Bıçak Sırtında Bir Yaşam Öyküsü … (2)

Güncelleme Tarihi:

Bıçak Sırtında Bir Yaşam Öyküsü … (2)
Oluşturulma Tarihi: Aralık 20, 2005 18:15

Yani kalbimin ilk teklemesi.

Sabahın köründe camın önünde “ulan çek ağzından şu sigarayı” uyarısı aldığım saniyeleri…

Karımı uyandırıp “Bana bi haller oluyor, galiba kuyruğu titretiyorum” paniklemesi.

Kriz eşiğinde olduğumu bilmeden, kendi arabamla hastaneye giderken direksiyon başında döktüğüm ecel terlerini…

Hepsi 12 yıl geride kaldı.

Önemli olan galiba yaşam kalitesini yükselterek kalbi korumak.

Hem yaşam kaliten yüksekden uçacak.

Hem kalbi korumak için her önlemi alacaksın.

İyi beslenme..

İyi mekanlarda sakin bir hayat.

Stres nanay.

Sigara eser miktarda.

Alkol sınırlı.

Uyku muntazam.

Tempolu yürüyüş günde beş km.

Yağlı yiyeceklerden uzakta durmak.

İlaçlara riayet.

Kalbin kontrollerini zamanında yaptırma.

Çok ama çok koşul vardı önümde. İnsanın başını döndürecek kadar koşul. Zaten doktorlar da bu koşulları tekrarlamaktan bıkmış olmalıydılar. Nihayet onlar da insan.

Aslında koşulları azaltmak gerekiyordu ama nasıl?

Kalp damarlarını tıkanma nedenlerinin başında gelen sigara konusu bile netleşmiş değildi.

Tıbbi araştırma sonuçları devamlı değişiyordu. Kimi stresi birinci sıraya koyarken, kimi kolesterolü tepeye oturtuyordu. Sigaranın sırası devamlı değişiyordu.

Keza yağlı besinlerin damar tıkanmasındaki rolü de.

Ben bu kavgaları hayretle izlerken, günlük yürüyüşlerimi ihmal etmiyor, sigaramı da püfürdetiyordum.

Akşamları arkadaşlarla malum strest atma ayakları ile eve girtmeden önce bir iki kadeh parlatmaktan geri kalacak değildik ya.

Yemeklere dikkat ediyordum. Yani harfiyen olmasa bile evde yapılan tüm yemekler doktor tavsiyeli idi.

Tabii dışarda ipin ucunu kaçırdığım oluyordu ama kadı kızındaki kadar..

Sonuçta hiç de fena bir yaşam değildi bu.

Emekliydim ve hâlâ çalışıyordum.

Elim ayağım tutuyordu.

Kafamız saat gibi tıkır tıkır, maaşallah İsviçre saati niyetine çalışıyordu.

Neticede olgunluk dönemi nimetlerini yiyorduk ve by-pass’lı ikinci yaşam kalitesiz değildi.

Tabii damarların durumu ihmal etmemek, ilaçları muntazam kullanmak, yürüyüşlerden kaytarmamak, sigarayı az içmek şartları devam ettiği sürece.

Oysa gevşek koşullar dahi beni sıkmaya başlamıştı 3-4 yıl sonra.

Damarım bir daha tıkanmazmış gibi geliyordu.

Yağlı yiyecekler, damarlarıma zarar vermezmiş gibi hissediyordum kendimi.

İlaçlar da “fazla (!)” oluyorlardı yani.

Periyodik kontroller “angarya” gibi gelmeye başlamıştı.

Özetle, bile bile kaşınıyormuşum da farkında değilmişim.

Bal gibi fardındaymışım da aldırmamışım.

Bunun adına ne derseniz deyin.

Hepsi yakışır.

Hem de fazlasıyla uyar...

Sevgiler,

Sezai 

 

 

Haberle ilgili daha fazlası:

BAKMADAN GEÇME!