BENDE (EN: Şair ve yazar arkadaşımız Kaan Volkan'ın, "BENDE" adıyla yayınlanacak olan şiir kitabının önsözüdür.)Sürekli neşterin derimi keserken çıkarttığı ses yankılanıyor kafamda yazdığım her satırla beraber. Çoğu kez salt düşünürken. Düşünceleri kağıda dökerken ya da sadece düşündüklerim imgelenirken hitap ettiğim hep sensin. Bir kıyı kahvesinde hazırladığın kahveleri yudumlarken anlatıyorum sanki. Fincan sapını dört parmağınla tutuyorsun ve serçe parmağın havada…Akşam vapurda dönerken, hiç arka güvertede oturup güneşin Haliç sırtlarında ufukla bir oluşunu izlemediğimizi düşündüm. Belleğim yanıltmıyorsa beni - birlikte hiç… Bir anda kavradım ayrı ayrı bir kaç kez ve ne yazık çok daha yoğun, çok daha ızdırap verici, çok daha yalın. Görüntüyü sözcüklerle kirletmeksizin. Farkındasındır sanırım, ardışık ancak anakronik bir günlük olma yolunda yazdıklarım. Pek kimsenin bilmediği bir şey nasıl sevildiğin. Derialtına nüfuz etmişsin bir kez ve oradasın. Hala dillere andığım bir beraberlik, hayata dair, sonsuza ait… Özlüyorum ve içim kanamıyor artık. Umutsuz çabalar da beklentilere rağmen sonuçsuz kalınca… Kesik ve düzensiz cümleler. Yalan! Hala kanıyorum. Hala acıyor. Dinginlik lime lime olmuş etlerin çürümesinden ibaret olmasa gerek. Bilmiyorum. Belki de bilinmez. Çürüyerek değil, direnirken bir anda bıkarak, bırakarak ölmek isterdim. Direnme gücü bitince ölmek isteği de yitiyor. Her zamanki gibi -sıkıntı diz boyu… Yabancılaşma limitsiz.Gecelerin güne kavuşması ne denli kolaysa, günlerin geceye varması da o kadar zor oluyor. Boktan. Elim gündönümünü yakalayamaz oldu son zamanlarda, ışığı yakmada sürekli biri benden önce davranıyor. Ya sen neredesin? Ya da onca zaman ne yaptık biz? Neydi sebebi tutkumuzun, sevgimizin, saygımızın, kavgamızın - kısaca bir arada olmamızın? Sürekli sinir harbini neden yaşadık? Ve neden kırdığımız kollar hep yen içinde kaldı? Topuklarının ahenkli tıkırtısına mı endeksliydik, benim katatonik dönüşümlerime mi? Kadere kafa tutamayacağımızı neden intikal edemedik.Vapur yanaşırken merdivenlerdeydim. Biri sen kokuyordu. Değildin biliyorum. Ancak sen kokuyordu. Bu şehirde bile değildin biliyorum, ama sen kokuyordu. Lanet olsun. Oradaymışsın gibiydi. Ben yalnız ve savunmasız, elimde beni sana sürükleyen bir kitap ve güneşin yitişinin sarhoşluğuyla… Biri sen kokuyordu. Bir anda aktı görüntüler. Seni, Kadıköy'den elimde parlak bir dosya varken uğurladığımı hatırladım. Görüşmemize kota konmuştu o zamanlar.
BeÅŸiktaÅŸ'tan vapura bindiÄŸimi hatırladım. "Bitti bu iÅŸ!" diyerek. Tavır koymuÅŸtum ya, bir baÅŸka yere oturup sezdirmeden izlemiÅŸtim seni ve sen hiç bir ÅŸey olmamış gibi bulunmamı istediÄŸin arka güverteyi izliyordun. Ä°stiklal Caddesi'nin sonuna en yakın olduÄŸumuz gün - ki hala bu sonun yaÅŸadığım bu günün habercisi olduÄŸunu düşünüyorum - kahvaltı ettikten sonra, ayrılamadığımız için bir türlü Eminönü'ne kadar yürümemizi ve beni vapura bindirmeni hatırladım.