Güncelleme Tarihi:
Benim kızım Rüya
Her sabah okula birlikte gideriz. Bir gözümüz saatte, bir gözümüz çantada, kapıda, yolda... Arabada hep aynı şeyleri yaparız: 1. Küçük parkın köpeklerine selam. 2. Taksi hızla virajı dönerken içeride savrulma. 3. Aynı yerde, ‘‘Sağ aşağıya şöför efendi!’’ deyip birbirimize bakıp gülme. 4. Şöför yolu bildiği halde (çünkü hep aynı duraktan biniyoruz) gene ‘‘Sağa aşağıya şöför efendi’’ deyip gülmek. 5. Taksiden indikten sonra elele tutuşup yürümek.
*
Çantasını omuzuna asıp, öpüp onu okula bıraktıktan sonra arkasından bakarım. Rüya da arkasından baktığımı bilir. Ezberlediğim, seyretmekten hoşlandığım yürüyüşünü izlerim. Onun benim onu seyrettiğimi bildiğini bilirim. Sanki benim ona baktığımı bilmesi ikimize de bir güven verir. Bir, onun şimdi içinde yürüdüğü ve hergün keşfettiği bir alem vardır. Bir de bizim ikimizin paylaştığı alem. Benim bakışım, onun dönüp bana bakması bizim alemimizi sürdürür. Sonra, ama köşeyi döner ve benim bakışımın yetişemediği yeni dünya başlar.
*
Biraz övünelim: Kızım akıllı ve zevk sahibidir. En iyi hikayeyi benim anlattığımı, hiçbir kararsızlık geçirmeden söyler ve hafta sonları sabahları yanıma uzanıp hikayesini ister. Kişilik sahibi olduğu için de ne istediğini bilir: ‘‘Gene cadı olsun, hapishaneden kaçsın ama kör olmasın ve ihtiyarlamasın, sonunda da küçük çocuğu ele geçiremesin’’. Sevdiği yerlerin uzatılmasını ister. Sevmediği yerleri, daha ben hikayeyi kurarken yüzüme söyler. Ona hikaye anlatmak, bu yüzden, aynı anda hem yazmak hem de yazdığını çocuk olup okumaktır.
*
Bütün gerçek sevgi ilişkilerinde olduğu gibi ilişkimiz aynı zamanda bir iktidar mücadelesidir. Kimin dediği olacak: 1. Televizyonda hangi kanala bakılacak. 2. Hangi saatte yatılacak. 3. Hangi oyun oynanılacak ya da hiç oynanılmayacak ve benzeri pek çok karar tartışmalar, kavgalar, hileler, tatlı kandırmalar, gözyaşları, azarlamalar, küskünlük, barışma ve pişmanlıklarla geçen uzun siyasetler sonunda kararlaştırılır. Bütün bu hareket yorucu ve mutluluk vericidir ama sonunda birikir ve bir ilişki ve arkadaşlık tarihi oluşur. Uzlaşırsınız çünkü birbirinizden vazgeçemezsiniz. Onu düşünür yokluğunda kokusunu hatırlarsınız. Onun yokluğunda ben saçlarınının kokusunu fena özlerim. Benim yokluğumda o benim pijamalarımı koklar.
RESİM VE HAFIZA Baba kızın birlikte oynadıkları oyunlar: Suluboya, kuruboya, resim yapmak. Rüya'nın yaptığı sanat eserleri bazen babasının yazıhanesinde asılıyor. Bir de hafıza oyunu oynuyorlar birlikte... Çifti bulan, hafızası kuvvetli olan kazanıyor.
SABAHLARI BİRLİKTE Orhan Pamuk eskiden gece yarılarına kadar çalıştığını, sabah dörde kadar yazdığını söylüyor. Ama kızı Rüya doğduktan sonra hayatı bu anlamda değişiyor. Sabahları onu okula götürüyor, okul kapısından içeri girene kadar arkasından el sallıyor...
