Emel ARMUTÇU
Oluşturulma Tarihi: Şubat 06, 2006 00:00
İnternette kemalabi.com adresli bir web sitesi açıldı. Yakışırdı ya, bu elbette Maliye Bakanı Kemal Unakıtan’ın resmi web sitesi değil. Unakıtan’ın Kanal D’de yayınlanan Beyaz Show’a katıldığını ve Beyaz’ın onu anons ederken bu sitedeki başlıklardan yararlandığını varsaysak, şöyle olurdu herhalde: O biiirrr vergi kaçakçılığı, evrakta sahtecilik zanlısı maliye bakanıııı...
O biiirrr dünyada kendisi için af çıkaran ilk ve tek maliye bakanııı... O biiirrr kaçak villa inşa eden, hazineye ait orman arazisini gasp eden, El Kaide finansörüne "olur" veren bir maliye bakanııı... Programa katılan Unakıtan da şarkılar ve türküler eşliğinde, "Kamu burnunu sokmasa halledilecek ama burnunu sokuyor, orası haşat oluyor", "Dua et senin programına geldim. Yoksa seni duvara tırmandırırlar",
"Sonuçta villa tamamlandı. Babalar gibi yaptım",
"Benim istediğim soruları sorarsan, Başbakan da Maliye Bakanı da memnun olur. Ne demek istediğimi anlıyorsun Beyazcım" gibi, espritüel cevaplar verirdi sorulara. Şaka bir yana, Unakıtan’ın olduğu toplantılardan genellikle kahkahalar yükselse de aslında ortada gülünecek pek bir durum yok. Hakkındaki suçlamalara ve eleştirilere rağmen Maliye Bakanlığı koltuğunda oturmaya devam eden Kemal Unakıtan, nam-ı diğer Kemal Abi’nin arkasından en çok sorulan soru, "Kim bu Kemal Abi?" Milliyet’ten Nedim Şener, geçen yıl Güncel Yayıncılık’tan çıkan "Fırsatlar Ülkesinde Bir Kemal Abi" adlı kitabında bu sorunun cevabını uzun uzun veriyor. Bu sayfada ise Mustafa Bey’in köyündeki değirmende un akıtırken doğan, hesap kitap işine meraklı, işbitirici oğlunun hızlı yükselişini okuyacaksınız...
Kemal Unakıtan 1946 yılında Edirne’nin Domurcalı Köyü’nde, Mustafa Bey ve Hidayet Hanım’ın üç çocuğundan biri olarak doğar. Babası köyde, soyadlarını da açıklayan bir işle, değirmencilikle uğraşmaktadır. Edirne’ye taşındıklarında bakkal açan Mustafa Bey, hesap kitap öğrensin diye oğlunu Edirne Ticaret Lisesi’ne gönderir. Zaten babasına dükkanda yardım eden küçük Kemal, zehir gibi bir öğrencidir, liseyi pekiyiyle bitirir, Ankara İktisadi ve Ticari İlimler Akademisi’ne doğru yollanır.
1968’de mezun olduğu akademi yılları, sonradan acısını fazlasıyla çıkaracağı üzre, yoklukla geçer. Kaldığı yerden okula beş kilometrelik yolu yürüdüğü, günde bir öğün yemekle yetindiği çoktur. Siyasetle ilgisi ise pek yoktur.
İlkokuldan tanıştığı ve her fırsatta çocukluk aşkı olduklarını söyleyen Ahsen Hanım’la Maliye Bakanlığı’nda hesap uzmanı olarak göreve başladıktan (1971) sonra evlenir. Ahsen Hanım’ın anlattığına göre, her ikisi de bir zamanlar "solcu"dur, belki de daha çok Ahsen Hanım, hocalarının da etkisiyle "sol yayınlar"a meraklıdır. Çocukluğunda mandolin, sonraları piyano çalan, tenis oynayıp yağlıboya tablo yapan İstanbul Hukuk mezunu Ahsen Hanım, "örtü"yle sonra tanışmış, işportadan aldığı ilk eşarpla kapanmıştır. Bu dönem, kısa bir süre yaptığı avukatlığı bırakır. Eşi ise hesap uzmanı olduğu İzmir’den, işyerinde namaz kılanlar grubunda olduğu için İstanbul’a gönderilir. O sıralar oldukça tutucu olduğu söylenen, hatta türbanın üzerine bandana takmak gibi "tarz"ları deneyen genç kızlara çok sinirlendiği anlatılan Ahsen Unakıtan, eşi bakan olduktan sonra kendi de "içine danışarak" kendi tarzını yaratacak, hatta kulaklarının arkasından bağladığı türbanı, bantla şıklaştırdığı da olacaktır.
