IGördün mü hiç suyun yanmasını tuzdaGördüm ben bu yaşam boyu iniltiyiBüyük bahçelerin küçük içindeSaksılardan birindeGördüm deUyurken uyandırılmış gibiBeni bir sardunya büyüttü belki.O ben kiBir kadında bir çocuk hayaleti miBir çocukta bir kadın hayaleti miYalnızca bir hayalet mi yoksa.Ne pekiYere dökülen bir un sessizliği miGöğe bırakılmış bir balon sessizliği miİşini bitirmiş bir org tamircisininTuşlardan birine dokunacakkenkiDikkati ve tedirginliği mi.Bekler mi beniHer yanı, ama her yanı çocuklar gibi gülümseyenBir sürü yaz gününün içindeAcaba bekler mi beniUykularım, o sonsuz uykularımYanmış bir limonluktaki- Ve limonlar ki her gün bir yaprak ayinindeSesini hiç eksiltmeyen -Ama bilmez miyim benBilmez miyim hiçBöyle sığ hayallerle oyalanmak yerineKısacık bir zaman olmalıydı elimdeTurfanda meyva gibi bir zamanYollar yollar kateden tadı ve ekşiliğiGeçerek erguvanların dönemecindenLeylakların dörtyol ağzındanYapıştırıncaya dek beni dudaklarınaAcının dudaklarına ve geçmişinBir yaban gülü yaprağı gibi beniAma ne gezer.Korkmuyorum artık solmaktanSolmaktan ve solgunluktanGelmişim nerelerden böyleKurumuş bir dere yatağı gibiYa da pek kurumamış daBaygın, hasta ya da cançekişenÇırparaktan yüzgeçlerimi dip sularındaYa da yer tahtaları, muşamba, örtük perdelerin kasvetiniYorgun düşerek taşımaktanVe ne çıkar ayırmasam kendimiSuların büyük içkilere kavuştuğu koylardan.KoylardanKapsayan o sevimsiz, o küçük aşkları daEskiyen turunçlar gibi ilk rengini pek aratmayanAyırmasam kendimiDiyorum ayırmasamKöhnemiş bir geminin -izine pek rastlanılmayan-İçindeki bir yolcudan da, değerli taşlarla dolu cepleriCepleri yüreği cepleriAyırmasam da benKim görürdü o yolcuyu, yani kim farkederdi beniSıradan acılardır çünkü bütün ilgileri toplayanOysa sıkıntıyı buruşuk bir iç çamaşırı gibi saklayanBu kımıltısız gövdeGörülmemiştir ki hiç görülsün şimdiGörülmediği gibi gündoğumundan havalanan kuşlarınYa da bir oda kapısını açtığınız zamanO müthiş öğle sıcağındaPencerenin önünde örgü ören birinin- Örgü mü, bir çay bardağını başka başka tutan ellerin becerikliliği mi-Görülmediği gibiAma var mıydı sanki görülmek isteyenVar mıydı bir şeyler bekleyen yüreğimin eskittiklerinden.IIVe her şey hızla yetişti sonraSarı bir günün kahverengi yarınına.Yıkılmış bir ağacın üstünde yıllarca oturdum daGözleri avına benzeyen bir avcıydım sankiAğaç da çürümüş zatenKazımış, oymuş bir yerlerinden gelip geçen onuAğaç mı, içi yıllarla dolu bir kutu muÇözmek için mi acaba içlerindeki bir gizi-Gizi mi, bir giz gereksinmesini mi-Yoklamışlar orasından burasındanKim bilir.Ama sessizlikten başka ne bulmuşlarÖnemsiz bir iki anıdanbaşkaYa insan kılığında ya da bir dekor taşkınlığındaSorarım ne bulmuşlarÇoktan yeni bir umuda dönüşmüştür onlar daAnılar.Oysa bambaşka şeyler olmalıydı ağaçtaKazılmış, oyulmuş yerlerinde ağacınBuruk mayhoş, daha çok da bir zehir tadındakiBir şeyler olmalıydı. Ve sankiYıllar var ki saklamışım orda benSaklamışım anlaşılanOdasında yapayalnız doğuran bir kadınınDışa vurmak istemediğiYa da pek gereksinmediğiO iniltiyi andıranDuyurulmayan her şeyi.IIIVe her şey dönüştü işteKahverengi bir çarşambadanSapsarı bir cumartesiye.Ansızın bir rüzgar çıktı deminÇölde yanıt arayan alaycı bir rüzgarKolalı bir örtü gibi acıtıyor yüzümüYakıyor gözkapaklarımı daToplayıp getiriyor anılarımı bir birUzun yolları hiç sevmeyen anılarımı.       (Kaç türlü girilirdi anılardan içeri?       1 - İşte! bir zambağın özsuyunun içilişi gibi       2 - Süt emer gibi bir memeden           Bütün renklerin ve bütün kokuların bir anda bilinişi       3 - Dibini kazıyor alanlar: dünyanın iç çekişi.)(Ansak mı anmasak mıYeri mi şimdi değil miBir tren yolculuğunda ve her yerdeHer şeyin ya da hiçbir şeyin hiç mi hiç çekilmezliğiniBir hafta tatilini, bir öğle vaktini, belki bir pazartesiyiSaatler iyiAdamlar gülüyorlarsa iyi, gülmüyorlarsa gene iyiVe bütün yolcuların dalgınKoparıp koparıp bir şeyler yedikleriniGörünüşte kararsızGörünüşte üzgün, endişeliGörsek mi acaba, görmesek miAçıp da kapalı gözlerini aradaŞöyle bir görünümü tek bir soluktaYalandan, inatla içine çekenleriYa da bir köprüden geçerken, bir tünele girerkenBelirtip yüzlerinde çok görmüşlüğün izleriniBir tilki çevikliğiyle, aceleKatarak yolculuğa hiç yoktan bir gizemliliğiBilmem ki, görmesek miDurunca tren bir istasyondaDudakları çatlamış, ateşli, hasta bir istasyondaDünyanın bütün elma satıcılarına bakıpBakıp da her şeyi ilk defa tanıyormuş gibiUzanıp pencerelerden sarkık gerdanlarıylaTutarak parmaklarıyla yalancıVe ucuzundan bir kolyeyiAcaba görmesek miBir treni ve dünyada tren olan her şeyi.Ansak mı anmasak mı acabaYeri mi şimdi, değil miSırasını bekleyen bir kadının, hastaGereğinden fazla abartılmış yüzünüBesbelli iğrenirdinizÇevirirdiniz gözlerinizi yer tahtalarınaBir duvar saatine ya da kapıyaTelefona bakardınız, tırnaklarını incelerdiniz uzun uzunKısacaKaçınmak isterdiniz o yüzden -ama bitmedi-Gördünüz, görüverdiniz bir dahaSıyrılmış acılardan ansızınSevecen, durgun, sadeO yüzüBelki de, orda, aceleKarar verdinizBir anneniz olsun isterdiniz böyleVe belki sarılıp öpmek isterdiniz onuHer neyse...Söylesek, yeniden mi söylesek şimdi deBen uzun yolları hiç sevmemDoğacak bir çocuk gibi beklemeli anılarAnsızın doğmalı, ansızın ölmeli saniyelerde.)IVBırakıp gidiyor anılarımı rüzgarDenize bırakılmış çöpler gibiYol kenarlarında birikmiş gereksiz eşyalar gibiGeri veriyor ve çekip gidiyor usulca.Bulanık bir havuzun yanında buluyorum kendimiBakımsız, taşları kırık bir havuzun yanındaİçinden koyu yeşil bir çocuğun baktığıÇürümeye yüz tutmuş yaprak rengindeAğlaması yağmurlu bir sundurmaya benzeyenKırık iskemleleri, çatlamış mermer masasıylaYağmurlu bir sundurmayaVe pencerelerde belli belirsiz bir kadınPencerelerde ve her yanda.Bir çocukta bir kadın hayaleti miBir kadında bir çocuk hayaleti miYalnızca bir hayalet mi yoksa.       (Nerdeyim       Kelebeklerden dokunuşlar alan bir yaprak gibi inceyim       Para bozduranların az çok bildiği       Adres soranların gene bildiği       Bir sokakta bir aşağı bir yukarı       Saatlerce dolaşanların hemen hemen bildiği       Amansız bir güceniğim.)Geri getiriyor bunları rüzgarGeri getiriyor anılması kırmızı bir konağı daİniltili, hasta bir konağı daÇatısında baykuşların tünediğiBirtakım iplerin düğümlendiği tahtaboşlardaVe bütün konuşmaların tek bir cümlede toplanıpSuskunluğu bir anıt gibi yükselttiğiBir konağı ve konağın olanca görkeminiGeri getiriyor rüzgar.       (Konaksa yandı çoktan       Tertemiz bir asfalt ezip geçti onu       İyi biliyorum tertemiz bir asfalt       Ezip geçti onu       Kırmızı bir konak mezarı gölgesi bırakarak.)Ve yıllar ve günler ve saatler ayarlandıCaddeler, işhanları kahveler ayarlandıMeyhaneler, genelevlerPasajlar, dar sokaklar, geçitlerSoğuk biralar ayarlandı, soğuk her şeyVe bütün ilişkilerBirden yerini aldı.Ve her şey yetişti geneSarı bir çarşambadanKahverengi bir cumartesiye.VBen Ruhi Bey, nasıl olan Ruhi BeyNasılımBir yaz ikindisinden çıktım geldimDiyelim bir pazartesiydi, biraz da şöyle geldimKapıyı iyice kapadım- Kapadım mı, evet, kapadım -Çitlenbik ağacının altından geçtimFrenk üzümlerinden bir iki salkım kopardımDişlerimle sıyırdımSardunya renginde ve sardunya tadında idilerBiri fotoğrafımı çekiyorkenki gibi durdumAzıcık gülümsedimVe dünya bana gülümsediÇakılların üstünden yürüdümYürüdüm ki, bir sese benziyordum sankiYüzyıllarca önce kırılmış bir kemik sesiİyice duydumÇıkarken bahçe kapısını açık bıraktım- Çok yüksekti. Deniz dibi renginde ve demirdendi. Üstünde aslan başı       kabartmalar vardı. İki yanında çok yüksek iki duvar uzar giderdi.       Dışardan çam ğaçları görünürdü. Bir kırbaç gibi görünürdü. Ve       ağaçların üstünde kırbaç kılıflarına benzeyen ve evlatlıkların mavi       pazen giysilerini andıran kalınlaşmış bir gökyüzü dururdu -On sekiz on beş trenine yetiştimGeniş kadife koltuğa oturdumPuromu yaktım - iki kibrit harcadım -Akşam gazetelerinde pek bir şey yoktuHaydarpaşa'ya kadar
bulmaca çözdümİskelede saçları çok iyi taranmış bir kız bana baktıBakışından tedirgin oldumGiyimsizdi, boyasızdı, bakımsızdıVapurla Karaköy'e geçtimTokatlı'ya uğradımKöprüden aldığım Fransız dergilerini karıştırdımKirazla bir kadeh rakı içtimÇıkarken boy aynasında kendime baktımOldukça yakışıklıydımGömleğim temizdi, beyaz ceketimTertemizdi ve ayakkabılarımPantolonum ütülüYelek cebimde ince altın bir zincirSarı ve ince bıyıklarımTam Ruhi Bey bıyığıydıVe iki parmağın arasında bir çiçek sapı- Zakkum muydu, değil miydi, belki yazpatı -Boynumda menekşe rengi bir papyonHafifçe sarkıkDudağımda bitti bitecek bir sigaraKenarında dudağımınDışarı çıktım.Tünele bindim, Asmalımescit'teki Viyana lokantasına geldim.Avusturyalı karı koca beni karşıladılarİkisi de eğilerek ben dimdik durdukça onlar bir kez daha eğilerek beni       karşıladılarBenden başka oldukça şişman iki adam daha vardı. Beyaz Ruslardandılar, gözleri       necef taşı gibi sert ve parlaktıTezgahta bir Leh Yahudisi votka içiyordu, yüzündeki ince damarlar fırçayla       çizilmiş gibiydi, bir silinip bir canlanıyorlardı.Soğuk et getirdiler bana, omlet, bira filan getirdilerÜstüne kremalı ahududu getirdiler, likörle kahve getirdilerÇıkarken bolca bahşiş bıraktım.Markiz'e uğradım, dört mevsimden süzülmüş bir konyak içtimDüzeltip arada bir bıyıklarımıUçları hafifçe ıslakBir ara pencere camında kendime baktımBaktım ki, ben Ruhi BeyNasıl olan Ruhi BeyDaha nasılım.Oradan
Galatasaray'a kadar yürüdümBir kadının pembe beyaz teni dağılıp uçuşarakGezindi ortalıkta bir süreVe durdumDurdum bu güzel yaz ikindisinden çıkıpBambaşka bir sonbahar sabahını giyinceye kadar Nasılım.VINasıl olacaksınız Ruhi BeyBugün de erkencisiniz Ruhi BeyŞarapla bira mı içiyorsunuz Ruhi BeyBöyle sabah sabah Ruhi BeyAkşam akşam Ruhi BeyAkşam sabah Ruhi BeyCıgara alır mıydınız Ruhi BeyYakalım Ruhi Bey, yakalımBöyle üşümüyor musunuz Ruhi BeyBenim de ayakkabılarım su alıyor Ruhi BeyNe olur ne olmazÖnümüz kış Ruhi BeyEe, daha nasılsınız Ruhi Bey- İyiyim, iyiyim.       (Gelsem gelsem bir solgunluktan gelirim       Kızgın bir sardunyanın üstelik üvey çocuğu       Pembe pembe azarlanırım       O ölür ben azarlanırım       Kocaman bir konakta uzarım kısalırım       Ellerim tırnaklarım       Yeni kırpılmış bir koyun derisi gibi pespembe       Ve sıcak       Gözlerim, gözlerim benim       Denizi ilk defa gören bir çocuğun       Birdenbire yaşlanması neyse.)Sizinle görüşelim Ruhi BeyVaktim yok, vaktim yokRuhi Bey, görüşelimVaktim yok görüşmeye kimseyleRuhi Bey!Kendimle bile, kendimle bile.       (Olmaz ki, kimse kimseyi sevemez        Ama hiç kimse.)                       