Güncelleme Tarihi:
Zenginlik hayali kurup duruyoruz ama sizin kitaba göre mutluluğun anahtarı zenginlerin cebinde görünmüyor.
- Değil tabii ki. Çünkü ceplerindeki başkalarının paraları, kendi paraları değil.
Ne demek bu?
- Çalıştırdıkları birçok insana bakıyorlar. Büyük paralarla oynuyorlar. Aldıkları riskler çok büyük.
Hadi başlayalım. Üç ünlü grubu ele alalım. İşadamları, sanatçılar ve futbolcular… Sıkıntılarında nasıl farklar var?
- Çok fark yok. Üzerlerindeki basınç çok fazla. Yaşam içinde farklı bir yere taşınmışsan kendi ailen içinde bile sorunlar yaşamaya başlıyorsun. “Biz niye böyle yaşayamıyoruz” diye çevrende öfke yaratıyorsun. Bu, ister istemez bir yalnızlaşmayı getiriyor.
Mirasçılar, parasını kendi kazananlar, kazara zenginler diye ayırıyorsunuz. Onların sorunlarının farkı var mı?
- Çok, para işin içine girdiğinde çok fark var. Mesela biz ‘şanslı sperm kulübü’ diyoruz. Çok zengin bir babanın oğlu olarak doğdu. Sonra kendi çocuklarına sahip olup, hayatını devam ettirdi. Sandığımız kadar kolay değil böyle bir insanın yaşamı. Hep bir bariyeri aşmaya çalışıyorlar. Varlığa doğmak başa bela bir şey. Küçük bir gecekonduda doğmanın çok daha güzel, insanı hırslandıran ve ileriye götüren yanları var. Daha fazla çalışıyorsun, risk alıyorsun. Diğer türlü her şeyin kontrol altında. Ne giyeceğinden ağzından çıkacak en küçük kelimeye kadar… Annenin babanın gözüne girebilmek, serveti koruyabilmek için çok ayrı bir çaba göstermen gerekebilir.
Servete doğanlar, kendi istedikleri gibi bir hayat yaşayamıyor mu?
- Planlı programlı olma durumu sıkıcı olabiliyor. Benim karşıma gelip 300-400 milyon doları olduğu halde “Bu kadar param olacağına, elimi tutacak biri olsaydı” diye ağlayanlar oldu.
Cemiyetin kadınlarına baktığımızda birçok gülen fotoğraf var, aslında
mutsuzlar mı?
Ya evi hastaneye çeviriyoruz ya yurtdışına gidiyoruz
Cumhurbaşkanının bir akrabası da şizofren olabilir diyorsunuz, ünlü bir uyuşturucu bağımlısıysa onu çok hastanede yatıramayacağınızı söylüyorsunuz. Peki ne yapıyorsunuz?
- Mesela bir başbakanın depresyonu ilaç vererek, pijama terlik hastanede yatırarak, onu bir ay orada tutarak tedavi edilemez, çok gizli olması lazım.
Çok var mı devlette psikolojik sorun yaşayan?
- Elbette. Şizofreninin oranı yüzde bir. Ne devlet yetkilisi, ne psikiyatr, ne gazeteci dinler.
Uyuşturucu kullanan bir VIP hastayı, hastaneye yatırmadan nasıl tedavi ediyorsunuz?
- Evlerini hastaneye çevirdiğimiz vakalar olabiliyor. Onun dışında çok özel yerlerde tedavi edebiliyoruz. Biliyorsunuz psikiyatride anadilde tedavi edilmek durumundasınız. “Gideyim İsviçre’ye kendimi orada tedavi ettireyim” deme şansınız yok. Bana 35 yaşında bir erkek geldiği zaman annesi içeri girmek istiyor, “Oğlum tam anlatamaz, izin verin biraz da ben anlatayım” diyebiliyor. Yurtdışında kimse bunu anlayamaz. Türkiye’de bir eroinmanı yatırdığım zaman yanında annesi, babası, karısı hepsi olabiliyor.
Bir işadamı İsviçre’de tedavi görmek istediğinde yanında siz de mi gidiyorsunuz?
- Çağrılıyorum. Oradaki konsültasyona katılıyorum.
Yurtdışında tedavi, hastalara eşlik etme yaygın mı?
