Güncelleme Tarihi:
Doğal yollarla sürekli denemelerine rağmen anne olamayan bu kadınlar, inat ve sabırla aynı tedavileri tekrar tekrar oluyorlar. Normal yolla anne olanların farkında olmadan yaşadığı aşamalar, onlar için an be an takip edilen, aşılması zor engeller.
Hayatları hastane koridorlarında geçiyor, yumurtalarını büyütmek için sürekli iğne oluyor, gün gün büyümelerini takip ediyorlar. Yumurtanın çapından kandaki hormon seviyelerine kadar her detay onlar için çok önemli. Yumurtaların toplanması, laboratuvarda döllenmesi, sağlıklı embriyoların seçilmesi, yerleştirilmesi ve orada tutunmayı başarması... Tüm bu işlemlerden sonra 12 gün boyunca büyük bir endişe ve korkuyla bekliyorlar. 12 günün sonunda kanda yapılacak gebelik testi, geçilmesi gereken büyük bir sınav gibi. Kötü haberle yıkılıyorlar ama iyi haber de rahat nefes aldırmıyor: Bu sefer önlerinde atlatmaları gereken riskli bir 9 ay var. Sadece enerji ve zamanlarını değil, varlarını yoklarını harcıyorlar bu uğurda. Ta ki bebekleri dünyaya gelinceye kadar.
İşte onlardan beşi neler yaşadıklarını anlattı.
TÜLAY ALTINAY BOZKURT - İSTANBUL
Aklımı yiyecektim rüyamda her gün sahanda yumurta görüyordum
4 yıl öncesine kadar çocuklar bana hiç de sevimli gelmezdi. Baş belası, ayak bağlarıydılar. Hayata geldiklerinden itibaren önce işini kaybedersin, devamında kariyerin tehlikeye girer, arkadaşlarından uzaklaşırsın, kısacası o başlar sen bitersin... Bunlar yetmezmiş gibi yanlarından bir dakika ayrılamazsın, devamlı meme emerler, kusarlar, hele altlarına işemeleri ve kaka yapmaları yok mu! Halbuki sonradan o kaka kokusu için tam 3 kere mikro enjeksyon denemesi yapmak zorunda kalacaktım...
İlk deneme başarısız olunca korkunç bir hayal kırıklığı yaşadım. Üzüntüden bir ayda 10 kilo verdim. Yeniden denedik. İğneler başladı. Aman saatini geçirmeyelim, sabah iğnesi, akşam iğnesi derken 5 yumurta toplandı. Rahim içi, rahim duvarı, yumurtaların kalitesi nasılmış... Aklımı yiyecektim. Rüyamda her gün sahanda yumurta görüyordum.
Sonuç olarak üç embriyo transferi yapıldı. 12 gün bekleyecektik. Dokuzuncu gün kandildi, akşam dua edecektim. Kanamam oldu, işlem başarısızdı. Tanrım beni bugün niye ağlattın diye isyan ettim. Kahrolmuştuk! Yere çöküp ağladığımda fark ettim ki ben bu güne kadar hiç acı çekmemişim, hiç bu kadar üzülmemişim. Gözlerimden yaş değil kan akıyordu sanki. Eşime isterse ayrılabileceğimizi söylecektim ki... Eşim hiç ağlamadı. Yere oturdu bana sarıldı, sımsıkı, ve "Üzülme, benim kıvırcık saçlı, yaramaz bir kızım var zaten, ben ona bakıyorum sen de oğluna bak, bu bana yetiyor sana yetmez mi?" dedi.
Birkaç ay bekleyip tekrar deneyecektik. Beklerken geceleri kabuslar görüp ağlayarak uyanıyordum. Canım hiç dışarı çıkmak istemiyordu. Eşimin getirdiği bir çikolatanın üzerindeki santimlik porselen bebeği yanımdan hiç ayırmıyordum. Bebekle akşama kadar konuşup duruyordum. Üçüncü denemede üç yumurta toplandı. Rahmime embriyo transfer edilirken küçük oyuncak bebeği elimden hiç bırakmamıştım. Hamilelik haberini alınca doktoruma sarıldım, ne yaptığımı bilmiyordum. Bebeğimin altını daha ilk defa değiştirmem gerçek bir seremoniydi. Bacakları o kadar ince, kendisi o kadar küçüktü ki doğru dürüst tutamıyordum bile. Eşim altını açtı. Üşümesin diye hızla temizlemeye çalışıyordu ki durdurdum. Eğilip derince kokladım! Bezini bağlamaya çalışırken tekrar yaptı. Sanki "sen çok bekledin al biraz daha kokla" der gibiydi. Asi bebek şimdi 10 aylık. Hayatta nefes alabildiğim sürece onu koklayacağım.
