Bienal turistleri

Güncelleme Tarihi:

Bienal turistleri
Oluşturulma Tarihi: Eylül 16, 2007 00:00

Nişantaşı, Taksim ve Beyoğlu’nu kapsayan yaşam alanımda azınlıktayım bugünlerde. Sağıma bakıyorum Ganalı Tom, soluma bakıyorum İsrailli Eva. Hindistan’dan kalkıp gelen Sengupta. Rusya’dan Sergey Solovyev. Bankasının koleksiyonundan sorumlu Avustralyalı Tony Fiddes...

Nişantaşı, Taksim ve Beyoğlu’nu kapsayan yaşam alanımda azınlıktayım bugünlerde. Neredeyse bir turist! Yemek yediğim lokantalarda, çay içtiğim kafelerde, dolaştığım sokaklarda, gezdiğim sergilerde parmakla sayılacak kadar az Türk’ten biriyim. Tünel’deki Deli Bakkal’da arka masamdaki genç kadın arkadaşına durumu çok iyi özetliyordu: "Kızım, Tünel ve Beyoğlu Bienal yüzünden işgal altında. Ama süper çocuklar geçiyor önümüzden. Kaliteli istila bu, destekliyorum!" İstanbul Bienali’ni ve onlarca yan etkinliği izlemek için dünyanın her yerinden 4 bine yakın yabancı geldi, ki bunlar sadece İKSV’nin davet ettiği, dolayısıyla çetelesini tutabildiği kişilerin rakamı. Geçen hafta bir tur yaptım, Bienal mekanlarını ve ona eş zamanlı sergi açan galerileri gezdim. Neredeyse her milletten insanla tanıştım. Kimi Bienal için tatil programına İstanbul’dan başlamış, kimi sadece Bienali izlemek için 3-4 günlüğüne buraya gelmiş. Anlayacağınız İstanbul, şu anda çağdaş sanatın kalbinin attığı yer olmuş.

Pera Taksi’nin şoförlerinden biri heyecanla anlatıyor: "Abla, yabancı müşteriye çok alışığız. Ama normalde yılın bu zamanlarında azalırdı yabancılar, bu sefer aksine bir artış var. Bak saat 17.00, bugün ilk Türk müşterimsin. Nedendir bu acaba, bir fuar var diyorlar, ondan mı ki?" Adamcağızı "Yok, İstanbul Bienal’i var, 18’i Türkiye’den olmak üzere dünya güncel sanat çevrelerinde tanınan ya da yeni keşfedilen 96 sanatçının eserleri sergileniyor. Karaköy’deki Antrepo’da, İMÇ’de ve AKM’de tam 150 çok acayip iş var. Aklı çıkıyor insanın valla, o çok kanallı video enstalasyonları karşısında" diyerek bunaltmak istemediğimden "Evet doğru fuar fuar" manasına gelecek şekilde kafamı salladım.
/images/100/0x0/55ead3a0f018fbb8f89932fd

İlk durağım Bienal’in en sağlam ayağı olduğu söylenen, İstanbul Modern’in yanındaki Antrepo 3 oldu. Binanın önündeki manzarayı aynen tarif ediyorum: Bembeyaz bir takım elbise, kırmızı çorap ve kırmızı ayakkabı giymiş adam, Dolce&Gabbana marka gözlüğünü düzeltip yanındaki beyaz saçlarını rasta yapmış adama "Türk kahvesini denediniz mi? Bu arada nereden geliyorsunuz?" diye sordu. Rastalı (altta) cevap verdi: "Belçika. Kahveyi denemek isterim ama önce sergiyi gezeceğim. Ben küratörüm."

Çantalarını popolarının altına yastık niyetine koyup yere serilen gençlerden yeşil kasketli olan Ross (22), kahverengi file çorap giymiş olan Zoe (22). İngiltere’de bir sanat akademisinde okuyorlar. Bienal’i hocalarıyla birlikte ders gibi geziyorlar.

İsrail’den gelen Eva Dabara (50) tam bir Bienal turisti. "Temmuz ortasında Venedik’teydim. Çok iyi işler vardı. Ama İstanbul Bienal’i de en az o kadar sarsıcı" diyor. Shuddhabrata Sengupta da Hindistan’dan kalkıp sırf Bienal için İstanbul’a gelmiş. Sultanahmet, saraylar, Boğaz filan pek umurunda değil. O bir sanatçı ve tek derdi biraz ilham!

İSTANBUL MODERN’İN GARSONLARI İNGİLİZCE ANLAŞMAYA BAŞLADI

Biraz soluklanmak ve karnımı doyurmak için İstanbul Modern’in içindeki Loft’a gidiyorum. Bir cuma öğle vakti Loft’u hiç bu kadar kalabalık ve küresel görmemiştim. Bienal kitapçığı, Paris Match ve Le Monde gibi yayınları yandaki sandalyede dinlendiren sarışın adama "Sorry! Acaba buraya oturabilir miyim, boşsa" diyerek yerimi bulabiliyorum.

