Sorry, ben bir resim sergisi açtım, diyordu. Aradan zaman geçti bu kez Cadrage (Kadraj) adıyla bir fotoğraf sergisi daha açtı. Fotoğraflara baktığınızda meme, popo gibi şeyler gördüğünüzü zannediyordunuz. Bütünü kavradığınızda, aslında kol bacak gibi başka uzuvlar olduğunu anlıyordunuz. Kimse Hıfzı Veldet Velidedeoğlu gibi Türkiye’nin unutulmaz bir hukuk adamının torunundan böyle acayiplikler beklemiyordu. Söyledikleri, yaptıklarıyla tepki çekmeye başladı. Hatta sinir adam ilan edildi. Biz de merak ettik: Kendini ne kadar sever, efkarı umumiye ondan sıkılmışken o kendinden sıkılmaz mı, illet olarak bahsedilmekten yaralanmaz mı? Velidedeoğlu’nu bulduk ve sorduk.
n Kendinizi ne kadar sevip, ne kadar nefret ediyorsunuz?
- Çok seviyorum. Liseye kadar kendimi hiç sevmezdim. Kötü talebeydim, boyum çok uzun olduğu için sürekli dalga geçerlerdi. Babam saçlarımı asker tıraşı yapardı, hayatta hiçbir şey değildim. İş hayatına girip bir şeyler yaptıkça kendimi sevmeye başladım.
n Kendini sevmek iyidir ama hatalara da düşürmez mi?
- Aptal sevgide düşürür. Ama akıllı sevgide hataya düşmezsin. Hatayı tekrarlamazsan sorun yok.
n Egonuzu nasıl tarif edersiniz?
- Ben egoistim ama iyi niyetli, yardımsever bir insan olduğum için egoist olduğumu hissedemezsiniz.
n Eskiden böyle değildiniz, ne oldu?
- Yaklaşık 10 yıldır egomu ortaya çıkardım. Bir gün bir davete gittim, üzerimde gri bir elbise var. Arkadaşım ‘E, Alinur siyahlardan grilere geçmişsin. Yavaş yavaş saçlar beyazlaşınca uyum oluyor tabii’ dedi. Bunu söyleyen insan kel. Eskiden bu tür şeylerde susardım. Şimdi, ‘Senin benim saçıma laf etmeye hakkın var mı, sen kelsin. Ne konuşuyorsun’ diye cevap veriyorum. Artık durumu idare etmiyorum, kibarca kabalık yapıyorum.
n Kendinizden sıkılmıyor musunuz hiç?
- Hiç sıkılmıyorum. Sıkılmak aptallık. Dünyaya bir kere geliyorsun, 24 saatin 8 saatini uykuda geçiriyorsun. 16 saat ayık kalıyorsun. Niye sıkılacaksın, bu hayat bir daha gelmeyecek.
BANA GICIK OLDULAR
Peki niçin sizden bir illetmiş gibi bahsediliyor?
- Çoğu beni tanımıyor. Ne düşündükleri beni ilgilendirmiyor ayrıca. Ama bizde nedense yaptıklarıma kimse olumlu tarafından bakıp zevk almaz. Bir ara bütün filmlerim yurtdışında ödül aldı. Bana gelip, ‘Yahu yine ödül almışsın ya’ dediler. Bunu ancak Türkler söyler. Böyle insanlar çok olunca ve beni tanımayınca oluyor öyle şeyler.
n Dişinizin arasına ‘sorry’ yazıp ortaya çıkınca, insanlar size gıcık olur tabii...
- Türkiye’de, modern sanatın yurtdışında nasıl finansal desteklerle, sponsorluklarla yürüdüğünü çoğu kişi bilmiyor. Para olmazsa sanat olmaz. Medici Ailesi olmasaydı, Rönesans olmazdı. Kendi imkánlarımla böyle çalışmalar yapıp, üstüne üstlük satmayınca bana gıcık oldular. Dişimin arasına sorry koydum, çünkü reklamcıyım. İnsanları nasıl tuzağa düşüreceğimi bilirim. 10 bin kişi gelmişti sergiye. Beğenenler de oldu beğenmeyenler de. Herkesin beğenmesi gerekmiyor.
n Size en fazla, ‘Yaptıklarını sanat zannediyor’ eleştirisi geliyor. Sanat mı?
- Son sergideki bütün fotoğraflar, son derece profesyonel çekilmiş ve kadrajlanmış fotoğraflar. Ben bir teknik uygulayarak farklı şeyler yapıyorum. Suluboya, ışık, enstalasyon hepsi birer tekniktir. Bunu herkes kullanılır ama herkes yaptığında farklı bir şey ortaya çıkarır. Kendi zevkim için yapıyorum. Beğenen beğenir, beğenmeyen beğenmez. Fotoğrafçılığa dün başlamadım. Babam amatör fotoğrafçıydı. Evimizin çatı katında karanlık odası vardı, biz tab ederdik. Evimde analog kameradan dijitalin en iyisine kadar makinem var. İleri teknolojiye çok meraklıyım. İsteyene bu konuda kurs verebilirim.
n Sizi aradığımda cep numaramı telefonunuza kaydedemediniz ama...
- Kullandığım telefon değil, en küçük bilgisayar. Telefon bunun üzerindeki yan unsur. Telefon özelliği çok fazla değil.
n Siz sanatçı mısınız?
- Evet. Ayrıca ben yıllardan beri sanat tekniklerini kullanarak ticaret yaptım.
n Peki niçin herkes size had bildiriyor o zaman?
