Kaç yıldır birliktesiniz? MEHMET ÖZER: 17 Mayıs’ta flört etmeye başlayalı 10 yıl olacak. 17 Mayıs’ta çıkmaya başladık, 30 Mayıs 1991’den bu yana da birlikte yaşıyoruz zaten...
O zaman sizinki ilk görüşte aşk...
M. Ö: Hiç değil. Tanıştığımız ilk gün birbirimizden hiç hoşlanmamıştık. Acun Ilıcalı’nın evinde tanıştık biz. Acun benim Kadıköy Anadolu’dan çocukluk arkadaşım. Tülin hem Acun’un hem de Zeynep’in yakın arkadaşıydı.
TÜLİN ŞAHİN: Türkiye’ye geldiğimde ilk arkadaş olduğum insanlar Acun ve Zeynep’di. Acun’un ortağı Esat, Selim falan, hep bir aradaydık.
M. Ö: Yine herkesin bir arada olduğu bir gün Acun’un evinde tanıştık. Tanıştırılmadık yanlış anlaşılmasın. Kimsenin bizi birbirimize yapmak istediği falan yoktu.
Neyini sevmediniz birbirinizin?
T. Ş: Bana çok havalı gelmişti. Kendini James Dean zannediyor herhalde, diye düşünmüştüm.
M. Ö: Deli misin, 30 yaşında ilik gibi çocuktum ben o zaman, tabii biraz havam olacak.
T. Ş: E bir de beni düşün. Daha 21 yaşındaydım. Ama evet yakışıklıydın. Hatta bir itiraf; hayatımda gördüğüm en yakışıklı erkek olduğunu düşünmüştüm seni görünce.
M. Ö: Ne diyorsun? Ben bu röportajdan sonra eve uçarak giderim. Çok teşekkür ederim.
T. Ş: Konuya dönersek yakışıklı bulmama rağmen, aramızda bir yakınlık olmadı.
M. Ö: Çünkü Tülin beni havalı buldu. Ben onun güzelliğinden ve şöhretinden korktum. 21 yaşındaydı, ufaklıktı ama çok ünlüydü. Benim kafamda hiç böyle bir ilişki modeli yoktu. Yani ünlü biriyle birlikte olabileceğimi hiç düşünmezdim. Etrafımdaki bütün bekar erkeklerin beğendiği ve birlikte olmak isteyebileceği biriyle aşk yaşamak zor gelirdi.
E peki nasıl birlikte oldunuz? M. Ö: Arada iki ay geçti. Biz aynı grupla iki-üç kere daha bir araya geldik. 7-8 kişi toplaşıp Tabu oynuyorduk. Bir gün benim evimde toplanılacak. Hava inanılmaz bozuk. İstanbul’da sağanak yağmur var. Kimse gelmedi, bir tek Tülin geldi.
T. Ş: İskandinav insanı olduğum için yağmur beni hiç etkilemedi tabii. Hatta çok bozuldum diğerlerinin gelmemesine, sanki eriyecekler.
M. Ş: İki kişi Tabu oynayacak halimiz yok. Ben de Tülin’e “Gel markete gidip alışveriş yapalım, ben sana
yemek pişireyim” dedim.
T. Ş: Bana bir sebzeli makarna pişirdi, tadı hala damağımdadır. Çok lezzetli yemek yapmasından ayrı, mutfaktaki profesyonelliğinden ayrı etkilenmiştim. Tencere tavayla sevişiyordu sanki.
M. Ö: Güzel bir şarap açtık yemeğimizi yedik. İlk defa baş başa kalıyorduk ve ilk defa adamakıllı sohbet edebiliyorduk. Doğallığından, samimiyetinden, içi dışı bir olmasından çok etkilendim.