Önün 70 kilometre açık deniz kadın ve bir zamanlar sesimi duymak için çıldıran sen, son aradığımda telefonu kapatmam için yalvardın. Ben de kapattım. Ne oldu bize? Ben hala seviyorum. Zor, hesapsız, yersiz, zamansız ve adaletsiz - ama öyle seviyorum. Koca ÅŸehirde seni hatırlatmayan, sığınacak tek yer yok… Korkmaya baÅŸladım. Kurt kırmaları ayışığına ulur ağıt yakıyorken, ÅŸekil farklı içerik aynı -ben de bir ölümün ardından aÄŸlıyorum.Allah kahretsin. OmuriliÄŸim acıyor. Dağılacak bir gün biliyorum. Gözlerim kan çanağı, yaÅŸam amaçsız. Tozu olmayan bir müptelaya döndürdün beni. Sen kokan güverteden iskeleye bir adım; kokun yok. BoÅŸluk, sanki karaya deÄŸil boÅŸluÄŸa ayak attım. Suyu tutmak seni tutmaktan daha kolay… Neredeyse beÅŸ yıl - hiç görmedim seni, hiç dokunamadım. Ötesi yok, özledim.Hep aynı dert… Algıladığım anda her düşünce bir cerrah neÅŸteri gibi saplanıyor beyin kıvrımlarıma. Ä°rini kazımaya çalışırken asıl yaraya dokunarak. O denli büyük, o kadar çok hata yapıldı ki… Ders alamadan. Korku bile büyümüyor içimde. YabancılaÅŸma boyutları korkunç, kendimin benimle, benim benliÄŸimle bitmez savaşı. Aynı kısır döngü yıllardır. Bir anda parlayan yoketme güdüsü… Sınırsız, hesapsız, adi ve ÅŸerefsiz saldırma dürtüsü… Açlık adına saldırırmışcasına… YoÄŸun ve hedefe sabit o parlama. Acıya dair kayıtsızlık. Beynimdeki karanlıktan kaçış ne kadar baÅŸarılır? Tırnakların omuriliÄŸim boyunca inen bıçak, kürek kemiklerim sırtımdan iki yöne geniÅŸlemeye baÅŸlıyor. Kaslar, tendonlar geriliyor… Kılcal damarlar, ince sinirler kopuyor. Uluyorum. Omurilik boyunca bir yara izi, kan damlaları kuyruk sokumumda bir gölet yaratıyor. Dilin orada biliyorum. Tutku varabileceÄŸi son noktaya varmış. Bir süre sonra benim de sıram gelecek. Åžu anki korku bitecek. Elinin altındaki itaatkar gözler sabit kalarak baÅŸ yana eÄŸilecek. Acıdan sıkışmış kaslar gevÅŸeyecek. Sırtımı okÅŸamasan da olur, çok geç artık. Uyandı. Karanlıkta sadece o parlamalar var izlenecek. Tek yol… UmutsuzluÄŸun, çaresizliÄŸin, acizliÄŸin dışavurumu - aÅŸamalar belli; önce sıra senin, efendi sensin. Sonra itaat edeceksin. Son perde; efendi ve köle özezer bir beyinde… Yalnız. Seyircisiz bir ringde, kendini ispat çabasından öte kaygısı olmayan iki hayvan… BoÅŸ salonda kırılan kemiklerin çatırtısı yankılanıyor. Ne takdir belirtileri, ne acıma tepkileri var. KorktuÄŸu oranda acımasızlaÅŸan iki hayvan… Nereye kadar? Hala ölüm yok! Hala ölüm yok… Ne sen beni ve ne de ben seni öldürmeyi beceremiyoruz. Artık bitmeli! Anadol kamyonetlerin bile bir istiap haddi var.Korku acı veriyor. Korkabilmek zor. Bilgi yönetme kaygısı taşıyor. Ä°lk ateÅŸin yandığı günden bu yana, ÅŸamanlardan günümüze… Bilinmeyenden korkulur ve yönetmek sorumluluktur. Sorumluluk istemiyorum. Sürgün olmak istemiyorum. Sürgün olmak istemiyorum! Beynin çığlığı aÄŸrı, büyük harfler bağırmak : Ä° S T E M Ä° Y O R U M ! ! ! Dayanabilecek gücüm kalmadı artık. Deliriyorum. Bilmek istemiyorum. Sen