Faruk BİLDİRİCİ
Oluşturulma Tarihi: Şubat 19, 2006 00:00
Bugünlerde daha çok diplomat yanı ön plana çıkan Oğuz Demiralp (54), aslında bir edebiyatçı. Denemeleriyle Türk edebiyat dünyasında kendine yer edinmiş önemli bir eleştirmen. Özellikle de Ahmet Hamdi Tanpınar, Yusuf Atılgan ve Walter Benjamin üzerine yazdığı kitaplarıyla tanınan bir isim.
Avrupa Birliği Genel Sekreterliği’ne atandıktan sonra, yeni yılla birlikte geldi sessizce oturdu yeni koltuğuna. Doğal olarak da daha çok diplomat kişiliği, AB’ye ilişkin görüşleri, Gümrük Birliği Ek Protokol metninde ve deklarasyonda imzasının bulunması yazıldı. Biz, Oğuz Demiralp ile edebiyat dünyasını konuştuk.
Kendinizi nasıl tanımlıyorsunuz? Bir diplomat mı, yoksa bir eleştirmen ve edebiyat adamı mı?
- Diplomatım, eleştirmenim, edebiyatçıyım diye kendime yakıştırmalar içinde olmadım. İlk olarak vatandaşım; insan olarak tanımlıyorum kendimi. Para kazanmak için yaptığım bir meslek var, devlet memuruyum, edebiyat okuyup yazmak da sevdiğim bir uğraş.
Asıl tatmin alanınız edebiyat anlaşılan...
- Tatmin, kişisel üretimse tabiatıyla edebiyat alanındaki kişisel üretim daha belirgin oluyor. Bürokraside belli bir sistemin içinde üretime katkıda bulunuyorsunuz.
Peki, edebiyatla ilişkiniz nasıl başladı?
- Kitap okuma merakım çocukluğa dayanıyor. Ama dergilerde yazma 1973’te başlıyor. O zamanlar Ankara’da Enis Batur, Yavuz Çekirge vardı. Bilge Karasu, Adnan Onat, Oruç Arıoba vardı. Yani Ankara’da geniş bir yazarlar çevresi, arkadaş çevresi vardı. Ertuğrul Özkök de vardı. O hava içinde biz de dergilerde yazmaya başladık.
Denemelerinizde, yazarın sadece metnini değil, kişiliğini de çözümlemeye çalışıyorsunuz.
- Her yapıtta bir varlık dolaşıyor, o varlığı arama çabası gösterdiğim doğru. O yapıttaki özneyi arıyor, tarife çalışıyorum.
ELEŞTİRMEN, DOĞASI KİTAP OLAN YAZARDIR
Birçok eleştirmende rastlanmayan, sizi farklı kılan bir özellik olsa gerek bu.
- Bende öyle bir okuma şekli gelişti. Her şairin, her romancının bir dünyası, her eleştirmenin de bir yaklaşımı vardır. Eleştirmenlerin yaklaşımlarında bu tür süreklilikler görürsünüz. Tabii bunu çeşitlemek de mümkün ama benim yöneldiğim alan daha çok bu oldu.
Metinlerinizde kendinizle ilgili konuşmayı pek tercih etmemişsiniz...
- İşte eleştirmenlerin rahatlığı odur, başkaları üzerine yazarlar. Belki başkaları üzerine yazarken kendilerini yazıyorlar. Mutlaka benim de yazdıklarımda okuyanın bulabileceği kendime ait bir dünyam vardır.
Merak ediyorum, eleştirmenler kendilerini eleştirmezler mi?
- Eleştirmenin de, her yazarın yaptığı gibi bir iç eleştiri yapması gerekir, aksi takdirde ilerleyemez. Elbette bu kendi içinde oluyor, yazılı olarak pek yapan yok.
Bazen eleştirmenlerin yazarların hakkını yediği gibi iddialar ortaya atılıyor.