EN ZENGİN 100 İSLAMCI PATRONDAN BİRİYDİ
Öğrenciyken siyasetle pek ilgilenmediğini söyler ama okulu bitirip hesap uzmanı olduğunda çoktan Milli Selamet Partisi ve başkanı Necmettin Erbakan’a yakın isimler arasına girmiştir. Sonradan ortak şirket kuracağı Korkut Özal, dönemin bakanıdır. Adalet Partisi, Milli Selamet Partisi, Cumhuriyetçi Güven Partisi ve Milliyetçi Hareket Partisi tarafından 1975 yılında kurulan 1. Milliyetçi Cephe hükümetiyle birlikte, hemen kadroya alınıverir ve SEKA’ya genel müdür muavini, sonra da genel müdür olur. 1977’de, MSP Edirne milletvekili adayıdır, kazanamaz. 1978’de 3. Ecevit hükümeti kurulana kadar SEKA’nın başında kalır.
12 Eylül’den sonra Turgut Özal hükümeti kurulduğunda ise çoktan özel sektörde, Bahariye Mensucat’tadır. Ancak uzun yıllar içinde bulunacağı bu özel sektör, bildiğimiz özel sektörlerden değildir: Türkiye’de "İslami bankerler" olarak anılacak ve faizi haram sayıp kár payı esasına dayalı çalışan İslami finans kuruluşlarıdır bu özel sektörü yaratanlar. Resmi raporlarda, soruşturmalarda, davalarda adı geçecek pek çok İslami finans şirketinde, Nakşibendi tarikatının iki büyük kolundan biri olan Erenköy dergahının şeyhlerinden Topbaş Ailesi’nin ticari kuruluşlarında üstdüzey yönetici, ortak olur. Suudi Arabistan’da, dünyaya şeriat kurallarını yayma amacıyla kurulmuş Rabıta örgütüyle bağlantılı vakıfların kuruluşunda adı geçer. Kombassan’a ait Faysal Finans’ın Ülker Grubu’na satılmasında pazarlıkları yürüten kişi, satıldıktan sonra adı Family Finans olan kurumun yönetim kurulu üyesidir. Mülkiye müfettişleri bu satışta bir dizi usulsüzlük belirleyecektir.
İsmi bu çevrelerde hep "güven" telkin eder, aranan isim olur. Ama bütün bunlar, Ahmet Hakan’ın geçen haftaki yazısında tarif ettiği gibi, "sakalı ve 99’luk tespihiyle, dünya nimetlerinden elini eteğini çekmiş", "mal da yalan mülk de" mesajını veren bir bankacı derviş olduğundan mıdır, yoksa tüccar zekası, parayı iyi bilip piyasayı iyi tanıması, değişikliklere anında adapte olmasından mıdır, bilinmez.
Çünkü hemen ardından gelir, "helal kazanç" şiarıyla yola çıkmış Albaraka, Anadolu Finans, Kuveyt Türk gibi şirketlerin adlarının hayali ihracat, vergi kaçakçılığı, yolsuzluk gibi kavramlarla anılması... Mesela yönetiminde olduğu Albaraka’nın adı, 1995-98 yılları arasında toplam 182 milyon dolarlık hayali ihracata karışır. Elde tespih, bir lokma bir hırka görüntüsü vardır ancak 1996 yılında adı en zengin 100 İslamcı patron listesindedir.
Sonraki yıllarda, İskenderpaşa Cemaati’nden dolayı tanıdığı Recep Tayyip Erdoğan’ın "Abi" diyecek kadar yakını olmasıyla çıkar ortaya. Erdoğan’ın İstanbul Belediye Başkanı olduğu dönemde, belediyede resmi olmayan danışmanlık görevi vardır, görüşlerine ve "işbitiriciliği"ne çok güvenilir. O "dış gözlemciydim" der ama toplantılara koordinatör olarak katılır, Erdoğan’ın olmadığı zamanlarda bizzat başkanlık eder.
3 Kasım 2002 seçimlerinde siyasi yasaklı olan Erdoğan, onu kendi yerinde seçime sokar. Edirne birinci sıradan seçime katılır ve TBMM’ye girer, ardından bildiğimiz, esprili, hatta argo literatüre sahip, kimseyi takmayan, işbitirici Maliye Bakanı Kemal Unakıtan olur. "Vergi ödeyen kuzulara" teşekkür eden, buluştuğu kuyumcuları "Uyuz uyuz oturmayın" diye tatlı sert fırçalayan, yeni vergi var mı diye soran gazeteciyi "Taş da düşebilir, ayı da çıkabilir" diye cevaplayan, Tekel’i babalar gibi satacağını söyleyen, "tiko"yu (argoda nakit para) kesen, reforma, yani cafcaflı laflara gerek duymayan Maliye Bakanı Unakıtan...
