Güncelleme Tarihi:
BEYAZ-AYŞE EGESOY FOTOĞRAFLARI
“Beyaz Show”un içinde yer alan “Damar Damar Üstüne” projesi nasıl ortaya çıktı?
- Ayşe Egesoy: Beyazıt geçen yaz beni aradı. “Kafamda böyle bir şey var, konuşalım” dedi. Benim endişem; formatımın Beyaz’ın programına uyup uymayacağıydı. Beyaz “Ben seni zaten uymadığı için istiyorum” deyince endişelerimden kurtuldum. Beyazıt benim için çok özel bir adam, dolayısıyla onunla aynı ekranda olmak da çok önemli, çok özel bir şey. Bu yüzden fırsatı kaçırmak istemedim.
- Beyazıt Öztürk: İşinin ustası, ehli insanlar var Türkiye’de, neden “Beyaz Show”da onlarla beraber bir şeyler yapmıyoruz diye düşündük. İnternette patlayamayan ama patlamaya müsait, dediğimiz insanlar, şarkılar, türküler var. Acaba bunların sunumunu Ayşe’ye yaptırabilir miyiz dedik. Çünkü insanlar internette meşhur olan kişileri ekranda görmekten büyük keyif alıyor. Sonuçta telefon görüşmesinden sonra bir deneme çekimi yaptık. Ayşe’nin kendi ortamı içinde, kendi elbiseleriyle, kendi tarzıyla çok güzel bir çekim oldu.
- Ayşe Egesoy: Kendi ortamı içinde mi? Ay çok komiksin Beyazıt!
- Beyazıt Öztürk: Tabii canım, insanın üstüne yapışıp kalıyor ya bazı şeyler. Bende de “Gemilerde Talim Var” durumu söz konusu. Benim fon müziğim de o işte! Neyse Ayşe zaten anladı işin ne tarafa gitmesi gerektiğini. Mimikleriyle, hareketleriyle, güzel Türkçe’siyle köşe işini kendisi yükseltti. Onun sayesinde bu bölüm ivme kazandı.
SUNACAĞIM İNSANI
KENDİM SEÇERİM
Sokaklarda başka bir Türkçe konuşuluyor artık, farkında mısınız?
- Ayşe Egesoy: Dil çok bozuldu. Zaten Beyazıt bizim köşeyi programda çok güzel ifade etti: “İyi bir Türkçe ile bu çocuklara bir şans vermek lazım. Bu çocukların yazdığı şarkı sözleri doğru Türkçe’yle sunulmalı” dedi. Ondan sonrası kolaydı zaten. O kadar profesyonelce hazırladı ki her şeyi, ben tamamen hazıra kondum.
- Beyazıt Öztürk: Ayşe’ye böyle bir teklif götürmek önemli değildi. Asıl önemlisi bunu kabul ettikten sonra Ayşe Egesoy’u “Beyaz Show” içinde nasıl ağırladığımdı. Çünkü bizim mesleğimizde görüyorum; bir işi karşı tarafa kabul ettirene kadar el üstünde tutuyor, sonra ilgilenmiyorlar. Bu köşe bittiğinde benim Ayşe’nin yüzüne bakacak yüzümün olması lazım.
Ayşe Hanım, siz neden uzun süre ara verdiniz ekranlara?
- Ayşe Egesoy: Ara vermek gerekiyor. Hep ekranda olmanın bir faydası yok ki! Biraz da dışarıdan izlemek lazım. Ben her gün veya her yıl ekranda olmaktan yana değilim. Çok seçiciyimdir. Sunacağım sanatçıları bile seçerim. Bir program yapılır, beni sunucu olarak çağırırlar, sorarım “Kimler var” diye. Bir program yapılır, akışını sorarım “Ben nerede olacağım” diye.
TRT’NİN SİCİLİ EN
BOZUK KADINIYIM
Asker kızısınız. Çok disiplinli bir ortamda mı büyüdünüz?
- Ayşe Egesoy: Tabii askeri disiplinle büyüdüm. Sonra 17 yıl TRT’de çalıştım. Yine bir askeri devlet disipliniyle.
Çok işveli okuduğunuz için TRT’de cezalar almışsınız, öyle mi?
- Ayşe Egesoy: Çok cezalar aldım.
- Beyazıt Öztürk: Öyle mi! Bak ondan haberim yok.
- Ayşe Egesoy: TRT’de sicili en bozuk kadınım! Dosyamda cezadan başka hiçbir şey yok. Kınama cezası, maaş kesme cezası, uzaklaştırma cezası. Çok güldün, çok süzüldün diye… Şiir okurken gözünüz doluyor. Ona bile ceza. Her şeye ceza.
- Beyazıt Öztürk: Sonra süzülmeden şiir okumayı öğrendin mi?
- Ayşe Egesoy: Bir kere denedim, onda da “Neden soba borusu gibi duruyorsun” dediler!
SABA TÜMER’E
ÇOK KIZIYORUM
2007 yılında size en beğendiğiniz sunucu sorulmuş, “Saba Tümer” demişsiniz. O zaman çok eleştirilmişsiniz. Bugün Saba Tümer çok popüler bir isim. Yıllar önce söylediğiniz bir ismin böyle popüler olması nasıl bir duygu?