benden çok biliyorsun, nasıl sorumsuz yaÅŸayabiliyorsun? Vahdet-i vücuda ermek istediÄŸimizde nasıl korkmuyorsun? Korkuyu terkedeli yıllar oldu kadın, korkacak birÅŸeyin kalmamasından korkmuyor musun? DoÄŸu rüzgarına kapılıp kayalara çarpmışım gibi acıyor içim. O kayalarda hiç çıplak ayakla gezdin mi? Hiç kanadı mı yaladığım ayaklarının altı?Dönüşüm ile deÄŸiÅŸim arasındaki fark ne kadar? Sorgulamak kaçmaya çalışmak mı? Ya iÅŸkence ne, bulunmak mı? Var olmak mı? Sen mi, ben mi, biz mi? Biz olmayı denemek mi? Yorgunum. Sen birey, ben birey, biz kavram. Hangi biz? Biz kimiz? Bireyken dahi kim olduÄŸumuzu bilmeyen biz, kavramken neyiz? Tutunabileceklerim giderek ve hızla yitiyor. Zor. Yine o sinsi ürperti. ÇocukluÄŸum, çocuÄŸum, çocuk-um… Bir tirelik canımız var, tanımlar bundan öte deÄŸil…İstemeden oluÅŸan bir mektup… Korku boku hala daÄŸları bekliyor. Korku üstüne ikilem çeÅŸitlemeleri. Sürekli aynı terane, korku, ölüm, tutku, yaÅŸam çeliÅŸkileri. Kadercilik son kertede. Bunaltı-bulantı ikilemi, bildik, sıradan…Özlem korkunç. HerÅŸeyden uzak bir kendimi yıpratma süreci istediÄŸim: kan iÅŸemek istiyorum. Bakıyorum kaldı mı? Çekilmedik acı yok. Tek darbede, iki yerde, üç acı? Nasıl yapıyorsun bunu kadın? Zevk alarak, biliyorum. Tek darbe; bir bakış, iki yer; gözlerim ve içim, üç acı; gözlerimin, içimin ve senin… Bu kadar basit, bu kadar acımasız olmamalı yaÅŸananlar. Belki de biz bu kadar hesapsız acı vermemeliyiz. Hesapsız olmak ürkütüyor beni… Katil kayıtsızlığıyla acı çektiÄŸini görmekten zevk alıyorum. Mermi ağızda bir ondörtlük… Ölümle dans etmek. Haydi kadın, sen söyle, kim korkmuyor, kim var korkmayan ölmekten… Belli belirsiz varlığını hissettiÄŸim, varlığını bilip ulaÅŸamadığım senden baÅŸka kim var korkmayan ölümden? Ve senden gayri kim becerecek kan aÄŸlamayı kayıtsız kalarak ardımdan? Sürgün ruhlar tekrar bir arada olabilir mi? Sürgün sonra mı ölümden önce mi? Yoksa ölüm sürgün mü?Sevgi deÄŸil aramızdaki, bildik, niteliksiz bir iliÅŸki o kadar. Tanımı olmayan. Korkuyoruz ikimiz de. Neden bu noktaya sürüklendik? Aynı düzlemin doÄŸru kesiÅŸim noktasında olmak varken? Lanet! Olmayacak bir oÄŸlumuz, olamayacak…Temmuz, günü, tarihi hatırlayamayacak kadar sarhoÅŸum. Bir baÅŸka kadının evinde seni düşünerek… Utanarak, kimden bilmeden. Oyun deÄŸil bu… Ne yazık korku çeliÅŸkileri sürüyor. Ölmek bu denli ıstırap vermemeli, meziyetler de eziyet… Lütfen Tanrım; yukarıda bir yerlerdeysen eÄŸer, gebermem için yardım et! Biliyorum, ben ve bildiÄŸim bir kaç kiÅŸi, beceremiyoruz ölmeyi… Vulgar instincts does not comply with our wishes…Kadınım, ne ilki, ne de birçoklarından biri oldun. Beni törpüledin. Biliyorum, korktum. Ait olmaktan, ait olmandan. Biz olmaktan, bir olmaktan, ölmek ve ötesinden. Kadınım, bir sen kaldın oyun arkadaşım. Yalvarmak yetmez sana bilirim. Ancak ne takatim, ne de yaÅŸamak ÅŸansım var benim. Ne sen izin verirsin, ne ben becerebilirim. Nedensiz deÄŸil… Sensiz kaldıktan sonra