ONBİR SEANSLARI Orhan Pamuk, cumartesileri sinemaların 11’deki çocuk seansının tadını ancak akıllı babalar bilir, diyor. Kızıyla birlikte seyrettiği filmler mi? İlk aklına gelenler arasında Böcek ve Oyuncak Hikayesi yer alıyor. Baba, arada bir ‘‘Güzel mi?’’ diyor, kızı anlamadığı yerlerde makul sorular soruyor.
BABASININ KIZI
Orhan Pamuk'un iki ‘‘rüya’’sı var. Biri ‘‘Kara Kitap’’ın kadın kahramanı, diğeri güzel kızı. 7 yaşında. Ve babasının romancı olduğunu çok iyi biliyor. Sadece onu değil, ‘‘Benim Adım Kırmızı’’nın ona ithaf edildiğini de. Önceleri kitabın başını açıp, ismine bakmaya bayılıyordu.
Kahraman babam
Hollywood ünlülerinin çocukları babalarıyla ilişkilerini anlatıyor.
Kimi hüzünlü kimi neşeli. Ünlü yıldızlar ve yönetmenler de
sıradan insanlarla babaya olan hayranlığı paylaşıyor.
Hollywood ünlülerinin ortak özelliği babalarının hayatlarında model aldıkları kahraman olması
JUDY LEWIS-CLARK GABLE
‘Clark Gable babamdı ama çok geç öğrendim’
Judy Lewis 31 yaşına gelinceye kadar Loretta Young tarafından evlat edinildiğini zannediyordu. Bütün Hollywood'un bildiğini, o, düğününden iki hafta önce nişanlısından öğrendi. Judy, Clark Gable ile Loretta Young'ın gerçek kızıydı!
'Annem Loretta Young film yıldızıydı. 1935'te Clark Gable ile birlikte Vahşetin Çağrısı adlı filmi çekiyorlardı. Birbirlerine aşık oldular ve annem hamile kaldı. Bekar bir anneye o günlerde iyi gözle bakılmıyordu. Gerçek öğrenilecek olursa kariyeri sona erecekti. Clark Gable için de aynı durum sözkonusuydu, çünkü o sırada evliydi. Annem hamileliğini gizlemeyi başardı ve beni doğurduktan sonra bir öksüzler evine verdi. Ben dokuz aylık olduğumda, annem iki küçük bebeği evlat edindiğini ilan etti. Bir hafta kadar sonra da, belgelerde bir karışıklık olduğu gerekçesiyle diğer bebeği öksüzler evine geri verdi. Bütün bunlar, öz kızı olduğumu gizlemek için yazılmış bir senaryoydu.
Tam 31 yaşıma gelinceye kadar annemin beni evlat edindiğini sanıyordum. 'Gerçeği öğrendiğimde babam ölmüştü ve onu tanıma şansım artık yoktu.
'Beni görmeye sadece bir kere gelmişti. On beş yaşındaydım. Okuldan döndüğümde onu salonda otururken buldum. Rüzgar Gibi Geçti'yi daha yeni seyretmiştim ve Clark Gable'ı evimizde görmek benim için tam bir şoktu. Annem 'Gel de, Mr. Gable ile tanış' dedi. Gable beni karşısına oturtup bir yığın soru sordu. Arkadaşlarım, okulum, yaşantımla ilgili bir yığın soru. İki buçuk saat kadar konuştuğumuzu hatırlıyorum. Sonra, giderken beni alnımdan öptü. Babam olduğunu bilmiyordum... ama, o biliyordu.
'Düğünümden iki hafta önce nişanlım gerçeği açıkladı. Bunu benden başka herkes biliyordu. Annem biyolojik kızı olduğumu açıklamaya hala yanaşmıyor. Basının bu konudaki sorularına verdiği cevap hiç değişmiyor. 'Bütün bunlar dedikodu. Geçmişte yaptığım açıklamalara ekleyecek bir şeyim yok.’’
MICHAEL-JOHN WAYNE
‘Otoriter bir babaydı’
Yapımcı ve film dağıtımcısı Michael Wayne, yedi kardeşin en büyüğü olarak geniş Wayne kabilesinin şefi ve ünlü aktörün mirasının yöneticisi.
