Benim kankam annem, babam Benim kankam da oğlum, kızım

Güncelleme Tarihi:

Benim kankam annem, babam Benim kankam da oğlum, kızım
Oluşturulma Tarihi: Ağustos 12, 2007 02:00

20’li yaşların başında çocuk sahibi oldular. Yılmaz Erdoğan’ın kızı Berfin’e yazdığı şiirde dediği gibi ömürlerinin en gevrek zamanını yaşıyorlardı. "Hálá zilleri çalıp kaçmak istiyorlardı, iş toplantılarında lolipop zamanlar düşlüyorlardı. Bir avuç gevrek rokaydı hepsi.

Mayışmalarına bir limon yetecekti. Onlar garsonu bekliyordu ama çocukları çıka geldi." Hem büyüdüler hem çocuklarını büyüttüler. Boylarınca çocukları oldu ama içlerindeki kıpırtı hiç durulmadı. Çünkü hálá gençtiler. Konserlere gitmek, sabahlara kadar içmek, hoplamak, zıplamak, fingirdemek istiyorlardı. Kimi çocuğuyla birlikte içip, eğlendi. Kiminin çocuğu ona inat yaşlı ruhlu bir genç oldu. Kimi çocuğundan çekinerek dövme yaptırdı. İşte birlikte büyüyen Canan’la Kubilay, Saffet’le Nazlı, Mine’yle Görkem, Nevin’le Ali’nin öyküsü..

SAFFET İLE NAZLI
/images/100/0x0/55ea8e48f018fbb8f887abf1

Gece birlikte çıkmaya bayılıyorlar

Saffet 43, Nazlı 22 yaşında. Saffet, Nazlı’nın annesiyle tanıştığında daha üniversiteye gidiyordu. Yazlıkta tanışıp aşık olmuşlardı. Okulu bitirmesine iki yıl olmasına rağmen evlendiler. Karısı hemen hamile kaldı. Kürtaja karşı oldukları için doğum gerçekleşti, Nazlı çıkageldi.

Nazlı 10 yaşındayken anne babası boşandı. Nazlı annesiyle yaşıyordu, babasını da fırsat buldukça görüyordu. Saffet, Nazlı’nın büyüdüğünü ilk idrak ettiği günü şöyle anlatıyor: "17 yaşındaydı. Bir barda arkadaşlarımla oturuyordum. Nazlı’nın da arkadaşlarıyla aynı yere geleceğinden haberdardım. Bir an sohbet ettiğim arkadaşımın ilgisinin başka bir yöne kaydığını hissettim. Evet Nazlı karşıdan geliyordu ve bizimki düpedüz onu süzüyordu. Nazlı masamıza geldi ve beni öptü. Bizimki pis pis sırıtmaya başladı. Kızım dediğim zaman yüzünün aldığı rengi görmeliydiniz."

SAKIN GELME BABAN REINA’DA

Bu ilk örnek sonraki yıllarda daha çok tekrarlanmış: Nazlı ve Saffet’i sevgili sananların haddi hesabı yok. Saffet bazı erkek arkadaşlarının Nazlı’ya asıldığını da söylüyor ama Allah’tan Nazlı yaşlı erkeklerden hiç hoşlanmıyormuş.

Nazlı ve Saffet görüşmeseler de her gün mutlaka telefonlaşan, yaşadıkları her şeyi paylaşan bir baba kız. Saffet bütün sevgililerini önce Nazlı’ya tanıştırıyor. Arada ona sinir olanlar, rekabet etmeye çalışanlar çıkıyormuş. "Nazlı’nın bu kadar güzel ve alımlı olmasını ben zor kaldırıyorum, onlar hiç kaldıramıyor" diyor.

Nazlı’nın bütün arkadaşları Saffet’i tanıyor ve onunla birlikte gece çıkmaya bayılıyorlarmış. Saffet de, Nazlı ve arkadaşlarıyla birlikte çıktığında kısmetinin çok açıldığını söylüyor. Nazlı arada sırada da olsa babasından kaçamak dışarı çıkmaya çalıştığını ama her seferinde hüsrana uğradığını itiraf ediyor: "Mesela Reina’ya gideceğiz. Evde hazırlanıyorum. Zırr telefonum çalıyor. Mekana benden önce giden arkadaşlarım arayıp, ’Nazlı sakın gelme. Baban burada’ diyorlar."