- Bu eleştirmenin tanımına bağlı bir şey. Eleştirmen, doğası kitap olan yazardır. Ama yargıç değildir. Eleştirmene öyle bir rol atfetmemek gerekir. Ancak bugün öyle bir rol atfetmeye de ihtiyaç duyuluyor. Çünkü bütün kitaplar okura meta olarak sunuluyor. Dolayısıyla eleştiriler de piyasa ürünlerinin değerlendirilmesi gibi görülüyor.
Biraz da kaçınılmaz bir sonuç...
- Bugünün koşullarında öyle. Ben o anlamda bir faaliyet içinde değilim. Daha çok okur-yazarım. Zaman zaman bol okuyorum zaman zaman da yazıyorum. Benim lüksüm belki o edebiyat piyasasının dışında olmak.
Böyle bir piyasanın oluşması günümüz Türk edebiyatını nasıl etkiliyor sizce?
- Bu sadece Türkiye’ye özgü bir durum değil ki. Avrupa’da da böyle. Bugünün koşullarında başka türlü edebiyat düşünmek zor görünüyor.
Diplomatlığınızın eleştirmenliğinize katkısı oluyor mu?
- Dış ülkelerde hizmet yapmam, değişik edebiyat çevrelerini tanıma imkanı veriyor. Mesela Cenevre’de görev yapınca oradaki Fransız edebiyatçılarını, eleştirmenlerini tanıma imkanı buldum. Fakat öbür yandan yaptığınız göreve bağlı olarak bir iş yoğunluğu olabiliyor, bu da vakit sıkıntısı yaratabiliyor. Vakit sıkıntısıyla yazma ihtiyacı arasındaki dengeyi bulabilirseniz, sorunu aşıyorsunuz.
CEMAL SÜREYA DA MALİYE MÜFETTİŞİYDİ
Diplomat olmanız edebiyatçı kişiliğiniz üzerine grileşme baskısı yapmıyor mu? Edebiyat özgür bir alan, diplomasi ise kuralları, sınırları çok belirgin bir alan.
- Bu her meslek için geçerli. Özel sektörde de. Gününüzü geçirdiğiniz o 8-10 saatte belli kodlara uymak zorunda kalıyorsunuz, belli bir sistemin parçası oluyorsunuz. O ister istemez hepimizde bir etki yapıyor. Mesela Cemal Süreya, rahmetli, maliye müfettişiydi.
Sizin gibi edebiyatçı diplomatlarla sık karşılaştınız mı?
- Dünyada çok az rastladım. Türkiye’de ise böyle örnekler var. Yıldırım Keskin, Ergun Sav gibi isimler mesela...
TANPINAR ÖNEMLİDİR TAHSİN YÜCEL BİR DEV
Ahmet Hamdi Tanpınar’ın, yazarlık serüveninizde özel bir yeri var. Nedenini sorabilir miyim?
- Tanpınar, Cumhuriyet-Osmanlı ilişkisini çeşitli katmanlarda inceleyen, bizi tarihimizle, kendimizle barıştıran bir yazardır. Bizim o kimlik bunalımımıza, nereden geliyoruz nereye gidiyoruz sorularına yanıt veren bir yazardır. Bu bakımdan çok önemlidir.
Bir yazınızda "Osmanlı’nın yeniden kazanılması gerektiğinin 1970’li yıllarda başladığını" yazıyorsunuz. Bununla ilgili sanırım.
- Cumhuriyet kendine özgü nedenlerle Osmanlı’ya bir tepki içerisindeydi. O tepkinin zamanla bir barışa dönüşmesi ise kaçınılmaz bir süreç. Çünkü cumhuriyetin kökleri, Osmanlı’dan geliyor.
Sizi etkileyen ya da zenginleştiren diğer yazarlar kimler?
- Yusuf Atılgan’ın "Aylak Adam"ı beni çok etkilemiştir. İsim saymak istemiyorum ama çok önemli yazarlar var. Romancısı, öykücüsü, şairi var. Türkiye, edebiyat bakımından çok zengin bir ülke. Yaşayan yazarlardan Tahsin Yücel’in adını da anabilirim. Tahsin Yücel bana göre denemeleri, eleştirileri, romanı ve öyküsüyle bir edebiyat devidir.
Yeni çalışmalarınız var mı?