- Haddini bilmeyenler had bildirmeye çalışıyorlar. Beni kulaktan duyma şeylerle tanıyorlar. Snob, burnu havada, ukala görünüyorsun diyorlar. Bunun bir sebebi var aslında. Geniş çevrem olsun diye çaba sarf eden biri değilim. Kendi kendime yaşıyorum. Kimseye ihtiyacım yok. Saatlerce otomobil üzerine konuşmam, futbol muhabbeti yapmam. Yani geyik muhabbetini sevmiyorum. Futbol konuşmayınca zaten çevredekilerin yüzde 50’siyle iletişim kopuyor.
n ‘Beni eleştirenler seslerini kesip otursunlar’ mı diyorsunuz yani? - Ben demedim, siz dediniz. Ama bana da çok ters gelmedi.
n Sizin gurunuz kim?
- Önemli insanların değil değerli insanların peşinden koş, derdi dedem. Ondan çok şey aldım, ama ben dedemi Hıfzı Veldet olarak değil, dede olarak tanıdım. Yapıtlarını, Türkiye’ye katkısını 20’li yaşlarımda anladım. En büyük gurum dedemdi. Mehmet Barlas’ın yanına beni bir hafta koyun, hiç sıkılmadan otururum. Ne zaman karşıt fikirle karşısına çıksam, hep kaybetmişimdir. Daha bilmediği bir şeyi göremedim.
n Mutlu bir adam mısınız?
- Genelde mutlu bir adamım. İstediğim, hayal ettiğim şeylerin birçoğuna erken yaşlarda ulaştım. Otuzumdan sonra kendimi daha iyi tanımaya başladım. Beni en çok kızdıran şey yine kendimim. Kendimden daha çok beni sinirlendiren hiçbir şey olamaz. Bir aptallık yapınca, ben bunu nasıl yaptım diye acayip sinirlenirim.
n Hálá reklamcılığa devam ediyor musunuz, yoksa kendinizi sadece sanata mı adadınız?
- 32 yıldır reklamcılığın içindeyim. Ama bunun dışında başka işlerle de uğraştım. Amerika’da televizyon şirketi kurdum, çünkü oradaki Türkler buradaki haberlerden bihaber yaşıyordu. Bunun altında aslında gizli bir milliyetçilik var. Yoksa gider 15 benzin istasyonu alır, para basardım. Eskiden
film çekerdim, son üç yıldır film çekmiyorum ama zamanım şirkette geçiyor.
BABAM BENİ SEVMİYOR ZANNETTİM AMA...
Babamı kaybedeli 11 yıl oldu. Gençliğimde babamla çok mücadele ettim. Gitar isterim, almaz; arabayı isterim, vermez; bir şey istersin olmaz der. Sürekli engel. Babama karşı çok negatif oldum. Beni sevmiyor zannettim. Yaşım otuzu geçince yavaş yavaş gerçekleri anlamaya başladım. Otuz yaşında Tanrı’nın, annenin, babanın, kardeşin ne olduğunu anladım. Tam anladım, babamı kaybettim. Onu çok özlüyorum.
Siz sosyete misiniz?
Orta tabaka bir aileden geldim, profesör bir dede ve mühendis bir babanın oğluyum. Bu unvanı kabul etmiyorum. Gerçek sosyete parayla kültürün beraber olduğu kitledir. Türkiye’de şimdi sadece parası olana sosyete diyorlar. Veliaht diye sundukları adamlara bak, bilmem ne kebapçısının oğlu. Onlar sosyete değil, burjuva. En sevmediğim şey, bir kulübe gidip ön masada oturmak. Oturmadım mı, oturdum, ama biri elinizden tutup oturtuyor. Bana en kafa masayı yap gibi şeylere hayatımda meyletmedim. Ben zaten üç yıldır içki içiyorum. İçmeyince çok para harcamıyor, itibarlı müşteri olmuyorsunuz. Statüyü altınızdaki arabayla ölçüyorlarsa, arabamla arkadaş olsunlar.
Kompleksleriniz var mı?
Evet var. Çok erken yaşta çalışma hayatına atıldığım için, yurtdışında okumak hep içimde kalmıştır. Bir fırsat bulsam gidip Amerika’da bir yerde okuyacağım, o kompleksimi bir yerde yenerim. Kompleks demeyeceğim ama en kıskandığım şey, bir insanın beş lisan konuşması. Kafam basmıyor böyle bir şeye.
ERKEK MİLLETİNİ SEVMİYORUM
Kadınlarla aranız nasıl?
- İyidir herhalde.
n Ne kadar iyi?
- Bana sorarsanız çok iyi. Neden olmasın? Kendim de dahil erkek milletini sevmiyorum, kadınları daha çok seviyorum.
n Evlenip boşandınız. Tövbe diyenlerden mi devam diyenlerden misiniz?
- Evlenmek de, boşanmak da çok normal. Herkesin tarzı başka, tövbeli falan değilim. Yıllarca evlenmedim, çünkü işimle ilgiliydim. Çocuğum olursa sorumluluğunu almaya hazır hissetmiyordum. Çocuğum benim istediğim gibi yetişmek zorunda değil. İnsan çocuğunu olmadık bir yaşta kaybedebilir, hırsız olabilir, yalancı olabilir, kızın olur, lezbiyen olabilir, uyuşturucu kullanabilir. Bunu çocuk yapmadan önce düşünüp her şeyiyle onu kabul etmek gerekir. Çocuk olduktan sonra ‘Nedir bu çocuktan çektiğim’ laflarına hiç tahammülüm yok.