- Ayşe Egesoy: İsim verdiğim için diğer arkadaşlarım çok kırıldı bana. Tabii bu, gözle ve yıllardır aldığım eğitimle alakalı bir şey. Bedeninizi ekranda nasıl kullandığınız çok önemli. Onu iyi kullanan insan bence başarıya en yakın insandır. Saba’da ben onu gördüm. Saba’nın ışığı iyi. Ama ben ona çok kızıyorum. Onun adı Saba. İsminde uzatma işareti var ve öyle söylenmesi gerekir. Ama hızlı bir şekilde Saba diyorlar. Canlı yayında konukları da aynı şeyi söylüyor. Bir tane konuğuna “Benim adım Saba değil Saba” dese çok iyi olacak. Bundan önce haber spikeridir Saba. Demek ki bunun eğitimi almış. Bilenler bir sözcük düzeltse, en azından eğlenirken, gülerken karşısındaki adama küçücük bir bilgi kırıntısı atmış olur. Dil adına söylemek istediğim şey bu. Onun dışında her şey tamamdır.
ANNEM BENİ KADIN
KUAFÖRÜNE GÖTÜRÜRDÜ
Beyazıt Bey, parmağınızdaki yüzük çok dikkat çekici…
- Beyazıt Öztürk: Sevan Bıçakçı’nın yaptığı bir aile yüzüğü bu. Annemin adı, babamın adı, ağabeyim ve eşinin adı, bir de yeğenim ve benim adım yazıyor. İçinde de hayatta benim için önemli olan şeyler; vicdanla merhamet yazıyor. Bazıları dövme yaptırır, dövme benim tercihim olmadığı için böyle bir şey yaptırdım. Bunu taşımaktan da çok keyif alıyorum. Bu yüzüğün birisine kalacağını, en önemlisi yaşanmışlıkla eskiyeceğini bilmek güzel şey. Ben bir gün bir yazı yazmıştım saçlarla ilgili. İnsan saçını o kadar kolay kestiriyor ki; halbuki kolunu bacağını kestirmiyorsun. O berber koltuğunda kesilen saçların düşüp de, başkalarının saçlarıyla karışıp gidiyor ya… O saçların uzadığı süre içinde bir sürü yaşamışlığın var. Arkadaşlarınla yaptığın sohbetin kokusu var, çocuğun saçını okşamıştır, onun hatırası var…
- Ayşe Egesoy: Ben saçımı hayatta kestirmem artık!
- Beyazıt Öztürk: Annem beni küçükken kadın kuaförlerine götürürdü. Astsubay, polis, memur kadınların geldiği bir kuaför. Kenardan izlerdim. Şimdi düşünüyorum; kadın kuaföre neden gider? Canı sıkıldığı için, dertli olduğu için, bir oh demek için gider. Kesilen saçların içinde genelde dert vardır ve o dertler yerde başka dertlere karışır gider. Çocuğun süpürdüğü o saçlar, aslında annelerin yıllarca süpürge ettiği saçlar…
BEN BUGÜNE KADAR KAMERA
KARŞISINDA HİÇ EĞLENMEDİM
“Yemekteyiz” yarışmasına katılacakmışsınız. Kendini ispat etmiş biri neden bu kadar çok eleştirilen bir programa katılır ki?
- Ayşe Egesoy: Bir kere bu yılbaşı özel çekimi. Tam olarak yarışma değil. Ben şimdiye kadar kamera karşısında hiç eğlenmedim. Hep kamera karşısında Ayşe Egesoy formatındaydım. Beni belli bir kutunun içine sokmuşlar; o yasak, bu kötü durur, ben bunu yapmamalıyım. Bir de ben devlet ve protokol sunucusuyum. Aman efendim devlet sunucusu böyle yapmaz diye o kadar sıkıştırılmışım ki, doğrusunu isterseniz kendime küçük bir eğlence çıkarmak istedim.
KONUK ALDIĞIM
ADAMI ELEŞTİREMEM
Siz ekranda kimseyi eleştirmez misiniz? Hep canım cicim yaparken mi göreceğiz sizi?
- Beyazıt Öztürk: Eleştirmem, herkese iyi davranırım. Çünkü evime gelmiş misafir gibi düşünüyorum onları. Birincisi o. İkincisi herkesin bir seveni var. Ben konukları kendime almıyorum. Yani Timur Selçuk’u seven bir kitle de vardır, beğenmeyen bir kitle de vardır. Doğuş’u seven bir kitle de vardır, sevmeyen de. Ben tüm konuklarımı sevenler için alıyorum. Bir gün sevmeyenler için bir program yaparsam, eleştirme mekanizmasını o zaman devreye sokarım. İşin bir başka tarafı da; insanlar yaptıkları işlere emek veriyor. Beğen ya da beğenme. Beğenmediğim film olmuyor mu, oluyor. Eleştirdiğim müzik olmuyor mu, oluyor. Ama bunları söylemem. Söylemem çünkü çağırmışım bu adamı oraya. “Bunu söylemek için mi çağırdın” derler. Böyle olmaya devam edeceğim, böyle olmaktan da son derece mutluyum.
Çok keyifli bir gün geçirmek istiyorsunuz, evinize 5 tane ünlü davet edeceksiniz. Kimleri çağırırsınız?
- Beyazıt Öztürk: İsim vermem. Benim işim ünlülerle. Yani çok keyifli bir gün geçirmek istiyorsam hepsini çağırırım!