Güncelleme Tarihi:
Bu projeye başlama kararını nasıl verdiniz?
- Babamın (Raffi Portakal) 2005’te Türkiye’ye ilk defa batı sanatının büyük ustalarından Picasso, Dali, Kisling ve Vlamink gibi sanatçıların eserlerini getirmesiyle başlayan bir serüvenin parçası olacak bu sergi... 2010’da yaptığımız “Monet’den Picasso’ya, Warhol’dan Hirst’e” sergilerinin devamı, gelecekte yapacaklarımızın parçası...
Sergide Alexander Calder, Anish Kapoor, Claude Lalanne, Damien Hirst, Marc Quinn ve Tim Noble&Sue Webster gibi sanatçıların mücevher tasarımları yer alıyor. Bu projeyle sizi bütünleştiren duygu nedir?
- Düşünebiliyor musunuz, bu mücevherlere, bu tasarımlara sahip olmak, dünyaca ünlü sanatçıların eserlerine sahip olabilmek demek. Sanatçılar, sanatseverlere bir koleksiyon yaratabilme şansı sunuyor. O sanatçıların hepsi birer dev, işlerinin ustaları, işlerinde doruk noktasındalar. Ve bir yandan bu mücevherleri tasarlıyorlar. Bir geleneği aslında devam ettiriyorlar. Fernand Leger’in, Pablo Picasso’nun, Georges Braque’ın, Max Ernst’in, Salvador Dali’nin yaratmış olduğu gibi, hiç değerli taş kullanmadan mücevher tasarlıyorlar. Ön planda sadece kendi sanatları olsun diye elbette... Bugünlerde New York’ta Museum of Art and Design’da “Picasso’dan Koons’a” sergisi var. Bu sanatçıların yarattığı mücevherler müzede sergileniyor yani...
Sanatçılara nasıl karar verdiniz?
- Bu mücevherler; minyatür sanat eserleri, takılabilir heykelcikler, unique veya çok sınırlı sayıda üretiliyorlar. Bu mücevherlere sahip olanlar, dünya müzelerinde ve önemli galerilerde görmeye alıştıkları eserleri üzerlerinde taşıyabilecek. Portakal’da bu sanatçıların birçoğunun tabloları ve heykellerini sergiledik, yeni sahipleriyle buluşturduk. şimdi sıra imzalı, tarihli tasarım mücevherlerinde...
MÜCEVHER KADININ OYUNCAĞIDIR
Mücevherle ilişkiniz nasıl?
- Mücevher beni mutlu ediyor. Kadınların hazinesi ve oyuncakları sanki... Zevkine her zaman çok güvendiğim Sanem Kardıçalı Tezman’ın tasarımlarını çok orijinal buluyorum. Bana şans getirdiğine inandığım ve her gün taktığım bir kar tanesi tasarladı. Her baktığımda gülümsetiyor beni. Bir Sevan Bıçakçı hayranıyım aynı zamanda.
Portakal Sanat Evi’nde her şeyle ilgileniyorsunuz. Portakal Sanat Evi’ni nereye taşımayı hedefliyorsunuz?
- Evet, işimin her tarafındayım. Olağanüstü bir ekibe sahibiz; başta genel koordinatörümüz Fatoş Türkmen, Türkiye’de ve Avrupa’daki danışmanlarımız, eksperlerimiz, restoratörlerimiz... Hep ileriye, ilkleri yaratmaya devam. Büyük dedem Yervant, dedem Aret, babam Raffi bana bilmeden veya bilerek böyle bir yol çizdiler.
Babanızla birlikte çalışmak nasıl bir duygu? Onun tecrübelerinden ve vizyonundan neler akıyor? Siz onları nasıl şekillendirip geleceğe taşıyorsunuz?
- Babam, hocam, patronum, ortağım... ılkokulum, üniversitem, hayat okulum.. ıleri görüşü, bir sanatçının sahip olabileceği hayal gücü, realist işadamlığı... Böyle bir mutfakta yetiştim, yetişiyorum... Tüm bu edindiğim, edineceğim birikimler doğallıkla şekilleniyor. Her gün, her saat üzerine bir şey daha ekleniyor.
MÜZAYEDE YÖNETMEK YETENEK İSTİYOR
Müzayedeci bir ailenin dördüncü kuşak tek bireyi olarak ağır bir yük hissediyor musunuz omuzlarında?
- ışime çok saygı duyuyorum. Omuzlarımda ağırlık yerine içimde olağanüstü bir heyecan hissediyorum aslında... Sevdiğim işi yapıyorum. Hayran olduğum eserlerle yan yanayım, onları gelecek sahipleriyle buluşturuyorum, bazen tanıştırıyorum.
Babanıza müzayede asistanlığı da yapıyorsunuz, değil mi? Bu nasıl bir duygu?
- Müzayede çok ağır bir çalışmanın sahne almış hali... Sahne performansı... Müzayededeki başarı, işinizi ne kadar iyi bildiğinizle doğru paralellikte... Dolayısıyla kendine güvenle, satılacak olan her esere inanmakla ilgili, en ince detayına kadar her eseri bilmekle ilgili. O bir iki saat, harika saatler. Her an heyecan, dinamizm dolu. Sadece bir profesyonelin doğru yönetebileceğine inanıyorum müzayedeleri. ıçten gelen bir yetenek ve deneyim.
Pekiyi anneniz size destek veriyor mu?
- Annem Zuhal her şeyime destek. Benim koruyucum. Hep en yakınımda.
Neşeli, aynı zamanda da iyimsersiniz ve ışıl ışıl parlıyorsunuz. Yaşadığınız her günü mutlu geçirmenin yolu nereden geçiyor?
- şükrediyorum. Sevgi üzerine kurulu hayatım. Hayatı anlamaya, düzeltmeye ve konsantre olmaya özen gösteriyorum.
Aşk! Sizi tamamlayacak olan “ruhu” bulmak mümkün mü?
- Tabii mümkün (gülüyor).
ÇOCUKKEN ADIMI DEĞİTİRMEK İSTİYORDUM
ısminizin anlamını nasıl buluyorsunuz? O kültürlerden ruhunuzun derinliklerine akan bir şeyler var mı?
- Çocukluğumda değiştirmeyi düşündüğüm Maya ismini artık çok seviyorum... Çocuklar acımasız olabiliyor biliyorsunuz. O zamanlar “Arı Maya” çizgi filmi çok popülerdi. Soyad da Portakal olunca... Ama şimdi çok seviyorum. Annem de çok severek koymuş adımı...
AKTRİS OLABİLİRDİM
Peki, hayatınızı değiştirmek ya da bambaşka bir şeyler yapmak isteğiniz hiç olmadı mı?
- Aktris olabilirdim. En yakın arkadaşım Yağmur’un annesi çok sevgili Türkan şoray’a ara ara soruyorum, hâlâ bir şey yapabilir miyiz diye (gülüyor). Hayatımda değişimlere ve yeniliklere açığım. Bunlar hayatımı zenginleştirebilir, var olanın üzerine koyar. ışim hep işim olacak. Genlerimde, kodlarımda bu iş var çünkü...