Şermin TERZİ
Oluşturulma Tarihi: Eylül 12, 2010 00:00
Bazı müzikler vardır kulak, bazı röportajlar vardır ruh pası siler. Meltem Cumbul röportajı da aynen öyle oldu. Şöhretler dünyasının o korunaklı, laf ağızdan çıkarken kırk teraziye konulup tartıldığı röportajlarından biri değildi. Radyo DJ’liğinden şarkıcılığa, sunuculuktan oyunculuğa kadar her alanı deneyen ve konservatuarı birincilikle bitirip, özgeçmişini 20 yıldır herkesin gözünün önünde yazan biri o. Meltem Cumbul’la ne Amerika’da öğrendiği ve şimdi kendi stüdyosunda hocalık yaptığı Eric Moris metodundan, ne de çekimleri Hindistan’da devam eden filminden konuştuk. Korkularını, hatalarını, keşkelerini, itiraflarını anlattığı ruhu çıplak bir röportaj yaptık
Bir Hollywood’da bir Bollywood’dasınız. Ne yapmak istiyorsunuz?
- Benim için bilgi ve varlığın biraraya gelmesi çok önemli. Çok uzun yıllar ağır bir tempoda çalıştıktan sonra kazandıklarımla tekrar bir yapılanmaya girdim. Şimdiye kadar kazandıklarıma sırtımı dayamak niyetinde olmadım hiç. Sahip olduğum şeylerin nöbetini tutmadım. Sahip olduklarımı geride bırakıp, özgürleşmenin sınavını verdim. Benim için özgürleşmek ve her zaman bilmediğim bir noktaya gelmek çok önemli. Hayata hep bilmediğim bir noktadan başlayarak hayatı kendime anlamlı kılmaya çalışıyorum. Daha ne kadar yenilenebilirim bunun peşine düşüyorum. Yoksa, “Macera arıyor, bir oraya bir buraya gidiyor” diye eleştirenlerin düşündüğü gibi değil hiçbir şey.
Peki yurtdışına gitmek bir riskti, “Unutulurum, her şeyi kaybederim” kaygısı taşımadınız mı? Yoksa rızk ve risk akrabadır diye düşünüp daha mı cesur oldunuz?
- Benim hayatta sahip olduğum ve kaybetmek istemediğim tek şey sevdiğim insanlar. Onun dışındaki hiçbir şeye, şöhrete, paraya bir bağlılığım yok. Her şeyden çok kolay vazgeçerim. Zaten Amerika’ya da çok sevdiğim ama 33 yaşında kanserden kaybettiğim abimin idealini gerçekleştirmek için gittim.
Abiniz sizin gözünüzde neyi temsil ediyordu?
- Mükemmel insanı. 12 Eylül döneminde solcuydu ve babam onu kurtarmak için Paris’e göndermişti. Sorbonne’da sosyolojiyi bitirdi. Orada Batı’ya yöneldi ve beni de Batı’ya yönlendirdi. Ama babam Konya Akşehirli olduğu için sufizme de ilgisi vardı. Sufiydi. Önyargısız ve hoşgörülüydü.
Ölümü sizi nasıl bir duvara toslattı?
- Çok acı çekiyordum. Hep uyumak istiyordum ve öyle yaptım... Uyandıktan sonra bayağı güçlenmiştim ama neşem eskisi gibi değildi. Yüzüme hiç gitmeyen bir hüzün yerleşti. Ne kadar her şeye gülen biri olsam da o ifade beni hiç terk etmedi. Abim öldüğünde ben 21 yaşımdaydım ve hayata teslim olmuştum.
Teslim olup pes mi ettiniz, yoksa teslimiyet gerçeğini cepte tutup hayata mı asıldınız?
- “Ölmüyorsam ve ölüm diye bir şey varsa, bu hayatta yapmak istediğim her şeyi yapacağım” dedim. Çok hırsla çalıştım, ne kadar çok çalışıp, kendimi meşgul edersem acımı o kadar unuturum diye düşündüm. Abimin olmamı istediği her şeyi yaptım. Amerika’da yaşamak da akademik kariyer yapmam da abimin hayaliydi.
