte bu talep, ustasını ve okulunu yaratıyor. Şimdiye kadar birçok mozaik görmüş olsam da, Zeugma Mozaik Müzesi’nde “Kahvaltıda kadınlar mozaiği” olarak adlandırılmış bir büyük kompozisyon var. Altında ustasının adı yazılı: “Zosimos”.
Kimler yazdı
Anadolu topraklarında mozaik kitabının İstanbul Bölümü için, Pennsylvania Üniversitesinden Prof.Dr. Robert Ousterhout, Metropolitan Sanat Müzesi’nin Bizans Sanatı ve Mary - Michael Jaharis kuratörü Helen C. Evans, Yale Kutsal Müzik Enstitüsü ve İlahiyat Okulu’ndan Doç.Dr. Vasileios Marinis, arkeolog ve konservatör Revza Ozil, konservasyon ve restorasyon Milli Konseyi Enstitüsü’nden Thomas Organ, İndiana Üniversitesi Sanat Tarihi Bölümü’nden Doç.Dr. Sarah Basset, Dumbarton Oaks ve Amerikan Katolik Üniversitesi’nden Örgü Dalgıç, Pensssylvania Üniversitesi’nden Jordan Pickett yazıları ile katkıda bulundular. Prof. Dr. Robert Ousterhout ve Revza Ozil, ayrıca kitabın yayın danışmanlığına katkıda bulundular.