Ben Bülent Arınç’ım. Tahsilim şu, yeteneğim bu, iki dönem milletvekilliğini dolu dolu yaptım, hakkını verdim. Çok şükür Meclis Başkanı olacaksam da eşimin örtüsüyle beni değerlendirmesinler. Olacaksam olurum, olmayacaksam olmam.
3 Kasım seçimlerinden sonra Türkiye'de hakkında en çok konuşulan siyasetçi sizsiniz. Bunu nasıl karşılıyorsunuz?
Ben 19 Kasım'da Meclis Başkanı seçildim. En çok konuşmalar bu hadiseyle ilgili oldu. Benim irademin dışında oldu ama Anadolu tabiriyle konuşacak olursak, ‘akacak kan damarda durmaz’...
Cumhurbaşkanı Sezer'in, sizin eşinizi türbanıyla uğurlamaya getirmenize tepki olarak eşini Almanya gezisine götürmemesini nasıl karşıladınız?
Eğer böyle yorumlamaya kalkarsak doğru olmaz. Ben özel kalem müdürüm ve protokol müdürüme usulün ne olduğunu sordum. Ben, onların bu konuları bildiğini düşünürüm. Onların söylediklerinin doğru olduğuna inanıyorum. Dediler ki, Sayın Cumhurbaşkanı eşleriyle birlikte gidiyorlar, eşleriyle birlikte uğurlanırlar. Daha sonra Cumhurbaşkanım bir günlüğüne bir ziyarete gittiler. Sanki ben eşimle gitmeyeyim diye o da eşiyle gitmiyormuş gibi bir hava doğdu. Kısa ziyaretlerde Sayın Cumhurbaşkanı'nın eşini götürmediğini söylediler. Bu onun takdiridir. Eşiyle gitmediği zaman da yalnız olarak karşıladım. Şimdi artık birbirimizi kollayarak, nasıl gitti, nasıl gelecek gibi, bunların doğru olmadığını düşünüyorum.
KURT, KUZUYU YEMEK İSTERSE BAHANE BULUR
İnadına sözcüğünün bir hata olduğunu kabul ediyor musunuz?
Ben ayrımcılığa, dayatmacılığa, yanlış kabullere isyan ediyorum. Ben Anayasa ve kanun içerisinde görevimi yapmak istiyorum. AKP'nin iktidara geleceği belli olduktan sonra gazetelerde
haber ve fotoğraflar çıkıyor, ‘‘Bu meclis başkanı olabilir, eşinin başı açık; bu olamaz, eşinin başı örtülü’’ diye... Buna isyan etmemek mümkün değil. Yani, ben kamu görevi yapan bir insan olacağım, ama eşimi özel tercihi sebebiyle bazı imkánlardan mahrum bırakacağım veya eşim ikinci sınıf vatandaş olacak. Veya ben hiçbir noktaya gelemez bir insan gözüyle görülüyorum. Ben geldiğim her yere seçimle geldim, kimsenin çantasında taşınmadım. İsyanım odur. Evet o gün inadına sözcüğünü kullanmasaydım, bunu başka bir şekilde ifade etmiş olsaydım, bu tartışmaların ucu bucağı kesilmiş olacaktı. Ama inanıyorum ki, kurt kuzuyu yemeye niyetlenince suyun başında durdun, suyu bulandırdın diyebilir.
Yine de inadına sözcüğünü telaffuz etmiş olmanızı hata olarak görüyor musunuz?
- Gayet tabii... Yani, başka bir kelimeyle ifade edebilirdim, ama buraya geldiği zaman, bazen taşıyorum. Bıçak kemiğe de dayanmamalı arkadaş. Ben Bülent Arınç'ım; tahsilim şu, yeteneğim bu, iki dönem milletvekilliğini dolu dolu yaptım, hakkını verdim. Çok şükür Meclis Başkanı olacaksam da eşimin örtüsüyle beni değerlendirmesinler. Olacaksam olurum, olmayacaksam olmam. Yani oradaki bir sözcüğü lütfen bağışlasınlar, sorarken de gazeteci arkadaş öyle sordu zaten. ‘‘İşte eşinizin başının örtülü olması sebebiyle Meclis Başkanı olamayacağınız söyleniyor’’ dedi. O üzüntüyle sarf ettiğim bir kelimedir. Daha fazla sabırlı olmamız lazım, ama bazen bardak taşıyor.
