Güncelleme Tarihi:
Öncelikle, babanıza neden “baba” değil de “Mehmet Ali Bey” diyorsunuz?
- İçimde bir kimlik savaşı vardı. 32. Gün başladığından beri hep savaşı yaşadım. Son üç yıldır, babam pankreas kanseri olduğundan beri o kimlik savaşını kaybettim. Çok gereksiz olduğunun farkına vardım.
Babanızla tek yönlü bir savaş mıydı?
- Duvara karşı. Don Kişot... Babamın gölgesi ne kadar soğuksa güneşin de ne kadar sıcak olduğunun farkına varamadım. Aslında o gölgeyi de göstermedi ama bu benim kişisel kavgamdı. Kendi kimliğimi çıkarmak için uzun süre kendimle didişmem gerekti. Babam her şeyde tartışmasız destek verdi bana. Herhangi bir baba gibi babadır. Eksikleri olmadı mı, oldu. Olmaması da imkânsız. Anormal bir aileyiz zaten. Anormal baba olunca anormal aile oluyor. Anormal cenaze, anormal duygularla yaşıyoruz, anormal kararlar veriyoruz.
Babanızın yerine 32. Gün’ü sunmanız da anormal bir karar mı?
- Hayır, anormal değil, beklenen bir karardı. Mehmet Ali Birand, beni hep 32. Gün’de görmek istedi.
Bilmiyordum. Babasının kavuğunun oğluna devredildiğini düşünmüştüm.
- Kavuk babadan oğula devrediliyor. Öyle bir şey var dünyada. Neden olmasın? Evet, ben haberciliğin içinden gelmedim. Ama illa haberci olmanıza gerek yok.
Babanız sizi 32. Gün’de görse ne derdi?
- Babam iki-üç yıl önce zorluyordu beni, hadi artık televizyona geç, zamanı geldi diye. İkinci cümlesi de kilo ver... Benim sıkıntım, babam hayattayken bunu deklare etmedim. Aile içinde çok konuşuldu. Hatta şubatta, CNN Türk’te kendi programım olacaktı.
Ne engel oldu peki?
- Benim kişisel hatamdan.Babam 20-30 genç televizyoncu yetiştirdi. Ben de onlar gibi adamadım kendimi bu işe.
İlk programınızda ne hissettiniz?
- İlk programda çok büyük eksiklik hissettim. Babamın kapıdan girip “şunu yapma, bunu yap” diyeceğini sandım.
Babanızın gölgesi yine üzerinizde miydi?
- Tabii ki. Stüdyoda, orada duruyor. Yayına başlamadan önce son bir bakış atıyorum babama. Bana diyor ki “zaman harcıyorsun, ilerle! Hadi hadi!”
Hazırlanırken ruh haliniz nasıldı?
- Annem, babamın turuncu kravatıyla turuncu saatini getirdi. Kravatı taktım ama “saat fazla olur” dedim. Kendi kimliğimi bulmam gerekiyor. İkinci bir kimlik arayışına girdim şimdi. Babamdan daha iyi olmak için bunu yapıyorum. Tabii ki babamdan daha iyi olacağım. Gazeteci olarak mı? Hayır. Televizyoncu
olarak mı, niye olmasın? Baba olarak mı, tabii ki. Arkadaş olarak mı, çok daha iyi olabilirim.
Babanız şu an duysa ne tepki gösterirdi size?
- Gel göster kendini o zaman! Hadi, buyur...
Ama Mehmet Ali Birand’ın oğlu olduğunuz için verilmedi mi bu şans?
- Kanal D gibi profesyonel bir yönetimde Birand’ın oğlu diye şans verilmez.
Program içerik mi değiştiriyor?
- 32. Gün’ün formatları her zaman değişti. İlk döneminde uluslararası olayları işliyordu. Son 8-10 yılda büyük savaşların dışında hiç konuşulmadı. Zamanı gelince Tarkan konuşuldu, çok iyi tartışmalar oldu, olacak.
‘Light’ olmayacak yani...
- Tabii ki olmayacak. Sadece programı biraz daha sokağa çıkarmak istedik. Hayattan bahsedelim, günlük hayata gidelim, dedik. Bu da 32. Gün. Ben kimseye haberciyim diyemem. Larry King de haberci değil. Kendimi ona benzetecek hiçbir şeyim yok ama bu programı biraz daha değişik formatta götürmek istiyoruz.
Öbür türlüsü kötü bir mirasyedilik olur.
- Kesinlikle. Babam bana miras olarak çok şey bıraktı. 32. Gün en küçüklerinden biri.
Babanızın koltuğu, masası değiştirildi mi?
- Hepsi aynı. Onun kulaklığını takıyorum. O kadar duygulandım ki.
Ekip de aynı mı?
- Aynı. Ekibi değiştirmek her zaman zarardır. Birkaç ekleme yaptık. Deneyimim yok doğru ama iyi bir program olacağını biliyorum. Yakıştığımı düşünüyorum. Bir de ağır ekip var: Annem Cemre Hanım, eşim Katherina, anneannem Cemile Garan, dayılarım Ali ve Ömer Karacan.
İlk programınızı nasıl değerlendirdiler?
- “Eh ama sen iyiydin” dediler. Ağırıma gitti. “Kusura bakma, Mehmet Ali’ye de aynı muameleyi yaptık. Sana kıyak yapacağımızı aklının ucundan bile geçirme” dediler.
Hayatınızda yepyeni bir mecra açıldı. Korkuyor musunuz?
- Hiçbir şeyden korkmuyorum. Bizim ailede korku yok. Bir şeye adım attıysak başarılı olmak için elimizden geleni yaparız. Korkum, markayı ve babamın adını lekelemek. Bunu yapmayacak tek kişi varsa bu dünyada, o da benim. Özgüvenim sonsuz. Bu, babamdan gelen özellik.
Gazetecilikte tüyü bile olamam
Babam, bu programı benim yapmamı isterdi. Bir yıl evvel bu kararı vermiştik. Bu fırsatı kaçırsaydım, hayatımın sonuna kadar bu pişmanlıkla yaşayacaktım. Belki habere fazla ilgim, haberci kimliğim olmayabilir. Ama 7 yaşımdan beri kamera arkasındayım. Babamın tüyü bile olamam gazetecilik, muhabirlik konusunda. Ama babam kadar başarılı olabileceğimi düşünüyorum.
Tak... tak... tak! Kendimi stüdyoda buldum
32. Gün’de babanızın yerini almanızı kim teklif etti?
- Hiç kimse teklif etmedi. Babamın vefatından iki hafta sonra 32. Günü ne yapacağız diye aile içinde konuşuldu. Aklımın ucunda vardı ama dilim elvermiyordu. Ürküyordum. Annem, eşim, anneannem bana dediler ki ‘Sen yapacaksın tabii. Başka kimi düşünüyorsun ki.’ Ne yapacağımı konuştuk, Kanal D CEO’su İrfan Şahin’den randevu aldım. Bacaklarım titriyordu. Beş dakika konuştuktan sonra ’32. Günü ne yapıyoruz?’ dedi.
Konuyu siz açmadınız?
- İrfan Şahin sordu. Devam ediyoruz, dedim. Ben talip oldum. ‘Tamam” dedi. O kadar.
Çok şanslısınız.
- Gerçekten. Bütün yıldızlar yan yana geldi, mükemmel bir zaman içinde. Tak tak tak... Kendimi 32. Gün stüdyosunda buldum.