Cahit AKYOL
Oluşturulma Tarihi: Kasım 07, 2010 00:00
Neslihan Özyükseler ve Dilek Gökmen Ülker 17 yıllık iki sıkı arkadaş. Bir öğlen yemek için buluşuyorlar. Her ikisi de rejim yaptığı için bir kafeteryaya gidip salata yiyorlar ama doymuyorlar. İkinci durakları et yiyebilecekleri bir restoran oluyor. Burada biftek yiyerek karınlarını tıka basa doyuruyorlar. Üstüne kahvelerini içerken, restoranın devren satılık olduğunu öğreniyorlar. Şimdi o restoranın sahipleri onlar
Günümüzde en gözde sektör, yiyecek ve içecek işi yapmak. Özellikle de kasap-kafe konsepti bu sektörün yükselen yıldızı. Bu mekanlara son aylarda Neslihan Özyükseler ve Dilek Gökmen Ülker adlı iki işk adının Etiler’de açtığı ‘Beeftek’ de katıldı. İki ortağın bu restoranı açma öyküsü ilginç. Neslihan Özyükseler ortaklıklarını şöyle anlatıyor: “İstanbul Üniversitesi Fransız Dili ve Edebiyatı bölümünün ilk sınıfından itibaren arkadaşız. Ben okul sonrasında THY’de medya ilişkileri bölümünde, Dilek ise otomobil yedek parçası üzerine olan aile şirketinde çalıştı. Haftanın beş günü buluşurduk. İkimiz de rejim yapmaktan bıkmıştık. Yine bir öğle yemeği buluşmamızda salata yedik ama doymadık. Aklımızdan mangalda kızartılmış etler geçti. Oradan kalktık. Şimdi sahibi olduğumuz mekana geldik. Burada et
yemek istediğimiz söyledik. Bize biftek getirdiler. Afiyetle onları bitirdik. Hesabı isterken mekanın da devren satılık olduğunu öğrendik. Önce hesabımızı ödedik sonra patronla pazarlığa oturduk. Masadan kalktığımızda artık bizim de doya doya et yeyibileceğimiz bir restoranımız vardı.”
Diğer patron Dilek Gökmen Ülker de Akmerkez’in karşısında yer alan Beeftek’te hayallerini gerçekleştirdiğini söylüyor: “Herkes ‘Siz bu işten anlamazsınız bildiğiniz işleri yapın’ dedi. Ama hiç de öyle değil. Bizler evde de yemek pişiriyoruz. Etin tazeliğini de, pişen etin lezzetli olup olmadığını da iyi anlıyoruz. Bu bilinçle yola çıktık. Yemekleri ustalarımız yapıyor ama o yemeklerin testini bizzat biz yapıyoruz. Yemeklerde bir tat içimize sinmediği zaman kesinlikle servise verilmiyor. Etten çok iyi anlayan şeflerimiz de mutlaka test ediyor. Buradaki olay sadece etten anlamak olsaydı bütün kasaplar restoran açardı.
BURASI ET ATÖLYESİ GİBİ
Etlerin Balıkesir, Biga ve Keşan’daki özel çiftliklerden getirildiğini vurgulayan patroniçeler, etlerin marine edilmeden, soslara batırmadan servis ettiklerini anlatıyorlar: “Bizim müşteriler arasında yabancı çok. Kuzu etlerinde çok iddialıyız. Özellikle de efendi denen, kuzunun sırt bölgesinden çıkan bir et yemeğimiz var o çok beğeniliyor. Efendi kebap değil bize özel bir yemek. Sadece bizde var. Yabancı müşterilerimiz özellikle bunu yer. Kuzuseverler için efendi, pirzola sevenler için pirzolamız çok güzel. Ağır et yiyemeyenler için köftemiz var. Ekmeğini özel yaptırdığımız hamburgerimiz de beğeniliyor. Ayrıca mekanımız her ne kadar steakhouse gibi bir çağrışım yapıyorsa da burası bir et atölyesi gibi. Dry et dolabında dinlendirilmiş etlerin yanı sıra bonfile, antrikot, köfte çeşitlerimiz var. Etlerimizi tadımlık sucuk ve soğanla servis ediyoruz. Özel yapım sucuklarımız çiğ bile yenebiliyor. Kırmızı ete sıcak bakmayanlar için tavuk seçeneklerimiz de var. Mekânımız ayrıca kafe olarak da servis verdiği için mönüde salata ve zeytinyağlılar da bulunuyor. Tatlıları kendi ellerimizle hazırlıyoruz.
Neslihan Özyükseler aralarındaki iş bölümünü de şöyle açıklıyor: “Tiramisu benim gözde tatlım. Dilek de çok güzel mozaik pastalar yapıyor. Pastalarımız çok beğeniliyor. Bize gelenlere öncelikle kızarmış ekmek üzerine bir dilim sucuk veriyoruz. Bu onların iştahını açıyor. Ardından dört hafta dinlendirilmiş T-bone Steak, Dry Age et seçenekleri, kuzu sırtı, kuzu pirzola, bonfile, gibi lezzetler etseverleri kendine bağlıyor. Tahta kaselerde servis edilen salatalar etlerimize değer katarken tabakta garnitür olarak sunulan karamelize soğan
kalori hesaplarını unutturuyor. Mekanımızda ayrıca çiğ et ve peynir çeşitleri de satılıyor.”