HER ŞEYİ AİLEM İÇİN YAPIYORUM
Hayatla ilgili hiçbir hırsınız yok anlamına mı geliyor bu? Sadece kalbinize mi teslim oluyorsunuz?
- Tamamen kalbime teslimim. Ben duygularımı satarak para kazanan biriyim ve bu yüzden duygularım saf ve masum kalmak zorunda. Yaptığım her şeyin en iyisini yapmakla ilgili bir hırsım var. Ama ben ne yapıyorsam ailem için yapıyorum. Babam, ablalarım, eniştem, arkadaşlarım bana saygı duysunlar ve beni sevsinler diye yapıyorum. Aktrist olmanın aslında kendi hayalim olduğunu sanırken, farkına vardım ki, annem hep aktrist olmak istemiş.
Bazen “Abim ve annemin hayatta olması için neler vermezdim” diyor musunuz?
- Demiyorum ve öyle bir geriye dönüş istemiyorum. Hayatta her şey olması gerektiği gibi, mükemmel bir denge içinde devam ediyor. Olanları kabul ettim.
Siz kendinizi nasıl tanımlıyorsunuz?
- Dürüst bir insan olmak için elinden geleni yapan, sevdiklerine bağlı, önyargısız ve hâlâ hayata uyum sağlamaya çalışan biriyim. Kin gütmem. Unutmamanın insana çok zarar verdiğini, bazen unutmakta daha cömert olmamız gerektiğini düşünürüm.
Sizin için internette, ‘Soğuk’, ‘Gülerken bile samimi değil’, ‘Gıcık biri’ gibi yorumlar yapılıyor. Önyargı mı, öyle misiniz?
- Öyle düşünüyorlarsa, muhakkak kendimi onlara yansıtışımda bir problem vardır. Sahte, itici taraflarım var demek ki. “Ben öyle değilim!” diye bas bas bağırasım olduğu dönemler olduysa da, ben ancak kendi yoluma devam edebilirim. Kimseye bir şey kanıtlamak durumunda değilim. Ama ben zaten beni sevenlerin de niye bu kadar sevdiğini anlamıyorum.
İnsan ruhunun dehlizlerine girdiğinizde, sizi en çok ne şaşırtır?
- Ceza görme, suç işleme ve ihanet etme isteği. Dostoyevski’yi insan ruhunu bu yönde irdelediği için çok seviyorum. ‘Suç ve Ceza’, ‘Budala’, ‘Karamazov Kardeşler’ hepsinde bu tür karakterler var.
Sizin için ihanetin cisme bürünmüş hali nedir, kimdir?
- İhanet eşittir vicdan. İhanete uğrayan kişinin, ihanet edenden daha az acı çektiğini düşünüyorum.
Umutsuz olduğunuzu düşündüğünüz zamanlarda ne yaparsınız?
- Kendime ceza veririm. Tatile gitmem, evden dışarı çıkmam, herkesle görüşmem. Çünkü yapmam gereken bazı şeyleri yapmamışımdır. Kafam takılmıştır, onu bir çözmem gerekir. Bunun için bir zaman lazımdır. O ceza döneminde yanımda kimseyi istemem. Kapalı ve nemrutumdur.
Ne zaman biter peki o cezalandırma?
- Kendimi affedince... Kendimi rahatlatmanın yollarını bulurum. Yere göğe sığdırılamadığım zamanlarda, yaptığım en ufak bir hatadan dolayı işe yaramadığımı düşünüp, “Hiçbir şey beceremiyorum, hiçbir şey oynayamıyorum; zaten iyi bir çocuk da olamadım” noktasına kadar götürebilirim kendimi. Mükemmelliyetçi kişiliğim yüzünden kendimi paralama noktasına gelebiliyorum. Belki de bu sebepten, hakkımda söylenen ne yermeler ne de methiyeler umrumda oluyor. Çünkü kimse, kendime yaptığımı bana yapmıyor. Kim ne derse desin her şey kabulüm; savunmam kendimi.