KENDİ SUÇLARINI AFFEDEN BİR MALİYE BAKANI
AKP’nin imajı uğruna, yıllardır kendi muhafazakar imajının en belirgin göstergesi olan sakallarından bir gecede vazgeçecektir. Ahmet Hakan’a göre, tespihi de bırakmış, dudaklarındaki ironik kıvrım artık "mal da gerçek, mülk de" der olmuştur. Hakan’ın böyle düşünmesi normaldir: Şirketler yönettikten sonra bakan olana kadar geçirdiği soruşturmalarda resmi mercilere yalan bilgi vermek, dolandırıcılığa yardım etmek, naylon fatura kullanmak, evrakta sahtecilik, özel nitelikli dolandırıcılık, zimmet, emniyeti suiistimal, cürüm işlemek için teşekkül oluşturmak ve Bankalar Yasası’na muhalefetle suçlanmış, yargılanmıştır.
Bakan olunca yaptığı ilk icraatlardan biri, "Mali Milat" uygulamasına son vermesi ve "Nereden Buldun" diye bilinen yasal düzenlemeleri Cumhurbaşkanı Sezer’in vetosuna rağmen ikinci kez Köşk’e gönderip kaldırmasıdır. Vergi Barışı Kanunu’yla da 31 Ağustos 2002 tarihinden önce işlenen suçlar hakkında suç duyurusunda bulunulmamasını, açılmış bulunan davaların ortadan kaldırılmasını ve kesinleşmiş mahkumiyet kararlarının da infaz edilmemesini sağlar.
Bütün bunların anlamı şudur: Bu yasalarla başkalarıyla birlikte, "kendini de affeden bakan" olarak Türkiye tarihine geçecektir. Herkes itiraz edebilir ama onun "abdestinden şüphesi yoktur." Üstelik muhalefet ve medya Unakıtan’ın üzerine giderken, Başbakan Erdoğan tersine, özelleştirme İdaresi’ni de bağlayarak "abi"sini ödüllendirir. Belli ki onun da abisinin abdestinden şüphesi yoktur.
Üsküdar Bulgurlu’daki villasının bahçesine, belediye tarafından üç kez mühürlense de çocukları için kaçak villa yapan, (Ben yaptığımda SİT alanı değildi, dedi. Ancak belediyenin neden üç kez mühürlediğine açıklık getirmedi, ardından villaları yıkacağını söyledi) bakan olunca bu villayı da kapsayan affı çıkaran da Kemal Abi’dir; "Burada bir usulsüzlük yok, babalar gibi yaptım" diyen de.
Hakkındaki suçlamalardan bir başkası, 34 ve 17’şer dönümlük iki orman arazisini zilyet senediyle üzerine geçirmektir. Bir de oğlunun dört bin ton mısır ithal etmesinden dört gün sonra mısırdaki gümrük vergisinin yükseltilmesi vardır. Kilosu 220-230 bin liradan satılan mısırın fiyatı vergi yükseldikten sonra, TMO fiyatlarıyla 310 bin lirayı bulur. Aradaki 90 bin liralık fark, oğul Unakıtan’a havadan 360 milyar lira kazandırır. El Kaide’nin finansörlerinden olduğu gerekçesiyle Birleşmiş Milletler’in yasaklılar listesine aldığı Yasin El Kadı’nın Türkiye’deki bir şirketine 4.6 trilyon liralık vergi kolaylığı sağladığı da suçlamalar arasındadır. Ve bu suçlamalar uzar gider.
Şimdi sıra "Kim bu Kemal Abi?"den sonraki soruda: Önce kendi mali suçlarını affeden Maliye Bakanı Kemal Unakıtan, nasıl oluyor da koltuğunu korumaya devam edebiliyor? Hakkında neredeyse bir doktora tezi yazabilecek kadar konuya vakıf gazeteci, Kemal Abi kitabının yazarı Milliyet Muhabiri Nedim Şener, "Bence koltuğunda kalacak" diyor. Ona göre bunun nedeni Arap sermayesinin iyi adamı olması. Başbakan Tayyip Erdoğan Arap sermayesine önem verdikçe, bunu Batı’ya karşı denge unsuru olarak kullandıkça, hatta çoğu AKP’li kendilerini o insanlarla akraba gibi hissettikçe de kalmaya devam edecek... Bazen tiko vermeyerek, bazen tiko alarak...