Güncelleme Tarihi:
Daha önce Gölgesi Yıldız Dolu isimli kitabında babasını anlatan yazar, Yıldız İzi isimli kitabında masasında oturduğu, dizinde oynadığı, kitaplarıyla yeniden tanıdığı isimleri anlatıyor. Geçtiğimiz hafta Metin Altıok Şiir Ödülü’nün dördüncüsü verilirken, Füsun Akatlı Kültür Sanat Ödülü’nün de ilk defa verileceği bu günlerde Zeynep Altıok Akatlı’yla konuştuk.
* Deyim yerindeyse küçük bir kızın zihnindeki edebiyat tarihiyle karşı karşıyayız. Kitabın öyküsünü kısaca anlatabilir misiniz?
-Şair bir baba ve eleştirmen /denemeci bir annenin çocuğu olunca insanlarda sizin de yazmanız ile ilgili bir beklenti oluyor. Bu yaşamım boyunca çok karşılaştığım bir soruydu. Edebiyatı, okumayı çok sevmeme rağmen bende böyle bir gereklilik duygusu hiç olmadı. Kendini yazıyla daha iyi ifade eden bir insan oldum hep, ama kendime yazarlık biçemedim hiç. Şimdi de böyle bir tanımlamanın beni aşacağını düşünüyorum. Yazdıklarımı paylaşma serüvenim aslında kitapta da bahsettiğim gibi biraz Metin Altıok’u yaşatma, Sivas katliamını unutturmama misyonu ile başladı. Zaten son derece tatsız ve ağır bir konuda sesimi duyurmaya çalışırken daha çok insana ulaşabilmek için kuru metinler yerine edebiyattan, şiirden, türkülerden esinlenen metinler yazmaya çalıştım. Çünkü sanatın birleştirici gücüne inanıyorum.
* Kitaptaki metinlere geçiş nasıl oldu?
-Duygusal metinler, göndermeler, incelikler ararken alıntılara yer verir oldum. Böyle başlayan yazı maceram yılar yılı benimle taşıdığım sevdiklerimi, beni ben yapan kahramamanlarımı anlatma fikrinin uzun bir pişme sürecinden sonra gündeme gelmesi ile başladı. Bunun ilhamı da anne ve babamdan sonra hayatımda en önemli kişilerden olan Bilge Karasu’yu “Bir Bilge’yi anlatma” isteği ile gelmişti. Sevgili Filiz Aygündüz’le bir sohbet sırasında bir projeye dönüştü. Milliyet Sanat dergisine her biri hayatımda özel yere sahip, benim göğümü aydınlatan yıldızlarımı anlatan bir dizi portre yazısı yazdım. İşte bu yazılar ile annem ve babam için yazdığım tüm yazılar Yıldız İzi’nde buluştular.
BU BENİM ŞANSIM
* Ressam-şair bir babanın ve felsefeci-yazar bir annenin çocuğu olmak yazarken sizde herhangi bir çekince yarattı mı?
-Yaşamın içinde bunu bir zorluğu olduğunu düşünmüyorum. Bu benim şansım. Ancak az önce de bahsettiğim gibi bir şeyler yazmak başka, bunları paylaşmak başka aslında. Önünüzde kılıç keskinliğinde yazı yazan ikisi de alanında özgün ve kuvvetli insan duruyorsa sizin çıtanız baştan yüksek oluyor. Yazıyorum diye ortaya çıktığınızda bunun zorluğu, herkesin sizi öncelikle sizin yazdıklarınızla değil baştan bir beklentiyle okuyacak olması. Bu biraz ürkütücü. Kendiniz bile böyle değerlendirirken okurun böyle bakmayacağını düşünemezsiniz. Ama ben böyle değerlendirilmeyi tercih etmiyorum. Anı edebiyatı her zaman ilgimi çekmiştir. Bana göre yazdıklarımın paylaşılabilir olması içtenlik çerçevesinde değerlendirilmeli.
* Anılarınızı paylaştınız bir anlamda...
