Güncelleme Tarihi:
ÖMER ULUÇ'UN ESERLERİ VE FOTOĞRAFLARI - FOTO HABER
İki yıldır kanser tedavisi gören ünlü sanatçı geçtiğimiz yıl iki büyük sergi açmış, Yapı Kredi Sanat Galerisi’ndeki son sergisine kanserle mücadelesinde yaşadıklarından haraketle ‘Parçalanmanın Kimyası’ adını vermişti. Uluç’un cenazesi cumartesi günü Bebek Camii’nde öğlen kılınacak cenaze namazından sonra Aşiyan Mezarlığı’nda toprağa verilecek.
Son sergisi Parçalanmanın Kimyası’nda yer alan karakalem otoportresinin yanına Lucretius’un “Ölümün olduğu yerde ben yokum/Benim olduğum yerde ölüm yok” dizelerini yazmıştı Ömer Uluç. İki yıldır yakalandığı kanserle mücadelesini sadece hastane koridorlarında değil, atölyesinde yaptığı çalışmalarıyla da kıyasıya sürdürüyordu.
Sanat yaşamının en cesur denemelerini yaptığı, en üretken zamanıydı aslında son iki yılı. Beylerbeyi Sarayı’nda açtığı Beylerbeyi Cinleri ve Yapı Kredi Kazım Taşkent Sanat Galerisi’nde açtığı Parçalanmanın Kimyası ve Sağ El, Sol El Desenleri sergileriyle sevenlerini şaşırtmaya devam ediyordu.
Şaşırtmak, gidilmemiş yollara girmek onun sanat anlayışını özetliyordu aslında.
1931 yılında İstanbul’da doğan sanatçı 1953 yılında Robert Koleji bitirdikten sonra 1953-1957 yılları arasında Amerika Birleşik Devletleri’nde önce mühendislik sonra resim eğitimi gördü. İlk kişisel sergisini 1955 yılında Boston’da açan sanatçı,
1953 yılında Nuri İyem’in öncülüğünde kurulan “Tavanarası Ressamları” olarak adlandırılan grupta yer aldı, 1965’te bir yıl süreyle Londra ve Paris’te, 1972-1973’de ABD ve Meksika’da, 1973-1977 arası Nijerya’da bulundu.
1983’ten beri Paris’te yaşayan sanatçı yılın önemli bir bölümünü İstanbul’da geçiriyordu.
Başta Paris, Berlin ve İstanbul olmak üzere çok sayıda yurtdışı ve yurtiçinde sergi açtı.
Tablonun dışına çıktı
NE DEDiLER
Ömer’le 1964 yılında Paris’ten döndüğünden bu güne inişli çıkışlı, ama çoğunlukla burun buruna yakınlığım oldu. Önceleri abi kardeş daha sonra arkadaş ve meslektaş olarak sürekli beraberdik. Gerek büyük zekası zoka yutmaz cin gibi- ve sanatçılığı ve her alanda görüşlerinin asimetrik yansıması beni her zaman etkilemiştir. Sanatın olmazsa olmazı olan özgün birey ve özgür beyin yaratmakta zorlanan bu topraklarda şahane ironisiyle “Ben” olabilen büyük bir sanatçıyı yitirdik. Bana gelince, bir parçam daha kopup gitti, yaşamımın renkli ihtiyaçlarından, görsem görmesem var olması benim varlığıma da tekabül eden Ömer Uluç. Daha fakirim artık.
Türk resminin en kendine mahsus ismi, büyük bir zeka, büyük bir mizah ve çok fantastik, ilginç bir isimdi. Tek tabanca olarak da büyük mücadeleler vermiş birisidir. Avrupa’da tek başına mücadele vermiş orada kabul görmüştür, aynı mücadeleyi Amerika’da da yine tek başına vermiş ve oradaki sanat çevreleri, eleştirmenler tarafından kabul görmüştür.. Hastalığını da bir malzeme haline getirebilmişti. Ancak onu malzeme ederken, hastalığını dramatize etmeden, ondan yaratıcılığına yarayacak çıkarımlarda bulunarak, yine bir meydan okumaya ve savaşa çevirerek ondan yararlandı. Her zaman ve bilhassa son yıllarında bir samuray gibi mücadele etti. Çok önemli iki sergi yaptı son döneminde. Bu iki sergi bugün, artık onun sanat tarihinin kafeslerinden çıktığının ispatıdır. Son dönemde yaptığı bu iki sergi, onu özgürleştiren iki sergiydi. Zaten hiçbir zaman kafeslenemedi, o kadar özgür bir ruhtu. Sanat tarihinde Ömer Uluç’un yaptıkları her zman ayrı değerlendirilecektir. Kaplan gibi gitti.