BİR ÇİÇEK SERGİCİSİ DER KİBin dokuzyüz on iki miydi, bin dokuz yüz elli iki miydiGüneşli bir öğle miydi, çiçekler gölgesiz miydiEllerim kirli miydiNeydiÇiçeklere su mu serpiyordum, bir karanfil çok mu uzaklardan gelmiştiBilmem kiBenim bütün yaşamımda hep karanfiller olmuşturHer zaman hatırlarımSanki bir karanfilden sürekli doğmuşumdurBin dokuz yüz on iki doğumlu bir karanfiliKarım göğsüme takmıştı. Şimdi ben çok yaşlıyımŞimdi ben nedense çok yaşlıyımHerkesi ayrı ayrı tanımamRuhi Bey'i İçerenköy'den tanırımİçerenköy'ü iyi bilirim de ondanKaç yıl önceydi, şimdi unuttumBabasını da tanırımKaç yıl önceydi, bilememÜryani eriği gibi gözleri vardıÇizmeleri, kamçısıRuhi Bey, benden çiçek alırdıO zamanlar sokak sokak dolaşırdımÇiçek alanları iyi bilirdimRuhi Bey de çiçek alırdıNedense benden alırdı. Çünkü ben çiçekleri çok biçimli tutarımKuşkonmazları sevmem, kullanmamÇiçeklerin aralıklarına bakarımSanki ben onları hep yeniden yaratırım, yontarımBin dokuz yüz kırk üçde biri öldüBoynu değil, bir karanfilin sapıydı, yana düştüDüşünce öldüBir ölülük sindi ellerimeBir ölülük bana sindiOna sergimde her zaman bir yer ayırırımKimseler bilmezBen işte gizli gizli onu sularımKaranlık bir karanfilliğiYoklukta bir karanfilliğiO gün bugündür bütün çiçeklerKaranfildir benim için.Bir gün de bir demet karanfilim yandıBir demet karanfilin penceresi, kapısıNedense yandıÖnce giyinik bir ev görünümündeydi, öyleydiTakındı kırmızılarını sonraSüslendiBir boşluk edindi orda kendineHemen oracıkta bir boşlukAçtı şemsiyesini ve gitti.Ben şimdi oğlumun yanında kalırımOnun kırmızı yapraklardan yapılmışBir zamandışılığı vardırBeni anlamazAnlamaz, niye anlasınAnlaşılmak! -değil mi ama- sanki kimsenin olamazBen kendime bir karanfil mezarı satın aldımBeni oraya gömeceklerRuhi Bey cenazeme gelecekAma hangi Ruhi BeyDoğrusu biraz şaşırdımİçerenköy'deki Ruhi Bey gelmezOsadece karanfil satın alırÖlümü pek beğenmezŞimdiki Ruhi Bey ölümedaha yatkındırYaşamaya daÖlümle yaşam arasında bunalır bunalırBen bu kadarını anlarımO gelir beni kaldırırBir karanfil kalabalığına arrtık katılırGeçen gün gördümAcımayı unuttumSevinmeyi unuttumBen her şeyi artık unutuyorumAma ogeçerken ne yalan söyleyeyim şuramda birağrı duydumAğrı da değildi belki, hani, nasılGövdemi yeniden buldumAcılar acılara eklenince ağırlaşıyorGövdem de ağırlaşıyorRuhi Beyle kocaman bir demet karanfil oluyoruzŞu üstümdeki boşluk kadarBir demetYok artık pek konuşmuyoruzBenim sözlerim eskidiOnunki de eskidiZaten kelimeler sonludurÖyledeğil miDonuk donuk bakışıyoruzBen ölüme iyice yakınO yaşamaktan uzakÖyle bir gök içinde durmuş gibiyizKaranfiller ölürkenKaranfillerden bir deniz.BİR MEYHANE GARSONUİşteIsınmış parke yolun kokusuDemek ki ben mutsuzumTuhaf bir su içmişim de sanki içim görünüyorGözlerim buzdanİçimde yaz kırıkları.Eklemek gerekBüyümesi gibi bir salyongozunYıllarla değil, yıllarla değilSaniyelerle kıvrılmıştır kabuğum.Aynalıpasaj'ı geçtimGeçerken sağlı sollu aynalara baktım - her günkü gibi -Vitrinlere baktım, düğmelere, fremuarlaraYukardaki taş heykelciklere baktımBakmasam ne yapacaktım, açılıp kapanmaya başladı dudaklarımGözkapaklarımAçılıp kapanmayaAçılan kapanan çözülenNe varsa duyuyordum kendimdeBalıkpazarı'na saptım.Ben balıkpazarı'na sapıncaDünyada sayılmayan bir adamdımNasıl duruyorsa gökyüzü sayılmadanBoylu boyunca bir duvarVe uzay nasıl duruyorsa- Uzay ki mutlulukturEle geçmeyen bir sonsuzluktur uzay -Ben masallara şunu bunu taşırdım.Oldukçe dar bir sokağa gelince durdumKarşıdan karşıya çamaşırlar asmışlardıMor, pembe, beyaz çamaşırlarKızgın yaz güneşinin altındaHoşlandımAnahtarı kilide soktum, bundan da hoşlandımÇevirdim bir iki kez, kapı titrediBen de titredimDükkanı açtım.Karşıki evler çoktan uyanmıştıHemen herkesi az çok tanırdımİki kocakarı, levanten, dama oynuyorlardı gene camın önündeÇinko balkonda bir kız çocuğu ağlıyorduOyduBir satıcıya sesleniyordu, oyduBesbelli yeni uyanmıştı, saçları dağınıktıZayıftı, sürekliydi, değişmiyorduSesi inceydi, isteriktiSaate baktım dokuz buçuktu.Ne yaptım da ben, daha sonra ne yapacaktımÖnce helaya girdim, bir süre helada kaldımTerledim, adını bilmediğim bir kokuyla koktumMutfağa girdimPatatesleri soydum yıkadımDomatesleri salatalıklarıSoydum yıkadımMuska böreği sardım kaldırdımBira kasalarını, boş şişeleriDükkanın önüne çıkardımCamları sildim, ortalığı süpürdümSonra bir iskemleye oturdumOrda yüz binlerce cinayeti benVe intiharıBir mutluluk gibi dışımda duydum.Evet, gelirdiRuhi Bey mi dediniz, evet, gelirdi.PATRON MASAYA GELİRBen patronum, şöyle böyle bir adamımBırakın konuşayımBir bira içeyim konuşayımKim ne derse desin kadınlara düşkünümNe yapayım öyleyimKadın dendi mi sanki benVişneli bir dondurmayı durmaksızın yalarım.Ruhi Beyi pek tanımamYok, hayır, belki de iyi tanırımNeden derseniz ben herkesi iyi tanırımİşsizim, dülgerim, boyacıyımHerkesle bir olurumKişiliksiz kalırım.Günün herhangi bir saatinde çıkar gelirNasılsınız Ruhi Bey, derimO her zamanki gibi: iyiyim, iyiyim!Şu köşedeki masa onundurBaşkası oturmuyorsa gider otururŞaraptan başka bir şey içmezBazen şarapla birayı karıştırırDoğrusu sarhoşken hiç görmedimTersine çok incedir, derim ki biraz da soyludurNedense bulutlanır gözleri aradaO zaman kimseyi görmezUzaklara bakar yalnızcaBenimle konuşurken, gazetesini okurkenRuhi Bey uzaklara bakarSanırsınız ki işte çok uzaklarda bir Ruhi Bey daha varBana öyle gelir ki durmadan geri çağırır onuAma durmadanVe alır karşısına - neden bilinmez -Suçlu bir çocuktur da sanki o, gizli gizli azarlar.Parası varsa verirYoksa hiç bir şey söylemeden çekip giderSonra bir cep saati vardır, arada çıkarıp bakarAma bilirim saatle filan işi yokturZaten zamanla işi yoktur ki Ruhi BeyinHep aynı elbiseyi giyerYazın ceketini çıkarırKravatı ip gibidir, incedirAyaklarına hiç bakmadımO kadar ilginçtir ki yüzü, ayakları bilmem var mıdır.Bu meyhaneyi yirmi yıldır işletirimDoğrusu Ruhi Bey gibisini hiç görmedimMısırçarşısı'nda baharatçı dükkanları vardır, bilirsinizRuhi Beyi ben o dükkanlara benzetirimBinlerce şeydir çünkü Ruhi BeyNanedir, ada çayıdır, zencefildirBu çevrede herkes onu tanırBana sorarsanız tanımazŞöyle ki, bir ayakkabı çivisi gibi kendine batarŞarabıyla batar, uykusuzluğuyla batarGülmesi hüznüneKonuşması susmasına batar.