T. Ş: Ben de o günden sonra Mehmet için “Adam gibi adam” dedim ve bu 10 yıldır hiç değişmedi. Bence günümüzde böyle insan bulmak çok zor. Kadınlar için de geçerli bir laf bu. Mehmet benim için herşeyiyle dört dörtlük bir paketti. Çok iyi bir kalbi var, dürüst ve bonus olarak da çok yakışıklı. Kaçıramazdım.
M. Ö: Bu yüzden 10 yıldır sürekli Tülin’e yemek pişiriyorum.
Onu tek kelime ile anlatmanız gerekse? T. Ş: Mükemmel derim
M. Ö: Vayyy, utanırım.
T. Ş: Havaya girme.
M. Ö: Ben doğal derim. Ben hayatta en çok doğallığa önem veririm.
Birbirinizi tamamlıyor musunuz? M. Ö: Kesinlikle. Ben çok sakin bir adamımım, Tülin çok heyecanlı. Her şeyi çabuk çabuk yapma isteği, enerjisi, azmi bana çok iyi geliyor.
Siz neden birbirinize büyük-küçük diye hitap ediyorsunuz? T. Ş: Çünkü ilk zamanlarda Mehmet bana sürekli “Sen bilmezsin küçüksün” derdi. Ben de “Sen de büyüksün” derdim. Küçük, büyük öyle yerleşti ve hiç vazgeçmedik. Ben ona büyük demeyi seviyorum, o da bana küçük demeyi. Herkes Sex and The City’deki Mr. Big’den esinlendiğimizi zannediyor ama ilgisi yok. Ben ona ilk büyük dediğimde o dizi yoktu ya da ben bilmiyordum.
Nasıl evlendiniz?
T. Ş: Bir yıldır birlikteydik galiba. Tarkan’ın ‘Kuzu Kuzu’ albümünün lansmanındaydık, Laila’da. İnanılmaz kalabalık bir akşam, bütün İstanbul orada. Tarkan denizden çıkacak. Heyecanla bekliyoruz. Çıktığı anda Mehmet omzuma dokundu ve “Benimle evlenir misin” dedi. İki heyecan arasında “Evet” dedim. Çok seviyordum zaten. Ama yoğunluktan dört yıl sonra evlenebildik.
M. Ö: Acun nikah şahidimiz oldu. Esat da o da inanamadı, çok heyecanlandılar.
10 YILIN SIRLARI 10 yıldır birbirinize tahammül edebilmenizin, bir arada olabilmenizin sırları nelerdir? M. Ö: Her şeyi ama her şeyi paylaşabiliyoruz. Bazı insanlar bunu kabul etmiyor ama çiftlerin arkadaş olması çok önemli. Biz hala gece yarılarına kadar sohbet edebiliyoruz. Sevgiliyiz ama aynı zamanda sırdaşız.
T. Ş: Gecenin üçüne dördüne kadar konuşurken çok eğleniyoruz. Baş başa tatile gitsek hiç sıkılmıyoruz. Ama birbirimizin özgürlüklerine de saygı duyuyoruz, sınırlarımızı biliyoruz.
Mesela?
M. Ö: Ben
Fenerbahçe maçlarından 24 saat önce transa geçerim mesela.
T. Ş: Ben de bunu çok iyi bildiğim için uzağından bile geçmem. Hani polis suç mahalline şerit çeker ya, bizimki o hesap, ben de çekerim şeridimi, hiç bulaşmam. Çalışıyorsam ne ala, iş yoksa kendime başka program yaparım. Eğer Fenerbahçe yenildiyse eve dönerim ama hiç konuşmam. Sessizce yatağa girerim.
O kadar? M. Ö: Çünkü ben önemli yenilgilerden sonra iki gün yataktan çıkmıyorum. O derece depresyona giriyorum. Hele ki şampiyonluk falan kaçmışsa benden üç gün sinyal alamazsınız.
Çiftlerin birbirinin işine saygı duyması çok önemli değil mi?
