OluÅŸturulma Tarihi: Eylül 16, 2001 00:00
Ferhan Şensoy: "Çünkü ben, yatmak istesem bunu teklif dahi edemem. Teklif kadından gelmezse, ben çok zor giderim. Hep böyle olmuştur."Bana, Kanat (Atkaya) söyledi. Git oku dedi. Enis (Berberoğlu) barda ayakta onu gördü, bir guru gibi dikildi. Boru değil adam Ferhan Şensoy! Bodrum'dan henüz gelmişti, nasıl yakışıklı, nasıl dinlenmişti. Kitabı iyi satıyordu haliyle biraz da gururluydu. Her ne kadar o bu yakıştırmadan çok hoşlanmasa da, ilk gençlik anılarına öldüm, bayıldım. Bir kere damardan. Sansürsüz, net. Hiçbir şeyi saklamamış, adıyla sanıyla yazmış. O ne yatılı okul maceralarıdır öyle. Hababam sınıfı bile masum kalabilir. Okurken, siz de kendi geçmişinize dönüyorsunuz, onunla birlikte. Benzer olaylar, benzer durumlar yakalayıp hem kitaba, hem kendinize gülüyorsunuz. Dünya gerginlikten kopacakken, rahatlamak için birebir ilaç. Ben de bu röportajı bu yüzden yaptım zaten.Hayatınızdan GS'ı çekip alsak nasıl bir Ferhan Şensoy kalır?- Belki Çarşamba'ya Belediye Reisi olurdum! Kimbilir. Hayatımda Tahir Alangu yok, Haldun Taner yok, Fransızca yok. O zaman Fransa'da konservatuvar da okuyamazdım...Tahir Alangu değerli bir edebiyat öğretmeni. Ama sizce en önemli özelliği neydi?- Lise 1. İlk ders. ‘‘O önünüzdeki Nihat Sami Banarlı'nın edebiyat kitabı var ya, o okunmayacak. Kaldırın atın!’’ diyor adam. ‘‘Size velileriniz Sait Faik külliyatı alsın. Şimdi gidin serbestsiniz, bugün ders yok’’. Bizim için muhteşem anarşist bir tavır! Ölü Ozanlar Derneği diye bir
film vardır ya, biz onu birebir yaÅŸadık. Gittik Nihat Sami Banarlı'nın kitabını orta yerde yaktık. Türk edebiyatında bugün hálá önemi bilinmeyen bir takım yazarlar tanıtıyordu bize. Bundan daha güzel bir ÅŸey olabilir mi? Her hafta pat pat pat iki yazarın hikayelerini okuyoruz. ‘‘Edebiyat dediÄŸin budur’’ diyor. ‘‘Siz de yazın, günlük tutun’’. Ne failün var ne de mefailün! Öbür sınıfde ise millet cevtel sallayarak failün'leri öğreniyor. MuhteÅŸem taÅŸaklı bir herifti. Daha da güzeli, yönetmeliÄŸe uymuyoruz diye iÅŸgüzar bazı veliler onu ÅŸikayet ediyor, Ankara'dan müfettiÅŸ geliyor, onları kapıdan kovuyor, üstelik ‘‘Edebiyatın teftiÅŸi olmaz, çok ayıptır!’’ diyor.KALPAKLA GEZERDÄ°KVe Alangu, sizin de içinizde olduÄŸunuz 6 isim sayıp ‘‘Bu iÅŸin peÅŸini bırakmayın, siz yazar olacaksınız’’ diyor. Ne hissettiniz?- Öldüm tabii. Böyle bir moral olabilir mi? 13 yaşındayım. Adam, Nedim Gürsel, Selim ileri, Engin Ardıç, Mahir Åžaul, Ä°zzet Yasar ve bana siz yazar olacaksınız mollalar diyor. Bütün bu olumlu ÅŸeylerin yanısıra GS'ın olumsuzlukları nelerdi?