-Bu yazıları paylaşılabilir kılan bana göre her biri alanında isim olan kişileri yarattıklarından bağımsız en insan halleri ile küçük bir çocuğun gözünden tanımaya olanak vermesi. Bu iki yönlü bir bakış, beni düşündüren ve bu yola çıkmama neden olan bu ikilik oldu. Amca teyze olarak tanıdığınız birini daha sonra eserlerinden yeniden tanımak bambaşka bir gözlük takmak gibi. Bildiklerinizi ve bilmediklerinizi bulmak. Başka ve yeni bir insanla tanışmak gibi. İşin duygusal boyutundan baktığınızda ise şöyle bir zorluğu olmuyor değil; bu insanları tanımak onların yetiştirdiği biri olmak hayata bakış ve beklentiler anlamında öyle yükseltiyor ki insanın çıtasını, galiba daha kırılgan, tepkisel ve tatminsiz biri olabiliyorsunuz. Olmayanı aramak zor oluyor.
Bilge Karasu: Bir düzen adamı
Masasında, kitapları arasında oturan pek ciddi, derin çizgili yüzü ve hep taşıdığı beyaz ve gür bıyıkları ve masmavi gözleriyle gözümün önüne geliyor. Bu ciddiyet, benim için çok büyük ve mesafeli olan bu ortamda bile beni hiç ürkütmemiştir. Çok yumuşak ve sakin bir sesle, insanı adam yerine koyarak nasihat ederdi. Bana hiç kızmadı ama, kızdığı zaman öfkesi ürkütücü olurdu. Lafını sakınmaz, saygısızlığa laubaliliğe hiç gelemezdi. Mesafeli ama asla uzak olmayan, küçük bir kız çocuğuna bile saygılı ve özenli yaklaşan, onu adam yerine koyan, birey olarak gören bir soylu bilge. (...) Daima renk uyumuna dikkat edilerek seçilmiş ütülü giysileriyle sade bir şıklık içinde hatırlıyorum onu. Her zaman alabildiğine düzenli. Kitaplarının, gözlüğünün, mektup açacağının yeri hep belli. İtinayla yerleştirilmiş ve yerli yerinde objeler, titizlikle kullanılan eşyalar. Her şeyi ağır ağır ama adeta koreografik bir ritüelle yapan bir düzen adamı.
Tomris Uyar:Has bir kedisever
Bana sorarsanız o gerçek bir hayvansever, has bir ‘kedisever’di. Binbir kedisinin her biriyle birer insanmış gibi dostluklar kurabilmiş, kendi sözleriyle, kendi kedileri dışında kalan bir sürü kediyi asla götürü biçiminde sevmemiş; tam tersine kedileri ona sevginin değişik türlerini öğretmişler.
Bazı insanlar içlerinde bir kafesle yaşar. Kendi kışını taşır yüreğinde. Olan bitenle meselesi vardır ve bundandır ki hayatla mücadele eder, kendini acıtır. Yaralıdır ve tıpkı bir kedi gibi yarasını yalaya yalaya açar ama iyileştirmeyi de bilir. Tomris Teyze ile babam ne çok benzerlerdi birbirlerine. İkisi de yer yer hırçın, “uyumsuz” ama bir o kadar da merhamet ve şefkat dolu. Böyle oluyor sanki kediseverler. Farklılıklara saygı ve sevgi duyan, karşısındakini anlyamaya gönlü olan, sevmek için gül bahçesi beklemeyen...
Leylâ Erbil: Denizden esen rüzgar
Leylâ Erbil denince benim aklıma pırıl pırıl güneşli bir gün gelir. İnsanın içine bir sevinç veren çimen kokusu. O bana denizden esen, iç ferahlatan bir rüzgârı anımsatır. Hayatıma girişi, bu köşede anlattığım pek çok kişiden çok sonralarıdır. Annemin, edebiyatçılığını her zaman önce ve seçkin olarak görüp ayrı bir yerde tuttuğu yakın dostudur Leylâ Erbil. Şimdilerde az rastlanan pek çok bakımdan kıymetli, gerçek bir arkadaştır. Sizi şaşırtmayan, seçtiği, benimsediği duruşundan hiç ödün vermeyen ve kendisine güvenenleri asla yanıltmayan düşünceli ve zarif bir yürektir Leylâ Erbil. Öte yandan sözünü sakınmaz, öfkesini gizlemez, asi bir yürek!