T. Ş: Tabii ki! Ben uluslararası anlamda modellik yapıyorum, kimse benim ayağıma gelmiyor, hep ben gidiyorum. Çok fazla çaba harcıyorum, sürekli havadayım. Mehmet bir kere bile “yeter” demedi. İşime en az benim kadar saygı duydu. Saygının yanında ilgi de gösterdi. Moda dünyasıyla ilgili gündemi takip ediyor. Aksi takdirde yürümezdi.
M. Ö: Çiftler bazen tanışmadan önce ikisinin de birey olduğunu unutuyor. Bir insanı seviyorsan onun birey olarak mutlu olmasını istersin. Değiştirmeye dönüştürmeye çalışmak çok saçma. Sen o ceketi deri diye alıp giymişsin, niye ketene çevirmeye çalışıyorsun ki? Almasaydın o zaman.
KLASİKLER VE BÖYLE MUTLULAR
Moda ve trendler ne kadar umurunuzda? Stilinizi nasıl tanımlarsınız? T. Ş: Beni hiçbir zaman baştan aşağı trendy göremezsin. Klasik giyinirim ama üzerimde sezon modasına ait bir şey taşımaktan da keyif alırım. Modanın merkezinde yaşıyorum. Bu işin içinde yüzüyorum. Buna rağmen baştan aşağı moda giyinirsem, ben olmuyorum. O kıyafetin içinde kendimi rahat hissetmiyorum. Ben bütün insanların artılarını ön plana çıkararak, eksilerini gizleyerek giyinmesi gerektiğini düşünüyorum.
M. Ö: Ben de klasikten yanayım. Kendi iç sesime, kendi doğrularıma göre giyinirim. Ne kadar trendy olursa olsun enteresan takım elbiseleri ve gömlekleri giymem. Uçuk kaçık sevmiyorum. Aynıcı bir tipim. Pantolon kesimlerim değişmez, gömleklerimin yaka boyu fikstir. Beyaz, mavi ve lacivert tercih ettiğim renklerin başında gelir. Yeni yeni mor ve lila tonlarıyla da barışıyorum. Tek vazgeçilmezim atkı. Benim hayatımda çok önemlidir. Yaz-kış fark etmez, boynumda mutlaka bir atkı vardır. Tülin bana 40 yaş doğum günümde bir sürpriz yaptı. Davet ettiği bütün arkadaşlarım benim gibi atkı takıp gelmişti.
Neden Tülin ve Mehmet
SİLK&CASHMERE YÖNETİM KURULU BAŞKANI AYŞEN ZAMANPUR Biz Tülin’le 2005 yılında Hülya Dergisi’nin bir fotoğraf çekiminde tanıştık. 8 Mart 2005’te yılın en başarılı sekiz kadınını seçmişlerdi. Anjelika Akbar, Betül Mardin, Ayşe Kulin ve Yasemin Dalkılıç güzel bir ekip vardı. Hepimiz simsiyah giyinip, meme kanserine dikkat çekmek için yakalarımıza pembe kurdele takmıştık. O gün tanıdım ve çok beğendim. Hem model olarak, hem insan olarak. Çekim öncesinde ve sonrasında çok keyifli sohbet ettik. Ve aklıma o gün koydum, bir gün Silk&Cashmere için ünlü bir yüz kullanacaksam bu Tülin Şahin olmalı, dedim.
Markamız 2008’de çok ciddi bir büyüme trendine girdi. Zürih ve Berlin’de mağaza açtıktan sonra da Türkiye’de de mağazalaştık. Böylesine global bir büyüme trendine girdiğimiz nokta da hemen Tülin aklıma geldi. Kendisi uluslararası arenada tanınan tek mankenimiz. Aynı zamanda da Türkiye’nin yüzü. Bizim de yüzümüz olması harika olur, diye düşündüm. Erkek manken düşünürken de birden gözümün önüne kocası, yani Mehmet geldi. Neden olmasın, dedim kendi kendime. Çok klasik, sağlam ve bizim markamıza uyan bir birliktelikleri var. Mehmet son derece yakışıklı. İşinde başarılı. Gurme, hayat gustosu var. Televizyon programını severek izliyorum. Dışarıda erkek model aramaya ne gerek var. Bence böyle seçimlerde önemli olan tek şey samimiyet. Bir marka asla yalan söylememeli. Olmadığı bir şey gibi görünmemeli. Tülin de Mehmet de tıpkı bizim gibi klasik bir stille öne çıkıyor. Tülin hiçbir zaman kendiyle oynayan, sürekli değişen bir model olmadı. Biz de öyleyiz. Yalan söylemiyoruz. Havalara girmiyoruz. Şov yapmıyoruz. Kaşmir ve ipeğin bir arada kullanıldığı tasarımlar sunuyoruz.