- Bu sene yeni denemeleri, eleştirileri içeren bir derlemem çıkacak. Türk sineması üzerine yazılarımı kitap haline getireceğim.
Orhan Pamuk iyi romancı ama Türkçesinde sorun var
Orhan Pamuk’u yazmayı düşünür müsünüz?
- Belki Orhan Pamuk üzerine günün birinde yazarım. Bir yazarı yazarken bütün kitaplarını okumuş olmam gerekir, henüz bütün kitaplarını okumadım. Okuduğum kadarıyla Orhan Pamuk iyi bir romancı, kabul etmek lazım. Murat Belge’nin de bir yazısında vardı, Orhan Pamuk romanda yapıyı iyi geliştiren bir yazar. Türk romanında yapı kavramını geliştiren, yazı üzerinde işçilik yapan biri. Ama Türkçesi üzerinde bazı eleştiriler oluyor, o eleştiriler de haksız değil galiba. Türkçesini daha özenli kullanması gerekiyor kanımca. Türkçesinde sorun var.
Açıklamalarıyla başlayan son tartışmaları nasıl değerlendirdiniz?
- Onun kadar entelektüel iddiası olan birinin o kadar fiks konuşmaması gerekirdi. Sanırım kendisi de bunun farkında.
Yargılanması?
- Bu tabii ifade özgürlüğü alanına giren bir konu. Hukuk konusu değil, entelektüel etik konusu. Bu çerçevede tartışmak gerekir. Doğrusu ben söylediklerine katılmıyorum.
AB ÜYELİĞİ TÜRKLERE ÇEVİRİ KAPISINI AÇAR
Türkiye’nin AB’ye girmesi, Türk edebiyatını nasıl etkiler?
- Sorun daha çok Türkçe’nin yabancı dillere çevrilmesi sorunu. Maalesef bugün İngilizce, Almanca, Fransızca, İspanyolca yazan yazarlar dışındakilerin dünyada tanınması çok güç. AB’ye üye olduğumuz zaman çeviri olanakları da artacaktır.
Bu konuda sizin genel sekreterlik olarak bir katkınız olabilir mi?
- Henüz AB Genel Sekreterliği’nin böyle imkanları yok. Keşke olsa. Zamanla inşallah olur. Hükümetin de teşvikiyle güçlendirmek istiyoruz.
İDEAL KİTAPÇIYI HÁLÁ BULAMADIM
Aradığım her kitabı, bütçemi zorlamadan alabileceğim ideal bir kitapçı arıyorum, demiştiniz. Bulabildiniz mi?
- Çok büyük kitapçılar buldum ama ideal kitapçıyı bulamadım. Ankara’da 30 sene öncesinde, kitapçılar Zafer Çarşısı’nda toplanmışlardı. Şimdikiler daha gösterişli, daha ticari görünümlü. Ama 30 sene öncesinin sıcaklığı var mı bilemiyorum.
Bu kadar çok kent dolaşan bir insanın kütüphanesi nasıldır?
- Çok büyük bir kütüphanem yok. 3 bin falan kitabı yanımda taşıyorum. 4-5 bin kadar kitabım da İstanbul’daki evimde duruyor. Belki daha azdır.
Yakında elektronik kitaplar çıkınca taşımak da kolaylaşacak.
- Bizim kuşak için zor. Çünkü bizler için kitap dokunduğumuz bir nesne. Nesneler de insanın bir uzantısıdır. Mesela bende J.J.Rousseau’nun ilk baskılarından biri var. O kitaba dokunmanın zevki bambaşka bir şey. Benim için adeta bir mücevher değeri taşıyor o kitap.
OĞUZ DEMİRALP’İN KİTAPLARI
Kutup Noktası (Ahmet Hamdi Tanpınar Üzerine Eleştirel Deneme), Okuma Defteri, Tanrı Bakışlı Çocuk (Walter Benjamin Üzerine 49’a Parçalanmış Deneme), Yazı ve Yalnızlık, Kör Okur (Sadık Hidayet üzerine Kör Baykuş merkezli okuma denemesi)