- Evet yaygın. Eğer özellikle varlık, şan şöhret varsa, değişik yansıtılabiliyor Türkiye’de. Kalbine, böbreğine, karaciğerine kolay dokundurtuyor ama kimse ruhuna dokundurtmak istemiyor.
Zavallı zengin çocukları!
Ünlülerin çocuklarının sorunları ne?
Çocuklar kendisi için planlar yapılarak doğuyor. İsviçre’de hangi lisede okuyacağı, Amerika’da hangi üniversiteye gideceği… Soyadının altında bir şekilde kendini farklı hissedemiyor bir süre. Annem gibi mi olmalıyım, babam gibi mi, yoksa kendim mi... Son yıllarda varlıklı ailelerin çocukları bu yüzden daha
çok sanata eğiliyor.
Zavallı zengin çocuk reaksiyonu diye bir şeyden bahsediyorsunuz, o nedir?
Diyelim bir başarı elde etti. Gazeteler onu yazdı. “Nasılsa babası yazdırmıştır!” Çok güzel bir tablo yarattı. “Annesinin sayesinde yapmıştır!” Yani hiçbir başarısı kendisine atfedilmiyor. O yetersizlik içinde çocuk ciddi şekilde öfke
duymaya başlıyor.
Nasıl sorunlar yaşıyorlar?
Şan, şöhret, para narsisizmi ciddi şekilde kabartıyor. Kolay kolay depresyona girmiyorlar. Ama girdikten sonra narsistik depresyon ağır bir yaradır. Bu ağır yaradan dolayı intihar düşünceleri olabiliyor.
Çok basit bir aile probleminden ciddi bir iflas doğabiliyor diyorsun kitapta. Nasıl oluyor bu?
Baba-oğul arasındaki basit bir problemi düşünün. Sonunda hisseler bambaşka kişilere satılabiliyor. Ortalık toz duman oluyor. Yatırımlar durduruluyor. Oğul babaya küsüyor. Çatışma çıkıyor, yönetim kurulu dağılıyor vs. Profesyonel yöneticilere burada çok ciddi iş düşüyor.
Peki size nasıl bir iş düşüyor?
Aile içi dinamikleri oturtmaya çalışıyorum. Mesela çocuklara diyorum ki, “Asla annenizle, babanızla çatışmayın, ona istediğini verin. Çünkü zamanı geldiğinde o size direksiyonu verecek. Zamanı gelmeden direksiyonu almaya çalışmak senin için bir travma olacak. Sen farklı bir şirkette, annenin babanın sahnesinin dışında yer al” diyoruz.
Aileler diretiyor mu illa benim yanımda çalışacak diye?
Eğer sosyo-kültürel seviye yüksekse başka yerde pişmesini istiyor zaten. Ama sonradan zenginler tablosunda çocuğu yanında istiyorlar. “Senin ne işin var başkasının yanında, kul köle mi olacaksın, gel benim yanımda ol” diyor, çocuk yan odada bilgisayarda oyun oynuyor. Bu onu tatmin etmiyor. “Ben niye gidiyorum fabrikaya” diyor.
Sanatçılar, futbolcular, VIP’ler…
Sanatçılar arasında en çok görülen problem?
“Ben bittim, mahvoldum, beni sevmiyorlar, hiçbir şekilde albümlerim satılmayacak…” Çok yoğun bir konser döneminden sonra bir boşlukları oluyor. O dönem en depresif dönemleri.
Futbolcular?
Futbolcuların yaşantısı iki boyutlu. Çok fazla sosyal ilişki içinde değiller. Kamplarda geçiyor hayatları.
Neden hep ünlü kadınlarla beraber oluyorlar?
Futbolcular yakışıklı, zengin, genç. Bu çocuklar 13-14 yaşlarında keşfedildikleri için eğitim alamıyorlar. Eğitim alamadıkları için belirli konular güdük kalıyor. Basit bir arabaya binmeden Maserati alırsanız ne olur onu düşünün. Böyle sıkıntıları oluyor. O yüzden hayatlarının yakınları tarafından yönetilmesi gerekiyor.
Sıradan insanlar mı daha çok aldatıyor, VIP’ler mi?