Vesikalık çektirirken bile gerilirim
MEHMET ÖZERTülin’le bir-iki reklam filminde oynadık. Ama ilk kez bir moda markası için objektifin karşısına geçtim. Daha önceki benzer teklifleri kabul etmemiştim. Markayı çok sevdiğim için hayır diyemedim. Kızkardeşim Demet tam bir Silk&Cashmere fanatiğidir. Markanın en iyi müşterilerinden biri. Bana da çok sık hediye alır buradan. Ama ben vesikalık foto çektirirken bile gerilen bir adamım. İki buçuk senedir televizyon programı yapıyorum ama poz vermek farklı bir iş. Nihat Odabaşı sanki bana bir sihirli değnek dokundurdu, sayesinde müthiş rahatladım. Yaptığım iş içime sindi.
Bu işbirliği kadın dayanışmasından
TÜLİN ŞAHİN
Ben markanın müşterisiyim. Hatta sadık bir arkadaşı gibiyim, yurt dışındaki yolculuğunu takip ediyorum, beğeniyorum. 2010 yılının sonların doğru markadan arayıp, Ayşen Hanım’ın toplantı yapmak istediğini söylediler. Çok mutlu oldum. Bir öğlen yemeği için buluştuk ve resmen birbirimizin içine düştük. Bu işbirliğinin altında kadın dayanışması olduğunu da söylemeliyim. Ben hemcinslerimin başarısıyla motive oluyorum çünkü. Onlara yardımcı olmak için daha çok çalışmak istiyorum. Bu yüzden çekim saat 9’da başladı gece 3’de bitti.
TÜLİN ÇEKİME DÖRT BAVULLA GELDİ Ayşen Zamanpur, “Ben hayatımda Tülin gibi model ne tanıdım ne de gördüm” diyerek sözlerine devam ediyor: “Çekime dört bavul aksesuvarla geldi. Moda editörlüğü de yaptı aynı zamanda. Ondan böyle bir şey talep etmememize rağmen! 19 senedir sektördeyim, 100’den fazla çekim yapmışımdır. İlk defa bir modelin ayakkabısının rengiyle çorabının rengine, rujunun tonuna bu kadar özendiğini gördüm. Gece üç olmuştu hala ‘Şunu da şununla kombinlesek mi’ diye soruyordu.”
ÖZEL BİR KOLEKSİYONSilk&Cashmere 2011 yaz koleksiyonu türlü mavilerden grilere uzanan soğuk ve serin yaz tonları, kumlu beyaz ve bejler, bol dalgalanan hareketli tunikler, rüzgarla kıpırdanan su gibi zarif uzun incecik ceketler, bol bedenden akan pantolonlarla; suyun derinliğini yansıtıyor. Tüm parlak renklerin beyazla ya da siyahla kullanılarak pekişmesi, payet ya da kristallerle pırıldayan siyahlar, metal renklerin mavimsi lilamsı tonlarla zenginleşmesiyle koyu ya da parlak renklerin kullanımına yepyeni yorumlar katıyor. Sıcak yaz gecelerinizi serinletmeye hazırlanıyor. Bu yazın şal ve eşarp koleksiyonunun çok zengin ve bol çiçekli olduğunu da hatırlatalım.