‘Hanım, kusura bakma’ diyememŞimdi ben bunları düşünüyorum, mesela eşim benim 23 yıllık hayat arkadaşım. Üniversite mezunu, evlendi benimle, çalışmak istemedi. Çocuklarımıza baktı, acıları-tatlıları yaşadı. Siyasi çalışma yaptı, bana destek oldu. Yani kucağında çocuğuyla kapı kapı dolaşırdı, propaganda yaptığını bilirim. Ama aile hayatımızı da hiç aksatmadı. O kendi tercihiyle başını örttü, ben ona saygı duydum.
Evlendikten sonra mı örttü?
Evlendikten sonra tabii. Ama dindar bir ailenin çocuğuydu.
Yani kaç yıl sonra?
Bir yıl içerisinde falan örtündü. Hatırladığım kadarıyla. Şimdi Cumhurbaşkanı'nı uğurlamaya gidiyoruz... Yani ben ona ‘‘Hanım kusura bakma, biz gideceğiz ama yani senin başını açman gerekiyor’’ diyemezdim. Böyle bir mecburiyet olsa da bunu diyemezdim. Bu ona saygısızlık olurdu. Eşim başı açık olsaydı da, ben inadına giderken örtündürmüş olsaydım yine saygısızlık yapmış olurdum. Ben doğal haliyle merasime götürdüm. Bu haliyle herhangi bir yerde bulunması, eğer şu an için mahzurluysa götürmeyeceğim, götürmem de mümkün değil. Çünkü bu bir taraf için gerginlik olacak. Türkiye bunu kaldırmıyor. Bu sorun var ve çözümlenmesi lazım. Benim inandığım bir tek şey var.
KURALI YOK
Anayasa'da türban yasağına ilişkin bir kural yok, kanunda bir kural yok. Anayasa Mahkemesi'nin kararlarının sonucu itibarıyla da bir kural yok. Ama fiilen bir yasak var. Bu fiilen olan yasağın bir şekilde Türkiye'de demokrasi ve hukuk içinde çözülmesi lazım. Bunun için bana ne düşüyorsa, ben bunu yapacağım. Ama kesinlikle iki kutup halinde ‘‘Bu yasak mutlaka vardır ve olacaktır, bu mesele bitmiştir’’ ya da ‘‘Hayır, bu yasak yoktur, rektörler selam duracaktır’’ denildiğinde burada uzlaşma olmaz. Bu iki tane farklı kutbu, iki tane birbirine karşı gardını almış, birbirine karşı hasım durumuna düşmüş iki düşünceyi yaklaştırmamız, ortasını bulmamız lazım.
Sıkılı yumrukla el sıkışılmazAstım bitti, kestim oldu. Böyle bir anlayışla bu işleri çözemeyiz. Sıkılı yumrukla el sıkışılmaz. Toplumu rahatsız eden bütün dayatmalar ve anlamsız kalan yasaklamalar günün birinde gider ve bu yasaklamaları sürdürenler bugün söyledikleriyle kalırlar. Hele hele toplumun önündeki insanların yasakları pekiştiren bir tavır içinde olmaması gerekir. Bilakis, özgürlükler asıldır, yasaklar istisnadır.
Basının girmemesini komutanlar değil, ben istedimKuvvet komutanlarının kısa ziyaretinin yorumlanışını nasıl değerlendiriyorsunuz?
Bu yorumlardan rahatsız olduğumu açıkladım. Geldiler, kendilerini karşıladım, el sıkıştık, oturduk. Sayın Özkök konuştu, başarılar diledi, sonra MGK çalışması olduğunu söyledi.
Siz ne dediniz?
