Güncelleme Tarihi:
Okullarımız Yıkılmasın Kampanyası için, 18 Mayıs Pazar sabahı, erkenden Diyarbakır’a uçtuk. Akşam uçağında yer olmadığından zabahanen gittik. Hürriyet’ten Satış ve Pazarlama Koordinatörü Sinan Köksal, Görsel Yönetmen Reha Erdoğan, Halkla İlişkiler Müdürü Zuhal Elver ve bize katılan Dilek Baykara, Ertuğrul Özkök’ün asistanı.
(Yoksulluk ve terör yetmezmiş gibi – Allah vurdu mu tam vurur ya – bir de deprem darbesi yiyen Bingöl’e gitmek üzere pazar, sabah 5’te havalimanına giderken, Levent Nispetiye Caddesi’nden geçti yolum. Yarasaların, yani gece kulüplerinin son müşterilerinin evlerine dönmeye hazırlandığı saatte. Fazla tütünden ya da bangır potpurilere eşlik etmekten sesleri kısılmış, Zegna marka siyah takım elbiselerine, Armani üstü sigara kokusu sinmiş, gözleri uykudan ve alkolden kan çanağı, ciplerine doğru yalpalayarak ilerleyen, ya da kahyanın çevirdiği taksiye binmeye çalışan bir takım hayaletler... Beykoz Konakları’ndaki, Zekeriyaköy’deki villalarına, yahut Ulus’ta Platin ya da Elmas sitesindeki dairelerine ulaşabilirlerse eğer, iki Advil yutup zıbaracaklar biraz sonra. Akşam yedide, sekizde yataktan kalkıp, çatlarcasına ağrıyan başlarına ilaç iki Advil daha alıp, başka bir gece kulübüne gitmek üzere... Bazen insanın “sapkın peygamber” diye suçlanan Mani’nin, Tanrı’nın adaleti ve inayeti hakkındaki tereddütlerine katılası geliyor, inanın!)
AZ TURİZM, ÇOK İŞ
Pazar günü Mardin’i, çevredeki kervansarayları ve, tabii ki, Deyr-üz Zaferân Manastırı’nı gezdik. Süryanî papazlarla avluda sohbet ettik. (Çok turist gönderdim, ben bu meşhur manastırın adını ‘Zaferler Kapısı’ anlamına ‘Dâr-ül Zaferân’ sanırdım. Öğrenmenin yaşı yok, meğer ‘Safran Manastırı’ demekmiş, Deyr-üz Zaferân.)
Pazartesi de – 150 km’lik yolu delik deşik olduğu için 2,5 saatte alarak – Bingöl’e gittik.
Perişanlık. İçler acısı.
84 ilkokul öğrencisiyle, bir öğretmene mezar olan Bingöl Çeltiksuyu Pansiyonlu İlköğretim Okulu’nun enkazı çoktan kaldırılmış. Biz, “Okullarımız Yıkılmasın” kampanyası çerçevesinde, “depreme dayanıklılık denetimleri”ne, Bingöl Merkez Cumhuriyet Kız Yatılı İlköğretim Bölge Okulu’ndan başladık. İnşallah, 30 ilde böyle 190 okulun depreme dayanıklılığını ölçecek, envanter çıkaracak ve gereğini (!) yapacağız en kısa sürede. Dayanıklı çıkanlar ne âlâ, kalanlar ya yıkılıp yeniden yapılacak, ya da güçlendirilecek.
Para bulursak tabii ki...
Çalışmalara küçük bir törenle başladık, çoğu Türkçe’yi zor konuşan boncuk gözlü Kürt çocuklarıyla sarılıştık ve aynı güzergâhı kullanarak döndük: 2,5 saat kara yolu (4 jandarma noktasında kontrolden geçerek), 1 saat 50 dakika uçak ve gece yarısını geçerek İstanbul.
BİNGÖL RELOADED
Salı gününü, çarşambanın hazırlıklarıyla geçirdik.
21 Mayıs Çarşamba sabahı re-Bingöl.
Yine 110 dakika uçak, yine 4 çevirmeli ve 400 çukurlu iki buçuk saatlik kara yolculuğu, yine Bingöl.
Ama bu sefer, yanımızda (daha doğrusu önümüzde, çünkü Türk medyasının böyükleri sıfatıyla onlar, bizim gibi halk kalabalığıyla uçacak değillerdi ya, “buzines” uçtular Diyarbakır’a) Hürriyet’in yazarları da vardı. Artı, üniversite hocalarıyla Millî Eğitim Vakfı yöneticileri bizimleydi Bingöl’de.
Yazarlar ve rektörler Bingöllüler’in derdini dinlerken, Kanal D (Fatih Altaylı sağolsun) ve CNN-Türk, Bingöl’den canlı yayın yaptı. Hem kampanyayı duyurduk, hem de depremzede Bingöllüler’e biraz ilaç olmaya çalıştık.
Gece, aynı yoldan döndük İstanbul’a.
*
Size Bingöl’ün halini anlatmama gerek var mı?
Bingöl bildiğiniz gibi. Doğu-Güneydoğu neyse o! Ne idiyse, o!
Terörden anası bellenmiş, Devlet’le Örgüt (!) arasında sıkışıp kalmış, ekonomisi zaten sıfır, işsizlik işsizlik değil yaşam biçimi, bunca bahane olunca da, şikayet etmek çare bulmaktan kolay, tembelliğe alışmış, tek umudu kendine çaresi olmayan Devlet, tek ekonomik beklentisi “Devlet kapısı”...
Umutsuzluk! Çaresizlik!
Bizler, Okulumuz Yıkılmasın Kampanyası’nı Bingöl’den başlatanlar, istiyoruz ki Doğu’nun bu sapa kentinde bulunan (şu anda kapalı) 17 yatılı okul, çocuklara mezar olmasın. Her sene binlerce barem gözlü Bingöllü çocuk bu okullardan sağ ve salim mezun olsun... ve işsizler ordusuna katılsın. Her felaketin ardından “Devlet nerede” diye çıkıp bağırsın, Devlet Su İşleri’nde kadro istesin, Bingöl afet bölgesi ilan edilsin desin, dinleyen her gazeteciye, çevrilen her kameraya...
Zor, işimiz çok zor!
Not : Bingöl’e yardıma gittiler, ne biçim zıkkımlanmışlar, demeyesiniz diye, gördüklerimi anlattım, yediğimizi içtiğimizi kendime sakladım. Diyarbakır’da, hele hele Mardin’de ... yedik. Yani hakikaten yedik! Mardin’de bir sarmısaklı yoğurtlu haşlanmış içli köfte yedik ki, yok böyle bir şey!
Bu konuda küçük bir anekdot. Bunu anlatabilmek için yemekten bahsettim zaten. Bizim Reha, Adanalı’dır ve, en kibar tabiriyle, boğazına düşkündür. Haftada iki kere kebap yemezse, yaşayamayacağını iddia eder. Daha Bingöl’e gitmek için Diyarbakır’da bir gece geçireceğimizi duyunca başladı: Kaburga yiyelim! 48 saat boyunca sayıkladı kaburgacıyı. Pazartesi akşamını dar ettik Diyarbakır’da, Kaburgacı Selim Amca diye bir yere götürdü bizi. Ve çatlayana kadar yedi. Yemek bittiğinde, başını tabaktan kaldırınca fark etti önündeki broşürü. Şöyle yazıyordu masada duran broşürde: “Bu lezzetle tanışmak için ille de Diyarbakır’a gitmeniz gerekmiyor. Kaburgacı Selim Amca İstanbul’da Erenköy ve Bahçelievler’de!..”