'Babamın ilk eşi Josephine'den, yani annemden dört, üçüncü eşinden üç çocuk olmak üzere toplam yedi kardeşiz. Babam her zaman sözü tartışılmaz kanun ağırlığında, son derece otoriter bir insandı. İş hayatına çok erken atıldım ve kısa bir oyunculuk serüveninden sonra yapımcı oldum. Babamdan miras aldığım en önemli özellik delice çalışmam olmalı. O da çok çalışırdı. 152 film yaptı. Ama o benden farklı olarak eğlenmeye ve dinlenmeye de en az iş kadar önem verirdi.
'Meksika'da bir film çekiyorduk ve filmin yapımcısı da bendim. Bir akşamüstü ben ertesi günün çekimleri üzerinde çalışırken babam 'Michael, gel buraya!' diye seslendi. Verandada sallanan koltuğa oturmuş, günbatımını seyrediyordu. Oturup onunla birlikte manzara seyredemeyeceğimi, çalışmam gerektiğini söyledim. 'Otur şuraya!' dedi. 'Yarın, hepimiz buradayız, iş konuşmak için yeterince zamanımız olacak. Ama bu günbatımı yarın burada olmayacak!' Ona itiraz etmek, karşı çıkmak gibi bir şey düşünülemezdi bile.
Yüzmek, dalmak, tekneyle dolaşmak, satranç ve poker oynamak başta gelen hobileriydi. Günde beş paket sigara içmesinin bedelini çok ağır ödedi. Kanser bütün vücudunu sardığında, ölümü de tıpkı bir kahraman gibi karşıladı.'
PATRICIA-ALFRED HITCHCOCK
‘Babamla birbirimize çok yakındık'
Patricia Hitchcock'un California'da yemyeşil çimlerin ortasındaki muhteşem evinde, gerilim ve korku ustasının filmlerindekinin aksine huzur dolu bir ortam var.
'Tek çocuktum ve birbirimize çok bağlı bir aileydik. Babam, zamanının büyük bir kısmını alan işi dışındaki saatlerini genellikle biyografi ve detektif hikáyeleri okuyarak geçirirdi. Her cumartesi de mutlaka benimle alışverişe çıkardı. Onu bir deha değil de, sıradan bir baba gibi görmemin nedeni birbirimize hep çok yakın olmamızdı belki de. Çocukken annem beni onun her filminin setine götürürdü. Çekimlerinin tek bir karesini bile kaçırdığımızı sanmıyorum.
'Oyuncu olmak istiyordum, ama o zamanlar bu konuda eğitim veren okullar çok sınırlıydı. Babamsa mesleği mutlaka çok ciddi olarak öğrenmem konusunda ısrarlıydı. New York'ta devam ettiğim iki okuldan sonra, Londra'da eğitim gördüm. 1949'da Sahne Korkusu'nu çekerken babam filmde bana da küçük bir rol verdi. Daha sonra, tehlikeli bir araba sahnesinde dublöre ihtiyacı olduğunda da beni çağırdı. Onunla iki sinema filmi daha yaptım. Evlenip iki çocuk sahibi olunca da mesleği tamamen bıraktım. Bugün hem ben hem de iki kızım Hitchcock ismine son derece saygılı ve dikkatli bir yaşam sürdürüyoruz.'
LESLIE-HUMPHREY BOGART
‘Onsuz büyümekten keder duydum’
Lauren Bacall ile Humphrey Bogart'ın kızları Leslie Bogart bugün 42 yaşında, Los Angeles'ta gözlerden uzak, sessiz sakin bir yaşam seçen bir yoga öğretmeni.