Çok oturmaz, usulca kalkıp giderSıkılır da mı gider, pek anlamamAnladığım bir şey varsaŞu bardağı görüyorsunuz yaBardağa birayı boşalttığım gibi giderGitmeden önce biraz silikleşirSonra büsbütün solarGerçekteDört mevsimin karışımı gibidir Ruhi Bey.Size bir olay anlatayım, çok kısaBir kış günüydü, kar yağıyorduGök sapından boşalmış papatya yaprakları gibi duruyorduKapıda Ruhi Beyi gördümGözleri kıpkırmızıydıÇiğnenmemiş karın üstündeİki tek kokina gibi duruyordu gözleriBeni birine gösteriyordu eliyleYanında kimseler yoktuBirine yakınıyordu bendenYanında kimseler yoktuBir adım daha attıEli bir bıçak ucu gibi sipsivriydi, uzunduVe nasıl olduysa olduYitirdim bir anda gözdenHani düş gördüm desemO zaman sağ bileğim niye kanıyordu.KÜRK TAMİRCİSİ YORGO VE KÜÇÜK BİR OLAYTepebaşı'ndan Pera'ya girerkenKüçük bir alandan geçeceksinizGeçmeyin!Sağda ufak bir dükkan vardır, benimdirKapının üstünde KÜRK TAMİRCİSİ YORGO yazılıdırİyi havalarda kapısı açıktırİçersi biraz loşturLoşolsun, ben severim, böylesi daha güzeldirBen, karım, bir de anjelBiz üçümüz kürk kaplarız, kürk dikerizAnjel elimzide büyümüştür, iyi kızdırHemen hemen hiç konuşmayız - içersi biraz loştur -Yoktur ki ne konuşsak yıllarca konuşmuşuz.Ama baksak ki birbirimize arada- Yorulunca işten bakarız da -Sanki herkes yeni bir
haber getirmiÅŸ gibidirÖyledir öyledirYüzlerimiz ona göre kesilmiÅŸOna göre biçilmiÅŸtirÇünkü insan yalnızken katettiÄŸi yollardanNe zaman geri dönse yeni bir haber getirir- DoÄŸrusu kentlerden kentlere mektuplar da böyle sessiz gider -Ve dışardan biri geçse gözlerimiz ona dikilirÇok görmüşümdür iÅŸ hanlarındaki terzilerKapıları açık terziler de böyledirBiri merdivenleri çıkmayagörsünO çıraklar kalfalar yok muDiÅŸlerinde iÄŸneler, ipliklerBaÅŸlarını kaldırıpHepsi birden göz kulak kesilirler.Her neyseBiz karı koca masada çalışırızAnjel yerde çalışırNedense hoÅŸlanır bundan, yerde çalışırBiraz da açık saçık giyinir - söylerim, dinlemez -Kürkleri bacaklarının arasına sıkıştırırKızarsa donunu filan gösterir - söylerim, dinlemez -Yeni evlidir, kocası burada yoktur.Ruhi Bey derler bir adam vardırNe bileyim iÅŸte, böyle bir adam vardırCin gibidir, nereden geldiÄŸi bilinmezDükkanın önünde dururTam ÅŸurada dikilirGit dersin gitmezBu kez de Anjel'e dönerimAnjel, derim, bak kızım Anjel- Söylerim, dinlemez -Yeni evlisin, kocan ne der- Hiçbir ÅŸey demez!YeÄŸeni vardır bir de Anjel'inÅžu karşıki dükkanda çalışırOn altı yaÅŸlarında, çocukBir gün yakaladığı gibi Ruhi BeyiTuttuÄŸu gibi yakasındanGerisini sormayın daha iyi- Çünkü ben böyle ÅŸeyleri pek sevmem -Hep birden karakolluk oldukBu olaydan tanırım iÅŸte Ruhi Beyi.Gene miEvet, geliyorSeyrek de olsa geliyorBakıyor bakıyor bakıyor yalnızAnjel desen öyleBacaklarını dikmiÅŸ otururAldırdığı bile yokRuhi Bey de artık fazla kalmıyor.RUHÄ° BEY ANLATIYOR:BÄ°R DÜĞÜN GÃœNÃœ VE SONRASIKısacık bir gündü, bir iki dakikalık bir gündüÇocukların günü gibi bir gündüKahverengi fotoÄŸrafları vardı, bulanıktıHiçbir ÅŸey açık seçik görünmüyorduKocaman bir bahçe olmalıydı, orda burdaTavuskuÅŸları olmalıydı, herbiriÖyle bir başına hiç kımıldamadan duruyorduSaniyeler sümbüller gibiydiSaniyeler sümbüller gibiydi dokunsam iki parmağım arasında akıyorduKısacık bir gündü.Bir kiÅŸi bile yoktuHayrünnisa ile ben vardımSeylan taÅŸları ile iÅŸlenmiÅŸ bir iÄŸne vardıYansıyan kırmızılık taranıyordu güneÅŸteKan gibi parlıyorduŞöyle böyle hatırlıyorumBeni ölüme uÄŸurlayan bir düğün günüBabamı hatırlıyorumBabamın ölümünüKırbacıyla birlikte bir çam aÄŸacına gömülüAnnemsa odasında babamınHasta yatağındaKımıldamadan yatıyorPencerede sapsarı bir limon görüntüsüDuvarda rengarenk bir kırbaç koleksiyonuHatırlıyorumDiÅŸleri vardı Hayrünnisa'nınHatırlıyorumBir ÅŸeyler vardı, ortasından kesilir gibiydiDiÅŸleri bembeyazdıKesilen her ÅŸey bembeyazdıO diÅŸleriyle vardı, ben yoktumSeylan taÅŸlı iÄŸnenin altındaydım, ben yoktumHayrünnisa vardı, ben yoktumÜç gün üç gece geçti, ben yoktumOn gün daha geçti,sonra ben günleri unuttumBir kuÅŸluk vaktini iyi hatırlıyorumİçerenköy'deki tozlu bir yoluPostacıyıTerziyiOyanmış limonluÄŸuÇiçek satan adamıBir otobüs durağını iyice hatırlıyorumO yoktu.Ve bir sabah ben vardımKoskoca bir konağı bir başıma soydumYer halılarını çıkardım, kalın kadife perdeleriMaun konsolu, Çin porselenlerini, gümüş takımlarınıHatırlıyorumMineli pandantifleri çıkardım, altın zincirleri, pırlanta yüzükleriBüyük kristal avizeleri, sedefli koltuklarıBursa çatmalarını, Beykoz koleksiyonlarını, minyatürleriHepsini, hepsini bir bir çıkardımTutkuyla çıkardım, ÅŸehvetle çıkardımÖfkeyleKanını akıtaraktan konağınHatırlıyorumKonakta o gece konakla kaldım.BÄ°R GENELEV KADINI VE...GirdiSırtında eski bir ceket vardıBir yerlerden sızmıştı sanki, gün ışığı gibiydiSarışındıÖnce bir süre kapının önünde durdu durduGölgelendi, inceldi, beni gördüPek önemsemedimBaktı, hiç konuÅŸmadıOysa bir Ä°sa tasviri gibi uçumluydu, güzeldiYer gösterdim, oturmadıBir sigara yaktım, ona da verdimAldıSigarasını ben yaktımKısa bir gülümseme yürüdü dudaklarındanBenim dudaklarıma da geçtiÇocuklar gibi kızardımÖteki kızlar gülüştülerBen kendimi sevdim, güvendimSaçlarımı düzelttim, göğsümü biraz kapadımBana elini uzattı, ellerimiz birbirine deÄŸdiSıcaktı, inceydi, kıskanırım anlatmaya bu eliAğır ağır odama çıktık.GirdiAçık pencereyi kapadımPerdeyi çektimArkamı döndüm, yavaÅŸ yavaÅŸ soyundumBileÄŸimdeki saati çıkardımSigaramı söndürdümTam o zaman..Zaman da deÄŸildi belkiÖnce korkunç bir gözyaşı seliSonra alabildiÄŸine bir kayalıkKayaların üstünde bir kertenkeleArdından bir ormanın uÄŸultusuBinlerce kanat sesiSaÄŸ elinde bir bıçakYok, hayır, bıçak da deÄŸildiVuran, ezen, öldüren bir elVe ellerVe diÅŸlerKendimden geçtim.Bir daha gelmedi, hayır, bir daha hiç gelmediAma onunla benNe zaman istedimse o zaman yattım.RUHÄ° BEY VE LÄ°MONLUKTAKÄ° YANGINNiye lmalı öyleyseAÅŸk mutlu bir sürgünlükse.