RABİA BEKİŞ - MERSİN
İlçemizden başladık, gidilmedik doktor, lokman bırakmadık
Evlendiğimizin üzerinden 2 yıl geçtikten sonra çocuğumuz olmayınca, ilçedeki doktorlara müracaat ederek başladık bebek serüvenimize... Ben kadın hastalıkları ve doğum uzmanına başvurdum, hamileliğe engel önemli bir durumun olmadığını öğrendik. Eşim ürolog doktora yönlendirildi. İlk tahlillerden sonra canlı spermi olmadığı tespit edildi. Böylece endişeli bir dönem başladı. Etrafımızdaki herkes, çocuk sahibi olamamamızın nedenlerini merak etmeye başlamıştı bile. Neden doktora, filan yerdeki lokmana, kocakarıya veya hocaya gitmediğimizi sorup duruyorlardı. İki senemiz çeşitli doktorlara hatta halk arasında lokman olarak ün yapmış muhtelif kişilere de giderek geçti. Bitkisel ilaçlar da kullandık. Bir doktor eşime iyi bir tüp bebek merkezine gitmemizi önerdi. İlaç tedavisine başlandı, 100 sperm bulundu. Mikroenjeksiyon uygulandı. İlk denemede hamile kalamadım. İkinci tüp bebek denemesinde rahimde kist saptandı ve alındı. Biraz beklememiz gerekiyordu. Mersin’e geri döndük. Adet görmedim. Kistin boşaltılmasından sonra normal olabileceği söylendi. Hala adet görmeyince hamilelik testi yaptırdım. Bizim için dünyanın en mutluluk verici sonucuydu! Hamileydim. Tamamen emin olmalıydık. Ne de olsa 7 senedir, bazen heyecanlı, bazen üzgün, bazen ümitsiz, bazen ağlayarak bu sonucu beklemiştik. Bir de ultrasonda görmemiz lazımdı. Hemen bir jinekoloğa gittik. 1.5 aylık olmuştu bebeğimiz.
22 Mart 2006 Çarşamba, Saat 09.40 sıralarında cennet kokulu, biricik kızımız Ayşe Tuba nihayet kucağımızdaydı. Hastaneden çıkmak üzere hazırlanıyorduk. Doktor bebekte üfürme sesi duyduğunu, vakit kaybetmeden daha donanımlı bir tıp merkezine götürmemizi tavsiye etti. 35’inci gününde İstanbul’da ameliyat oldu, ikinci kez doğdu. Şu an 3 yaşını doldurdu nazlı ve tatlı prensesimiz... Allah bu mutluluğu herkese tattırsın!
ŞENNUR GÜNAYDIN - İSTANBUL
Anne olduğum gün annesiz kaldım, anne olduğumu ona söyleyemedim
Annelik... Ne güzel bir duyguymuş meğer... Birinin anne diye seslenmesi için her şeye değer. Kollarını açıp anne diye koşarak sarılması, sevgiyle öpmesi, saatlerce ağlaması, sonra da kucağında öylece uyuması. Günahsız bir melek gibi. Tam 18 yıl bu hayalle yaşadım. Bende de, eşimde de sorun olmadığını söylüyorlardı. Yumurtlama günlerim takip ediliyordu. Her şey normaldi ama çocuğum olmuyordu. 3 kere aşılama yapıldı, diğer tüp bebek yöntemleri denendi. 30 yumurta bile toplandığı oluyor, tam annelik duygusu iyice filizleniyor, çok geçmeden kötü haberi yine alıyordum. Umutlarım yavaş yavaş tükeniyordu. Derken başka bir sorunla yüzleştim. Yumurtalarım azalıyordu. Artık tedaviye devam etmek istemiyordum. Ama doktorum "Sen anne olacaksın kızım" diyerek beni tekrar tedaviye ikna etti. Beşinci denemede de sonuç kötü oldu. Psikoloğumdan büyük destek aldım.
Altıncı denemeye karar verdim. 4 embriyo yerleştirildi. 12 günlük uzun bekleyiş başladı. Ama sorunlar yine peşimdeydi. Ben anne olmak için yanıp tutuşurken, canım annem hastaydı ve ben onun yanında değildim. Bir an önce sonucu öğrenip annemin yanına gitmek istiyordum. Yatarken bütün vücudum su toplamış, çok fenalaşmıştım. Eşim evde değildi, sonucu öğrenmek için o gün hastaneye yalnız gittim. Kan tahlilini yaptırdım, eğer sonuç negatifse beni aramamalarını söyledim. Sonuç pozitifti. Ama sevincim kursağımda kaldı. Hamilelik haberinin ardından annemin de ölüm haberini aldım. "Annem" diye ağladığımı hatırlıyorum. 18 yılın sonunda anneme, anne oldum diyemedim. Tüp bebek merkezi çalışanları da benle ağladı. Acı, gözyaşı ve mutluluğu beraber yaşadık. Oğullarım Göktuğ ve Bedirhan şimdi 7 yaşında, onlar anne olma hasretimi dindirdi. Ama içimdeki anne acısı diner mi, onu bilmem.