VIP’in aldatması çok zor. Çok ortada çünkü. Cebinden düşen 2.5 liranın sesi bile hepimizin kulağına geliyor. Dolayısıyla bu konularda sıradan insanlara göre daha az aldatıyorlar.
Aman dikkat!
Şarap tanrısı Dionisos’un yoldaşı Satiros, Frigya’yı gezerken Midas’ın gül bahçesinde uyuyakalmış. Satiros’u bulup, on gün on gece sarayında ağırlayan Midas’ın konukseverliğinden etkilenen Dionisos, kralın bir dileğini gerçekleştireceğini söylemiş. Kral Midas da her dokunduğunun altına dönüşmesini ve böylece daha zengin olmayı dilemiş. Ancak yemek için dokunduğu yiyecekler altına dönüşünce bu uğursuz gücü geri almasını istemiş. Midas’ın durumuna acıyan Dionisos krala Paktalos Irmağı’nda yıkanmasını söylemiş. Bu ırmakta yıkanan Midas, her tuttuğunun altına dönüşmesinden kurtulmuş. Bu hikâye kuşkusuz
“Ne istediğine dikkat et, gerçekleşebilir” mesajı da veriyor.
Sigmund Freud, cinsel yaşam ve paraya saplantılıydı. Tutku duyduğu kadınlara 900’ün üzerinde aşk mektubu yazmıştı, depresyonun ve
ümitsizliğin dibini görmüştü, rakiplerine dargındı.
Şöhretler anlatıyor
Hiç tanınmamayı isterdim
Seren Serengil - Şarkıcı
Benim durumum acıklı olmayan gibi görünüp aslında en acıklısıydı şüphesiz. Şöhret kendi seçimim değildi. Daha doğmadan yatak odam gazetelerde yayımlanıp “Seren bu odada yatacak” yazıyordu. Kaç dadıyla büyüdüğüm yazıldı, çizildi. Babamla annemin boşanmasında bile gazetelerde başroldüm. Babamın şöhreti bana bir çocuk olarak çok cazip geliyordu. Herkes yanımdan geçerken “Öztürk Serengil’in kızı” diyordu. Tanımayana da “Biliyor musunuz ben Öztürk Serengil’in kızıyım” diyordum. Sonra ayrıldılar, birdenbire yanımızdaki ışık kayboldu. Annem yurtdışına gönderdi. İlk sendrom orada başladı. Kimse tanımıyor, ilgi göstermiyor. Okulun yıldızı değilim. Yazın Türkiye’ye geldim, gece gezmelerim başladı. Yine flaşlar patlıyor, yine gazeteler “Seren yurda döndü, Seren araba aldı” derken şöhret olmuştum. Annemin beni uzakta tutmak için yurtdışı çabaları sürerken ünlü gazeteci Şenay Düdek’in annemi arayıp “Seren sahneye çıkmalı” dediğini duymamla İsviçre’deki okuluma dönüp eşyalarımı zor topladım. 16 yaşında Maksim’de Türkiye’nin en genç assolisti olmuştum. Babamın bıraktığı soyadını kimsenin masasına meze etmeden olması gerektiği yerde olması gerektiği kadarıyla taşımaya çalıştım şöhreti.
Yine de hiç tanınmamayı çok isterdim ne kadar büyük bir özgürlükmüş meğer.
Mutlu da etti tedirgin de...
Mehmet Ali Erbil - Oyuncu
Şöhretin albenisi beni mutlu da etmiştir, zaman zaman tedirgin de. Babamın değerleri sayesinde adım adım deneyimledim bu süreci. Ağırlığı taşıyamadığı için yok olan çokça meslektaşımı da gördüm…
İkilem travma yaratıyor
Yeşim Salkım - Şarkıcı
Normal biri gibi yaşamak istiyorsunuz ama farklı olmanız bekleniyor. Bu ikilem travma yaratıyor. Ben de bunlardan payımı aldım. Bazen kaçıp gitmek güzeldir, dönüşünüz
daha güzel olur.
Elma ve armutlar karışıyor
Nurseli İdiz - Oyuncu
Türkiye’de şöhret zor. Paranızın olması bir avantaj. Çünkü paraya ihtiyacınız var ve piyasa bunu biliyorsa size karşı çok
acımasız olabiliyor.