aÄŸlamak bile imkansızken, sensiz olmak olur mu? Anılara ait acıdan uzak günler, sevgi sensiz olmuyor, ben sevgisiz. Bitmeli, bitecek. Sen de yoksun, hesap verecek. Ä°htimalin bile yok. Sen yoksun. Fırsat kolluyor biliyorum, bir anda bitecek. Sen yok; acı yok, sen yok; korku yok, sen yok; aciz kalmak yok. Ne var peki bunlar yoksa? Yazmak ÅŸansım dahi yok, okumazsın. Yapmazsın, kayıtsızsın. N E V A R O Z A M A N ? N E V A R ? Sayfalara bağırmak nafile. Soru yok, sonu yok.İçimdeki tüm kavgaya raÄŸmen sen, habersiz, yalın ve sakin oradasın, pranga mahkumu gibi gün sayarken ben… Gündelik, bir muhal-i temenni fiilini gerçekleÅŸtirmek yolundayım. Nihilist bir sufi. Bastırılmış olsa da, sürekli bir iddianın ardındayım. Arınamıyorum, acınıyorum.OmuriliÄŸim kriz ortası sükunetine büründü yine, fırtınanın gözündeyiz. Aldatıcı sessizlik, bir an sonra sen, ben, yatak ve kan zinciri imgelenince dağılacak içim… Pelteye dömüş mideme emdirdiÄŸim alkol de yetmiyor artık. KaraciÄŸerime raÄŸmen içiyorum. Kafamda dönen, yinelenen, yeknesak intihar naÄŸmeleri… Yazık ki ölmeyecek kadar cesurum. Zaten korku ne kadar karmaşık olabilir ki, göt deliÄŸinde hissettiÄŸin on üç pond bir topuktan öte?Dikkat dağılıyor. Sen, ben, yatak ve kan, ve biz bu kez, ikimiz. Ter, döl ve adrenalin kokusu. OmuriliÄŸimden geçen her akım, bir yeni çatırtı. Ne denli dingin olabilirse bir senfoni, o kadar sakin… Sükut-u hayalin sükuneti. Kelimelerimiz bizi inkar etmesin diye susuyoruz. Ä°ÄŸdiÅŸ edilmiÅŸ bir haremaÄŸasından farklı deÄŸil beklentilerimiz. Tatmin olamadık yine, daha çok çiÄŸ et, daha çok kan gerekiyor. Acı durmaz, biteviye. Ritm sıradan, döngü aynı -seninle seks, böbrek üstüne giren bir bıçağın hışırtısı yaylılarla bezenmiÅŸ. Zaman geriye dönük helezon. Dokun bana; viyadükten uçalım. Dokun bana, kokaine bulanalım. Dokun bana, ondörtlüğü tutalım. Dokun bana, raylarda yatalım. Dokun bana, aşık olalım. Dokun bana, artık ölelim.Kemik, kas, tendon uyumu mekanikleÅŸiyor -kafan ritmik, bir saÄŸ ÅŸakak, bir sol ÅŸakak çarpıyor karyolanın tablasına… Tüm acı bunun için mi? Daha çok için acıyor. İçindeyim. Yine mi diz çöküp vurmamamı isteyeceksin? Ne yapabilirim? Deri geriliyor. Kemikler çatırdıyor. Önsel bir transformasyon. Dalgalanıyorum yokluÄŸunda. Dalga, kum dairesi dibe vurduÄŸunda köpürür. Vurdum dibe.Cam koruyucu, cam soÄŸuk, cam sıcak, cam sessiz, cam tehlikeli, sen cam sanki. Dingin, pis, çatlak, koruyucu, yok… Cam keskin. Kırıldın biliyorum. Deviniyorum, toplayamıyorum. Yokum, içe dönük bakıyorum. Vâkıf oluyorum. Dokunulamıyorum. Duvar örüyorum. Deli bakıyorum. Altın sarısı yok, viski sarısı var, gül kırmızısı yok, kan kırmızısı var, kar beyazı yok, kokain beyazı var. Foucault sarkacından aÅŸağı hiç sarkmış mıdır?Sözcüklerden yana aciz kaldıkça harflerin tınısı yükseliyor. Olmuyor sensiz, tutkunun aksak ritmi aÅŸkın melodisini bastırıyor.Sen yok; ben yok kadın: HerÅŸey sen. A. Kaan VOLKAN - 26 Ocak 2000, ÇarÅŸamba Â
button