- 100. yılda Nazım Hikmet ÅŸiiri yasaklanıyor. Saçma! Siz deÄŸil misiniz bize felsefe dersinde ‘‘Allah, eÄŸer varsa...’’ diye öğreten. Ki felsefe hocamız Vatikan'a baÄŸlı Hıristiyan temsilcilerinden biriydi. Bu kadar da özgürdük yani. Marks'ı anlatan siz deÄŸil miydiniz? Hem bize düşünmeyi öğretiyorsunuz, hem de Nazım Hikmet komünisttir deyip ÅŸiirlerini yasaklıyorsunuz. Sonra kafayı kazıtıyorum mesela. Ä°syan ediyorum çünkü. Kısacık saçım var, ‘‘Kes, kes, kes’’ diyorlar. Sıfır numara birden bire moda oluyor. Müritlerim var çünkü. Okulda bir sürü kel hep birlikte dolaşıyoruz. Bu sefer de ‘‘GS'a yakışmıyor sıfır traÅŸ yapılmayacak!’’ deniyor. Nitekim GS'da saçın serbest bırakılması benim o saç kazıtmamdan sonradır...Dönemin moda akımlarını taklit ediyor olmak nasıl bir ruh haliydi?- Eee Dr. Jivago'yu seyretmiÅŸiz, etkilenmiÅŸiz. Hepimizin başında birer kalpak. Çünkü kalpaksız olanlara kızlar bakmıyor! Bugün küpeli olmak nasıl bir ÅŸeyse, öyleydi. BeyoÄŸlu'nda pahalıydı biz de Kapalı Çarşı'dan alırdık...Degaulle'e neden takmıştınız? Kitabınızda anlattığınız uygunsuz hayallerin, müzipliklerin kaynağı neydi?- Degaulle gelecek diye büyük bir hazırlık var okulda. Orası boyanıyor, burası asfaltlanıyor filan. Ama tüm bunlar bütçeyi daralttığı için yemekler boktanlaşıyor. Daha gelmeden düşmanız adama. Devamlı mercimek nohut! Kafamızda bunun faturasını Degaulle kestik tabii...BENÄ° HALDUN TANER KEÅžFETTÄ°Sizi kim keÅŸfetti? İçinizdeki kabareyi nasıl buldunuz? Hayatınızdan Haldun Taner'i çekip alsak ne olur?- Tiyatrocu bile olmayabilirdim! Yaptıklarımın tiyatro olduÄŸunu bilmiyordum ki. Çıkıp öğretmen taklitleri yapıyordum, sonra onları birbirine baÄŸlayarak ÅŸova dönüştürüyordum. Madam Somerville taklidi yapıyorum, müdürün taklidini yapıyorum, Degaulle ve öbür hocalar kerhaneye gidiyorlar. Madam Somerville oradaki sermaye kadınlarından biri. Kerhanenin çaycısı var, kapıda bekçisi var. Degaulle gelecek diye belediye baÅŸkanı kapıda hazırola geçmiÅŸ. Hepsini birden oynuyorum. Haldun Taner de beni bir ÅŸamata gecesinde seyrediyor. ‘‘Sen kabarecisin’’ diyor. DevekuÅŸu Kabare Tiyatrosu, bir yıldır var, benim haberim yok. ‘‘Böyle skeçler yaz bize getir’’ diyor. ‘‘Gel bizde oyun seyret’’. Metin Akpınar, Zeki Alasya, Kemal Sunal'ı oralarda görünce çarpılıyorum tabii. Yani beni keÅŸfeden Haldun Taner'dir.Gelelim ÅŸu yatılı okuldaki ilk cinsel deneyiminize?- Çok acıklı hikayelerdir. Ä°ki arkadaÅŸ gittik biz ilk kerhaneye. Daha hiç yapmamışız. Mastürbasyon halindeyiz. Nasıl yapılacağını da bilmiyoruz. Korkuyoruz. Tembih ediliyor. ‘‘Can diye biri var. GS'dan geliyorum hiç yapmadım abla’’ denilecek. Çünkü o ÅŸefkat gösteriyormuÅŸ. Can'ı filan bulamıyoruz tabii. Evlerden birine girmeye karar veriyoruz. Plaj kabini gibi durumlar. Arkadaşım yan odada. Birden bire kadın, ‘‘Alın bunu üzerimden!’’ diye baÄŸrıyor. Çocuk aÄŸlayarak çıkıyor. Ben can havliyle iÅŸi tamamlıyorum ama yıllarca bir daha gidemiyorum. Orada yapma durumun zaten yok. AÅŸk yok, seni tahrik eden bir ÅŸey yok. Kadın hadi hadi çabuk diyor. Ben ‘‘Daha önce hiç yapmadım’’ itirafında bulunabilmiÅŸim, marifetim bu yani. Öyle deyince kadınlar bir duruyor, acıyorlar galiba. Yan odadaki arkadaşım hiçbir ÅŸey söylememiÅŸ. Hüzünlü öyküler tabii. Åžimdiki gençler yatıp kalkıyorlar. Bizde nerdeee? Elini tutuyoruz, çiçek topluyoruz otobüsle evine bırakıyoruz. Belki öpüyorum, o da ucundan. Türk erkeÄŸinin dibinde yatan problematik budur. Seks sorununu çözememiÅŸ erkekler topluluÄŸu. Allahtan ÅŸu anda 18 yaşında olan kuÅŸağın böyle bir sorunu yok, kerhane nerede bile bilmezler...Bütün ÅŸahane özelliklerinizin yanısıra sanki kolay bir adam deÄŸilsiniz. Fazla fazla erkeksiniz...- Evet, zor bir adamım.Kaynağı ne? KiÅŸilik, yatılı erkek okulu...- Zor beÄŸenen bir adamım. Fazla seçiciyim. Her konuda. Herkesin beÄŸendiÄŸi bir kitabı sevmem, herkesin beÄŸendiÄŸi bir kadını öyle hemen beÄŸenmem. Benimle beraber olmak zordur.Kadınlarla iliÅŸkilerinizde zorluk çektiÄŸiniz oldu mu?- Ä°liÅŸki kurmakta çok zorlanan bir insanım. Hálá öyle. Utangacım, mahcubum. Biriyle yatmak istesem bunu teklif dahi edemem. Bir kadın beni götürmezse ben çok zor giderim. Hep öyle olmuÅŸtur. Beni hep kadınlar götürmüştür...Bunca yıl, kızların kadınların canını okudunuz...- Yok öyle deÄŸil. Canı okunan biri varsa, o benim.Peki. Åžimdi iki kız çocuÄŸunuz var. Sizin gibi adamlara karşı ne tür önlemler almayı düşünüyorsunuz?- Bir ÅŸey düşünmüyorum. Onlar doÄŸru bildikleri gibi yaÅŸayacaklardır. Ben onlara hep büyük adam muamelesi yaptım. Fransız Ä°htilali'ni mi sorarlar ‘‘Bak yavrucuÄŸum Robespierre, Danton filan...’’ gibi uzun uzun anlatırdım. Derya, ‘‘Ne anlatıyorsun anlamıyorlar ki’’ derdi. Ama biraz büyüdüklerinde gördük ki, konu o anlattığım ÅŸeylere gelince, ‘‘Ben biliyorum, sen anlatmıştın ya’’ diyorlar. KaydetmiÅŸler.MEGOLOMANLIKTAN DEĞİLKızlarınızdan birinin adı neden Ferhan?- Derya hamileyken hani mahallede kadınlar vardır ya, karın sivriyse oÄŸlandır filan derler. Derya makinalare girip cinsiyet tespit ettirmek istemedi. Yani biz çocuÄŸun cinsiyetini bilmiyorduk. Ama genel kanı erkek olacağıydı. Derya da karnını ‘‘Yusuf, Yusuf’’ diye sevdi, büyük dedemin ismi. Ama Yusuf bir gün zart diye kız olarak doÄŸdu. Kız ismi düşünmemiÅŸtik bile. O arada annem babam geldi hastaneye, çocuÄŸun suratını görünce ‘‘A aa Ferhan