Ãœvey annemdi benim, ben sarışındımOn altı yaşındaydım, sarışındımBulanık çıkmış fotoÄŸraflar gibiydim, görünümsüzYalnızdım, karışıktımBeni tanıyan kimseler yoktuHiç yoktuİçime kapanıktımBüyük aÄŸaçların altındaHavuzun kırık taÅŸları arasındaBilmezdim mutluluk nedirBilemezdimAlıp başımı gitmek isterdimÄ°sterdim ama, kalırdım       Sanki kar yağışlarının ardından       Uzun süren kar yağışlarının ardından       Sevimsiz bir lunaparkta       Kimsesiz bir atlıkarıncaydım.Bir limonluÄŸumuz vardı, öğle saatlerindeBazen o limonlukta uyurdumKarışık düşler görürdümYalnızlık?O bir başına kalırdı, ben bir başıma kalırdımSanki hiç tüketilmeyen bir otobüs durağıGibi kalırdımBir günİçeri girdi, uyanıktımYarı uzanmıştım, uyanıktımBir üşümüşlüğü tutuyordum yüzümde, uyanıktımDudakları aralıktı, ben uyanıktımÖyle bir süre durdu, baktıO baktı ben de baktımYanıma usulca uzandıUzandığını görmedim, ama uzandıDağıldı, uçuÅŸtu, bir gülüş gibi uzandıÖnce şaşırdımÖnce hiç kımıldamadım- Yalnızlık biraz azaldı -Saçlarımı sevdi, hiç kımıldamadımBir biçim deÄŸildim sanki, bir nesne, bir ÅŸey deÄŸildimBiraz utandımSokuldu bana iyice, bana sarıldıDudaklarımı aldı, dudaklarımı taşırdıKöpüren sütler gibi taşırdıKöpükler içinde kaldım- Mevsim her zamanki gibi yazdı -Birden beyaz bacaklarını gördümSonra her ÅŸeyi gördümO her ÅŸeyi ben ilk defa gördümSes çıkarmadımSes çıkarmadım, köpüren sütler gibiydikBeni yeniden öptü, üstüne çekti beniKöpüren sütler gibiydikLimonlar beyazlandıBir limondan baÅŸka bir limona geçtikBir limondan baÅŸka bir limona geçtimGözlerim süt gibiydi, sayısız gözlerim vardıİlk defa vardıUpuzun sürdü, kısacık sürdüBeni bıraktıAyaÄŸa kalktı, saçlarını düzelttiSüt dindiAma ben kaldımÇoraklar, çöller, tuzlu denizler gibi kaldımO gözlerini dikti bana- Ben suyun yanması gibi tuzda -Anlamsız, uzunGizli, korunaklıYüzüyle itermiÅŸ gibi ilk defa gördüğü bir yaratığıYıllarca, ama yıllarcaBaktı baktı baktı.Kimseye bir ÅŸey söylemedimAma bir daha gelmediNe sevgi, ne nefret, ne önceleri bir ÅŸey duymadımSadece gelsin istedimUyanık bekledimGelsin istedimAma bir daha gelmedi.Anladım neden sonraAnladım kötülük olsun diye geldiÄŸini limonluÄŸaO bembeyaz diÅŸleriyle yoktu, ben vardımÜç gündüz daha geçti, ben vardımOn gün daha geçti, sonra ben günleri unuttum- Unutmak! ben büyüdükçe o benim çocukluÄŸum -O yoktuBeni uyardı, beni yalnız bıraktı, anladımÇocukken vururdu, kanatırdı, ezerdiBu kez deAnladım severektenOkÅŸayaraktan yapmak istedi aynı ÅŸeyi.Ãœvey annemdi, ben sarışındımO da sarışındıBeni uyardı, beni yalnız bıraktı       (Açık saçık giyinirdi, pek anlamazdım       Dudaklarını ıslak tutardı, pek anlamazdım       Şehvetle aralardı, bembeyaz diÅŸlerini görürdüm       Bembeyaz diÅŸlerini görürdüm       Bembeyaz       Kalçalarını okÅŸayaraktan tutardı.)O günden sonradır ki iyi tanıdım ben kanı.Bir gece uykudaydı bütün konakGizlice bahçeye çıktımYaralı bir hayvan gibi sürünerektenSokuldum limonluÄŸa usul usulDöktüm bir ÅŸiÅŸe gazı ve limonluÄŸu yaktım.KISA BÄ°R NOT:KONAKTA SON GÃœN VE..Ve yıllarca sonra kadının ölüsünüBir bulantı cenazesi gibi kaldırdılar içimden.O gece konağın bütün lambalarını yaktımElimde bir içki ÅŸiÅŸesiyle benSanki bir insan ÅŸehrayini vardı da, benGecesiz bir sarışındımGecesiz bir sarışındım ve iÅŸteBütün kapıları açtım kapadımKırdım parçaladım elime ne geçtiyseBiblolar mı olur, yaÄŸlıboya tablolar mı, kristal takımlar mıElime ne geçtiyseAçtım pencereleri dışarı attım.Durmadan atıyordum, eÅŸyalar bitmiyordu ki hiçEÅŸyalar bitmedikçe öfkeyle içiyordumVe kinleÄ°niltiler duyuyordum aÅŸağıdan yukarıdanVe baÄŸrışmalarVe çığlıklar duyuyordum bir deTanıdığım artık ve bildiÄŸim iyiceAcayip hayvan seslerine benzeyen- Konak ki bir ÅŸimÅŸekti de, elle düzeltilmiÅŸti sanki bir yaÄŸmur öncesinde -UÅŸaklar evlatlıklar birbirine giriyorduBirbirlerinden çıkıyordularAralarına karıştımBoÅŸaldım boÅŸaldım boÅŸaldımVe bilirdim, biliyordum, süresiz bir sarışındımBaÅŸkalarını da çağırdım daha sonraVe karşıladım.Oramlakarşıladım, en çok oramlaKapıda karşıladım, düşümde karşıladımBir sürü adamlar geldi,o bir sürü adamla bir sürü kadınlarNerde kim varsa iÅŸte bir bir geliyordularMutsuzlar, umutsuzlar, uyumsuzlarEllerinde paketlerle geliyordular - neler yoktu ki -İçkiler, çiçekler, pastalarKüçük küçük paketler, büyük büyük kutular.       (Ah, ne de çok ÅŸeyleri vardır da, nasıl       Hep böyle yerinde harcar bu kentsoylular.)Giysiler giysiler gene giysilerFiyonklar, boncuklar, payetlerDeÄŸerli - deÄŸersiz, sahici - yalancıTürlü türlü iÄŸneler, yüzükler ve kolyelerÖnce hep nasılsınızlar, lütfenler, oturmaz mısınızlarDenenmiÅŸ iç geçirmeler, gizliden bakışmalarVe yaldızlı cümlelerBu pazar ne yaptınız? Hangi pavyonda? Sahi mi?Ä°ÄŸreti kahkahalar, ucuzundan gülmelerBacak bacak üstüne atmalar, yerlere uzanmalarSigaralar içkilerSonra gene içkiler, hiç bitmeyen içkilerVe dudaklar ve gözler, ince uzun boyunlarMemeler, kalçalar, kıçlar, falluslarVe yavaÅŸtan seviciler, ibnelerPoz kesen jigololar.       (Nasıl da vaktini bilirler her ÅŸeyin       Ve vaktinde giriÅŸirler herÅŸeye bu kent soylular.)Sabaha karşı duruldu her ÅŸeyGidenler, gelenler, yeniden gidip gelenlerDuruldu konakDenizanaları gibi açıldı kapandıSızanlar mı dersiniz, uyuyup kalanlar mı- Elle düzeltilmiÅŸ bir yaÄŸmur sonrası mı acaba -Bir ara yaÄŸma edildiydibütün kamçılarNe kalmışsa kırıp dökmediÄŸimFırlatıp atmadığımYaÄŸma edildiydi gümüş ÅŸamdanlarSaatler, konsollar, sehpalarPerdeler, avizeler, halılar.       (Bilmezsiniz siz, bilemezsiniz       Görseniz nasıl ince       Nasıl da kibardırlar bu kentsoylular.)Kanadı kanadı kanadı o gece bütün konakGörkemli bir Kadın kaburgasını andıran konakBahçede acı acı bağıran tavuskuÅŸları.       (Kim ne derse desin iyi bilirler kovulmayı da       Azıcık sırıtırlar, azıcık da ÅŸakaya filan alırlar       Ve usuldan ve bozmadan hiç durumlarını       Çıkarlar kırıtaraktan dışarı       Yalanla avunurlar, yalanla korunurlar       Bilmezler utanmayı hiç bu kokuÅŸmuÅŸ kentsoylular.)Yaktım konağı da o geceBir daha, bir daha yaktımYüzlerce, yüzbinlerce yaktım hiç usanmadanAklımda bunlar kaldı sadece.Soluksuz sessizGölgesiz devinimsizBir Ruhi Bey olarak Ruhi BeysizKentin içine kadar sokuldum.AÄŸzımın içi zehir gibiydiTuttum bir sigarayaktımKravatımı düzelttimAyakkabılarımı sildimVe sordum:- Ben Ruhi Bey nasılım- Sahi siz nasılsınız Ruhi Bey- Ä°yiyim iyiyim.BÄ°R OTEL KATÄ°BÄ°Anlamadığım ÅŸuBen neden bir otel katibiyimEskiyim, renksizim, kimsesizimYontulmuÅŸ kalemlerden, sosisli sandviçlerden iÄŸrenirimPapazlardan, homoseksüellerden iÄŸrenirimKız kurularından ve saldırgan dullardanVe yaÅŸlı adamların sararmış dudaklarındanVe deli saraylılardan, onların aybaşı kokularındanKendimden kendimdenVe nedendir ki benSararmış bir sürahide kirli bir su gibi bekletirim.Günlerden ne? Pazartesi! Ä°yi bilirimAma gün nedir bilmemÇiylerle çiçeklerle çamlarla doldurulmuÅŸ günGöğsü bir martı göğsü gibi denizlere deÄŸenParklarda bahçelerde göz dolduran günBir çocuÄŸun gözlerinden gözyaşı içenSesini bir ayin gibi uzaklardan duyduÄŸumGün nedir.Kokular vardı ayrı ayrı, ben unutmuÅŸumHepsi ÅŸimdi bir otelin kokusuKullanılmış çamaşırların ve bavulların kokusuVe telefonların ve kapısı açık helalarınVe hasta soluklarının, tozlu yer halılarınınSabahlara kadar yanan ampullerin kızgınBirbirine karışmış, deÄŸiÅŸmeyen kokusu.Ruhunda kasvetin suyunu bulduKimdirOlsa olsa bir otel katibidirBir otel katibi her yerde bir otel katibidirGözlüklü ve tedirgindirHiç yıkanmamış gibidir, parmakları sarıdırÖn diÅŸleri çürüktür, avuçları terlidirYıllar var ki bir kumaÅŸ düşler kendineVe bu yüzden olacak sanki biraz terzidir.Sorarım - ki otel katipleri sorar - bir terlik nedirTerliÄŸin yenisi yokturGeçmiÅŸi yoktur, geleceÄŸi yokturYeri ve kimliÄŸi zaten yokturBir terlik bir terliktir o kadar.Bilirim kötünün kötüsü bir oteldir burasıOdalarında hamam böcekleri, sineklerPis yataklar, lekeler, sararmış çatlak lavabolarPeki bir insan nedirSorarım - ki otel katipleri sorar -Bir gün gittikçe ufalıyordumDüş müydü, gerçek miydi, iyi bilememOturmuÅŸ bir küvete kuruyup kayboluyordum.Åžarkıcılar, sokak çalgıcıları gelir en çokSokak kadınları, serserilerEvet, ara sıra Ruhi Bey de gelirKan renginde gelir, yolunu ÅŸaşırmış bir böcek gibi gelirSapından eÄŸilmiÅŸ bir gelinciÄŸin öğle uykusu gibiÇocuksu hafifTam bizim otelliktirSanırım elbisesiyle yatar, ayakkabılarıylaSabah olunca erkenden kalkarVe kalkar kalkmaz baÅŸlar içmeye, doÄŸrusu pek anlayamamUçak saatlerini sorar, lüks lokantaları sorar bir dePek anlayamamÅžu var ki, kendiyle eÄŸlenir gibi sorarElinde vapur tarifeleri, kataloglarAt yarışı listeleriYanaşır pencereye, ışığa tutar birer birer hepsini- Otel her zaman loÅŸtur -Bakar bakar bakar.Nemli bir havlunun yere bırakılışı gibiÇöker bir iskemleye sonra- ÇoÄŸu zaman böyle yapar -SokaÄŸa bakar aralıksızÖyle bakar ki, sokakta bir ÅŸeyler olmuÅŸ sanırsınızSanki bir cinayet iÅŸlenmiÅŸ, biri parasını çarptırmışYa da terkedilmiÅŸ bir kadın yakalamış kocasınıBağırıp çağırıyordur gebe karnını göstererekNerdeyseHani nerdeyse polisler gelecekNerdeyseHani nerdeyse polisler gelecek- Gerçi her türlü olaya tanığızdır bu sokakta -Oysa iÅŸte Ruhi BeyGörerek bakmıyordur ki bir ÅŸeyler anlasanızİçer bardağındaki son yudumu daTopundan boÅŸalan bir kurdele gibiSarı bir kurdele gibiÇekip gider az sonra.BÄ°R OLAY: RUHÄ° BEY VE GÃœLCÃœNÃœN ÖLÃœMÃœBir kara parçası sanır insanDüştü mü başı derdeKendini açık denizlerde.Åžimdi bir kıyı bile deÄŸilBir ufuk çizgisi bile deÄŸilYalnızca ölüSabaha doÄŸru yaÄŸan karın altındaKıvrılmış kalmışBesbelli tutunmak istemiÅŸ boÅŸluÄŸaKolları havadaSıkmış avuçlarıyla bir demet gülüYayılmış gövdesine bir gülümsemeVe çevresineTaÅŸ binalara, karanlık pencerelereKefeni kardan ve gülden.Polis arabası kapıya geldiÄŸi zamanGiyimevlerini, mezecileri, postaneyi geçerek geldiÄŸi zamanArka sokaklardaki birkaç kiliseyiCenaze levazımatçılarını veBin dokuz yüz yirmi sekiz modasına göre giyinmiÅŸ bir kadının bir anlık ölüsünüGeçerek geldiÄŸi zamanBir kamyon et boÅŸaltıyorken bir kasap dükkanının önünde, tam o zamanYüzü sabunlu bir otel müşterisinin elinde traÅŸ makinesiylePencereden sarktığı zaman.Polis arabasını görmeden önceHer yanı aynalarla çevrili bir meyhanedeydimSırçaları dökülmüş aynalarlaParça parça görüyordum kendimiDışarda kar vardı, kirli karIsınmak için konyak içiyordum- Isınmak için mi dedim, tuhaf -Dışarda kar vardıSaat dokuzu on geçiyordu, Balıkpazarı'nın her günkü sabahıYıllardır hep aynı sabahÄ°ri bir kayabalığının içbükey karnıVe binlerce, on binlerce kedinin hep birdenKente hiç uymayan bir yaratık gibi kımıldandığıO sabah.Polis arabası kapıya geldiÄŸi zamanAynalıpasaj'ın düğmecileri, gömlekçileriYüzükçüleri, bilezikçileri, tuhafiyecileriDükkanlarını açık unuttukları zamanVe