CANAN İLE KUBİLAY

Barda pişti oldular
/images/100/0x0/55ea8e48f018fbb8f887abf3

Aynı gün dövme yaptırdılar


Etiler’de canlı müzik yapan barlardan biri. Canan bir grup kız arkadaşıyla birlikte eğleniyor. Önlerinde de bir grup erkek halay çekiyor. Bir süre sonra yanındaki kız arkadaşı Canan’ı kolundan dürtüp şöyle diyor: "Bana bak! Şu halayın başını çeken senin oğlan değil mi?" Canan hiç oralı değil: "Kimi kastediyorsun. Beğendiğim bir şarkıcı falan mı o" diyor. Arkadaşı bizimkini kafasına vurarak kendine getiriyor: "Hayır kızım oğlundan, Kubilay’dan bahsediyorum."

Canan 36, Kubilay 19 yaşında. Canan, Kubilay’ın babasıyla lise sonda tanıştı, hemen evlendi ve hemen Kubilay doğdu. Erken ve toyken yapılan evliliklerin çoğu gibi yürümedi ve 1997’de ayrıldılar. O güne kadar İstanbul’da yaşayan Canan boşandıktan bir yıl sonra Bodrum’a yerleşti. Orada küçük bir pansiyon açıp kendine sakin bir hayat kurdu. Tabii oğlu da beraberindeydi.

Kubilay geçen yıl Maltepe Üniversitesi’nde tiyatro okumak için İstanbul’a geldi. Okulun yurdunda kalıyordu. Olay gecesi Canan hafta sonu kaçamağı yapmak, biraz eğlenmek için İstanbul’a kaçmıştı. Canan, oğlunu üniversite yurdundaki yatağında, Kubilay da annesini Bodrum’da zannediyordu. Karşılaştıkları an şoke oldular ve gülme krizine girdiler.

Bu onlar için ne ilk ne de sondu. Daha geçen ay birbirlerine haber vermeden aynı gün dövme yaptırmışlardı. İki gün sonra dayanamayıp ilk itiraf eden Canan oldu. Kubilay da annesinin böyle bir şey yaptırdığını duyunca hemen atladı: "Ben de yaptırdım. Hem de kocaman bir Sibirya Kurdu. Lady’nin aynısı." Lady geçen yıl aldığı ama üniversiteyi kazanınca annesinin başına bırakıp gittiği köpeğinin adıydı.

Özel hayatlarını birbirlerine pek anlatmıyorlar. Daha çok birlikte yaramazlık yapan sokak çocuklarına benziyorlar. Kubilay annesinin büyümediğini ve kolay kolay da büyümeyeceğini biliyor. Canan da oğlunun büyüdüğü her yıl daha bir rahatlıyor: "Çocukken kendinizi daha sorumlu hissediyorsunuz. Ama o artık bir delikanlı."

MİNE İLE GÖRKEM

Annesi gibi kayak yapamıyor diye kız arkadaşını terk etti
/images/100/0x0/55ea8e48f018fbb8f887abf5

Mine 37, Görkem 17 yaşında. Mine eşi Engin’le 18 yıl önce bir arkadaş toplantısında tanıştı. Onlarınki kesinlikle ilk görüşte aşktı. Engin onu gördükten 10 dakika sonra evlenme teklif etti. Mine de bir saat sonra kabul etti. Üç ay sonra evlendiler. Oğulları Görkem dünyaya gelmek için ilk hamlesini balayında yaptı. Mine ilk dört yıl hiç çalışmadı. Sonra optik mağazası sahibi eşine yardım etmeye başladı, hálá da beraber çalışıyorlar.

Oğlu Görkem’le aralarındaki kesinlikle aşk. Aynı zamanda çok derin bir arkadaşlık. Her şeyi ama her şeyi paylaşıyorlar. Sinemaya gidiyorlar, alışveriş yapıyorlar, bir restoranda otururken etraftaki kızları birlikte çekiştiriyorlar. Gittikleri her yerde sevgili zannediliyorlar. En yakın tahmin, "Bu yakışıklı yeğeniniz mi" oluyor.

Tek problemleri var: Görkem hayatta hep annesine benzeyen bir sevgili istiyor. En son sevgilisinden neden ayrıldığını annesine şöyle anlatmış: "Anne, kız arkadaşım benimle ne kayak yapıyor ne de sörf. Hatta denize girmeye bile üşeniyor. Halbuki seninle sörf, kayak, su kayağı yapıyoruz. Sen bunları babama ayak uydurarak öğrendin. Ben senin gibi biriyle birlikte olmak istiyorum."

NEVİN İLE ALİ

Büyümeyen çocuğun, olgun oğlu


Nevin, Ali’ye hamile kaldığında altı aylık evliydi ve henüz 20 yaşındaydı. Aslında bu genç yaşta anneliği istemiyordu. Kürtaj da yaptırmak olmazdı, mecburen doğurdu. Çok zor bir hamilelik geçirdi. MS hastalığına yakalandığını hamileliğinin dördüncü ayında öğrendi. O güne kadar anlaşılamamıştı. Ali bu sebeple sekiz aylık ve iki kilo doğdu.
/images/100/0x0/55ea8e48f018fbb8f887abf7
Bağışıklık sistemi gelişmediği için sürekli hastalanıyordu. Tamamen çocuğuna konsantre olması gerektiğini anlayan Nevin, Marmara Üniversitesi Resim Bölümü’nü üçüncü sınıfta bıraktı.