bu!’’ dediler. Aynen benim suratım. Derya da dedi ki, ‘‘Bari babasının adını taşısın, üstelik Ferhan hem kız hem erkek ismi’’. Ä°kinci çocuk hesapta yoktu, o da kız doÄŸunca ‘‘Bunun da adı Derya olsun’’ dedik. ‘‘DiÄŸerinin adı babasının adı. Buna da kapıcının ismini verecek halimiz yok’’. Göbek isimleri var, isterlerse onları da kullanabilirler. Sebebi bu. Engin Ardıç'ın dediÄŸi gibi bunlar megaloman, çocuklarına kendi isimlerini veriyorlar deÄŸil yani.EÅŸiniz Derya Baykal, hayatınızı ne kadar deÄŸiÅŸtirdi?- Acayip çok. Olumlu anlamda. Aile olduktan sonra baÅŸka sorumluluklarınız oluyor. Bekar adamın evinde ‘‘Aman be! Ne kalabalık’’ gibi bir durum var. Ben hep bekar yaÅŸamışım. Yazarlığımı da öyle götürmüşüm. Ama Derya, evlendikten sonra bana bütün bu ortamı hazırladı. Zaman zaman kendisi oyunculuÄŸundan bile feragat etti. ‘‘Ferhan yazacak, gürültü olmasın. Ferhan rahat etsin’’ dedi. Buna çok özen gösterdi. Bu anlamda yazarlığıma ve yaratıcılığıma çok büyük katkısı vardır. Ne kadar sürtüşsek de, o yazmam için hep en iyi ortamları hep hazırlar, masama çiçekler koyar. Çok önemlidir hayatımda...Madam Somerville'den neden tokat yedim?Madam Somerville sizce neden size yüz vermedi?- Acaba herÅŸey benim düşündüğüm gibi mi geçiyordu onun da beyninde? Sanmıyorum. Biz çocuÄŸuz. Ve Madam Somerville mini etek giyiyor üstelik donsuz geziyor. Tespit etmiÅŸiz. Eee biz de oÄŸlan okuluyuz, elimiz çükümüzde dolaşıyoruz. Madam Somerville sadece benim deÄŸil herkesin aÅŸkı. Ama bir hafta sonu beni evine çağırmış. Mösyö Somerville evde yok, ÅŸu ÅŸu kitapları bana eve getir diyor. Ölüyorum heyecandan tabii. Beni bir gecelikle karşılıyor, yine donu yok. Ben de herhalde beni istiyor bu kadın diyorum, sarılmaya çalışıyorum. Tokadı yiyorum tabii! Sonra da okulda sıfırı basıyor! Acaba kedi bokuyla oynar gibi bizimle oynuyor muydu? Yoksa bize mi öyle geliyordu? Bunu çok iyi tahlil edebilmiÅŸ deÄŸilim. Ama Madam Somerville bizim ona bayılmamızdan ve 31 çekmemizden çok hoÅŸlanıyordu. Bu kesin. Bir aÅŸk yaÅŸamayı düşünmüyordu ama ona hayran olmamızdan keyif alıyordu.Ona bozulup, onu bir genelev kadınıyla aldatırken nasıl bir intikam aldığınızı düşündünüz?- Çocuk mantığıyla böyle düşünüyor insan tabii. ‘‘Madem Madam Somerville vermedi bende onu kerhanede bir kadınla aldatırım. Görür o!’’ Saçma tabii.Peki Mösyö Somerville?- Aa çok ÅŸekerdi! Hiç sallamazdı bizi. Zaten küçücük çocuklarız. Ne yapabiliriz? Belki de karısına aşık olmamızdan mutlu oluyordu. Türk olsa farklı olabilirdi, kimbilir rahatsızlık duyabilirdi. Belki de tüm bunlar kadıncağızın doÄŸal haliydi de, biz çocuk aklımızla farklı algılıyorduk.Â
button