Kendinizi nerelerde dingin hissedersiniz?
- Çabalamadığım zamanlarda, öyle boş boş tavana bakarken. Müzik dinlerken, denizi seyrederken, başına kötü bir şey gelmiş birini dinleyip katarsis yaparak, “iyi ki başıma bunlar gelmedi” diyerek dinginleşirim.
Sizi ne hırçınlaştırır?
- Nazikçe bir şey anlatmaya çalışırken, karşımdaki anlamsızca diretir, üstüme üstüme gelirse, sesimi çıkarmam, çıkarmam ama çıkardığımda da artık geriye dönüşüm yoktur.
KADIN OLMAK SANKİ ÇOCUĞUM OLDUĞUNDA TAMAMLANACAK
Nasıl bir aşıksınız?
- Tamamen duygularına göre hareket eden bir kızım. Sevdiğim için her şeyi yapmak isterim. Ama bu iyi midir, kötü müdür bilmiyorum.
Bir erkekte en tahammül edemediğiniz şey?
- Kendini beğenmesi, kasım kasım kasılması.
Aşık olduğunuzda bünye nasıl sinyal verir?
- Ben zaten heyecanlı bir kızım. Kalbim çok çarpar. İlk görüşte aşık olan bir kız değilim. Hiç öyle bir şey yaşamadım. İlk görüşte kalbim de çarpmaz.
Komik, zeki, centilmen gibi sıfatlar aramaz mısınız karşınızdakinde?
- Öyle bir tarifte bulunamam çünkü geçmişte kendimi çok şaşırttığım zamanlar oldu.
40 yaşında yetişkin bir kadınsınız ama dikkat ettim kendinizden hep “Kız” diye bahsediyorsunuz. Kendinizi büyümemiş mi hissediyorsunuz?
- Kadın olmak sanki çocuğun olduğunda tamamlanacak bir şey gibi geliyor bana. Evet, her şeyimle kadınım ama hissiyatım çocuğum olursa tamamlanacağım.
Madem öyle, biyolojik saatlerin alarmı çalmıyor mu?
- 25 yaşımda da çocuk sahibi olmak isteyebilirdim o nedenle çocuk konusunda alarmım yok zaten. Hayat boyu bir arada kalabileceğim bir hayat arkadaşıyla çocuk yapmak isterim. Ömür boyu orada kalabilirim hissiyatı benim için çok önemli. Çocuk istiyorum, nasıl olursa olur diye bir şey düşünemem. Öyle düşünenleri yargılamam ama ben yapamam. Benim gibi analı babalı büyüsün isterim. Öyle olmayacaksa da olmasın.
Öyle biri olduğuna inanıyor musunuz?
- “Bu çağda öyle bir şey yok” diyerek ayaklarımı yere bastırmaya çalışanlar var ama inancımı kaybetmeyeceğim.
ABİM ÖLÜNCE O İÇEMİYOR DEYİP SİGARAYA BAŞLADIM
Vazgeçemediğiniz güzellik ritüelleriniz var mı?
- Çok bakımlı bir annenin evladıyım ve bakımımı önemserim. Ne kadar faydaları var bilmiyorum ama bütün kozmetikleri kullanırım. En başta akıl sağlığımı korumaya çalışırım. Her dakika spora giden biri değilim, Tai Chi yaparım, masaj yaptırırım. Kendimden daha uzun yıllar faydalanmayı düşünüyorum. Yaptığım en kötü şey sigara içmek.
Abisini akciğer kanserinden kaybeden biri niye sigara içer?
- Abimin ölümüyle sigaraya başladım zaten. Psikolojik bir şey. O içemiyor, onun yerine ben içersem mutlu olur diye düşündüm. Çocukça başladığım bir şeyi hâlâ sürdürmek de ilginç tabii.