Arkun Demiroğlu
Oluşturulma Tarihi: Şubat 11, 2012 01:18
Tanımamışsınız. Ne annenizi ne de babanızı tanımamışsınız. Ailenizden de kimse gelip sizi bulmamış, sizi sevdiğini söylememiş. Yıllarca yetimhanede bekleyip, bir gün birilerinin sizi bulup ailelerine katmalarını beklemişsiniz. Günler, aylar, yıllar böyle geçmiş...
Bugün 40 yaşındasınız ve insanlara umut dağıtıp onların problemlerini çözüyorsunuz. Hiçbir konu tabu değil sizin için. Her konuda herkese yardım edebilecek kadar bilge bir insansınız artık. Her gece sizinle konuşup, sizden sorunlarına çare arayan o kadar çok insan var ki.
Adınız Melina. Radyoseverler sizi ne kadar iyi tanıdıklarını düşünseler de bugüne kadar kimse resminizi görmüş değil. Radyonun bir numaralı sesisiniz. Sizi sadece radyodaki çalışma arkadaşlarınız tanıyorlar ve onlar için siz olabildiğince uzak, mesafeli bir iş arkadaşısınız. Gerçek hayatta isminiz Claire Martin.
Pierre Pinaud’nun ilk uzun metraj filmi ‘Parlez-moi de vous’da (Bana Kendinizden Bahsedin) Melina/Claire rolünde iki Cesar ödüllü yetenekli oyuncu Karin Viard’ı izliyoruz. Paris’te büyük, güzel bir apartman dairesinde köpeğiyle yalnız yaşayan Claire evine geldiği zaman uyuyabilmek için kendini bir dolaba kapatıyor. Küçük, kaybolmuş bir kız çocuğu gibi...
Sevgiyi arayan genç kadın günün birinde kendisini terk eden annesini bulmaya karar veriyor. Yapılan araştırma Claire Martin’i farklı bir dünyaya, Paris banliyösüne sürüklüyor. Anne rolünde başarılı oyuncu Nadia Barentin’i izliyoruz. Claire annesine kimliğini açıklamıyor ama annesinin hayatından memnun olmasını da kabullenemiyor. Siz bir ömür boyu fobilerinizle, travmalarla boğuşun, sizi ilk günden terk edip giden anneniz pişman bile olmasın...
Mesele anne olacak bu kadından intikam almak da, çocukluk yaralarının hesabını sormak da değil. Tek mesele hayatınızda bir kere de olsa annenizin sizi sevdiğini duyabilmeniz. Hele gardrobunuzda 40 yıl önce annenizin size yazdığı ve günün birinde sizi bulmak için geri geleceğini söylediği bir mektubu hâlâ saklıyorsanız...
Karin Viard’ın canlandırdığı Melani/Claire’in bir hastane odasında annesinden kendisini sevdiğini duymak için çabaladığı sahne, filmin en dokunaklı sahnelerinden biri. Filmde zaman zaman Greta Garbo’yu, zaman zaman da Carole Lombard’ı anımsatan Karin Viard’ın trajediyle komedi arasında kurduğu denge ise büyük oyunculuğunun bir kanıtı... Bu yıl ‘Polisse’ filmindeki rolüyle Cesar ödülüne aday olan oyuncudan önümüzdeki haftalarda yeni tiyatro oyunu ‘Lucide’deki rolüyle bahsedeceğim.
‘Parlez-moi de vous’ kusursuz bir senaryoya sahip olmasa da Fransa’da arka arkaya çevrilen ve ülkenin bir bütün olduğunu anlatan filmlerden farklı bir
film. Pierre Pinaud’nun ilk filminde önemli olan mutlu bir son veya kalabalık bir ailenin terk ettikleri bir bireyi aralarına alıp ‘iyileştirmeleri’ değil. Asıl önemli olan bir kadının ayaklarının üzerinde durabilmesi ve kendi yaralarını kendi kendine sarabilmesi... Zaten belki huzur, başkaları tarafından sevilmek yerine insanın kendi kendisini sevebilmesinde gizlidir...
CESAR 2012
1975’ten beri dağıtılan Cesar Ödülleri bu yıl 24 Şubat akşamı Chatelet Tiyatrosu’nda sahiplerini bulacak. Cesarlarda yılın filmi ödülü için daha önce bu sayfada bahsettiğim filmlerden ‘La Guerre Est Declaree’, ‘Intouchables’, ‘Polisse’ ve ‘The Artist’le birlikte henüz yazma fırsatı bulamadığım “L’Exercice de l’Etat”, ‘Le Havre’ ve ‘Pater’ adaylar. 12 dalda Cesar’a aday olan ‘L’Exercice de l’Etat’ filmi Fransız siyaset yaşamına ayna tutuyor ve siyasetçilerin ikiyüzlülükleriyle hırslarını anlatıyor. Ulaştırma bakanının cep telefonunda dört bin kişinin telefon numarası olmasına rağmen tek bir arkadaşı yok...