'Babam öldüğünde dört buçuk yaşındaydım. Hem annem hem de babam çok ünlü yıldızlar oldukları için onları birbirinden ayırmak benim için çok zordu. Babam çok popüler bir insandı. Hakkında hiç kimsenin tek bir kötü söz söylediğini işitmedim. Onu insanlara karşı savunmak zorunda kalmamam bana bıraktığı en büyük miras. Ama bu, onsuz büyümekten duyduğum kederi yok etmiyor. Yaşasaydı nasıl bir ilişkimiz olacağını bilememek çok hüzün verici. Onu küçücük bir çocukken kaybetmiş olmam ve perdede hep genç, canlı, mükemmel bir tip olarak izlemek korkunç bir şey. Onu tıpkı diğer insanlar gibi sevebilmeye ancak şu son on yılda alışabildim. Herhalde, yaşlandığım, üzüntüm ve öfkem biraz yatıştığı için. Yine de, hiçbir zaman onu sizin gördüğünüz gözle göremeyeceğim.
'Babamla ilgili hiçbir şey hatırlamıyorum. Annem onunla ilgili birçok güzel şeyler anlattı. Ağabeyime ve bana onu bir yıldız olarak değil, her şeyden önce bir insan ve bir baba olarak görmemizi öğütledi. Ağabeyimle de babam hakkında çok konuştuk. Ama ne annemin ne de ağabeyim Steve'in babamla ilgili anlattıkları, benim kendi anılarımı hatırlamama yardımcı olmadı. Galiba, çocuklar çok acı veren bir olay yaşadıklarında bütün anıları da siliniyor. Benim başıma gelen de bu sanırım.'
MARIA-GARY COOPER
'Kızılderililer babamı yakalayınca korktum'
Gary Cooper'ın kızı Maria Cooper New York'ta yaşayan bir ressam.
'Küçük bir çocukken onu normal bir baba gibi görüyordum. Aktörlük de benim için tıpkı diğerleri gibi bir işti. Ailem, altı yedi yaşıma gelinceye kadar babamın hiçbir filmini görmeme izin vermedi. Herhalde, bir çocuğun bazı şeyleri anlamasının zor olacağını düşünmüşlerdi. Bir doğum günümde babam bir projeksiyon makinesiyle bir perde hazırladı ve Maceralar Kralı adlı filmini göstermeye başladı. Filmi heyecanla izliyordum. Çok beğenmiştim. Ama Kızılderililer babamı yakalayıp ona işkence etmeye başlayınca dondum kaldım. Başımı çevirip babama baktım. Projeksiyon makinesinin yanında bir şeyler yapıyordu. Yüzümdeki ifadeyi gördü. Ne kadar korktuğumu anladı. Sonra bana göz kırptı ve gülümsedi. Sinemayla hayatın birbirinden çok ayrı, iki farklı şey olduğunu o anda anladım. Hayatımın en önemli tecrübelerinden biriydi. Daima dengemi sağlamayı öğretti bana.
STEVEN-ARNOLD SPIELBERG
'Babamı yıllar sonra affedebildim'
Annesiyle babası, Steven Spielberg 16 yaşındayken boşanmışlar. Bu yüzden babasını suçlayan ünlü yönetmen onunla tam on beş yıl görüşmemiş. Kendisi de bir çocuk sahibi olduktan sonra boşanıp yeni bir evlilik yapınca babasına duyguları değişmiş. E.T filmi de anne ve babasıyla ilgili duygularının manifestosuymuş.
'Babama çok kızgındım, çünkü annemle yeniden evlenmesini istiyordum ama o evlenmedi. Kendi oğlumun da annesiyle ben boşandıktan sonra aynı umudu taşıdığını hissettim.
'Bakın, 16-17 yaşındasınız ve hakkında çok az şey bildiğiniz bir konuda annenizle babanızı suçluyorsunuz. Ben de nedenlerini bilmediğim bir boşanmayla ilgili yargılarda bulundum. Günün birinde annem de, sadece babamı suçlamamam gerektiğini, kendisinin de hataları olduğunu söylediğinde babamı yeniden kazanmak için çaba gösterdim.
'O harika bir büyükbaba,' diyor babası için. 'Çocuklarım onu çok seviyor... çünkü onlara sürekli hediyeler veriyor.'