dükkanların üstündeki heykelciklerinBir yas törenine hazırlanır gibiAnlatımlarını deÄŸiÅŸtirdikleri zamanBalıkçıların balıkların karşısında en iyi durdukları zamanAyakta çay içtikleri zamanMermer masaların altından yorgun gövdeleriyleÇıktıkları zaman serserilerinVe Pasaj temizlenmeye ve karlar kürenmeye baÅŸladığı zamanMasmavi iki yengeç gibi bakmaya baÅŸladığı zaman gözleri garson Vasil'inTam o zaman.Polis arabası kapıya geldiÄŸi zamanÜç kiÅŸi siyah bir otomobilden indilerÜçü de sivildi, ellerinde çantaları vardıBen meyhanenin penceresindeyimİçerde ve kar içindeydimBir demet gül içindeydimGüle gömülüydümKana.Polis arabası gittiÄŸi zamanDemir kapının yanında ölüGökyüzünü dönemecinin altındaVe yerde bırakmamak ister gibi sözünüElinde bir demet gülle"Gül, gül!" diye acı bir bağırtıyı uzattığı güllerleIpıslak saçlarıyla buzdan yatağına uzanmış.       (O zaman ıhlamur aÄŸaçları kardan görünmezdi. Gözlerim azalırdı,       gizlenirdim. Babam koyu kahverengi çizmeleriyle karları ezer ezer       ezerdi çakıltaÅŸlarının ayaklarının altında oynaÅŸtıklarını duyuncaya       kadar. Annem çatı katının yanındaki sivri kuleden gözlerini ayırmazdı,       yeter ki gök kanasındı beyaz beyaz ve kocaman bir alabalığın karnı.       UÅŸaklar bir köşeye sinerlerdi, hiç konuÅŸmazlardı, bir kristal sürahi       rüzgardan ürperir titrerdi. Ä°niltiye benzeyen bir ses yayılırdı.       Karanlığa yapışırdım, bir kapı karanlığına, bir duvar karanlığına, bir       yokoluÅŸ karanlığına. Ölüm çok uzaklardaydı, o zaman çok uzaklardaydı       ölüm.)SorduKarla kaplı kirli bir cümleBaşında kimler vardı?Bir, emekli postacı Hüseyin- Çok adres bildiÄŸi için adı pezevenge çıkan -Ä°ki, cenaze kaldırıcısı Adem- Çıplak kafalı, ön diÅŸleri çürümüş -Üç, akordeoncu kadın- Hemen hemen hiç konuÅŸmayan, saçları oksijele sarartılmış, Bizanslı bir       kehribar taciri gibi ÅŸiÅŸman, yaÅŸlı ve kızoÄŸlankız -Ve sonra ötekilerÜç Horan Kilisesinin kapıcısıÇingene çalgıcılar, bademcilerLotaryacılarBir iki garsonEn gerideÇengelli iÄŸne satan bir kız çocuÄŸu.Ve onu kaldırdılar, ben gördümÄ°kinci konyağımı içtim bitirdimDemir Kapıdan çıkardılar ve gördümMorg arabasına koydularKapısını ittiler, kapı kapandıTaraklar, istiridyeler açıldı kapandıÇiçekler titreÅŸtilerBir balıkçı balık doÄŸradı ve tarttıPencereden çekildim.Günlerdir ilk olarak güldüm, gülümsedimYıllardır ilk olarakSanki ilk gözyaşının tarihini buldum, üstünü çizdim.Ve sordu geneÖlümle kaplı o kirli cümle:Siz Ruhi Bey nasılsınızBen Ruhi Bey nasılımAnladım anladımVe ÅŸimdi iyi biliyorum artık nereye. CENAZE KALDIRICISI ADEM       Bir ölü nedir ki bir ölüm nedir       Acıyla kirlenmektir, acıya sevinmektir.Siz bilirsiniz, isterseniz biraz gecikirizGelmesine geliriz, birazcık gecikirizNe kadar gecikirsek o kadar iyiyizBen o kadar iyiyim.Bir zamanlar hamaldım, çelenk taşırdımEn güzel çiçekleri ben sırtımda taşırdımCaddelerden geçerdim, büyük vitrinlerin önündenSerlerden bahçelerden güne damlardımRenklere karışırdım, kentin ışıklarınaİçinden soyulan bir portakal gibiKendi içdenizlerimi öper okÅŸardımSüslenmiÅŸ gibi olurdumKokular içinde kalırdım.Sonra bir gün çağırdılarSonra bir gün beni gene çağırdılarArtık hep çağırdılar, dört kiÅŸi oldukDört kiÅŸi gerekliydi, dört kiÅŸi oldukÖlüleri gördük, ölüler koltuktaydılarÖlüleri gördük ölüler yataktaÖlüler giyinik, ölüler çıplakÄ°ÅŸte biz dört kiÅŸi buna alıştıkBizi alıştırdılar.Omuzlarım kesik kesiktir, nasırlıdırHer zaman bir ölü vardır omuzlarımdaO kadar ölü vardır ki her yanımda benim- Ölüler içindeyim! ölüler içindeyim! -ÖrneÄŸin bir bardak su içsem bir ölü kayar ÅŸuramdanSu içmeyen bir balık gibi kayarÖlülere takılmış bir uçurtma gibiyimBiraz öyleyim.Ve otel müşterileri, onlarEn inandırıcı ölülerimdir benimHer biri biri ölümü her gün yeniden yaÅŸarCamlara yapıştırılmış yüzler gibi- Unutmak utanmaktır, siz bilirsiniz -Hüzünsüz, anlatımsız, soÄŸukAkÅŸamüstü rengidedirler ve yorgundurlar.Siz daha iyi bilirsiniz, Hıristiyanları soyarlarÖlüleri çıplaktır onlarınNe yalan söyleyeyim görünce huylanırımYeni ölmüş genç kızlar yeni doÄŸmuÅŸ çocuklara benzerlerGörünce huylanırımBunu karıma da anlatırım, su dökünürümAdım mı, Ademdir, iyi adamımdır.Karıma anlatırım ya, size de anlatırımBir gün bir ölü kaldırdık, AÅŸkenazlardanHeni ÅŸu Leh Yahudilerinden iÅŸteGözleri o kadar mavi olan, mavi bir suda yüzer gibi gövdesiSaçları tütün rengndeHer neyse, uzatmayalım, bir de baktık ki ölünün arka cebindeDolarlar, marklar, sterlinlerÖnce paylaÅŸmayı düşündük, yalan söylemeyeyimGötürüp geri verdik az sonraGötürüp geri verdik, yüz lira aldıkHepsi hepsi yüz liraBir gün bir ölüye asılı iki torbaTorbalar kalçalara inmiÅŸ, askılar omuzlardaİçleri altın doluÖlüyse bir okcakarı, ErmeniÇoluk çocuÄŸuElbette geri verdik altınları da.Ve genç bir kız ölüsünden ametist bir kolye çıkardımDoÄŸrusu sakladım onu gizliceKarımdan bile sakladım, karımdanNiye mi sakladım, uÄŸurdur diye.Bir karım, iki çocuÄŸum, dört kiÅŸiyizKimseler bizimle konuÅŸmazMahallede kahveye çıkmam, anlarsınızGiderek alıştım içkiye deDemin de söyledim ya, iyi adamımdırBenden kötülük gelmezÄ°nanır mısınız, bir gün gene bir ölüyü kaldıracağızTam kaldıracağız, birden farkına vardımAdam düpedüz yaşıyorOysa raporlar filan tamamBuzluÄŸa girdi mi o anda iÅŸi bitikBaşında mirasçılar yas giysileri içindeDedim ya, birsden farkına vardımEvet, o gün bugündür yaşıyorCihangir'de oturur, zengindirBir iki kez evine de uÄŸradımBeni pek sevmez.Ne de olsa herkes biraz ölüdürOtel müşterileri en önde gelirKendileri soyar kendilerini kendileri giydirirBüyük kentlerin büyük tabutlarıdır