Teşekkür ettim. ‘‘Seçimlerden sonra yeni bir Meclis kuruldu’’ dedim. Ayakta konuşulmuş diye haberler çıktı. Bereket burada Meclis'in fotoğrafçısı var. El bile sıkışmadılar diye yazılmış. Yani bunlar çok çirkin şeyler. Oturmadılar diye söylenmese ben bu fotoğrafları dağıtmazdım. Ben basını içeri almadım, rahatsız olabilirler düşüncesiyle. Basın içeri girdiği zaman hakikaten herkeste bir tedirginlik oluyor. Oturmadılar, ayakta görüşüp gittiler, oturdular ama az kaldılar, el bile sıkışmadılar... Bunlar nasıl yazılır? Söylemek istediğim şey şu: Bana ziyarete gelen bir kimse fotoğraf çekilip çekilmemesine karar verebilir mi? O zaman gelmezlerdi, öyle bir niyetleri varsa.
PAŞAMIZ NİYETLİYDİ
Genelkurmay Başkanımız niyetliydi galiba.
Evet, niyetli olduğunu ben biliyorum. Hepsine ben ikramda bulundum. Teşekkür ederiz dediler, almadılar. Belki o almadığı için komutanlar da almadılar. Saygısızlık olmasın diye. Oruçlu olduğunu söylemek çok ayıp bir şey.
İdare amirlerini kovalamışTBMM Başkanı Bülent Arınç, Hürriyet Gazetesi Ankara Temsilcisi Sedat Ergin ile Meclis Büro Şefi Kemal Saydamer'e verdiği mülakatta, hayatın içinden geldiğini vurguladı. Arınç, ‘‘Şimdi oda beğenmeyen idare amirleri geliyor da vallahi... ‘Ulan geldiğiniz yeri düşünün vicdansızlar’ diyerek kovaladım hepsini. ‘Yarın gireceğin yer şurası kadar, kabri düşün’ diyorum’’ diye konuştu.
Yanlış yaparsa Tayyip Bey’e de karşı çıkarımMilliyet Gazetesi'ne verdiğiniz bir demeçte ‘‘Ben Erbakan ve Tayyip Bey'in hatalarına ortak olsaydım, çoktan 50 defa genel başkan olurdum’’ demişsiniz. Bu sözlerinizle ne demek istediğiniz tam olarak anlaşılamadı. Ne demek istediniz?
Ben orada Erbakan'la Tayyip Bey'i aynı kefeye koymadım, kendimi tarif ettim. Ben her zaman bildiğim doğruları söylerim. Ben ilkeli bir insanım. Geçmiş dönemde de siyaset yaptım. Sayın Erbakan'a bunları söylediğim için, şöyle şöyle oldu, bu sebeple de o çizgiden ayrıldım. Tayyip Bey'lerle de bu partiyi kurduk. ‘‘Tayyip Erdoğan da yanlış yapsa bugün de karşı çıkarım’’ dedim. Yoksa hep yanlış yapıyor, o yüzden karşı çıkıyorum, onun için de Meclis Başkanı oldum demeye getirmedim. Çünkü onları yapmanın sonucu Meclis Başkanlığı'na seçilmek değil ki. Tayyip Erdoğan'la ilgili olarak, o yanlış yapıyor, ben onun yanlışlığına ortak olmadım, anlamında bir şey söylemedim. Hiç tartışmaya girmiyorum.
AB'YE GİRERSEK TÜRBAN ÇÖZÜLÜR
Sonuçta bu protokol meselesi nasıl çözümlenecek?
Anlayışla çözülecek, uzlaşmayla çözülecek, gelişmeyle çözülecek. AB'ye girersek çözülecek, girmezsek çözülmeyecek. Bir şeyler olacak yani. Bu anlayışla devam etmesi mümkün değil.
AB'ye girmezsek çözülmeyecek mi?
Latife söylüyorum. O noktaya geldi ki, AB'ye girmek isteyenlerle, girmek istemeyenlerin kırılma noktası haline geldi bu konu.
Ama AİHM'nin türbanla ilgili kararları oldukça sınırlayıcı...
Biz AB'ye girelim. Avrupa İnsan Hakları sözleşmesi kriterlerinin hepsini uygulayalım.