ZEYNEP GÜMÜŞ - URFA
Testler Down sendromlu diyordu ama bu bebeği doğuracaktım
Yaşadıklarımı, o kötü günleri tekrar hatırlamak zorunda olsam da diğer hastalara teselli olsun diye yazmaya karar verdim. 1996’da çikolata kisti denen bir rahatsızlıkla karşılaştım. 2 yıl Şanlıurfa, 1 yıl Antep’de tedavi gördüm. Rahim filmime bakıp bir şeyin yok dediler, bir yıl böyle oyaladılar. Adana’da iyi bir doktor var dediler, bir yıl da onda tedavi gördüm. Çok ağır geçen bir açık ameliyat geçirdim. Sonra 6 ay kortizon tedavisi uygulandı. Beklediğim sonuç yine gelmedi. Güvenim sarsıldığı için çareyi bitkisel tedavilerde aradım. 1 yıl boyunca günde 15 saat çaylar ve yağlarla bitki banyosu yapıyordum. Yine sonuç alamayınca İstanbul’da tedaviye başladım. Tam 4 saatlik bir ameliyat daha geçirdim. Tüp bebek denedim, yine hamile kalamadım. Bu kez Ankara’ya gittim. Bir ameliyat daha geçirdim. Hamile kalamadım. Bu denemeler maddi manevi açıdan bize pahalıya çok mal oldu. Bir ara umudumu yitirerek tüm tedavilere son vermek istedim. Sonra her ay döneminde yaşadığım kanamalar ve sancılar dayanılmaz hale geldi. Yine İstanbul’a gittim. Yeni bir tedaviye başlandı. Üçüncü deneme başarılı oldu ancak idrar kesemde kanama vardı. 3 gün evde mücadele ettim, çok kan kaybettim. Acil ameliyata alındım, 5 ünite kan verdiler, böbreğime katater takıldı, bir hafta hastanede kaldım. Artık hamile olduğuma inanmıyordum. Ancak bebeğim o kadar güçlüydü ki, testlerim pozitif çıktı. Testler bebeğimin Down sendromlu olduğunu söylüyordu. Ne olursa olsun ben bu bebeği doğuracaktım. Hamileliğimin son ayında 24 saat tansiyonum normale inmiyordu. Ama sonuçta sağlıklı bir bebeğimiz oldu.
NURCAN KIRAĞI - İSTANBUL
O kaliteli yumurtalardan biri şimdi oğlum Bora
7 yıl kısırlık tedavisi gördüm. Bütün o yıllarda hep kaç yumurtam olduğunu, döllenip döllenmediklerini konuştum. Yumurtaların tutunup tutunmadıklarını herkes bilirdi. Şimdi de anlatmaya, paylaşmaya devam ediyorum. Aynı zamanda okudum, araştırdım.
1999’da ilk muayeneyi olduk. 2000’de ilk tüp bebek tedavisi denendi. Sonuç olumsuz! Yumurta rezervim azalıyordu. Bu da erken menopoz demek. Yıkıldım, alt üst oldum, hastaneye karşı da öfke doluydum. Hastane ekibi sanki bir fabrikanın seri üretimindekiler gibi, duygusuzca defolu ürünleri kenara ayırıyorlardı. Kendimi yararsız biri gibi hissediyordum. En acı tecrübem oldu, çünkü en acemi, en bilgisiz dönemimdi. Televizyonda bebekle ilgili ne görsem ağlıyordum. Bu arada hatırlayamadığım kere aşılama tecrübesi geçirdim. Hepsi olumsuzdu. Nihayet 2004 yılında gebe kaldım. Ama 12. haftada hamileliği sonlandırmak zorunda kaldık. Çünkü bebek Edward’s sendromluydu. Kalp ve kan dolaşım sistemindeki sorun nedeniyle en fazla bir yıl yaşabilirdi. Çok zor bir karardı. Herkesin bebeğini kucağına aldığı doğum katına ben doğumgünümde kürtaj olmak için gidiyordum.
Bu olayın ardından duygusal boşluğu çalışarak kapatmaya karar verdim. Çocuksuz bir kadın olmayı kabul ettim. Fakat 10 gün arayla adet gördüm. Doktor, "Çok kaliteli iki yumurta görüyorum, bence bunları takip etmeliyiz" dedi. Kaybedecek bir şeyim yoktu. O kaliteli yumurtaların biri oğlum Bora. 3 ay boyunca hamile olduğumu kabullenemedim. Doktorum, "elinizdeki ultrasonlara da mı inanmıyorsunuz" diyordu. Doğum 1 ay erken oldu. Ameliyathaneye giderken ağlamaya başladım ve 40 gün hep ağladım. Eğer cennet annelerin ayağının altında ise benim cennetim bacaklarımın arasında dolaşan çocuğum.
HİKAYELERİYLE ÖDÜL ALDILAR
Bu sayfada hikayelerini okuduğunuz kadınlar, Bahçeci Tüp Bebek Merkezi tarafından düzenlenen yarışmaya katıldılar. "Paylaşmak Umudu Artırır" başlıklı yarışma, tüp bebek annelerini yaşadıklarını anlatmaya çağırıyordu. Eda Özülkü, Şebnem Özinal, Nora Romi ve Tuluhan Tekelioğlu’ndan oluşan jüri, 50’ye yakın hikayeden en iyi 4’ünü seçti: 1. Tülay Altınay Bozkurt 2. Şennur Günaydın 3. Rabia Bekiş 4. Nurcan Kırağı. Biz bu öykülere Zeynep Gümüş’ünkünü de ekledik