Nevin şimdi 43, Ali 20 yaşında. Karakterleri tamamen zıt. Gece hayatını ve eğlenceyi Nevin ne kadar seviyorsa Ali o kadar nefret ediyor. Anne sabah beşlere kadar eğleniyor, oğlu evde yemek pişirip film izliyor, yaşıtları gibi içki, kız, araba, müzik peşinden koşmuyor: "Tabii ki ilk neden, annemle babamın ayrılığı. Ortada kalmış, arada sıkışmış bir çocuğum. Babam ne kadar baskıcı ve otoriterse annem o kadar rahat ve anlayışlı. Anneme bir şey sorduğumda ağzından çıkan ilk laf daima, sen bilirsin, olmuştur. Beni kitap okumaya annem yönlendirdi ve bir daha o yoldan hiç sapamadım. Sokakta oynamaktansa evde kalıp kitap okumayı tercih ettim."

Bu noktada Nevin, Ali’nin dört yaşına geri gidiyor: "O zamanlar TV’de her dakika çizgi film yoktu. Onu TRT’deki "Açık Öğretim" programlarının başına oturturdum. Saatlerce izlerdi. Şimdi de durum farklı değil. Ali’nin arkadaşlarıyla çok iyi anlaşıyorum. Onlarla sık sık gece kulüplerine giderim. Ali’yi bir türlü evden çıkaramıyoruz. Beyoğlu’nda, Sıraselviler’de restoran barım var. Dayısı Roxy’nin ortaklarından. Aslında tüm bunlar Ali’nin yaşında bir çocuk için bulunmaz nimet. Ama değerlendirmiyor."

ANNEYE SODA İÇİRİLECEK VE HEMEN YATIRILACAK

Ali’nin içkiyle de arası yok. Bazen ısrarları kıramayıp Roxy’ye gidiyormuş. O zaman da iki bira içip en geç saat birde eve dönüyormuş. Oysa Nevin ona bira için onayı 14 yaşında vermiş. "Sürekli kola içiyorlardı. Ben de kola yerine bira için, daha az zararlı demiştim. Hálá benle dalga geçerler" diyor.

Bu ilişkide sarhoş olan taraf anne. Ali, annesi eve sarhoş geldiğinde ne yapması gerektiğini çok iyi biliyor. Soda içirilecek ve yatırılacak. "Ben evdeyken annemin sarhoş gelmesinde hiçbir sorun yok da, bir keresinde anahtarım yoktu ve kapının önünde sabaha kadar gelmesini beklemiştim."

Nevin büyümeyen bir çocuk olduğunu peşinen kabul ediyor. Hayatı boyunca sarsak yaşamış. Anahtarları unutan, cüzdanını çaldıran, telefonunu kaybeden taraf hep bendim, diyor. Ali ise her zaman tetikte. Beş yaşındayken evden çıkarken annesine şöyle demiş: "Anne anahtarlar bende. Hava serin üşürsün diye hırkanı da aldım." Aynı yıllarda ana okulundan geldiğinde söyleyip de Nevin’i "yıktığı" bir cümle daha var: "Anne biliyor musun poğaça evde de yapılabiliyormuş."

Şimdi tüm bunları güle oynaya anlatıyorlar ama acaba derinde yatan izler var mı? Ali’ye, genç bir anneye sahip olabilmeyi sindirebildin mi, diye soruyorum. Şöyle cevaplıyor: "Hálá ara ara beni çok sinirlendirebiliyor. Belki de bu yüzden babalık fikrine çok uzağım. Ama avantajları da yok değil. Cinsellik dahil ne yaşıyorsam, annemle konuşabiliyorum. Uyuşturucu denemeye kalktığımda ilk ona söyleyebiliyorum."

Gelelim ikili ilişkilere. İkisi de birbirlerinin sevgililerini mutlaka tanıyor. Çoğunlukla onay veriyorlar. Henüz çatışacakları bir durum olmamış. Nevin, Ali yedi yaşındayken ikinci kez evlendiğinde de, daha sonra boşandığında da ilk oğlunun onayını almış. Nevin sevgilisiyle flört ederken bile Ali devreye giriyormuş. Çünkü söz konusu sevgiliye mesaj olarak Ali’nin yazdığı şiirler gönderiliyormuş.
Haberle ilgili daha fazlası:

BAKMADAN GEÇME!