Oluşturulma Tarihi: Mayıs 06, 2005 00:00
Annemin üç kız kardeşi var. Anadan babadan Giritli, dedikodu kazanını kaynatırken çocukların duymaması gereken şeyleri Rumca dillendiren, dört yarı çatlak hatun...Çocukken en büyük hayallerimden biri (Bizde o zaman hayal çoktu), büyüyüp, zengin olup, iyice kocadıklarında birlikte yaşayabilecekleri, avlusunda oturup İzmir’in meltemine karşı dolma molma sarıp ayva reçeli yapabilecekleri, büyük, ahşap, cumbalı bir köşk satın almaktı onlara.Onlar mütemadiyen birbirlerini çekiştirecekler, didişecekler; ben bir yandan huşu içinde dolmaları lüpleyip bir yandan kıkırdayarak onları dinleyeceğim...Benim pişirdiğim kahveler içilecek, sonra fallara bakılacak, bizimkilerin taş gibi imanı muhtemelen o zaman bile tükenmemiş olacağı için, her bakılan falda bana hayırlı bir izdivaç görülecek, ben her seferinde olduğu gibi ‘Hiç pes etmeyeceksiniz değil mi? Rauf Denktaş bile siyaseti bıraktı yahu?’ diye soracağım, vs...Hálá kurarım aynı hayali. Ne de olsa her göçmüş İzmirli gibi, günün birinde, filler gibi ölmeye, İzmir’e döneceğimi umuyorum zira. Hál-i hazırda maaşı ayın ilk haftası tükenen çulsuzun teki olabilirim ama uzun vadede köşk projesi rafa kalkmış değil yani.Gelin görün ki işin biraz tadı kaçtı. Zira fark ettim ki ben bir süredir afacan yeğen olmaktan çıkmış, gazeteci olmuşum.İzmir’de bulunduğum son sefer, teyze tayfası, her zamanki gibi şerefime, bizim evde toplandı.Büyük teyzemin kızı İnci, merakına mucip olmuş, sülalenin soyağacını çıkartmaya soyunmuş.Bir kulak kabarttım ki peheeey... Biz neymişiz be abi...Armatörler, fabrikatörler, generaller, amiraller...Ne var ki tüm bunlar, kaş-göz hareketleri ve aralara karabiber misali serpiştirilmiş Rumca kelimeler eşliğinde dile geliyor...Üzerini biraz kaşıyınca anlaşıldı ki bizimkiler, ‘Bu şimdi bunu da yazar’ diye (Cümle içindeki bu, ben oluyorum.) verileri ‘hafiften’ çarpıtmışlar.Tam hatırlamıyorum ama general, en fazlasından asteğmen meselá; fabrikatörün, atıyorum, trikotaj atölyesi var; armatör, tekneyle adadan adaya çerden çöpten mallar taşıyan mütevazı bir denizci...Bezdim bu gazeteci olmanın getirdiği desturlu hállerden yemin ederim. Aileye kadar sirayet etmiş artık, daha ötesi var mı?Şimdiii, ben bu gayet kişisel geyiği niye çevirdim?Az sabrederseniz, yazının çok mühim bir noktaya parmak basacağını göreceksiniz.Diyeceğim şu ki: Okuduğunuz her habere inanmayın. (Nasıl tembih? Hadi itiraf edin, bunu ilk kez duyuyorsunuz!)Yani gazetecileri karşısına alan şahsiyetler, gerçekleri deforme etme eğiliminde olabiliyor.Bu değerli bilgiyi, siyasetçilerin dürüstlük edebiyatından tutup, popçuların sözümona uluslararası başarılarına, pireyken çift hörgüçlü deveye dönüşen her türlü palavraya uzatarak, kullanabilirsiniz.Öyle yani, ben bu yazıyı onun için yazdım. Bilin, bilgeliğimden bir nebze feyz alın diye...Ha, bir de Sevim Teyzem her seferinde; ‘Beni ne zaman yazacaksın?’ diye soruyor. Ve ne derece tembel bir tip olduğumu, muhtemelen hayatım boyunca yazmak üzere bir kitabın başına çökmeyeceğimi bildiği için, ‘Seni romanıma saklıyorum’ mavrasını artık yemiyor.
button