Loft’ta geçirdiğim iki saat içinde kapıdan giren 3’lü, 5’li, 2’li gruplara bakıyorum, hepsi ecnebi. Dudak okuma, kulak kabartma, tip analizi, boyundaki Bienal kartına zoom yapma ve Loft’un benim için muhabirlik yapan iyi kalpli garsonları sayesinde gayri bilimsel şu tespite ulaşıyorum: Cuma saat 15.00 itibariyle lokantada bütün masalar dolu, yaklaşık 80 kişi var. Bunlardan sadece ikişer kişilik iki masada Türkçe konuşuluyor.

Artık garsonlar da aralarında "Hanımefendiye bir white wine!" şeklinde anlaşmaya başladı bir noktadan sonra. Ee, napsınlar... Bar kısmında öbür yanıma oturan Sergey Solovyev (35) Rusya’dan gelmiş, Bienal mekanlarını ikişer kez gezmiş. Bana Taksim’deki hangi galerileri gezsem diye soruyor. Bu ne yorgunluk dinlemez sanat aşkıymış!

Çağdaş sanat için tatil veya iş programlarında küçük değişiklikler yapanlarla da AKM’nin bahçesinde tanıştım. Leonardo Caccetta, İstanbul’a bir iş görüşmesi için gelmiş. Bakmış ki sergiler, paneller, bir entelektüel bombardıman var, İtalya’daki toplantısını iki gün ileriye atmış, İstanbul’da sanat turu yapıyor.

PLANLARINI DEĞİŞTİRDİLER

Arkadaşlarının düğünü için İstanbul’a gelen Norveçli çift Carl Fredrik (47) ve Laurent Laborie (39) Bienal’e denk geldiklerini anlayınca iki gün işi asmaya karar vermiş. Amerikalı Greg (25) ise 15 günlük tatiline Kahire’den başlamayı planlamış önce. "Ama İstanbul’da Bienal olduğunu öğrendiğimde hemen buraya gelmek istedim. Mühendisim ama çağdaş sanatı yakından takip ediyorum. Şimdiden küçük bir koleksiyonum bile var."

Dünyanın her yerinden birçok sanat vakfı temsilcisi ve koleksiyoner İstanbul’a nabız tutmaya, çağdaş sanatta gidişat nedir, anlamaya geldi. Tony Fiddes (40) Avustralya’da bir bankanın kültür sanat departmanından ve koleksiyonundan sorumlu. Bienal’in İMÇ’deki bölümünü gezdikten sonra kendini İstiklal Caddesi’ne atmış.

Kore’de yapılan Busan Bienali’nin direktörü Sang-Sub Lee ise İstiklal Caddesi’ndeki Mısır Apartmanı’nın merdivenlerine dayanmış, Paris’ten gelen gazeteci Richard Leydier’e Galerist’teki Haluk Akakçe sergisiyle ilgili yorumlar yapıyor.

Ne varsa dışavuralım

Büyük bir çağdaş sanat etkinliği için aynı şehre toplanan yaşları 20-60 arasında değişen farklı milletten insanlar nasıl
/images/100/0x0/55ead3a0f018fbb8f89932ff
eğlenir? Bunu gözlemlemek için İKSV’nin Bienal konukları için düzenlediği iki ayrı partiye katılıyorum. Dünyanın en acayip ayakkabıları, en renkli gömlekleri, en dar pantolonları ve abartılı makyajları bu partilerde.

İstanbul Bienali’nin müdavimi İspanyol sanatçı Xavier Arakistan kocaman siyah bir peruk, ancak 1980’lerde Kiss grubunun üyelerinde görebileceğiniz türde bir göz makyajıyla etrafta dolaşıyor. Herkes ona bakıyor, zaten onun istediği de bu. Konuk sanatseverlerin çoğuna "İçimizde ne varsa dışavuralım"cı bir his yerleşmiş. Çok dans edip, çok zıplayıp çok öpüşüyorlar.

İstanbul Bienali’nin küratörü Hou Hanrou etrafı bir sanat eseri incelermiş gibi ciddiyetle kolaçan ediyor. Ganalı Tom geçen gece damsız olduğu için Roxy’ye alınmadığından şikayet ediyor. İsrailli sanatçı Meir Tati (34) Boğaz’a karşı tekila shot yapmanın kurallarını baştan yazıyor.

İSTANBUL’A

Dirimart Galeri’den çıkan 40 yaşlarında, aksanlarından ABD’nin güney eyaletlerinden olduğunu anladığım üç erkek caddenin kaldırımına yayılan kafelerden birine oturdu. Sergideki Tufan Balta ve Ramazan Bayrakoğlu’nun eserleriyle ilgili bir süre fikir teatisinde bulunduktan sonra buz gibi biralarını "İstanbul’a!" diyerek tokuşturdular.
Haberle ilgili daha fazlası:

BAKMADAN GEÇME!