Güncelleme Tarihi:
Hikayenizi sizden dinleyelim...
- 22 Nisan 1986’da Teksas-Austin’da doğdum. Babam müteahhit, annem devlet memuruydu. Lise çağına gelince, orada sıkışıp kalmak istemedim. O sırada en yakın arkadaşımı da trafik kazasında kaybetmiştim. Yeni şeyler denemeli, belki de hayatımı tümden değiştirmeliydim. Böylece New York’a gidip oyunculuk eğitimi aldım. Zaten birçok yerel reklamda oynamıştım. Sanırım oyuncu olmaya da o sıralarda karar vermiştim.
Sıkı bir Katolik eğitimi aldınız. Bu geçiş nasıl oldu? Kolay adapte olabildiniz mi?
- Enine boyuna düşündükten sonra, karar alır ve arkama bakmadan uygularım. Katolik okulu bana her şeyin en iyisini, kuralına uygun şekilde yapmaya gayret etmeyi öğretti. Bu bence herkes için geçerli bir kural olmalı.
Peki, sonrasında neler yaptınız?
- New York günlerimden sonra şansımı herkes gibi Los Angeles’ta denemek istedim. Bir ajansa kaydoldum ve önemsiz televizyon dizilerinde yan rollerde oynamaya başladım. “The O.C.” ve “Hidden Palms” ile adımı duyurdum.
Ve ardından sinema filmleri geldi. Nasıl oldu da, bu kadar hızlı biçimde, Demi Moore ve Nicolas Cage gibi yıldızlarla aynı filmlerde rol almayı başardınız?
- Doğru seçimler yapıyor ve yaptığım hiçbir şeyden asla pişman olmuyorum. ıyi ya da kötü. Ayrıca hırslı ve çok disiplinliyim. Çalışırken laf üretmek yerine, sürekli “Kendimi nasıl geliştirebilirim?” diye kafa yorarım. Bu da ister istemez sizi daha yukarılara taşıyor. Hayatta hiçbir şeyin tamamen tesadüf olduğuna inanmıyorum. Çoğunlukla insan kendi şansını kendi yaratır.
BİR EFSANE İLE AYNI SETTE OLMAK ŞANSTIR
“Koğuş” (The Ward) filmindeki karakterinizden söz eder misiniz?
- Bana genellikle sorunlu, asi kız rolleri teklif edilirdi. Bu kez psikolojik bir gerilimle sinemaseverlerin karşısındayım. Kristen da sorunlu bir karakter, ama önceki rollerime göre fazla zeki. Yaralı ve uyuşturucunun etkisi altındayken akıl hastanesine kaldırılıyor. Geçmişine ait en ufak bir şey hatırlamıyor. Aslında kendi içindeki dengesizliklerin kurbanı. Ama tüm bu problemleri çözmek için sadece kendi aklına güvenmek zorunda.
Size projede çekici gelen neydi?
- Aslına bakarsanız “Evet” demem için John Carpenter’ın adı bile yeterliydi. Ama senaryonun da hakkını yememek lazım. Bir gecede soluksuz okudum. Okurken, filmden kareler tek tek gözümde canlanmaya başlayınca “Tamam, ben Kristen’ım” dedim.
Korku filmleri üstadı John Carpenter ile çalışmak nasıldı?
- Bir efsane ile aynı sette, aynı havayı solumak bile büyük şans. Ne istediğini çok iyi bilen ve oyuncusuna hâkim biri. Sizi, siz daha nasıl olduğunu anlamadan o kadar iyi hazırlayıp yönlendiriyor ki, bir bakmışsınız sahne çoktan çekilmiş. Çok keyifli çalıştık. En zor sahneler bile, ustanın sayesinde kolay geçti diyebilirim.
10 yıldır sinema sektöründe olmayan biriyle çalışacak olmak sizi tedirgin etmedi mi?
- Tersine, 10 yıldır içinde biriktirdikleriyle inanılmaz işler ortaya çıkaracağını düşündüm. Endişelenmekten çok meraklandım. Onca zamandan sonra bir projeye “Evet” dediyse, ben de filmde yer almalı ve onun müthiş deneyimlerinden faydalanmalıydım.
SCARLETT VE KEIRA DA BENİM ROLÜME TALİPTİ
Bir oyuncu olarak son yıllarınız nasıldı? Görünen o ki Hollywood’un yükselen yıldızlarından biri oldunuz.
- Evet, şu sıralar üst üste pek çok projede yer alıyorum ve yoğun bir tempoda çalışıyorum. Çünkü bunun uzun yıllar sürmeyeceğini bilecek kadar akıllıyım. Rüzgâr benden yanaysa, götürdüğü yere kadar hızla gidebilirim.
Biraz da önümüzdeki dönemde gösterime girecek “The Rum Diary”den söz edelim yeri gelmişken. Johnny Depp ile çalışmak nasıldı?
- Bu role, Scarlett Johansson ve Keira Knightley de talipti, ama beni seçtiler. Bu nedenle çok mutluyum. Johnny Depp gibi bir aktörle kamera karşısına geçmek inanılmazdı. Eisenhower döneminde, New York’taki bir gazetede çalışan başarılı bir yazar, ani bir kararla Porto Riko’da yerel bir gazetede yazmaya başlıyor ve orada karşısına çıkan Chenault (Amber Heard) ile fazlasıyla takıntılı bir ilişki yaşamaya başlıyor. ızleyenler eminim çok keyif alacak.
Bilmediğimiz yeni projeler var mı?
- İki film projesi daha var, ama kesinlik kazanmadı. Sanırım bu yaz çalışacağım.
TELEVİZYONA VE APTAL KADINLARA DAYANAMAM
Sizi en çok ne sinir eder?
- Televizyon ve aptal kadınlar... ıkisine de uzun süre dayanamıyorum.
Alışverişle aranız nasıl?
- Alışverişi kim sevmez? Bazen dolabıma bakıyorum, bir yıl boyunca dokunmadığım tüm kıyafet ve aksesuvarları bağışlıyorum. Aşırıya kaçmadan, sevdiğim herkese bir şeyler almayı seviyorum. Özellikle, elbise ve çanta almaya bayılırım.
Özel güzellik sırlarınız var mı?
- Çok özel ya da pahalı markaların kremlerini kullanmıyorum. Arada bir buhar banyosu ve cilt bakımına gidiyorum. Sporu aksatmamaya çalışıyorum; koşuyorum ve bol sıvı tüketiyorum. Zayıflık takıntım ise hiç yok. Ya az yiyeceksiniz ya da yediğinizden fazlasını yakacaksınız. Sanırım ben yediğimden fazlasını yakıyorum.
ÇİRKİN KADIN BAŞROLDE OLAMAZ
Çoğu korku filminde seksi kadın oyuncuları başrollerde görüyoruz. Sizce neden? kendinizi seksi buluyor musunuz?
- O zaman ben de size şunu sorayım: Hollywood’da ya da başka yerde, başrolde oynayan kaç çirkin kadın gördünüz? ınsanlar perdede güzel kadınları ya da olmak istedikleri tipleri görmek istiyor. Filmi her yönden çekici kılmak için yapımcılar da bunu tercih ediyor. “Kendimi seksi buluyorum” diyemem. Bunu üçüncü kişilere sormak daha doğru. Ama kendimle barışığım.