‘L’Exercice de l’Etat’ filmindeki rolüyle Olivier Gourmet’nin aday olduğu En İyi Erkek Oyuncu ödülüne yine bu sayfada yazdığım oyunculuklarıyla Omar Sy, Sami Bouajila, François Cluzet, Jean Dujardin ve Denis Podalydes de adaylar. Bence 2011’in en büyük performanslarından birini 18 Eylül tarihli Keyif’te ‘Babamı Affedebilir miyim’ başlıklı yazıda bahsettiğim Niels Arestrup ‘Tu Seras Mon Fils’ filminde vermişti. Arestrup’un oyunculuğu Cesar ödülüne aday gösterilecek kalitede bulunmadı... Cesar’a aday gösterilen ve Avrupa’nın en iyi oyuncularından Philippe Torreton’un ‘Presume Coupable’ filmindeki oyunculuğu ise adil bir dünyada, ‘Arestrup’suz bir yarışta Cesar ödülünü kazanmak için yeterli olmalı.
Peki Cesarlarda adalet var mı diyeceksiniz... Melanie Laurrent’ın büyük bir ustalıkla yaptığı ilk filmi ‘Les Adoptes’, Celine Sciamma’nın ‘Tomboy’u, Mia Hansen-Love’ın !f Festivali’nde gösterilecek olan ‘Un Amour de Jeunesse’i (Elveda İlk Aşk) ve Pedro Almodovar’ın ‘La Piel que Habito’su Cesar adaylığına layık görülmediler... Christophe Honore’nin sinemasına yıllardır uzak duran Cesar akademisinin sadece ‘Les Bien-aimes’ filmini değil, aynı zamanda geçen yıl sinema seyircilerini ağlatacak kadar dokunaklı oyunculuğuyla dikkatleri üzerine çeken Catherine Deneuve ve kızı Chiara Mastroianni’yi aday göstermemiş olması da Fransız basınında konuşulmaya devam ediyor.
Deneuve ve Mastroiannisiz bir yarışta En İyi Kadın Oyuncu Cesarı için Karin Viard ve Marina Fois’in ‘Polisse’ filmiyle ödüle yakın olmaları gerekir. Diğer kategorilerde göze çarpan oyuncular ise Michel Blanc, joeystarr, Carmen Maura, Gregory Gadebois, Clotilde Hesme ve Naidra Ayadi. Bu arada ödül sezonunda başarılı oyuncuların haklarının yenildiği tek yer Fransa değil. Yine !f 2012’de gösterilecek olan ‘Take Shelter’ (Sığınak) filminde başrolü oynayan ve Oscar’a aday olamayan Michael Shannon’ın oyunculuğu da bence 2011’in unutulmazları arasında yer alıyor.
GRECO’NUN KÖPRÜLERİ
Fransız müziğinin büyük sanatçılarından Juliette Greco 7 Şubat gecesi Chatelet Tiyatrosu’nda verdiği konserde iki bin 500 hayranıyla 85. doğum gününü kutladı. ‘Deshabillez Moi’, ‘Jolie Mome’, ‘Ne Me Quitte Pas’ ve ‘Temps des Cerises’ gibi klasikleriyle yeni şarkılarını seslendiren yorumcuya hayranları da ‘Happy Birthday’i söylediler... Ocak ayında ‘Je Suis Faite Comme Ça’ adlı kitabında anılarını yazan Greco geçen günlerde Deutsche Grammophon etiketiyle çıkan yeni albümüyle Fransa, İtalya ve Almanya’da ilgi görüyor.
‘Ça Se Traverse et C’Est Beau...’ adlı yeni albümün teması Seine Nehri’nin daimi bekçisi olan köprüler... Başarılı oyuncu François Morel’le ünlü edebiyatçılar Philippe Sollers, Marie Nimier ve Amelie Nothomb’un sözlerini yazdığı yeni şarkılardan ikisini Marc Lavoine’la seslendiren Greco’nun Fefe’yle düet yaptığı ‘Paris Se Reve’de trompeti İbrahim Malouf çalıyor. Juliette Greco 1913 yılından ‘Sous les Ponts de Paris’ adlı şarkıyı ise caz müziğinin başarılı yorumcularından Melody Gardot’yla birlikte seslendiriyor.