otellerNedense iÅŸte onlar gökyüzüne gömülür.Bu sabah on birde bitirdim iÅŸimiGidip uyuyacağımBelki deYa karımla ya daBir baÅŸka ölüyle yatacağım. ACABADönelimDöndürsün biziKalbin akıp giden bulutlara benzeyen sesiYaÄŸmursuz bir yaÄŸmura açılmış kapılardanVe akılda kalan bir yokuÅŸtanVe yalnız çocuklara özgü o sonsuz sinema koltuklarındanVe çocukluktanDönelimDönelim mi bizGençlikten, oralardanMutluluÄŸu bir kabuk gibi saran mutsuzluklardanDönelim mi acıyaAcıya, büyük acıyaVe soralım mı acabaEy büyük yalnızlık! insansan eÄŸerBir kayaDalgalar yalarken onuO bakarken kaskatı kalabalıklaraAh, kalbin bulut bulut akan sesi.Bütünüyle bir semte benziyor Ruhi BeyBinlerce, on binlerce kedinin hep birden kımıldadığıKedilerden örülmüş birsemteVe soÄŸuk bir tuvalde yerini bulamamış renkler gibiSoÄŸuk ve ayakta tutan çeliÅŸkileriBir görünümden bir baÅŸka görünüme kolayca sıçrananHer ÅŸeyin, ama herÅŸeyin çok dıştan farkedildiÄŸiEh belki de bir satır fazlalığı ya da bir satır eksikliÄŸiBelki de genç bir ÅŸairden ödünç laınan.Yürüyor mu, yüremeyi mi düşünüyor Ruhi BeyDüşünmesi daha mı sonra koyuluyor yolaNereye gidecek ama, nereye varacak sankiYoksa bir oyun tadı mı buluyor bundaOyundan atılmaktan korkmayan bir oyuncu gibiBoÅŸvermiÅŸ de sanki oyunun kurallarınaÃœstelik son bölümde, perdenin kapanmasınaAzıcık vakit kalmışYa da vakit var daha. Ama ne çıkarGövdenin yazgıya baÅŸkaldırması mıRuhi BeyinBaÅŸkaldırması mı yoksa       Vaktinden önce anlamanın ÅŸaÅŸkınlığı mı       Vaktinde anlamanın sevinci mi       Ya da biraz geç kalmanın       O gereksiz tedirginliÄŸi mi       HangisiAma belli ki sonundayız her ÅŸeyinEn sonunda. DÜŞLÃœYOR ÖLÃœMÃœNÃœ RUHÄ° BEY       Niye ölmemeli öyleyse       YaÅŸamak mutlu bir devinimse.Ölüsünü bekliyor Ruhi BeyBir yanda Ruhi Bey bir yanda ölüVe görmemek ister gibi ölüyüOturmuÅŸ bir iskemleye.       Ben ki bir ölüyü beklemekle geçirdim geceyi       Bir ölüyü ve ölünün bütün inceliklerini.Getirdiler beni sayrılar evine bir sabahAsansörle yukarı çıkardılarTertemiz bir yataÄŸa yatırdılar - ben böyle istedim böyle oldu -Oda numaran 283'dü aklımda doÄŸru kaldıysaPencereden tepeler görünüyordu, bulutlar ve birtakım kuÅŸlarla devinen tepelerYakınımdan geçiyordu bazı kuÅŸlar daBeyaz bir saat asılıydı duvarda. Duvarın her yerindenBembeyaz saatler asılıydıVe her ÅŸey o kadar beyazdı ki, ayrıntılarYılların eklem yerlerini gösteriyordu sankiVe bütün eklem yerlerinde koskocaman bir ölüRuhi Beyin ölüsüHepsi de ur gibi beniSarmıştı ur gibi Ruhi BeyiO gün sigara içtim akÅŸama kadar- Ä°kinci gün aldılar sigaramı -Ve saatler biraz sarardıSarardı bütün ayrıntılar.Ve otuz sekizin altına düşmedi ateÅŸimYataktan kalkamadımO gece uyuyamadım sabaha kadarKoridorlarda ayak sesleri, baÄŸrışmalarKapı gıcırtıları ve acayip sesler       Bilmem böylece kaça çıktı beklediÄŸim ölüler.Üçüncü gün kan ÅŸiÅŸeleri, tüpler, serumlarDoktorlar, hastabakıcılarAralıksız girip çıkmalarGidip gelmelerTepelerden pencereye akan kuÅŸlarPencereye sıvanan kuÅŸlarVe benim mutluluÄŸumun altındaKararıp yitti bütün ayrıntılarBir daha görünmediVe artık hiç görünmeyenÅžiÅŸeler, tüpler, serumlar.Ve o gün ilk defa ölüsünü gördü Ruhi BeySoÄŸumuÅŸgövdesini gördüDonuk gözlerini, durmuÅŸ kalbiniGördü neye benzerse bir ölü.- Ben Ruhi Bey nasılım- Mutlusunuz Ruhi Bey.Yarın gazetelerde çıkacak ilanlarımRuhi Bey öldüBu ölüm töreninde mutlaka bulunacağımBir daha görmek için ölümüÇelenkler yığılacak avluyaKi benim sayısız ölülerimeYaldızlı yapraklarını kıpırdatarak bakacaklarSevgiyleVe babam elinde gümüş kırbacıylaBir başına bir ölüAnnem bir limon görüntüsünün önünde giyinmiÅŸ ölümlüğünüÖlüler halinde duracak onlar daDışımdaki ölüler, içimdeki ölülerBir alaşım halinde, donuk güneÅŸin altındaVe benim mutluluÄŸumun altındaAkıp gidecek bütün kötülüklerÖlümün armaları gibiAkıp gidecekler en sonundaNiye ölmemeli öyleyseYaÅŸamak mutlu bir devinimse. KORO(Çiçek sergicisi, meyhane garsonu, meyhane patronu, kürk tamircisi Yorgo,Hayrünnisa, genelev kadını, otel katibi, cenaze kaldırıcısı Adem, akordeoncukadın, emekli postacı, vb.)Çelenklerimizle geldik, yoktunuzAra sokaklarda, pasajlarda aradık, yoktunuzMeyhanelere baktık, otellere sorduk, yoktunuzNerdesiniz, Ruhi Bey?RUHÄ° BEYO kadar bekledim ki, geliyorumÖlümümü bekledim, geliyorumBir ölüyü ve ölünün bütün incelikleriniBekledim geliyorum.Ben Ruhi Bey, mutlu olan Ruhi BeyÖlümü gömdüm, geliyorumBir sonbahar günüydü, geliyorumGüneÅŸler buz gibiydi, geliyorumVe bütün kötülüklerÖlümün armaları gibiydiSize anlatırım, geliyorum.Hepsini, hepsini gömdüm, geliyorumHavuzun kırık taÅŸlarını - siz bilmezsiniz -LimonluÄŸu ve kırmızı konağı - siz bilmezsiniz -Aynalarda kendini seven Ruhi Beyi - siz bilmezsiniz -Ve bildiÄŸiniz Ruhi Beyi -ya da pek bilmediÄŸiniz -Gömdüm ben, geliyorum.KOROÄ°yi biliriz sizi biz, iyi bilirizNerdesiniz Ruhi Bey.RUHÄ° BEYGömdüm hepsini, geliyorumBütün ölülerimi gömdüm, geliyorum.KOROPeki ya sonuç, Ruhi Bey, ya sonuçBiz sizi tanımaz mıyızSiz ne yaparsınız bundan sonra, biz ne yaparızBir bütünün parçalarıyız, bir bütünün parçalarıyız.RUHÄ° BEYSonuç mu dediniz, ne dediniz, ne dedinizSonuç hiç gömülür mü, geliyorumBen yalnız ölülerimi gömdüm, geliyorum.KORODoÄŸrusu anlamıyoruz Ruhi BeyHer insan biraz ölüdürBiz ki bir bütünün parçalarıyız, bilirizHer insan biraz ölüdür.RUHÄ° BEYÄ°nsan yaşıyorken özgürdürYaklaÅŸtım iyice, geliyorum.KOROHer insan biraz ölüdürBiz de biraz ölüyüz.RUHÄ° BEYÖlüler ki bir gün gömülürİçimizdeki ölüler, dışımızdaki ölülerÄ°nsan yaşıyorken özgürdürÄ°nsan    yaşıyorken              özgürdür.              Â
button